[jw7-video]

145- Amelde Fıkhı Ekber Ders 145

AMELDE FIKHI EKBER DERS 145

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler; Amelde Fıkhı Ekber’in keşif notlarıyla dersimiz devam ediyor. İslam âlimlerinin ekolü olan başta dört mezhep ve onun kıymetli âlimleri ve diğer fakihlerimizle ilgili yeri geldikçe Amelde Fıkıh dersimizin içinde tüm âlimlerimizin görüşlerine başta dört mezhep olmak üzere yer veriyoruz. Hanefiler, Şafiiler, Hanbeliler, Malikiler diğer deyimle sırasıyla Hanefiler, Malikiler, Şafiiler ve Hanbeliler. Zahiriler işte İmâmiyye ve diğerleri Zeydiyye gibi yeri geldikçe onlara da yer veriyoruz. Çünkü onlar hepsi de Amelde Fıkıhla ilgili görüş beyan eden kıymetli, fakih âlimlerimizdirler. Şimdi dersimiz böyle olmakla beraber konumuz dava ve beyyineler konusunda inşaAllah sizlere keşif notları vermeye devam edeceğiz. Dava, dediğimiz zaman bir hakkı vacip kılmak kastı ile söylediği sözdür. Bu tabi lügat anlamıdır. Şimdi şanlı Kuran’a söyle bir bakalım. Yasin’i Şerif’in 57. Ayeti kerimesine ‘ Ve onlar için iddia ettikleri, diledikleri her şey vardır.’ Yüce Rabbimiz böyle buyuruyor. Şer’an ise; Haber verip bildirmesi demektir. Neyin? Bir kimsenin kendi lehine başkasının üzerindeki hakkını hâkimin huzurunda haber verip bildirmesi demektir. Dava. İşte buda Şer’i Şerifteki tarifidir. Tabi diğerlerinde olduğu gibi bununda kendine has birçok özellikleri vardır. Ben filanın hakkını ödedim! Gibi sözlerde bunun davanın rüknüdür. Hanefi uleması bu konuda bakın ne dediler? ‘ Akıl ehliyeti yahut temyiz olmasıdır, bu şarttır!’ dediler. Dava yargı meclisinde olmalıdır. Hakkı açığa çıkartan ortaya koyan manasında olan davanın şartları bunlar da. Yine Hanefilerin şartlarından olarak saydıkları: Davanın işitilmesi, hâkimin yanında hazır bulunan bir hasmına karşı yapılması, yine Hanefi uleması gaip olan kimse hakkında hüküm verilemeyeceği Kanaat’ını ortaya koymuşlardır. Maliki ve Şafiiler, Hanbeliler beyyine ortaya koyması halinde hazır olmayan kimsenin hakkında hüküm vermenin caiz olduğunu söylemişlerdir.

Dakika 5:07

Allah’ın halis hakkı olan hadler de ise bu olmaz! Demişlerdir. Yine Hanefi ulemasının davanın şartlarından olarak, ‘ Bilinen bir şey olması gerekir.’ Dediler. Meşru ve bağlayıcı bir talep olması da lazımdır.’ Dediler. Her konuda mükemmel akademik en üst düzeyde ve teferruatlı araştırma yapan, her konuda mükemmel sözler söyleyen, delilleri ortaya koyan, kitap, sünnet, icma, kıyasla hareket eden Hanefi uleması işte böyle dediler. Bunun aslı ise Şanlı Peygamber Efendimizin bakın Hadisi Şerif’inde buyuruluyor. ‘ İnsanlara davalarına dayanılarak iddia ettikleri şeyler verilecek olsa idi, bir takım kimseler başkalarının malları ve kanları hakkında iddialarda bulunurlardı. Fakat iddia da bulunan davacıya, beyyine getirmek onu inkâr edene de yemin etmek düşer!’ diye buyurdu. Cihan Peygamber’i Hz. Muhammed (a.s.v). Fakat davalıya yemin etmek düşer.’ Şeklinde diğer haberde de böyle gelmiştir. Hepsi aynı manayı destekleyen rivayetlerdir. Yine davanın sahih olma konusunda sıhhat şartlarını bütünüyle taşıyan davaya sahih dava denmiştir. Batıl yani fasit olan dava ise sıhhat şartlarından birisi bulunmayan davalara da batıl diğer adıyla fasit dava denmiştir. Müddei yani davacı ile davalı kimdir? Müddea Aleyh denmektedir davalıya da. Müddei yani davacı mecbur edilmeyen kişidir. Davalı ise mecbur edilen kişidir. Neye? Davalaşmaya! Başkasının zimmetindeki bir hakkı ispata çalışan, davalı ise bunu inkâr eden kimsedir. Davalı inkâr eden diğeri ise müddeidir diye de söylenilmiştir. Bu konuda yine davalının görevi şöyle bakınca düşmanlığa son vermek vaciptir. Davanın hükmü davalının evet yahut hayır diye cevap vermesinin vacip olduğudur. Hâkim davacıdan beyyine delil ile hakkını ispat etmesini ister. Gereğince hüküm verir. Evet, kıymetliler işte görüyorsunuz ki yüce İslam her şeyi mükemmel ortaya koymuş, kıymetli âlimlerimizde mükemmel incelemeler yapmış! Beyyinen var mı? Hayır demesi buna karşılık Hz. Peygamberinde (a.s.v) ‘ O zaman senin için onun yemin etmesi vardır.’ demesidir.

Dakika 10:00

Şimdi bir Beyyinem ‘Delilim vardır! Dediği zaman İmamı Azam o büyük imam yemin talebinde bulunma hakkı beyyineyi ortaya koymaktan aciz olması haline bağlıdır. Dedi o büyük İmam İmamı Azam hazretleri! Ebu Yusuf ise ‘ Yemin teklif edilir.’ Demiştir. ‘Delil getirmek davacıya düşer, yemin etmekte inkâr edene düşer.’ Buyurdu kim? Şanlı Peygamberimiz (a.s.v.) efendimiz. Şahitlik konusunda beyyine davacıya düşer. Burada yemin de davalıya düşer. Nükûl yemin etmemek konusunda da Malikiler, Şafiler Malik, Şafi ve Ahmet’in görüşü ‘Yeminin davacıya geri teklif edilmesi şeklindedir.’ Sevgili Peygamberimiz (a.s.v.) hakkı isteyen şahsa yemini geri çevirdi. Yahut kendi yemininden sonra yeminlerin reddedileceğinden korkmalarına! Buda Maide suresi 108. Ayeti kerimede Cenabı Hak bu ayeti kerimede bunu buyurdu. Yemin etmeyi kabul etmemek ile hüküm verilmez. Yeminden kaçılması nükûlün anlamı budur. İstilahta ise edilmesi gereken yeminden uzak durmak demektir. İşte nükûl dediğimiz zaman bunu anlıyoruz. Dini terimleri de sizlere kısaca anlamını vererek hatırda tutmaya, çünkü bunlar Fıkıh ilminin temel taşlarıdır. Bu terimler korunmalıdır. Hanefiler ve Hanbeliler ‘ Yemin davacıya geri çevrilmez! Hâkim davalının yemin etmek istememesi durumunda onun aleyhine hüküm verir.’ Dediler. Hâkimin       ‘ Ben sana yemin etmeni teklif ediyorum. Eğer yemin edersen mesele yok! Aksi takdirde senin hasmının iddia ettiği şey ile aleyhine hüküm veririm!’ Sözleriyle yemini üç defa tekrar teklif etmesi gerekir. ‘Beyyine davacıya düşer yeminde inkâr edene düşer.’ Şanlı Peygamberin bu sözünü unutma fakat ‘ yemin davalıya düşer! Yine Hanefi uleması yemini kabul etmemesi halinde bir bezil yani anlaşmazlığı tek kabul etmemiz onun davacının hakkını vermiş olduğuna delildir. Yemini kabul etmemesi halinde bir bezil yani anlaşmazlığı tek anlamındaki kabul etmemiz onun davacının hakkını vermiş olduğuna delildir.

Dakika 15:00

İmamı Azam Ebu Hanife, nükûlün anlamı: Bezletmek yani münazaayı anlaşmazlığı terk edip, ondan yüz çevirmek malı mübah olarak bırakmakla bağışlamaktır.’ Buyurdular. Onun yüksek iki büyük talebesi olan İmameyn ‘ Nükûlün anlamı bir hakkı ikrar etmektir.’ Dediler. Mana olarak aynı noktaya gelmiş olduklarını görüyoruz. Sadece tanımlar da farklılık vardır. Mana ve mananın sonucu aynıdır. Ve inkâr edene yemin etmek düşer. Yer alan Alâ kelimesinin vücut ifade etmesi dolayısıyla onun yemin etmesi vacip olur. Diye buna bu mana ve bu hüküm verilmiştir. Hâkimin davalıya ‘ Ben sana yemini teklif ediyorum.’ Demesi gerekirse üç defa söyleyerek yemin etmezse hüküm verilir. Yine Hanefi uleması ve Hanbeliler Hâkim malik konularda nükûl ile hüküm verir. Nikâh, talak, kısas, vesayet ve vekâlet gibi nükûl ile bunlarda hüküm vermez. Bu adı geçenler gibi kendisi ile mal maksadı güdülmeyen şeyler hakkında nükûl ile hüküm vermez.  Can ile kısas yahut azaların kısası hakkında Hanbelilerle Ebu Yusuf ile Muhammed e göre ‘ nükûl gereğince hüküm veremez!’ demişlerdir. Yine İmamı Azam o büyük İmam Rahmetullahi Aleyhim ve Aleyhim Ecmain Allah hepsine çok rahmet eylesin. Kasti olması halinde azalarda kısas hükmünü verir. Hata diyet hükmünü verir. Hata olması halinde diyet hükmünü verir. Can ile kısas ta ne kısas ne de mal yani diyet hükmünü verir. Fakat İkrar edinceye kabul yahut yemin edinceye kadar cani hapsedilir. Bu gibi konularda! Cani kim? Suç işleyen cürüm işleyen cinayet işleyene denir. Şimdi Hanbeliler de ‘hapsedilir.’ demiştir. Allah (c.c) halis olan hadlerde nükûl ile hüküm verilmez! Had olan konularda. İmamı Azam Ebu Hanife ‘ Yedi şey hakkında nükûl ile hüküm verilmez!’ buyurmuştur. Oda nikâh, Ricat, Ricat neydi? Ric-i talakta hiddet içerisinde hanımına geri dönüştü, ilada dönüş! Mezhep, kölelik, istilat, vela bu hususlarda inkâr edene yemin teklif edilmez! Demiştir. O büyük imam İmamı Azam hazretleri.

Dakika 20:00

İlada dönüş yani dört ay süre ile onunla ilişki kurmamak üzere yemin ettikten sonra tekrar hanımı ile birlikte olmaya dönüş iddiasına gelince eğer ila süresinin bitiminden sonra erkek süre içerisinde hanımına döndüğünü iddia edecek, kadında bunu inkar edecek olursa veya bunun aksi vuku bulursa inkar edenin yemin etmesi istenmez ve onun kendisini ötekisine benzetmesine sahih olmaz! Cariyenin istilat yani çocuk sahibi olmak iddiasına gelince, cariye efendisi hakkında ondan çocuk sahibi olduğunu iddia edip efendisi bunu inkâr etse ona yemin teklif edilmez. Hanımlarına yaklaşmamak üzere yemin edenler için dört ay beklemek söz konusudur. Şayet dönerlerse şüphesiz Allah Gafur ve Rahimdir. ‘ Eğer boşamaya karar verirlerse şüphesiz Allah her şeyi işiten her şeyi bilendir.’ Şanlı Kur an Bakara Suresi 226. ve 227. Ayeti kerimelerde yüce Rab böyle buyurduğunu şanlık kelamından anlamaktayız. Yine İmamı Azam Ebu Yusuf ve Muhammed şu ana kadar söylediklerimiz İmamı Azam ’ın görüşü iken İmameyn ise ‘ Bu yedi hususta yemin teklifi ve nükûl geçerli olur.’ Demişlerdir. ‘Nükûl bir ikrardır.’ Diyor. İmameyn şüphe bulunan bir ikrardır, hadlerde kabul edilmez! Dediler. Fetva Ebu Yusuf ile Muhammed’in görüşüne göre verilmiştir. Hüküm böyle verilirken hadlerde kısas ve lian’da verilmez. Hanefi mezhebindeki görüşlerin hülasası konusunda ittifakla hadlerde yemin ettirilmez. Kısasta ve bütün mallarda ittifakla yemin ettirilir. Kısasta ve bütün mallarda ittifakla yemin ettirilir. Yemin meselede yemine ettirmek te ise ihtilaf etmişlerdir. İmamı Azam ‘ Yemin ettirilmez!’ derken İmameyn ‘ Yemin ettirilir!’ demişlerdir. Dövme, sövme çirkin sözler gibi tazirin cereyan ettiği bütün haklarda ise yemin ettirmede cereyan eder ve bu tekadüm zaman aşımı ile de saadet olmaz. Bu hususta diğer haklarda olduğu gibi kadınların şehadeti de kabul edilir. Keyfiyeti meselesinde yeminin keyfiyeti ve bu konuda davaya etkisini olup olmama konusunda da bilim adamları ‘ Yemin ancak Allah’ın adıyla yapılacak! Başkasının adına yapılamayacağı üzerinde ittifak etmişlerdir.’ Âlemlerin rahmet Peygamber’i Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) efendimiz hazretleri ‘ Her kim yemin edecek olursa, Allah’ın adıyla yemin etsin! Yahut sussun!’ Buyurdu.

Dakika 25:07

Yine sevgili efendimiz Peygamber’imiz ‘ Kim Allah’tan başkasına yemin ederse kâfir olur!’ diye bir haber bulunmaktadır. Bu hadisin hasen ve sahih olduğu söylenmiştir. Buradan baktığımız zaman kâfir olur ve şirk koşmuş olur diye de rivayet edildiğini görmekteyiz. Kıymetliler ancak İmam-ı Malik hazretleri ‘Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah adına diye yemin ettirilmesini daha güzel görüyorum. Allah adına diye yemin isterse bu kadarı yeterlidir.’ Şafiiler ‘ Yeminin taliz edilmesi men duttur.’ Demişler. ‘Taliz edilmesi kendisinden başka ilah olmayan görüleni ve görülmeyeni bilen rahman ve rahim gizli ve açığı bilen Allah’ın adına yemin ederim.’ Yahut ta ‘Talip veya galip idrak edici gizli ve daha gizlisini bilen helak edici Allah adına yemin ederim.’ Gibi yeminlere taliz yemini demiştir. Şafiiler. Evet, kıymetliler taliz edilmesi yani Allah’ın isimlerini sıfatlarını arttırmakla olur. ‘Kendisinden başka ilah olmayan görüleni ve görülmeyeni bilen rahman ve rahim gizli ve açığı bilen Allah adına yemin ederim veya talip, galip idrak edici gizli ve daha gizlisini bilen helak edici Allah adına yemin ederim.’ Gibi yeminlere taliz yemini dediğini görüyoruz. Şafiilerin! Hanbeli uleması ise Allah’a şöyle yemin ederler. ‘ Bizim şahitliğimiz o iki kişinin şahitliğinden elbette daha doğrudur.’ Maide Suresi 107. Ayeti kerimeye istinaden. ‘ Var güçleriyle Allah adına yemin ettiler ki! ‘ Buyuran En’am suresi 109. Ayeti kerime. Nahl suresi 38, Nur suresi 53, Fatır Suresi 42 yine bu ayetlere istinaden kim Allah adına yemin edecek olursa var gücüyle yemin etmiş olur.’ demişlerdir. Bunların hocası olan Hanefi uleması ise ‘ Billahi, Vallahi ’ gibi taliz etmeksizin yemin ettirme yetkisi olduğu gibi taliz de edebilir. Kendisinden başka ilah olmayan görüleni ve görülmeyeni bilen rahman ve rahim açığı nasıl biliyor ise gizliyi de öylece bilen Allah adına yemin ederim ki şu isimdeki kimsenin benim üzerimde ve bende onun iddia ettiği, şu hak ve hatta onun bir kısmı dahi yoktur.

Dakika 30:02

‘Her kim yemin edecek olursa Allah adına yemin etsin yahut yemini bıraksın!’ diye Peygamber’imizden hasen ve sahih bir hadisin rivayet edildiğini daha önce görmüştük. Bu yeminlerin bu kıymetli âlimlerimizin hepsinin mana itibari ile aynı şeyi söylediklerini görüyoruz. Yine liân hakkında bunun ikindi namazından sonra olmasını sınırlandırmış bulunmaktadır. Yüce Allah buyuruyor.’ Eğer şüpheye düşerseniz bu iki kişiyi namazdan sonra alı koyarsınız da Allah adına şöyle yemin ederler. Akraba dahi bulunsa şahitlik ettiğimiz bu işte Allah’ı bırakıp ta yerine dünyaya ait hiçbir semeni, paha ve bedeli satın almayacağız Allah’ın emrettiği şahitliği gizlemeyeceğiz.’ İşte bu Maide suresi 106. Ayeti kerimede böyle buyurulmuştur. Bu ayeti kerimeye istinaden de kıymetli müçtehitlerimiz İmamı Malik ve Şafii de buraya istinaden ‘ Yüce Allah liân hakkında bunun ikindi namazından sonra olmasını sınırlandırmış bulunmaktadır.’ Dediler. Bekanda yeminin talizi; Yine İmamı Malik üç dirhem ve yukarısıdır. Yani İmamı Malik’e göre bu miktar. Cuma namazı kılanan bir mescit te yemin etmesi de icap eder. Sevgili Peygamber’imizin mescidinde Mescid-i Nebevi de ise onun minber üzerinde yemin edeceğinde görüş ayrılığı yoktur. Başka mescid de ise bu konuda iki rivayet olduğunu görüyoruz. Mescidin neresinde olursa olsun yemin edebilir, birde minberin yanında yemin edebilir. Şafii hazretleri de şöyle der ‘ Medine de minberin yanında, Mekke de rükûun ile makam arasında, Kudüs te mescid de kayanın yanında yemin eder.’ Demiştir. ‘Her bir şehir de ise minberin yanında yemin eder.’ Demiştir. Yeminin taliz edilmesinin mendup olduğu miktar ise zekât hesabıdır yani yirmi dinardır. Hanefiler, ‘ Yemin eden kişi Müslüman değil ise onun hakkında yemin taliz edilir. Yahudi Tevrat-ı Hz. Musa ya indiren Allah adına, Hristiyan ise İncil-i Hz. İsa ya indiren Allah adına, Mecusi ise ateşi yaratan Allah adına yemin eder.’ İtikadına uygun olarak yemin taliz edilir. Her kim olursa olsun durum böyle! Putperest ise Allah’tan başkası adına yemin etmez.

Dakika 35:00

Hanefiler bu konuda mabetlerinde ‘kâfirlere yemin ettirilmez!’ Hanbeliler ise ‘ caizdir.’ Demişlerdir. Yem bet yani kesin ifade konusunda da dört mezhep imamının ittifakı ile kesin ifade kullanarak yemin eder. Allah’a yemin ederim ki şu kadara sattım yahut satın aldım. Olumsuz halde ise şöyle yemin eder. Allah’a yemin ederim ki bu kadara satmadım ve bu kadar satın almadım. Gibi yani bet kesin ifade ile yemin eder dediler. Dört mezhebin hepsi böyle söylediler. Evet, kıymetliler üzerinde yemin edilenin durumu hakkında Allah’a yemin ederim bu arazi filana ait değildir. Onun her hangi bir parçası da ona ait değildir. Gibi yemin eder. Ebu Yusuf ‘gasp ve vedia bırakmaya dair yemin ettirilir.’ Demiştir. Ebu Yusuf’un görüşüne göre yine davalı bütün bu şekillerde yemin eder. Talak ve buna benzer dava sebepleri hakkında. Yine Hâkimle ilgili yemin ettirenin niyeti üzeredir. İşte hâkimin niyeti burada önemlidir. Tevil edecek veya yemininin akabinde inşallah demir suretiyle istisna yapacak veya eve girersem türünden lavsa bir şart yetiştirecek olursa yeminin maksadı ortadan kalkar. Şanlı Peygamber (a.s.v) ‘ Bir kimseye yemin ettikten sonra karşı tarafın hakkını teslim etmesi emrini vermiştir.’ Şanlı Peygamber onun yalan söylediğini kesinlikle bilmişte bunu söylemiş gibidir. Bir şahit ve bir yemin ile kaza hüküm vermek konusunda da Hanefi uleması ‘hüküm verilmez. Erkeklerinizden de iki şahit tutun! Eğer iki erkek bulunmazsa o halde razı olacağınız şahitlerden bir erkekle iki kadın olsun.’ Bakara suresi 282. Ayeti kerimeden de bunları anlamaktayız. Hanefiler ‘Sünnetten fakat davalıya yemin düşer ve yine davacıya düşer yeminde inkâr edene düşer.’ Peygamber sözünü ‘ Ya sen iki şahit getirirsin yahut o hasın yemin eder.’ Diyen yine Peygamber sözüne istisnaiden Hanefiler durumu böyle açıklamışlardır. Hadisi şerif davalıya yemin etmeyi davalıya vacip kılmaktadır. Cumhur-u ulema mali hususlarda şahit ile birlikte yemin ile hüküm verilir. Bir şahit ve bir yemin ile hüküm verdiğine dair sabit olan rivayeti delil göstermişlerdir. Cumhur ulema!

Dakika 40:00

Yine ikrar konusunda da hüküm vermenin vacip olduğu konusunda görüş ayrılığı yoktur. Evet, muhterem efendiler adı geçen hadisi şerifin mütevatir hadis olduğu söylenmiştir. Hariç ile zilyet arasında ki iki davanın tearuzu yani delilin tearuzu durumuyla ilgili iki davanın tearuzu tarihsiz yahut her ikisi de aynı tarihe sahiptir, tarihi ötekinden daha eskidir. Hanefiler ve Hanbeli uleması davacının yani haricin beyyinesine öncelik tanınır. Yine beyyine’nin tarihi ötekinden eski olursa İmamı Azam ve Ebu Yusuf bu konuda ‘Bunlara öncelik tanınır.’ Demiştir. Yine dava hariç tarafından zilyedin aleyhine ve tarihsiz olursa haricin beyyinesi adını alır. Beyyine davacıya aittir. Yeminde davaya düşer. Zilyedin beyyinesine iltifat edilmez. Evet, kıymetli efendiler işte görüyoruz ki kıymetli âlimlerimizin ne kadar güzel çalıştıklarını. Eğer her iki beyyine de tarihli olup her ikisi de aynı tarihi taşıyorsa hariç olan davacı lehine hüküm verilir. İmamı Azam, Ebu Yusuf ve Muhammed tarihi daha önce ise Hâkim onun lehine hüküm verir. Görüşünden döndüğünü söylemişlerdir. Kimin? Muhammed En –Neva’dır de ki rivayete göre böyle söylenmiştir. Birisi tarih tespit etmiş diğeri etmemişse İmamı Azam Ebu Hanefi ile Muhammed’e göre haricin lehine hüküm verilir. İhtimal söz konusu oldu mu muteber olmaktan çıkar. Mutlak mülkiyet davası olarak kalır. O bakımdan haricin lehine hüküm verilir. Ebu Yusuf ise şöyle demiştir ‘Tarih taşıyan beyyine sahibinin lehine hüküm verilir.’ Malikiler ile Şafiiler ‘ Sahibül yedün beyyinesine öncelik tanınır ve buna mutlaka dâhil olan beyyine adı verilir. Sahibül yedün lehine hüküm verilir.’ Demişlerdir. Yine İstishap ise mevcut bir şeyin önceden mevcut olduğu şekilde kalmasıdır. Yine Peygamber’imizden gelen bir haberde ‘Bir At yahut bir deve hakkında iki kişi Peygamber’in huzurunda davalaştı. Onların her birisi bu hayvanın kendisi yanında doğduğuna dair beyyine delil ortaya koydu.’ Sevgili Peygamber’imizde (a.s.v) ‘O hayvanın elinde bulunduran kimseye ait olduğuna hükmetti.’

Dakika 45:02

Şafiiler bu konuda ‘sakıt ve batıl olur.’ dediler. Her birisi yemin eder ve o şey ikisi arasında yani yarı yarıya bölüştürülür. Kura çekilir ve kura kime çıkarsa o tercih edilir. Bu da başka bir görüştür. Maliki uleması ve Hanbeliler, Hanefilere göre ‘ İkisi arasında eşit olarak pay edilmesi hükmü verilir. Tarihi ötekinden eski ise bu tarihi gereğince onun lehine hüküm verilir.’ Buyurmuşlardır. İşte görüyorsunuz kıymetli izleyenler, ulema ne kadar güzel çalıştıklarını görüyorsunuz. ‘Her iki beyyine de de ortaya koyulacak olursa yarı yarıya bölüştürülmesi hükmü verilir.’ Denmiştir. İki kişi sevgili Peygamber’imizin huzurunda bir deve hakkında davalaştılar ve her ikisi de kendisine ait olduğuna beyyine ortaya koydu. O şanlı Peygamber (a.s.v) devenin her ikisi arasında yarı yarıya olduğu hükmünü verdi. Tarihi ötekinden daha önce ise birisinin önce tarihliye öncelik tanınır. Ağırlık kazanır o taraf! Delil ikrardan daha kuvvetlidir. Sevgili Peygamber’imiz zamanında iki kişi aynı devenin kendilerine ait olduğunu iddia ettiler. Bunların her birisi iki şahit getirdi. Şanlı Peygamber de deveye ikisinin yarı yarıya ortak olduğu hükmünü verdi. İşte görüyorsunuz kıymetliler tarih tespit etmiş, öbürü tespit etmemiş ise İmamı Azam ‘Yarı yarıya pay edilmesi hükmü verilir.’ Demiştir. Ebu Yusuf ise ‘Tarih tespit eden kişinin lehine hüküm verilir.’ Demiştir. İmamı Muhammed ‘ Mutlak mülkiyet sahibine hüküm verilir.’ Demiştir. Zürriyetler arasında çatışması halinde Şafiiler ‘ Kazayı terk ile hüküm verilir. Kazayı terk hâkimin hakkın yoktur, iddia edemezsin gibi sözlerle davacıyı dava açmaktan men etmesine kazayı terk denmektedir.’ Hanbeliler ‘ Ayın ikisi arasında eşit olarak paylaştırılır.’ Yine sevgili Peygamber’imizden gelen haberde iki kişi şanlı Peygamber’in huzurunda davalaştı. Onların her birisi de iki şahit getirdi. Peygamber efendimiz (a.s.v) da ‘ Devenin ikisi arasında yarı yarıya olduğu hükmü-nü verdi.’ Hanefiler ‘ Yarı yarıya paylaşılacağı hükmü verilir.’ Demişlerdir. Yarı yarıya olduğu hükmü üzerinde durulduğunu görüyoruz.

Dakika 50:02

Şayet birilerinin tarihi daha eski ise İmamı Azam, Ebu Yusuf eski olan evladır. Dediklerini görüyoruz. İmamı Muhammed’de ‘Elinde bulunduran kişi açısından tarihi itibar edilmez. İkisi arasında eşit olur demiştir.’ Yarı yarıya olduğu hükmü verilir. Yine imamı Azam ve İmamı Muhammed’e göre, ‘Şahitlerin çokluğu yahut adaletlerini meşhur olması gibi durumlarda tercih edilemeyeceği kararını vermişlerdir.’ İmamı Malik ‘ Adaletin fazlalığı sebebi ile tercih edilir.’ Demiştir. Evet, ne kadar güzel keşifler yaptığı ulemanın ne güzel hükümler verdiklerini görüyoruz. Kıymetliler. Kıymetli izleyenler miras sebebiyle mülkiyet davası konusunda da Hanefi uleması haricin lehine hüküm verilir. Tarihi daha erken olana aittir. İmamı Muhammed ‘ O malın harice ait olduğu hükmü verilir.’ Demiştir. Hanefilere göre ‘ O evin yarı yarıya her ikisine ait olduğuna hüküm verilir.’ Tarihi daha erken olursa İmamı Azam Ebu Yusuf a göre ev onundur. İmamı Muhammed ‘ Yarı yarıya olduğu hükmü verilir.’ Demiştir. Yine kıymetli âlimlerimizin dengine Hanefi ekolüne göre ki her konuda detaylı bilgiyi aktaran dünyaya, dünyayı okutan bu muhterem âlimler bakın ne dediler. Yarı yarıya ortak olduğuna hüküm verilir. Yine hafiler tarihi daha erken olanın lehine hüküm verilir. Diye bunun üzerin de durulduğunu görmekteyiz. Lehine hüküm verilenlerinin muhayyellik hakları konusunda da doğum sebebiyle de mülkiyet iddiası sevgili Peygamber’imizden gelen haberde bir dişi deve hakkında iki kişi davalaşarak bunlardan her birisi bu deve benim yanımda doğdu dedi. Ve buna dair delil ortaya koydu. Şanlı Peygamber’de (a.s.v) bu devenin elinde bulundurana ait olduğu hükmünü verdi. Sahibül yede ait olduğuna hakikaten hüküm verilir. Şafii mezhebine de bu uygundur. Şafiiler de bu görüşü kabul etmişlerdir. İşte görüyoruz ki kıymetli âlimlerin bütün dünya için ne lazımsa vaktinde keşifte bulunmuşlar, hükme bağlamışlar her şeyi. Aslı koruyarak bu çağın değişen şartlarına bunları iyi taşımak gerekmektedir. Sebebi tekrarlanan ile tekrarlanmayanlar mesela bir binek hakkında iki kişinin anlaşmazlığı durumunda da bir gömlek hakkında iki kişinin anlaşmazlığa düşmesinde, iki ev arasında ki duvar konusunda duvar aralarında ortak olur dediler.

Dakika 55:02

Yine iki ev yahut iki tarla arasında bulunan kamış, kulübe, urganla bir tarafa bağlanmışsa Ebu Yusuf ve Muhammed ‘Örf ve adet gereği urganın sahibi evladır.’ Demişler. Mülkiyet hükmü konusunda şanlı Peygamber ne diyor ‘ Mümin komşusunun kötülüklerinden yana güven içersin de bulunduğu kimsedir. Üstlük altılık meselesinde de zarar da yoktur. Zarara karşılık olarak zarar vermekte yoktur.’ Buyuran sevgili Peygamber’imizin sözleri bütün dünyaya ölçü olarak kural olarak ortaya konmuştur. Şimdi de kıymetli efendiler, ispat yollarından birisi biliyorsunuz şahitliktir. Şehadetin tarifi konusunda da hazır olmak, kesin haber lügat ta bir hakkın ispat edilmesi yine bunun gibi anlamlar verilmiştir. Rüknü ise eşhedü şahitlik ederim! Tanıklık ederim! Şahitlik ettim! Diyecek olsa caiz değildir. Şahitlik ederim! Diyecektir. Tanıklık ederim! Lafsından ibarettir bunun rüknü.’ Erkeklerinizden de iki şahit tutun eğer iki erkek bulunmazsa o halde razı olacağınız şahitlerden bir erkek ile iki kadın olsun.’ Buyuruyor Cenabı hak şanlı Kur an da. Aranızda adalet sahibi iki kişiyi de şahit tutun! Bu da Talak suresi 2. ayeti kerime. Alışveriş yaptığınız zaman şahit tutun! Bir önce ki ayetin bu da devamıdır ki 282. Ayet bakara suresi. Burada emir irşat ifade eder ki vücut değildir. Ya sünnetten delil konusunda da ‘ Ya sen iki şahit getirirsin yahut o yemin eder.’ Buyurmuştur Peygamber’imiz. Yine şanlı Peygamber şehadet hakkında soru sorulmuş oda sorana şu cevabı vermiş ‘ güneşi görüyor musun? Soran: Evet, Evet deyince o şanlı Peygamber buyuruyor. ‘ İşte ona benzer şeyler hakkında şahitlik et yahut terk etme!’ şimdi buradan bakıyoruz. Şahitlikte Müslümanlar dikkatli olmalıdırlar. Yine hükmü konusunda şartlarını taşıdıktan sonra hâkime hüküm vermek vaciptir. Farzı kifâye dir. Tahammülden sonra şehadetin eda edilmesi durumunda farzı Ayn olur. Şahitliği gizlemeleri caiz olmaz. ‘Şahitler davet edildikleri vakit kaçınmasınlar.’ Buyuruyor şanlı Kur’an.  ‘ Ve şahitliği de gizlemeyin! Kim onu gizlerse muhakkak onu kalbi günahkârdır.’ Bakara suresi 283 ayeti kerimede. Rabbimiz böyle buyuruyor. Şahitliği Allah için dos doğru yapın! Hanefi uleması Allah rızası için ecir gözeterek şahitliğin kabul edildiği, 14 mesele vardır.

Dakika 1:00:13

Vakıf, zevcenin talakı, talakın taliki, boşamayı başka bir şeye bağlama, cariyenin hürriyetine kavuşturulması ve müdebber kılınması idi. Hul Ramazan-ı Şerif ayı hilali, nesep, zina haddi, içki haddi, ila zıhar, sıhri akrabalık dolayısıyla hürmet ve Mevla’nın kölesinin nesebini iddia etmesi. İbni Abidin, buna süt emmeye dair şahitliği de ilave etmiştir. Hadlere dair şehadetli kişi, serbesttir. Setr etmek daha uygun ve eftaldir. Eğer sen onu kendi elbisen ile örtmüş olsaydın, senin için daha hayırlı olurdu. Yine Peygamber’imiz böyle buyurduktan sonra yine buyuruyor.’ Bir Müslümanı setreden kimseyi Allah, dünyada da ahirette de setreder. Kusurlarının üstünü örter. Sende mümin kardeşinin kusurlarını ört!’ yine sevgili Peygamber’imiz ikrarından dönmesini terkin ettiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Kime? Maize. Maiz diyor. İşte ben zina ettim. Peygamber’imiz de diyor ki onun üstünü örtmek için ‘ Sen zina etmemişsindir. Sen öpmüş yahut elinle dokunmuş, elinle tutmuş veya bakmış olmalısın. Diye onu kurtarmak istiyor. Peygamber efendimiz ama adam diretiyor. Ben şöyle yaptım ben böyle yaptım diye, dört kere geldi Peygamber’imize böyle açıkladı. Ondan sonra da had uygulandı işte. Malı aldı demesi çaldı dememesidir. Bakın burada da malı aldı demesi çaldı dememesidir. Yüce İslam’ın durumunu görüyorsunuz? İnsanları bir defa suç ispat edilinceye kadar, herkesin suçsuz olduğundan hareket edilerek hırsızın dahi malı aldı. Demesi çaldı dememesi belki hırsızlık için yapmadı adam. Sen buna çaldı dersen Müslüman kardeşini karalamış oluyorsun. Sonra birde hırsızın cezası ağırdır. Ağır cezaya çarptırmakta zaten doğru değildir. Çünkü suç ispat edilince adalet yerini bulacaktır. Önce suçluyu kurtarmak için çalışacaksın. Yüce İslam bunun bütün tedbirlerini almıştır. Alt yapısını ortaya koymuştur. Müslümanlar dinlerini iyi bilmek zorundadırlar. Hanefi ulemasına göre şahitliğin tahammülü için üç şart aranır. Aklı başında olmalı, gözlerinin görmesi gerekir. Hanbeliler ‘görmek işitmekle olur’ demişler. ‘Görmek işitmekle olur’ demişler. Şafiiler de ‘ağma olan şahitlik etmesi caiz değildir’ demişlerdir.

Dakika 1:05:04

‘Bizzat görmesi güneş gibi bildiğin takdirde şahitlik et! Aksi takdirde bırak! Görmekle buda gerçekleşir’ demişlerdir. Peygamber’imiz böyle buyuruyor. Kulaktan kulağa duymak sahih olduğu şeyler ise nikâh, nesep, ölü kişinin hanımı ile gerdeğe girmesi ve hâkimin velayetidir. Yoksa her şey kulaktan kulağa duymakla sahih olmaz ama bunlarda sahihtir. Ebu Hanefi’ye göre ‘ kulaktan kulağa duymak, haberin meşhur olması’ Ebu Yusuf ile Muhammed’e göre ise ‘ şahitlik edecek kimseye adalet sahibi iki erkeğin yahut bir erkekle iki kadının haber vermesi ile gerçekleşir’ dediler. Eğer sen onu kendi elbisenle setr etmiş olsaydın bu senin için daha hayırlı olurdu. ‘ kim bir Müslümanı setr ederse Allah’ta onu dünyada da ahirette de setr eder. Nedir setr etmek? Hatalarının üzerini örtmek demek. Kusurlarını açığa çıkartma örtmeye bak! İnsan olma fırsatı vermiş olursun. Evet, yine Peygamber efendimiz bakın yine ne buyurdular. ‘ bilerek hakka şehadet edenler müstesna’ yüce Kur’an da böyle buyurdu Cenabı Hak. Yine yüce Rabbimiz İsra suresi 16‘da da ‘ bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve kalbin her biri ondan mesul dür’ buyurdu. Kim buyurdu? Yüce Rabbimiz. Allah’ı bırakıp tapar oldukları putlar hiçbir kimseye şefaat etme imkânına sahip değildirler. Bilerek hakka şehadet edenler müstesna! İşte görüyorsunuz yine yazıya dair şahitlik konusunda da Ebu Yusuf, İmamı Muhammed, Hanbeliler ‘ şahidin kendi hattı diye bulduğu şeyler ile şahitlik etmesi caizdir’ yine şahitlik hakkında bizatihi hükmü sabit olan şeyler; Arkasından işitmiş ise şehadet etmesi caiz değildir. Bizatihi hükmü sabit olmayan şeyler yine şehadeti eda etme konusunda da şahitler de arana şerait vardır. Akli ehliyet ve buluğ. Cenabı Hak şanlı Kur’an’da ‘ erkeklerinizden de iki şahit tutun! Buyuruyor. Yine aranızdan da adalet sahibi iki kişiyi de şahit tutun!’ buyuruyor. Yine ayeti kerime de. Razı olacağınız şahitlerden buyuruyor. Yüce Allah yine küçüklerin birbirlerine şahitlikleri ise faydalarda İmamı Malik’e ‘Cumhur ulemaya hilafeten caizdir’ demiştir. Hürriyet yine gerekir şahitlerde, yüce Allah buyuruyor ‘ hiçbir şeye gücü yetmeyen başkasının mülkiyeti altında bir köle’ buyurmaktadır ayeti kerimede. Hanbeliler ile Zahirler şöyle derler ‘ kölenin şahitliği kabul edilir’ demişlerdir.

Dakika 1:10:02

Hanbeli’ler bunu had ve kısasların dışında ki alanlar ile sınırlı tutarlar. Evet, kıymetliler yüce İslam fakihler şahidin Müslüman olması üzerinde ittifak etmişlerdir. Müslüman olmayan kimsenin Müslüman hakkında ki şehadeti kabul edilmez. Hanefilerle, Hanbeliler ise yolculukta vasiyet ususun da tabiki Müslümanın olmadığı ortamlarda caiz kabul etmişlerdir. ‘ Ey iman edenler sizden birine ölüm gelip çattığı zaman vasiyet zamanın da aranızda ya içinizden adalet sahibi iki kişi yahut ölüm gelip çattığında sizden olmayan diğer iki kişiyi şahit tutun!’ Maide suresi 106. Ayeti kerime bu. Hanefiler Cumhur’a hilafeten yani muhalif davranarak zimmet ehlinin kendi dinlerine göre adil olmaları halinde birbirlerine karşı şahitliğini kabul etmişlerdir. Şanlı Peygamber (a.s.v) kitap ehlinin birbirlerine karşı şahitliklerini geçerli kabul etmiştir.  Müstemel olan harbinin zimmiye karşı şehadeti kabul edilmez. Ebu Hanefi İmamı Azam, İmamı Muhammed ve Şafiiler şahidin gözünün görmesi şarttır’ demişlerdir. Maliki ve Hanbeliler ile Ebu Yusuf ise yakinen bildiği takdirde caiz kabul etmişlerdir. Yine konuşmak hakkında da Hanefi, Şafii ve Hanbeliler dilsizin işareti anlaşılsa dahi şehadeti kabul edilmez’ demişlerdir. Malikiler ise işaretin anlaşılması halinde dilsizin şahitliğinin kabul edileceğini’ söylerler. Yine adalet konusunda ittifak etmişlerdir. Bütün mezheplerde şahit adil olacaktır. ‘Razı olacağınız şahitlerden’ buyuruyor cenabı hak! ‘Aranızda adalet sahibi iki kişiyi de şahit tutun’  buyuruyor yine cenabı hak. Hanefilerin ‘ Cumhur’u fasık’ın şahitliği kayıtsız şartsız kabul edilmez’ dedi Hanefiler. Yine İmamı Azam Ebu Hanefi zahiren görülen adalet ile yetinmiştir. Yani Müslüman da zahiren görülen adalet ile yetinmiştir, İmamı Azam. Kazıf veya zina iftirası sebebi ile had vurulmuş kimse müstesna, Müslümanlar birbirlerine karşı adildirler. Öyle olmak zorundadırlar. Evet, kıymetli ve muhterem izleyenler derslerimiz çok kıymetli olarak devam ediyor. Çok kıymetli âlimlerimiz yüce İslam’ın yüce emir ve kuralları üzerinden ne güzel çalıştıklarını görüyoruz. Çok kıymetli ve muhterem izleyenler dersimiz yargıda ispat yolları olarak devam ediyor. Hanefi ulemasının en kıymetli âlimlerinden İmamı Azam’dan sonra İmameyn ‘yargı delil temeli üzerinde yükselir’ dediler.

Dakika 1:15:04

Bu ise adil olan kimselerin şehadetidir. Araştırmak lazımdır. Hanefilerin sonraki kıymetli âlimleri de görüş ayrılığı çağ ve zaman ayrılığındandır. Ebu Hanefi’nin dönemi bir salah dönemidir. Dikkat edin buraya bura çok önemlidir. Bakın şartlar, çağlar, hükümler ile ilgili çağlar değişiyor şartlar değişiyor asırlar değişiyor. O zaman ne yapıyor değişen şartlara göre de hükümler ortaya konuyor. İşte bu ulema arasında görüş ayrılığı gibi zannedilen şeylerin görüş ayrılığı olmadığını görürsünüz. Yeni gelişen şartlara göre yeni hükümler ortaya çıktığını görürsünüz. Yine İmameyn ki bunlar Ebu Yusuf ve İmamı Muhammed dir. Bunların zamanı ise böyle değildir arada fark vardır. Zaman ve şartlar bakımından. ‘Ümmetimin en hayırlıları benim zamanımdakilerdir’ buyuruyor Peygamber’imiz (a.s.v.). sonra onların ardından gelenler, daha sonra onların ardından gelenler, sonra onların arkasından öyle bir topluluk gelecek ki şehadet etmeleri istenmediği halde şahitlik edecekler, hainlik ederler. Onlardan emin olunmaz. Adakta bulunurlar yerine getirmezler. Ve aralarında şişmanlık baş gösterecektir. Bu hadisi Şerif’i Buhari Müslim gibi kıymetli âlimlerimiz rivayet etmiş olduklarını görüyoruz. Muhannes kadınlar gibi kullanılan kimsenin fasıklığı sebebiyle şahitliği kabul edilmez. Yine ücretli olarak ağıt yakan, ağıtçı, ağıtçıların, şarkıcı kadının da şehadeti sesini yükselmesi haram olduğundan dolayı ve söylediği şarkı sırf kendisi için olsa makbul değildir. Eğlenmek kastı ile içki içeninde şahitliği kabul edilmez. Çünkü zaten İslam dininde içki haramdır. Güvercinlerle oynayanın şehadeti de olmaz. İçtiği içki ister şarap olsun ister başka bir içecek olsun çünkü sözü geçen bütün bu hususlar İslam dininde haramdır. Güvercinlerle oynayanın şehadeti de olmaz. Çünkü bunlarla oynamak insana gaflet verir. Başkalarına şarkıcılık yapanın şahitliği de kabul edilmez. Zina, hırsızlık vb. haddi gerektirici büyük günah işleyenin şehadeti de kabul olmaz. Hamama peştamalsız girenin de şehadeti olmaz.

Dakika 1:20:01

Bunlar birer birer fısk alametidir ki bunları işleyenlere fasık denir. Yine avretini açması haramdır. Faiz yemekle meşhur olanın şehadeti de kabul edilmez. Zar atarak, satranç oynayarak, kumar oynayanın da durumu böyledir. Büyük günahtır. Şafii’ye göre satranç sadece mekruhtur. Kumar olarak oynanırsa büyük günah’ demiştir İmamı Şafii’de. Yolda küçük abdest bozmak, yol kenarında çirkin görünen fiilleri işleyenin de şahitliği kabul edilmez. Yalandan imtina etmeyenin durumu da böyledir. Ashap ve tabiin gibi selefe açıktan açığa söven kimsenin şehadeti de fasıklığının zahir olması sebebiyle kabul edilmez. Fakihler Fasığın fıskından tövbe etmesi halinde şahitliğin kabul edileceği üzerinden ittifak ettiklerini görüyoruz. Hanefi uleması kazif sebebiyle had vurulanı bundan istisna etmişlerdir. Hanefi uleması şahitliği kabul edilmez, böyle birisinin kim o? Diye fakihlere muhalefet ederek bu görüş ayrılığının kaynağı ise yüce Allah’ın şu buyruğunda ki istisnanın neye ait olduğunda ki yorumdur. ‘ ve onların ebediyyen şahitliklerini kabul etmeyiniz. Ve onlar fasıkların ta kendileridir. Ancak bundan sonra tövbe edenler müstesna’ bu ayeti kerimeye istinaden kıymetli âlimlerimiz aralarında farklı zengin görüşler zengin keşifler yapmışlardır. Hanefiler şöyle der ‘ Tövbe etse dahi kazif sebebiyle had uygulanmış olan kimsenin şehadeti kabul edilmez.’ Tövbe etse dahi kazif sebebiyle had uygulanmış olan kimsenin şehadeti kabul edilmez.’ Yüce Allah (c.c.) ‘ ve onların ebediyen şahitliklerini kabul etmeyiniz’ diye buyurmuştur. İstisna ise onlara göre sadece son cümleye yani ona en yakın olan kendisinden en son söz edilen cümleye Raci’dir. Ulemanın Cumhur’u ise kazif sebebiyle had uygulanmış olan kimsenin tövbeden sonra şahitliği kabul edilir. Birbirlerine Vav atıf edatıyla bağlanmış olan cümlelerden sonra istisna gelmiştir. Ve bu durumda istisna bütün bunlara Raci’dir. Ancak hükmün icma ile tahsis edilmesi hali müstesnadır. Burada ise icma tövbe halinde sözü geçen hükümlerden birisini tahsis etmiştir ki buda haddin tövbe ile düşmeyeceği görüşüdür.

Dakika 1:25:04

İşte kıymetli ve muhterem efendiler burada işin ciddiyeti de keşif edilmiş oluyor.’ Cebriye, Kaderiye, Rafıza, Havaric, Müşebbehe ve Muattile gibi sahipleri tekfir edilmeyen bit at sahiplerinin de şahitliği kabul edilir’ demişlerdir. ‘Heva ehlinin yani Cebriye, Kaderiye, Rafıza, Havaric Müşebbehe ve Muattile gibi sahipleri tekfir edilmeyen bit at sahiplerinin de şahitliği kabul edilir’ demişlerdir. Bunu Cumhur söylemiştir. Yine dini hafife almak sebebiyle terk etmiş olması hali müstesna sünnet olmamış kişinin de şahitliği kabul edilir. Dini küçümsememek kastıyla terk edenin şahitliğinin kabul edilmeyiş sebebi, böyle bir halde onun adil olamayacağındandır. Yine hadımın ve zinadan doğma çocuğun adil olmaları halinde şahitlikleri kabul edilir. Hünsanın şahitliği ise kadının ki gibi kabul edilir. İtham altında olmamak yani şahitlerde ki durum incelenmektedir ki görüyorsunuz adaletin tam yerine gelmesi için tam gerçek şahitlik tespit edilmektedir. Kıymetli âlimlerimiz tarafından. Gereken naslara istinade ederek. Hasmın ve itham altında olanın şahitliği kabul edilmez. Göçebenin şehirler de yaşayan hakkındaki şehadeti kabul edilmez. Şimdi bu konularda da tabi istisnalar kaideyi bozmaz. ‘Kıymetliler, bedevi olanın kasabada yerleşik bulunan hakkındaki şehadeti caiz değildir’ diye rivayet vardır. Kasaba ise kalabalık sayıda insanların yerleşmiş oldukları yerdir. Tabi insanlar eğitilmemiş insanlar eğitilir, öğretilir gerçeklerle tanıştığı zaman durumlarda değişir. Hain erkeğin, hain kadının kin besleyen kimsenin kardeşi hakkındaki şehadeti caiz olmadığı gibi bir yerin hizmetçisinin aile halkı hakkındaki şehadeti de caiz olmaz. Hizmetçi El Kani ise ev halkının ihtiyaçlarını karşılayan kimsedir. Evet, kıymetliler eşlerden birinin diğeri hakkında şehadeti konusunda fakihlerin Cumhur’u bunu reddetmişlerdir. Bazı şehadetlere has özel şerait konusunda da kıymetli âlimlerimiz, kıymetli görüşler belirtmişlerdir.

Dakika 1:30:01

Kıymetliler bu adı geçen vasıfları, bu bilgileri eğer bulmak istiyorsanız Eddürül Muhtara, Fethu’l Kadir’e bakabilirsiniz. El Mebsut denilen güzelim kaynağa bakabilirsiniz. Ve emsal birçok kıymetli kaynaklarımız fıkıh kaynaklarımız bulunmaktadır. İslam hukuku tam bir adaleti yansıtması için şahitler de birçok özellikler aramıştır. Birçok vasıfları da şahitler için uygun bulmamıştır. Erkelerinizden de iki şahit tutun, eğer iki şahit bulunmaz ise o halde razı olacağınıza şahitlerden bir erkekle iki kadın olsun. Nikâh, talak, hiddet, havale, vakıf, sulh, vasiyet, hibe, ikrar, ibra, viladet, nesep gibi ister mali ister mal ile ister başka bir şey ile alakalı olsun. Medeni haklarda söz konusudur. Şanlı Kur’an da ‘kadınlardan biri unutursa diğeri hatırlatır’ buyuruyor. Onun için kadınlarda yerine göre değişik sayıda şahit gerekmektedir. Şafii, Maliki ve Hanbeliler ‘kadınların şahitliği ancak mal ve ona tabi olan satış, hicare, hibe, vasiyet, rehin ve kefaret gibi hususlarda kabul edilir. Duygusallığın baskısı baskın olması nikâh, ric’at, talak ve vekâlet, kasten öldürmek, zina haddi dışındaki hadler ise ancak iki erkek şahit ile sabit olur. Aranızdan adalet sahibi iki kişiyi de tutun!’ buyuruyor yüce Allah. Velisiz ve adil iki şahit olmaksızın nikâh olmaz. Peygamber efendimizin (a.s.v.) döneminde ve ondan sonraki iki halife döneminde hadlerde ve kan ile ilgili davalarda kadınların şahitliğinin kabul edilmemesi şeklinde sünnet cereyan ede gelmiştir. Zina haddi hususunda ilim adamları cezanın adil, hür ve Müslüman dört erkek şahit den daha azı ile sabit olmayacağı üzerinde icma etmişlerdir. ‘Onlar buna dair dört şahit getirmeli değil miydi?’ yüce Allah Kur’an ı kerimde ‘şahitleri getirmediklerine göre onlar Allah katında yalancıların ta kendileridir’ buyuruyor Nur Suresi 13. Ayeti kerime. ‘Kadınlarınızdan fuhşu irtikâp edenlere karşı içinizden dört şahit getirin. Sonra dört şahit getirmezlerse’ buyuruyor cenabı hak Nur Suresi 4. Ayeti kerimesinde. Yine sevgili Peygamber’imiz ‘ Ya dört şahit getirirsin veya sırtına had vurulur’ buyurmuştur.

Dakika 1:35:07

Diğer had cezalarında ve kısasta ise Cumhur bunların iki erkeğin şehadetiyle sabit olacağı üzerinde ittifak etmişlerdir. ‘erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun!’ Bakara Suresi 282. Ayeti kerime. Zahirilerde kadınlar birden fazla iseler hadlerde bir erkekle birlikte kadınların şahitliği kabul edilir. Demişlerdir. ‘Eğer iki erkek bulunmazsa o halde razı olacağınız şahitlerden bir erkekle iki kadın’ buyuruyor Kuran-ı Kerim de. Adı geçen ayeti kerimede. Kadınlardan başkalarının muttali olmadığı kadınların doğumları ve onların gizli halleri gibi durumlarda kadınların şahitliği caiz olduğu şeklinde sünnet cereyan ede gelmiştir. Hanefiler ‘doğum, bekâret gibi durumlarda kadınların şehadeti kabul edilmez’ erkeklerin muttali olamayacağı bir yerinde bulunan kadınların gizli durumları hakkında kadınların şahitliği kabul edilir. Ancak süt emzirme hakkında tek başına kadınların şehadeti kabul edilmez. Doğum ve bekâretlerde kabul edilir. Evet, kıymetliler Maliki, Şafii ve Hanbeliler bekâret, dulluk, aybaşı, süt emmek, istihlal gibi durumlarda kadınların şahitliği kabul edilir. Şehadetin ittifak etmesi, bu konuda da ulema gereken açıklamaları yapmışlar ve işi hep sağlama bağlamışlardır. Süt emme hususunda tek bir kadının şehadeti yeterlidir. İbni Ömer yahut bir adam Hz. Peygamber’e sormuş süt emmek hususunda caiz olan şehadetin mahiyeti nedir? Peygamber (a.s.v.) efendimizde ‘ bir erkek yahut bir kadındır’ buyurmuşlar. İşte görüyorsunuz her konu ayrı ayrı teşhis ve tespit edilmiş ve keşifler yapılmış hükümlere bağlanmıştır. Yine şehadetin bizzat kendinde şehadet lafsında aranan şartlar ki şehadet lafsı bilirim, inanırım, diyecek olursa kabul edilmez. Şahidin şehadet lafsını zikretmesi gerekir. Çünkü şahitlik kesinlik ister. şehadetin davaya uygun olması gerekir. Evet, kıymetliler yapılan yerde aranan şartlar şahitlik nerde yapılıyorsa oraya göre şahitliğin kaza, yargı meclisinde olması da şarttır. Yalan şahitliğin cezası konusunda da kıymetli âlimlerimiz kıymetli görüşlerini ortaya koymuşlardır.

Dakika 1:40:01

Şahit yalan yere buna zur denmektedir ki yalan yere şahitlikte bulunduğunu ikrar edecek olursa, İmamı Azam hazretlerine göre pazarda çalışan birisi ise pazarlarda bu adam teşhir edilir. Bu adam yalancı şahittir diye teşhir edilir. Pazarda çalışmıyor ise kendi kavmi arasında teşhir edilir. Bu da ikindi namazından sonra insanların toplandıkları yerde yapılır. Bu dövmekten de daha büyük ve etkili olabilir. Şimdi kıymetliler tabi bu yüce İslam devletinin onun ahlakının, imanının toplumlara egemen olduğu zamanlarda çok etkili idi. Şimdi ki dünyaya bir bakın eğer ahlak genelde çürümüş ise ahlaksızlık ahlak haline gelmişse bunlarda tekrar gözden geçirilmelidir. Ebu Yusuf ile İmamı Muhammed ‘ onu incitinceye kadar döveriz ve tövbe edinceye kadarda hapis ederiz’ demişlerdir. Bugün ki dünya da İmameyn’in görüşü daha müessirdir. Çünkü ahlak bozulmuştur.  Toplumda utanma hisleri de zayıflamıştır. İstisnalar kaideyi bozmaz. Şafiilerin görüşü ise Ebu Yusuf ile Muhammed’in görüşü istikametindedir. Yine yalan şahitlik yapan kişi fasıktır. Ve şehadeti reddedilir. Görüyorsunuz yüce İslam doğruluk üzerine kurulmuş, insanları da en doğru bir toplum haline getirmek için bütün yüce kuralları ortaya koymuştur. Kuralların önce iman olarak kalplere, ruhlara yerleşmesi gerekiyor. İlim irfan olarak da hem ruha hem de kalbine hem dışındaki hareketlerine sözüne ve hal ve hareketlerine yansımış ve topluma da yansımış olması gerekiyor. Yüce İslam en güzel bir ahlakla donanmış bir toplumu hedefler ki bu dünyanın tamamıdır. Yine yalancı şahitlik en büyük günahlardandır. Âlemlere rahmet olarak gönderilen şanlı Peygamber Hz. Muhammed  (a.s.v.) sabah namazını kıldı. Namazı bitirdikten sonra ayağa kalktı şöyle buyurdu. ‘ Yalan yere şahitlik Allah’a ortak koşmakla birlikte zikredildi ve o sözlerini üç defa tekrarladı. Evet, üç defa yalan şahitlik ile Allah’a şirk koşmak bir arada sayıldı. Evet, kıymetliler işte görüyorsunuz durum vahim! Sonrada Allah’ın şu buyruğunu okudu ‘ şu halde pisliğin ta kendisi olan putlardan uzak durun ve yalan şahitlik etmekten de kaçının’ Had suresi 30. Ayeti kerimeyi okudu böylece. İmam da dövmek ve hapsetmek yani İslam devleti onun yetkili organları dövmek ve hapsetmek azarlamak suretiyle onu tazir etmeyi uygun görürse o şekilde yapar.

Dakika 1:45:06

Şayet onu pazarda, namaz kıldığı mescit’ de, kabilesi arasında teşhir etmeyi uygun görürse onun hakkın bu yalan yere şahitlik eden bir kimsedir. Bunu tanıyınız’ buyurur. Fasık’ın ondaki bütün niteliği ile birlikte anınız ki insanlar ondan sakınsınlar. Malikilerle Hanbeliler hapse atılmak ve dövülmek suretiyle tazir edilir. Yine teşhir de edilir. ’İnsanların oturup kalktıkları yerlerde teşhirde edilir’ dediler. Kim? Malikilerle Hanbeliler. Müslüman olmayanların şahitliği konusunda da birbirleri hakkındaki şehadetleri Hanefi uleması ‘kabul edilir’ dediler. Yani birbirleri hakkında bunun delili kitap, sünnet ve akıldır. ‘Kitap ehlinden öyle kimseler vardır ki ona bir kantar altın, dinar vb. şeyler versen onu sana öder’ Ali İmran suresi 75. Ayeti kerimede. ‘Kâfir olanlarda birbirlerinin velileridirler.’ Buda enfal suresi 73. Ayeti kerime. Sünnetten delil ise Cabir Bin Abdullah (r.a) rivayetine göre ‘ Yahudiler şanlı Peygamber Hz. Muhammed’in huzuruna kendilerinden olan zina etmiş bir erkek ve bir kadın getirdiler. O şanlı Peygamber (a.s.v) onlara ‘ aranızdan biriniz bana şahitlik edecek dört kişi getirin’ dedi. Yahudilere söyledi bunu. Onlar bu nasıl olur? Diye sordular. Sahihteki rivayet ise şöyledir. Şanlı Peygamber’in (a.s.v.) yanında yüzü kömürle karartılmış bir Yahudi getirildi. Bunun durumu nedir? Diye sordu. Onlar, zina etti. Diye cevaplandırdılar. Hz. Peygamber ‘ kitabınızda buna dair hüküm var mı? Diye sordu. Daha sonra Hz. Peygamber onların sözüne dayanarak haddi uyguladı. Yahudi erkek ve kadına herhangi bir şey sormadı. Onların itiraf etmelerini de istemedi. Facir olan kimseyi kendisinde bulunan facirlik ile zikrediniz ki insanlar ondan sakınsınlar. ‘Bana aranızdan buna şahitlik edecek dört kişi getirin’ buyurdu Peygamber’imiz Yahudilere. Peygamber efendimizin fiilin işlendiğine dair olan onların şahitliklerini kabul ettiğini ve buna binaen hüküm verdiğini göstermektedir. Bunun akli delileri de bulunmaktadır. Hanefilerin dışında kalan Cumhur’u ulema onların dinleri ister aynı olsun ister ayrı olsun Müslüman olamayanların şahitliği mutlak olarak kabul edilmez. İmamı Malik’ten nakledildiğine göre ise kâfir doktorun şahitliği Müslüman hakkında dahi caizdir, ihtiyaç sebebiyle. Diye haber vardır. Bunu İbn-ül Kayyım İmamı Malik’ten naklettiğini söyler. Aranızdan adalet sahibi iki kişiyi de şahit tutun! O halde razı olacağınız şahitlerden, erkeklerinizden de iki şahit tutun! Şahitlerin Müslümanlardan…

Dakika 1:50:57

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 68 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}