87- Amelde Fıkhı Ekber Ders 87
AMELDE FIKHI EKBER DERS 87
Kıymetli ve muhterem izleyenler! Fıkıh Okulu’nda okumaya okutmaya devam ediyoruz. Konumuz yine zekâttır. Kimlere verilmiyor, onları sayarak geldik şimdi onlara değinerek devam ediyoruz. Haşimi Kabilesi’nden olanlara zekât verilmiyordu. Şanlı Peygamber’in ailesine zekât ve sadakaları vermek haramdır. Zekâtlar insanların mallarının kirleridir. Peygamber ailesine (A.S.V.) Beytülmâl’deki ganimetlerden beşte birinden yetecek kadar harcama yapılırdı. ‘’Bu sadakalar ancak insanların kirleridir. Muhammed’e ve Muhammed’in ailesine helâl değildir’’ buyuran Peygamberimiz (A.S.V.)’dir. İşte görüyorsunuz Peygamberimiz zekât bize helâl değildir diyor. Yine buyurdular ki, Hanefi ve Hanbelilere göre Haşimoğluları şunlardır: Şimdi, Haşimi Kabilesi’ne zekât verilmediğine göre Haşimiler kimlerdir? Hanefi ve Hanbelilere göre Abbasoğulları, Âlioğulları, Caferoğluları, Akiloğulları, Haris bin Abdülmuttaliboğulları. ‘Bunları’ saymışlar. Hadis-i Şerifin umumî olduğu da zikredilmiştir. Haşimi, Haşim’den doğanlardır. Abbas, Hamza, Ebû Leheb, Ebû Talip Fatıma’nın evlatları gibi; Hanbeliler, Ebû Leheb Bin Abdülmuttalib evlatlarını da Haşimilere dahil etmişlerdir. Kim? Hanbeliler. Çünkü Ebû Leheb‘in oğulları Mutib ile Utbe’nin fetih günü Müslüman oldukları sabit olmuştur. Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.) sevinerek dua etmiştir. Huneyn ve Taif savaşlarına onunla beraber iştirak etmişlerdir. Nesillerinin devam ettiği de bilinmektedir. Haşim, Hazreti Peygamber’in dedelerinin ikincisi olup Abdülmuttalib’in babasıdır. Çok kıymetli ve muhterem izleyenler; Şafiîler de Haşimoğulları ve Muttaliboğulları hakkında aynı hükmü vermişlerdir. Delil ortada, ‘’Haşimoğluları ile Muttalipoğulları aynı şeydir’’. Bu sözü söylerken parmaklarını birbirine geçirdi. Kim bunu söyleyen? Sevgili Peygamberimiz’den geliyor bu haber. Mâlikîlere göre sadece Haşimoğulları’dır. Muttaliboğulları, Haşim’in kardeşinin oğulları olup bunlar Ehl-i Beyt’ten değillerdir, diyor Mâlikîler. Onlara zekât verilebilir yani Muttalipoğullarına.
Dakika 5:02
Buradan da görüyoruz ki kıymetli âlimlerimiz kıymetli keşiflerde bulunmuşlar. Ebû Hanife ve Mâlikîlerden ve Şafiîlerin Beytülmâl’deki hisselerinden mahrum edildikleri zaman Haşimoğullarına zekât verilmesi caiz görülmüştür. Çünkü artık Beytülmâl’den onların hisseleri verilmediği için onların mazur ve mağdur olmamaları için zekât verilebilir, demiş Ebû Hanife ve Mâlikîlerden ve Şafiîlerden bazıları böyle demişlerdir. Böyle zamanlarda onlara zekât vermek daha faziletlidir de demişlerdir. Çünkü Beytülmâl’da onların hakları verilmez olmuştur. Verilmeyen ortamlarda onlara zekât verilir, demişlerdir. Nafile sadakalar Haşimoğullarına helâldir. Kıymetli efendiler; zekât alan kişi, nafakası, zekât veren kimseye borç olan kimselerden olmamalıdır. Zekât alan kişi, nafakası zekât veren kimseye borç olan kimselerden olmamalıdır. Zekât, ‘ana-babaya’, ne kadar yukarı çıkarsa çıksın verilmez. Zekâtlar ana-babaya verilmez; ebe, dedelere verilmez; evlatlara verilmez. Ne kadar aşağı inerse insin evlatlara, torunlara; bunlara da verilmez. Hanefiler, zengin kocanın, fakir karısına zekât vermesini caiz görmüşlerdir. Hanefilere göre zinâ mahsulü çocuğuna zekât vermesi caiz değildir. Çocuğun bilinen bir kocadan olduğu belli olursa, bu çocuğa zekât verilebilir. Borçlular yahut ‘cihad ediyorlarsa ve borçluysalar’ veya cihad ediyorlarsa zekât verilir. Yine bir hanım, kocasına zekât verebilir mi? Bu konuda da Ebû Hanife ile Hanbelilerde caiz değildir. İmameyn ile İmâm-ı Şafiî ve İmâm-ı Mâlikî’ye göre caizdir. ‘’Kocan ve çocuğun sadaka vermeye en lâyık olan kimselerdir’’ (dedi) Peygamberimiz. İbn-i Mesud’un hanımı Zeynep’ten gelen bir haberdir ki bu İbn-i Mesud’un hanımına Peygamberimiz’in böyle söylediği rivayet edilir.’’Kocan ve çocuğun sadaka vermeye en lâyık olan kimselerdir’’ buyurdu. İbn-i Mesut çok âlim sahabenin en âlimlerindendir. Maddi durumu ise hanımı zengin, kocası demek ki zengin değilmiş. Kardeş, kız kardeş, hala, teyze, amca, dayı gibi yakınlara zekât verilir. Fakirlere verilen sadaka bir sadakadır akrabaya verilen sadaka iki sadakadır. Biri sadaka, diğeri akrabaya iyiliktir.
Dakika 10:02
Evet, kıymetliler, Sıla-i Rahim’i biliyorsunuz. Yine nafile sadakalara gelince usul ve füruğa karı kocaya verilmeleri caizdir. Sadaka mükâfatı, akrabalık sevabıdır. Yine zenginlere, gayrimüslimlere, nafilelerin verilmesi de caizdir. Nafile olanların, zekâtlar değil; konuyu iyi anlayalım yanlış anlamayalım. Derslerin tümünü dinlerlerse yanlış anlamalar ortadan kalkar. ‘’Onlar, Allah sevgisi ile miskin, yetim ve eserlere yemek yedirirler’’. Yüce Allah bak burada bu tür cömertleri övmektedir. Esirler inkârcılardan başkası değillerdi o zaman. Hz. Ömer müşrik olan dayısına hulle elbisesini giydirdi. Yine Peygamberimiz (A.S.V.) Ebûbekir’in kızı Esma’ya, müşrike olan annesine iyilik yapmak konusunda kendisine soru sorunca, ‘’Annene iyilik et’’ buyurdu. Zenginlerin nafile de olsa sadaka almamaları müstehaptır. Tanımayan, onları iffetlerinden dolayı zengin zanneder. Şimdi öyle haysiyetli ve şerefli yoksul insanlar vardır ki; onlar iffetlerinden dolayı kimseden bir şey isteyemezler onları gören zengin zanneder. İşte bunları arayıp bunlara verin. Zengin kişi ihtiyaç belirterek sadakayı alırsa bu ona haram olur. Nafile de olsa hüküm aynıdır. Yalan ve aldatma vardır işin içinde. İkram değil bu hediye de değil, zengin olduğu hâlde ‘ben yoksulum’ diyor yalan söylüyor bu aldığı nafile bile olsa haramdır dediler. Kişi baliğ, akıllı ve hür olmalıdır. Kim? Zekât alan. Zekât ittifakla köleye verilemez. Hanefilere göre 7 yaşından küçüklere, delilere de verilemez. Niçin verilemez? Köleye verdiğiniz, zengin onun patronuna gidiyor ve onun için. Patron alıyor (zekâtı) onu, ondan. Babası velisi gibi kimseler alabilirler, küçüklerinkileri onlara harcarlar. Hanefilere göre bayram ve benzeri nedenlerle akraba çocuklarının temyiz çağına gelmiş olanlarına zekât verilebilir -fakir ise eğer-. Büyük çocuk, babasının malı ile zengin sayılamaz. Yine Şafiîler ergenlik(te) olmasını şart koşmuşlardır. Ergenlik çağında olmalıdır zekât alan, demişlerdir. Çocuk, deli, namaz ve bunun gibi ibadetleri yapmayan sefihlere zekât verilirse sahih değildir, diyor Şafiîler. Velisi zekât alırsa geçerli olur da demişlerdir. Mâlikîler zekât, baliğ olmayan kimseye verilmez, verilemez, demişlerdir -Şafiîler gibi düşünüyorlar-. Hanbelilerde ise küçüğe de büyüğe de verilmesini caiz görmüşlerdir.
Dakika 15:28
Deliye de verilebilir Hanbelilerde. Velileri alır; yine burada da velileri onları harcarlar. ‘’Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.) bir bölgeye zekât memuru gönderdi. Bizim zenginlerimizden zekât aldı, fakirlerimize verdi. Ben malı bulunmayan yetim bir genç idim. Bana da genç bir deve verdi’’. Kim diyor bunu? Ebû Cuheyf’den geliyor bu rivayet (R.A.). Zengin kölelere zengin kimselere kölelere Haşimoğullarına Mâlikîler dışındaki cumhura göre Muttaliboğullarına, yine inkârcılara, nafakası zekât verene bağlı olan kimselere, küçük çocuklara, delilerin kendilerine zekât verilmez. Ama velilerine verilebilir. Hanefiler, Allah’ın zatı ve sıfatları hakkında sapıtan Allah’ı başka varlıklara benzetenlere ve bid’at ehline de zekât verilemez, demiştir Hanefiler. Dikkat edin buraya! Allah’ın zatı ve sıfatları hakkında sapıtan Allah’ı başka varlıklara benzetenle ve bid’at ehline de zekât verilemez diyor Hanefiler. Yine kıymetliler, zekât işlerinde çalışanlar, zekât memurları… Ayet-i kerimede Yüce Allah, ‘Zekât işlerinde çalışanlar…’ diyor. Bu ayet-i kerime zekâtları alma hakkının devlete (İslam devletine) ait olduğuna delâlet etmektedir. ‘’Onların mallarından zekât al’’ diyor Yüce Allah ayet-i kerimede. Bu da İslam devletinin zekâtları toplaması ve fukaraya yerli yerince dağıtması, sosyal devleti kurması, dünya Müslümanlarının görevidir. İslam devletinin yetkililerinin esas görevidir. İmamın, zekât memurları göndermesi; yani devletin, devlet başkanının, İslam devletinin başında olanların, zekât memurları göndermesi gerekir. Zekât miktarını bilmeyenler olabilir, vermek istemeyenler de olabilir. Onun için devlet (İslam devleti) burada gerekeni yapmak zorundadır. İslam, devlet başkanının hür, adil ve güvenilir kimseleri zekât memuru olarak görevlendirir, görevlendirmesi gerekir; velayet ve emanettir. Kölelerle, fâsık kimseler, emanet ve velayet ehli değillerdir. İçtihat yapması gerekebilir.
Dakika 20:03
Yerine göre kimi? bu görevli memurun. Mal sahiplerinin kendilerinin, vermelerinin caiz olduğunu gösteren bir ayet vardır. ‘’Mallarında isteyen ve yoksul hakkı bulunanlar’’. Zariyat Suresi ayet 19. Malın gizli olması durumu altın gümüş ve ticaret malları. Mal sahibinin bizzat ayırıp vermesi bunlar caizdir. Şanlı Peygamber’in (A.S.V.) zekâtları kendisi istemiş; buna Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer de hilafetler zamanında aynı yolu takip etmişlerdir. Sonra Hz. Osman zorluk bulunduğunu görünce, ödemeyi mal sahiplerine bırakmıştır. Devlete (İslam devletinin) başına verilmesi de caiz olmuştur. İmam, daha iyi bilir yani devletin başı. Devletin yetkilileri, İslam devletinden bahsediyoruz. Mal sahibinden töhmet kalkar. İslam devletine zekâtını verirse töhmet kalkar diyor. Malın açık olması durumu; Hanefilerle Mâlikîlerin de dâhil bulunduğu cumhura göre zekâtın İslam devlet başkanına verilmesi vaciptir; yani İslam Devleti bunları zekâtları toplar sosyal devletin icabı fakirleri dağıtır. Mal sahibinin kendisi verirse zekâtı, ödemiş kabul edilmez. Çünkü Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: ‘’Müminlerin mallarından zekât al’’, Allahu Teâlâ, peygamberine zekâtları almasını emretmiştir. Bunda devletin -İslam devletinin- bu işi yerli yerince yapması gerekiyor. Ama yerli yerince mal sahibi zekâtını verirse onun da caiz olduğu söylenmiştir. Zekât üzerinde çalışanlar bunlar zekât memurları. İsyancı kabileler zekât vermek istemeyince Hz. Ebûbekir (R.A.) bak ne diyor: ‘’Allah’a yemin ederim ki! Hazreti Peygamber’e (A.S.V.) ödemekte oldukları keçi yavrusunu bile eğer vermekten çekinirlerse elbette onlarla savaşacağım’’ diyor. Kim? Ebûbekir. Yani ‘Fakirin hakkını zenginden alacağım, fakire vereceğim!’ diyor. İslam’da, sosyal devlet esastır. Hele fakirin, mazlumun, mağdurun hakkını kimseye yedirmez Yüce İslam. Mâlikîler şöyle diyorlar: İmam adalet sahibi; yani devlet adalet sahibi bir devlet olursa, zekâtı ona vermek vaciptir, -Mâlikîler diyor-. İmam adalet sahibi, yani devletin başı ve devletin kendisi adalet sahibi olmaz da zekâtlar yerini bulmuyorsa, o zaman zengin zekâtını -Müslüman zengin- zekâtını kendisi verir. Yine, İmâm-ı Şafiî Hazretleri, açık malların zekâtını, gizli mallarda olduğu gibi ayırıp vermesi caizdir.
Dakika 25:03
Yani mal sahibi için söylenmiş bunu. Hanbelilere göre açık mallar, ister gizli mallar olsun fark etmez; kendisinin çıkarıp vermesi münasiptir, demiş Hanbeliler de. Mal sahibi zekâtını hak sahibine vermiştir, onun için caizdir diyorlar. İmamın ve devletin başındaki yetkililerin, zekâtları ölçüleri alma hakkı vardır, ihtilâf söz konusu da değildir bu konuda. ‘Müminlerin mallarından zekât al’ diye, Yüce Allah buyurmaktadır. Hz. Ebûbekir’in (R.A.) zekâtı istemesi, ehline vermemelerinden dolayıdır. Mal sahibi, zekâtını ehline yerli yerince vermezse, devlet müdahale eder. Ehline vermiş olsalardı, onlarla savaşmayacaktı. Zekâtını çıkarıp vermek, mal sahiplerine ait bir vecibedir. Yine İslam devletinin adalet sahibi olması şarttır. Yani tilkiye tavuk verme! Kurtlara kuzuları takdim etme! Fakirin hakkını başkasına yedirme! Fakirin hakkını illa fakire ulaştır! İslam devletinin birinci görevlerindendir (bunlar). Vekâleten zekâtın verilme durumuna da şöyle bir bakalım. Vekil etmenin caiz olduğu ittifakla belirtilmiştir. Vekil eden(in) niyet etmesi şarttır. Evet, kıymetli izleyenler; vekâlet veren niyet etmezse bu caiz değildir. Hanefilere göre gayrimüslim zimmi vekil etmesi caizdir. Kendisi için alması, caiz değildir. Vekil eden ‘dilediği yerlere ver’ derse; o zaman durum değişir. Hanefilerde iki görüş vardır. Bir şahsa sadaka adak olarak adıyorsa bunu başkasına verecek olursa caizdir. İkinci görüşlerinde ise İbn-i Abidin’in de tercih ettiği görüştür ki; vekil tazmin etmekle sorumludur. Evet, başkasına verme yetkisine sahip değildir. Vasiyet meselesine benzer, vasinin bu malı başkasına verme yetkisi yoktur. Yani mal sahibi vekile, ‘nereye ver’ dediyse oraya versin diyor. Şart; yine malda aranan şartlar, zekât malında; kıymet taşıyan bir mal olmasıdır. Hanefilere göre kaide şudur ki: Nafile olarak tasadduk edilmesi caiz olan her maldan zekât vermek de caizdir. Hanefiler dışındaki müçtehitlere göre hakkında nas bulunan mallardan zekât ödemek lâzımdır. Kıymetliler, genel kaide ise her kavmin zekâtı, o kavme verilmelidir.
Dakika 30:00
‘’Zekâtı zenginlerinden al fakirlerine ver’’, Hz. Muhammed’in emridir (A.S.V.) zekât memurlarına. Hanefi, Şafiî, Hanbelilerde zekât, malın bulunduğu yerde vermelidir. Yine Hanefilere göre nakledilmesi mekruhtur. Akrabalarının, daha muhtaç fakirlerin, daha faydalı, takvaya daha uygun, Darül İslam’a yine öğrencilere, zahit kimselere, onların bulunduğu yere naklederse o zaman mekruh olmaz. Harcanacağı yerler kesin kes fakirlerdir. Neyin? Zekâtların. Kime göre? Hanefilerin beyânına göre bu. Şimdi, bu kıymetli Hanefilerin ortaya koyduğu kıymetli bilgilerden sonra Mâlikîlerin kıymetli görüşlerini de size zikredelim. Mâlikîlerde mesafe 89 kilometre daha uzaktaki bir beldeye zekâtın nakledilmesi caiz değildir. Çok ihtiyacı bulunanlar olursa o zaman caiz olur. Acele olarak dağıtılması da vaciptir, dedi Mâlikîler. Hepsi güzel söylediler ve söylüyorlar. Şafiîlerce yine eshar olan görüşe göre nakledilmesi yasaklanmıştır. Malın bulunduğu yerdeki fakirlere dağıtılması vaciptir, demişlerdir.’Yine Şafiîlerde’. Hanbelilere göre sefer mesafesi kadar uzak bir yere nakletmek caiz değildir. Hatta haramdır da demişler Hanbeliler. Şimdi kıymetliler, sofrada aç insanların önünden yemeği alıp da, başka açların önüne götürmek gibi oluyor bu. Şimdi, sen yanında bir sofra kurdun, fakirleri oturtturdun. Onların önünden yemeği alıyorsun, başka fakirlere götürsen bile; o önünden aldığın fakirleri -ne yapmış oluyorsun- o anda, o sofra, onların hakkıydı. Öbür sofrada da onların hakkı; o da öbür sofrada var. Her Müslüman toplum, kendi içindeki fakirlerine bakmak zorundadır. Onun için âlimlerimiz mükemmel olarak incelemişler. Senin anlama tarzına bağlı, yanlış anlama! Doğru anlamaya çalış. Allah’tan doğru anlamayı iste. Gece-gündüz,’’Ya Muallime Muhammed Mustafa sâllâllâhu teâlâ aleyhi ve selleme, allimni. Ya müfehhime Muhammed Mustafa sâllâllâhu teâlâ aleyhi ve selleme, fehimni. Bi hurmeti Muhammed Mustafa sâllâllahu teâlâ aleyhi ve selleme tekabbel minni!’’ diye Allah’a yalvar. Nice bozuk kafalar yanlış anlıyor. Yanlışlığı İslam’da zannediyor; âlimlerde, mezheplerde zannediyor. Sen yanlış anladığın için o bozukluk senin kafanda, İslam’da eksiklik kusur olmaz. İnsanlar yanlış anlayabilir, yanlış anlatabilir de. Ama o yanlışlık İslam’da değildir. İkinci kez kendilerinden istenmez. Mesela isyancıların ve haricilerin gasp edip zekâtları alması. Adam zekâtını verdi ama isyancılar aldı, hariciler aldı. Kim bu hariciler? Bunlar ‘Müslümanım’ diyen, tarih boyunca Müslüman kanı akıtan katiller.
Dakika 35:13
Hz. Ali ile savaşan alçaklar. Ve daha sonra Müslümanlara kılıç çekenler. Ve daha sonra emperyalistlerle birleşip, hilafet ordularına karşı savaşanlar; bunlar başka kılık ve kıyafetle hala bugün Ehl-i Sünnet’e karşı fitne fesat peşinde devam ediyorlar. Fırsat buldukça saldırıyorlar. Camilerde, cemaatlerin içinde bile tefrika, fitne, fesat çıkartmaya çalışıyorlar. Hak mezheplerin de -bunlar- düşmanıdırlar Hz. Ali’ye, ashabın bir kısmına dil uzatan hainler! Bunlara dikkat edin! Bunlara zekât vermeyin! Yine Hanefiler şöyle dediler: ‘İkinci kere ödemeleri ile fetva verilir. Tabii durum müsaitse. Eğer devletin başı (İslam devleti) zekât vergileri alırsa, verenler zekâta niyet ederlerse caiz olur. İhtiyata uygun olan, zekâtın yeniden verilmesidir’. Yani isyancılar zekâtı aldı götürdü. Gücün nispetinde ‘bir daha ver’ diyor, Hanefiler. Burda fakirin tekrar yine hakkının yerini bulması, fakirin mahrum kalmaması amaçlanmıştır. Yine hile konusuna da fakire hibe etmesi sonra onu ondan satın alması yıl geçmeden malını bir yakınına hibe etmesi ve sonra geri alması gibi -bu gibi- hile yapmak haramdır dediler. Zekâttan düşürmek için kasten nisap miktarı malının bir kısmını yok ederse; Hanbelilerle, Mâlikîlere göre üzerinden zekât borcu düşmez. Delil, Seddi Zerai prensibidir. Yüce Allah buyuruyor (C.C.): ‘’Biz bunları daha önce bahçe sahiplerini denediğimiz gibi denedik. Bahçe sahipleri daha sabah olmadan bahçeyi devşireceklerine bir istisna payı bırakmak bırakmadan yemin etmişlerdi. Onlar daha uykuda iken, Rahman’ın katından gönderilen bir bela (kara bir bora) o bahçeyi sarıverdi, yakıverdi. Onlar zekâttan kaçmışlardı’’. Dikkat et! Kalem Suresi 17. ve 19. ayetlerinde Cenab-ı Hakk, bunu dünyaya ibret olsun diye duyuruyor. Hiçbir sebeple hile yapılamaz. Ebû Hanife ile İmâm-ı Şafiî: ‘’Zekât borcu düşer. Mal eksilmiş, nisap miktarından aşağıya düşmüştür. İhtiyacı sebebiyle malını harcasa, ondan zekât vermesi gerekmez’’ demişlerdir. Hepsi güzel söylüyorlar. Yalnız, anlayan doğru anlasın. ‘Yine vergi konusu’; vergi ‘kesinlikle’ zekât yerine geçmez diyor kıymetli âlimlerimiz. Zekât, Allah’a şükür borcunu ödemek ve yaklaşmak için bir ibadet olarak farz kılınmıştır.
Dakika 40:01
Vergi ise ibadet mânâsı taşımayan malî bir vecibedir tamamen. Zekâtta niyet etmek şart koşulmuştur; vergide ise şart koşulmamıştır. Zekât şer’an belirlenmiş bir haktır. Vergi yönetimin takdirine kalmış bir durumdur. Zekât, devamlı ve sabit bir haktır. Zekâtın harcanacağı yerler 8 sınıftır. Fakirler, miskinler ve diğerleri… Vergi ise devletin genel harcamalarını karşılamak için harcanan maldır. Zekâtın ruhani, bedeni, sosyal, insanî birçok hedefleri vardır. Vergide bu zikredilen hedeflerden birçoğu yoktur bir kısmı olsa da bile yine ‘zekât borcu’ ihtilâf etmişlerdir. ‘Ölüm ile düşer mi (zekât), düşmez mi’ konusunda ihtilâf vardır. Mâlikî, Şafiî ve Hanbelilere göre ödemeden ölürse, malından bu zekât borcu vasiyet etmese de ödenir. Ölümle bu borç düşmez. İnsanlara olan borç gibidir. Malın üçte birinden ödenir. Şafiî ve Hanbelilere göre ise kalan malın tamamından da ödenir. Allah’a olan borç ile kula olan borç birleşecek olursa; Şafiîlerde ‘Allah hakkı’ öne alınır. Ebû Hanife İmâm-ı Âzama göre ölüm sebebiyle kişiden zekât borcu düşer. Vasiyet etmişse malının üçte birinden çıkarılıp verilir. Vasiyet etmemişse borç düşer. Bu niyet etmek, şart olan bir ibadettir. Oruçta olduğu gibi, demiş o büyük imam, İmâm-ı Âzam (Rahmetullahi Aleyh ve Aleyhim ecmain). Hanefilere göre vasiyet etmeden ölmesi, mürtet olmak gibi durumlarda malın yok olması gibi durumlar… Şafiî ve diğer müçtehitler bu üç mesele de farklı düşünmektedirler. Hanefiler bunları zekâtı düşüren şeyler olarak saydılar. Ama diğerlerinin farklı düşündüklerini önce zikreyledik. ‘Borcu düşürmek zekât yerine geçer mi geçmez mi’ konularına da; alacağı bağışlamak, Hanefilere göre zekât yerine geçmez. Zekâtın fakirlere bizzat verilmesi gerekir. Önce zekâtını verir, zekâtı ona teslim ettikten sonra alacağını ister. Hanbeliler bunu caiz görmüşlerdir. ‘Hile olmaması da şarttır’ dediler. Zekâtı ile yiyecek maddesi satın alıp, sabah akşam fakirlere (bundan) yemek verirse zekât yerine geçmez. ‘Temlik’; çünkü orada da temlik yoktur. Temlik nedir? Fakirin eline zekât denilen o ilahi emir, o maldan verilen bu meblağ, fakirin eline geçmiş olacak. Fakir bir ölünün borcunu zekât niyetiyle ödeyecek olsa, zekât yerine geçmez. Fakire temlik edilmemiş olur. Ölü, malı teslim almış sayılmaz. Hayatta bulunan bir fakirin borcunu, onun(fakirin) emri ile ödese zekât yerine o zaman geçer.
Dakika 45:11
Çünkü orda da temlik vardır. Şimdi adab-ı muaşeret konusunda da zekâtın adapları var, sakınılması gerekenler var. Yine kıymetli âlimlerimize göre Mâlikîler, İmâm-ı Mâlikî Mezhebi’nde İbn-i Cüzey’e göre ‘başa kakma ve eziyet etmek ile zekâtlar, sadakaların iptal edilmesi’. ‘’Sakın kimsenin başına kakma!’’. Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’de buyuruyor: ‘’Ey imân edenler! Sadakalarınızı başa kakma ve eziyet verme suretiyle iptal etmeyin’’ buyurdu Yüce Rabb’imiz (Bakara Suresi 264. ayet-i kerime). ‘Kişinin verdiği sadakayı satın alması’, bu da (sadakayı, zekâtı) iptal eder. Zekât vereceği kişileri, zekât mallarının başında toplaması da yasaktır. İbn-i Cüzey bunları böyle dile getirmiş ve zekât vereceği kişileri zekât mallarının başına toplaması da yasaktır. Yine bir yasakta; Hanbeliler, Mâlikîler gibi düşünmüşlerdir ikinci yasak konusunda. Hz. Ömer’in şöyle söylediği rivayet edilmiştir: ‘’Allah yolunda bir deveyi sadaka olarak birine verdim. Deveyi verdiğim kimse onu zayi etti, onu ucuz fiyatla başkasına satacağını sanıp, ben onu(deveyi) satın almak istedim. Bu durumu Allah’ın Resûlü’ne (S.A.V.) Efendimiz’e sordum?’’ (O) şöyle buyurdu: ‘’Sana bir dirhem geri verse de sadakanı geri alma. Çünkü sadakasını geri alan kustuğunu yiyen köpeğe benzer’’ diye haber gelmiştir. İşte kıymetliler, Hz. Ömer, Peygamberimiz’den böyle rivayet etmiştir. Yani verdiğin sadakada gözün olmasın. Şafiî ve diğer müçtehitler, ‘satın almak caizdir’ dediler. Yani o sadaka heder olacaksa, fakirin işine yaramayacak bir durumdaysa o zaman caizdir, demişler. Bunların hepsi doğrudur. Beş kişi dışında zekât, zenginlere helâl olmaz. Bunlardan biri, zekâtını kendi malı ile satın alan zengin kişidir. Burada yine Hz. Ömer’in hadisi hakkında denmiştir ki: ‘’Tenzihen bir yasaklama olup, tahrimen değildir’’ demişler. Yine İbn-i Cüzey’in görüşlerinden; gönül hoşluğu içinde vermelidir zekâtları. En helâlinden ve en hayırlısından vermelidir. ‘Verilen zekâtı insanlardan saklamak’, Hanefilerin görüşüdür bu da. Şafiî ve Hanbelilere göre açıktan verilmesidir. Çünkü ‘başkaları da görsün de zekâtlarını hatırlasın, onlar da versinler’ diye. Hepsinin niyeti güzel. Güzel keşifler yapmışlar hepsi de. Kötü zandan kurtulmak, nafile sadakaların gizli olmasında ittifak vardır. Delil; ‘arşın gölgesi altında gölgelenecek 7 sınıf’ hakkındaki Hadis’i Şerif.
Dakika 50:17
‘Sağ elinin verdiği sadakayı, sol eli bilmeyecek kadar gizli verenler övülmüştür’. Evet, kıymetliler, Şafiîler, örnek olmak, gösterişte bulunmak, şöhret kazanmak için yapmazsa alanlar küçük düşürülmezse, açıktan verilmesi daha faziletlidir de demişlerdir. Övgü yapılır korkusuyla zekâtı bir vekil aracılığıyla vermek, zekâtı verirken duada bulunup şöyle demek: ‘’Allah’ım bu zekâtımı ganimet kıl; zarar ve ziyan kılma!’’. Alan kişi de şöyle dua eder; ‘’Allah bu verdiğin sadaka sebebiyle sana ecir versin, geride bıraktıklarında bereket kılsın. Bu malı senin için temizleyici yapsın’’ diye dua eder. Şimdi bunlar, sadakanın, zekâtın adapları. Başka adaplar da var. Takva: İlim fakirliğini gizleme. Takvasını gizliyor. İlim fakirliğini gizleme, akraba olma gibi vasıfları olanları tercih etmektir. Birisi takva ehli ise ilim ehli ise fakirliğini gizliyorsa, akrabansa bunları tercih et. Yine acele etmek güzeldir. Zekâtını hemen ver. Bunu geciktirme; Allah’ın emirlerini yerine getirmektir. Geciktirirse caiz değildir. Zekâtının vaktini tehir(geciktirme) etmemektir. Hanefilere göre fakirlere istemekten müstağni kılacak kadar zekât vermek menduptur. Zekât olduğunu bildirmeye ihtiyaç da yoktur. Çok kıymetli pek muhterem izleyenler. Derslerimiz devam etmektedir. Fıtır sadakasına, şimdi şöyle bir göz atalım. Fıtra, Hicret’in ikinci yılında Ramazan-ı Şerif orucunun farz olduğu sene zekâttan önce meşrû kılınmıştır. Delilleri, Hadis-i Şeriflerdir. Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.) Ramazan-ı Şerif’te fıtrayı, zekâtını hurmadan bir sa, arpadan bir sa, olmak üzere; Müslüman olan hür, köle, erkek yahut kadınlara farz kılmıştır. Yine Hanefilere göre 3800 gramdır. Bu Hadis-i Şerif, fıtranın vacip olmasında ‘Müslüman olmanın’ şart olduğuna delildir. Bu Hz. Ömer’in oğlundan gelen bir Hadis-i Şeriftir. Yine başka bir haberde: ‘’Biz fıtra zekâtını Şanlı Peygamber (A.S.V.) aramızda iken yiyecek maddelerinden bir sa, yahut hurmadan bir sa, yahut arpadan bir sa, yahut kuru üzümden bir sa, yahut keşten bu şekilde bir sa olarak veriyorduk.
Dakika 55:02
Ben yaşadığım müddet vermeye devam edeceğim’’. Bu haber de Sait Ebû Said El Hudri yoluyla gelmiştir. Yiyecek maddesinden, buğday, keş (kaymağı alınmadan un ile karıştırılarak kurutulmuş süttür, yani keş), yine, Peygamber Efendimiz (A.S.V.): ‘’Fıtrayı, oruçlulara lüzumsuz ve çirkin sözlerden temizlemek ve yoksullara yiyecek sağlamak için farz kılınmıştır. Fıtrayı kim namazdan önce öderse bu makbul bir zekât; kim namazdan sonra öderse herhangi bir sadakadır’’ diye Peygamberimiz’den İbn-i Abbas yoluyla gelmiştir bu Hadis-i Şerifte. Yine Peygamberimiz (A.S.V.) Ramazan-ı Şerif Bayramı’ndan bir yahut iki gün önce bir konuşma yaparak şöyle buyurdu -bu haber de İbn-i Salebe den geliyor-:’’Buğdaydan, arpadan yahut hurmadan bir sa’ını, hür yahut köleler için küçük ve büyükler için ödeyin’’. Buğday, arpadan yahut hurmadan bir sa olduğuna delâlet etmektedir. Merfu olarak rivayet edilen yine bir haberde fıtra sadakası buğdaydan iki mülktür. Evet, kıymetliler, fıtranın hikmetleri; orucun noksanını tamamlamak Ramazan-ı Şerif ayı için fıtra, namaz için sehiv secdesi gibidir. ‘’Secde, namazının eksiğini tamamladığı gibi fıtra da orucun eksiklerini tamamlar. Bugün de yani bayram gününde fakirleri dolaşıp istemekten müstağni kılın’’. Sevgili Peygamberimiz’den gelen haber bu. Yine, ‘’Fakirlerin ihtiyaçlarını görün’’ (dedi). Fıtranın hükmü, vacip olmasıdır. Yine farz olduğu hususunda icmâ etmişlerdir. Kendilerinden ilim aldığımız kimseler, fıtra sadakasının farz olduğu hususunda icmâ etmişlerdir. Bunu söyleyen İbn-i Münzir İshak da böyle söylemiş. Bu bilgi ilim adamlarının icmâsı gibidir, demişlerdir. Hanefiler şöyle derler; İslam’ın vacipleri vardır. Bunlar: fıtra, akrabaya nafaka vermek, vitir namazı, kurban kesmek, Umre’ye (gitmek), ana babaya hizmet etmek, kadının kocasına hizmet etmesi, cemaatle namaz kılmak, bayram namazları gibi diğer vacipler de vardır. Hanefiler, vaciplerin içinde bunları saymışlar. Yine Hanefiler hür, Müslüman, küçük, büyük, erkek ve kadın, akıllı veya deli kimseler nisap miktarı mala sahip iseler fıtra vermeleri gerekir. Fıtra ile mükelleftirler. Nisap miktarının, malın aslî ihtiyaçlardan fazla olması gerekir. Ev eşyası, at, silah, hizmetçi ailenin ihtiyaçları ve borçlarıdır. Bunlar da işte aslî ihtiyaçlardır. Bunlardan fazla olduğu zaman fıtralar verilir. Oğuldan olan torunların fıtrasını babaları olmadığı için fakir durumda bulundukları takdirde, dede vermek zorundadır.
Dakika 1:00:13
Onun için fıtranın vacip olması Müslüman, olmak hür olmak, aslî ihtiyaçlardan fazla olarak nisaba mâlik olmaktır. Zengin olunmadan sadaka vermek yoktur. Fıtra vermek; vacip olan kişi, fıtrayı küçük çocuklarına, bakmakla yükümlü olduğu, isterse bunak olsun, fakir ve deliler için öder. Köleleri için de öder. Hizmetlisi var ise onlar için de öder. Babası adına yahut anası için fıtra ödemek zorunda değildir ama isterse ödeyebilir. Çünkü bunlara karşı velayet hakkı yoktur. Bir kimse küçük olan kardeşleri için fıtra ödemek zorunda değildir ama isterse ödeyebilir. Zevcesi ile büyük evlatları için ailesinden olsalar bile fıtra ödemek zorunda değildir. Ama ödemesi icap ediyorsa güzeldir. Ödeyecek olursa istihsan yolu ile güzeldir sahihtir. Erkek karısı üzerinde evlilik hakları dışında, velayet sahibi değildir. Hanefilere göre genel kaide şudur: ‘’Fıtra sadakası velayet ve nafakaya bağlıdır. Velisi olduğu ve nafakasını temin etmekle mecbur bulunduğu kimselerin fıtrasını vermek vaciptir’’. Evet, kıymetliler, İnşâAllah cumhurun görüşü ile dersimiz devam edecektir.
Dakika 1:02:45