[jw7-video]

142- Amelde Fıkhı Ekber Ders 142

AMELDE FIKHI EKBER DERS 142         

 

Çok kıymetli ve muhterem efendiler.  Amelde Fıkhı Ekber ile dersimiz devam ediyor.  Konumuz cinayetler konusundadır.  Organların menfaatlerini ortadan kaldırmak veya özelliğini gidermek konusunda keşif notlarımızı vermeye devam ediyoruz.  Yeryüzünün en büyük âlimleri bu dört mezhebin âlimleri,  müçtehitleri ve diğer fakihlerimizden de sizlere yeri geldikçe keşif notu olarak takdim ediyoruz.   Hayat veren Nur’un bunlar birer birer keşif notlarıdır ölümsüz hayatın keşif notlarıdır.  Bu ölümsüz hayatın kaynağı Yüce İslam’dır. Yüce İslam’ı da ortaya koyan Yüce Allah ki eşi benzeri bulunmayan,  kemal sıfatlarla muttasıf noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah’ın ortaya koyduğu Yüce İslam’ın bütün âlemlere Allah’ın rahmeti olarak tecelli etmesidir.  Allah’ın rızası, cemali,  Cenneti Ala’da bu rahmetin tecellisidir. Dünyadaki rahmet ve Rahman’ın âlemleri kuşattığını görüyoruz. Cenneti Ala’da da görüyorsunuz ki Rahmet ve Rahimin iman ve ameli salih karşılığı cennetin verildiğini görüyoruz. Bunlar Allah’ın lütfunun ebedi olması sınırsız olmasındandır. Bir vesile ki o da iman ameli salih ki tek kelime ile İslam ve İslam şeriatıdır.  İşte sizlere buradan keşif notları vermeye devam ediyoruz.  Kıymetli âlimlerimiz o mezhepteki âlimlerin yeryüzündeki özelliğini iyi anlamak lazım.  Onlar Kuran’ı Kerimi, sünneti,  İcmayı, kıyası iyi bilen zati muhteremdir.  Onlar içtihat etme hak ve sirayetleri vardır. Kökte hepsi Kur’an’da, sünnette,  İcma da birleşirler.  İçtihat zamanı zengin mi zengin içtihatlar yaparlar.  O zengin içtihatları da insanlık için ayrıca rahmettir.  Bunu bilenler biliyorlar bilmeyenler de bilinceye kadar dikkat etsinler.  Rastgele sakın ha konuşmasın kimse.  Kimse mezhep düşmanlığı yapmasın, bir de taassupta da bulunmasın.  Çünkü mezhepsizlik,  mezhep düşmanlığı kötüdür ama taassup da iyi değildir.  Bu taassup körü körüne bir şey saplanmanın adıdır.  Evet, kıymetli efendiler insanların organlarına,  insanların canına veya organlarına zarar veren cinayetler konusunda şimdi konumuz organlar meselesidir.  Görme,  işitme,  koku alma, dokunma, yürüme, yakalayıp tutma,  akıl konuşma gibi duyu ve güçlerin ortadan kalkması yahut elin ayağın çoraklaşması, cinsi gücün ortadan kaldırılması gibi haller organların çalışmaz hale gelmesi, sistemlerin, hücrelerin

Dakika 5:01

Dokuların tabii ki zarar görmesi,  akıl, işitme, görme,  koklama, ses, tat alma, çiğneme, meninin akması, hamile bırakma,  tenlerin değmesinden tat alma,  yürüme, saçın, derinin yürümenin gitmesi ve buna benzer hususlarla ilgili kıymetli âlimlerimiz bu mezhep Âlemleri ne kadar güzel çalışmışlar,  yeryüzüne ilmi bir sofra kurmuşlar bütün dünyaya buyurun oturun bol bol kalplerin gıdasını, ruhların gıdasını alın,  İslam şeriatını iyice yaşayın diye bu kıymetli âlimler dünyayı okutarak gelmişler okutarak gidiyorlar.  Bunların mezheplerinde ki fıkhi kaynaklar sağlam yollardan Mütevatır yoldan gelmiş gidiyor çünkü bunlar sürekli ulema tarafından okunarak geldiler okunarak gidiyorlar.  Kıymetli efendiler bu ekoller aynı zamanda tüm insanlığı Kuran’ı Kerim’e,  sünnete,  icmaya da sıkıca kökte buraya bağlayarak buradan hareket eden ekollerdir.  Kısas mümkün olmazsa şer’an miktarı tespit edilmiş diyet veya erş ’in ödenmesi gerekir.  İslam dininin en büyük amaçlarından gayesinden biri de canı muhafazadır.  İnsanların canlarına, organlarına,  mallarına, mezheplerine, din ve imanlarına asla tecavüzü kabul etmez bunların dokunulmazlığı vardır.  Hiç kimsenin canına dokunulmaz,  malına, namusuna,  ırzına, mezhebine dokunulamaz.  Yüce İslam bunları koruma altına almıştır.  Onun için bu suçları işleyenlere de bir, bir müeyyideler koymuştur.  Şimdi görme de tam bir diyet vardır, işitme de tam bir diyet vardır,  dikkat et. Onun için işitmek görmek gibidir,  ondan daha önemlidir.  Hem işitmeyi hem de görmeyi yitirecek olursa caninin 2 diyet ödemesi gerekir.  Görüyorsunuz Yüce İslam insanların varlığını,  canlarını artık tam bir emniyet altına aldığı gibi organlarını da tam bir emniyet altına almış en ağır müeyyideleri ki bu adaleti ilahiye istinattır. Kısas denilen şey, diyet denilen şey,  bu cana, organlara işlenen suçlardan biri de işte kısastır.  Koklamanın ortadan kaldırılmasında bir diyet vardır,  koklamada bir diyet vardır.  Dilde eğer konuşmayı imkânsız kılarsa diyet vardır,  akılda da diyet vardır.  Cinsel ilişki gücünün gitmesi halinde de diyet söz konusudur, erkeklik organında diyet vardır, omurlarda diyet vardır.  Bundan maksat ise yine cinsi ilişkidir, diyet vardır.  Şafii ve Hanbeli ekolünün kıymetli âlimleri de omurunu kırsa ve ayağı ile erkeklik organının zarar görmemesine rağmen yürüme ve ilişki kurma imkânı ortadan kalksa veya yürümesi veya menisi ortadan kalksa 2 diyet ödenmesi gerekir dediler.

Dakika 10:32

Görüyorsunuz insana zarar vermenin ağır bedellerini ortaya koymuş,  insanlık eğer kendini korumak istiyorsa yaratanın kanunlarını kendine uygulaması gerekir.  Yoksa kendini, güvene almış bazı insanların ortaya attığı sistemlerle diğer insanların ölüsü, dirisi,  hayvanlar seviyesi gibi ölen ölsün, kalan kalsın diye Dünya’yı hercümerci içine iten sistemler dikkat edin bunlar insanlığa gereken önemi vermedikleri açık ve seçiktir.  Yüce İslam ise tüm insanlığı koruma altına almıştır.  İslam Yüce şeriatı bütün insanlığı koruma altına almıştır.  Dünya Müslümanları kendi sistemlerini bu adaleti ilahi’yeyi uygulayacaklar,  tarihte 1400 sene bunun örneğini verdiler, daha da çağdaş olarak Yüce İslam’ı iyi anlayıp,  kavrayıp dünyaya ebediyete kadar örnek ve önder olmak zorundadırlar.  Bu görevi öncelikle Müslümanların, Allah’ın Salih kullarınındır.  Dünya insanlığı da Salihlere destek olmalıdır.  Bu tüm insanlığın kurtuluşudur ve bütün âlemlere barışın, adaletin hâkim olmasıdır.  Niye İslam’ı, İslam’da milleti korkuyorsunuz şeriattan,  onu öcü gibi gösteriyorsunuz.  İnsanlığı kurtaracak olan kendi saadetini insanlara karalıyor,  kara bir propaganda yaparak insanlığı karanlığa götürüyorsunuz,  aydınlıktan koparıyorsunuz. Yüce İslam ise Yüce Allah’u Teâlâ’nın kelamı ile Allahu (اللّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُواْ يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّوُر) buyuruyor. Allah inananların diyor velisidir,  karanlıklardan onları çıkarır, Nur’un içine koyar.  İşte İslam A’dan, Z’ye nurdur İslam şeriatı A’dan Z’ye nurdur.  Başkalarının nur dedikleri nardır, ateştir.  Adam bir ateş yakmış Nur diye bağırıyor.  Öteki bir ateş yakmış Nur diye bağırıyor.  Putların etrafı ateş dolu Nur diye bağırıyor.  İnsanları ateşe çağırıyorlar,  nara çağırıyorlar. Narın adı ateştir, ateşin adı nardır. İslam dini A’dan, Z’ye nurdur, aydınlıktır.  Ebedi saadet,  ebedi selamettir. Salah,  felah, necah istiyorsan gel İslam ve onun şeriatına.  Bu dört mezhebin başta fakihleri ile ve diğer kıymetli fakih âlimlerimizle ve dünyanın bilim adamları ile hareket ederseniz bu yanlışlardan kurtulursunuz, gerçek bilim adamından bahsediyoruz.  Bilimin falcılığını yapanlardan değil.  İslam dinini falan alet etmeye çalışanlardan değil tam ilmi ortaya koyup ilim ile hareket edenlerden bahsediyoruz.  Bizden söylemesi miktar tespiti mümkün olmazsa Hanefi uleması,  Şafii ve Hanbeliler bu kıymetli ekolün Cumhur’u ulemasına göre hükümeti adil gerekir.

Dakika 15:16

Malikilere göre de diyetin uygun bir kısmı eksilmeye karşılık olarak verilir.  Gidene göre hesap yapılır.  Şicac konusunda da nedir Şicac?  Başta ve yüzde ki yaralama olayıdır ve bunların cezası konusunda. Şimdi şecce yüz ve baştaki yaralama konusu ki cezası erş’tir.  Terimleri de veriyoruz ki terimler kaybolmasın temelde bunlar bulunsun, bunlar ilmi terimlerdir. Şimdi erş’tir erş ise önceden de yeri geldikçe duyurduğumuz gibi miktarı ya bellidir veyahut da belli değil tespite ihtiyaç vardır.  Evet, kıymetliler miktarı belli olan erş şari tarafından bilinen tam bir diyet gerekir.  Yani erş şari tarafından bilinen mali miktarı tespit edilmiş olan her şey olup organlarda Şicac,  yüz ve baştaki yaralamalar,  diğer yaralamalarda da bu gerekir.  Aynı zamanda tam bir diyet gerekir ya da erş ödemek gerekir.  O takdirde erş yarım diyet olarak ödenir.  Diyetin dörtte biri şeklinde de olabilir. El ya da ayak parmaklarının birisinin kesilmesi halinde diyetin onda birinin ödenmesi de gerekir.  1/20 yani beş deve olarak da ödenmesi gerekebilir, miktarları belli olan erş’lerdir.  Bunları kıymetli âlimlerimiz üzerinde o kadar güzel çalışılmış ki, o kadar güzel tespitler yapılmış,  biz de size keşif notlarıyla bunlardan not halinde takdim etmeye çalışıyoruz.  Miktarı belli olmayan erş hükümeti adil ile tespit edilir,  yani İslam Devleti’nin yetkili organlarında bu tespit edilir.  Hükümeti adil ise cani tarafından ödenir.  Akile ondan bir şey yüklenmez.  Şecac özellikle baş ve yüzdeki yaralardır. Hanefi uleması bunu çeşitlere ayırmışlardır ve güzel mi güzel teşhis ve tespitler yapılmış,  bu şanlı kâşif âlimler ki ne kadar güzel çalışmışlardır başta bu Hanefiler ve diğerleri hep böyledir.  Harisa çiziktir,  yani vücutta bir çizik, davia bir gözyaşı damlası kadar kan çıkmasına sebep olan,  deri sıyrılır,  damiye kanın aktığı yaradır.

Dakika 20:02

Hanbeliler buna bazile yahut damia adı verilir. Badia Eti kesen ve yaran yaralamadır.  Mütelahime ete işleyen yaradır.  Simhak etin kesilip et ile kemik arasındaki ince derinin, zarın ortaya çıktığı yaradır.  İnce zarın adı simhak’tır.  Şafiiler buna murtat adını vermişlerdir.  Evet, kıymetli muhterem efendiler,  mudiha kemiği ortaya çıkartan yaradır. Haşime kemiğinin kırıldığı yaradır. Munakkile kemiği yerinden oynatan yaradır.  Anme veya muma kemik altında ve beyin üstünde bulunan zara kadar ulaşan yaradır.  Damiğa beyin zarını da delerek beyne ulaşan yaradır. İşte görüyorsunuz şu kıymetli âlimlerin o çağda 14.  15 asır önceki zamana bir bakın o günkü asırlarda bakın ne kadar güzel Yüce İslam’da aldıkları ilham ile şu güzelim tespit ve teşhislere bakın.  Nereden bakarsanız bakın bu dört mezhebin başta olmak üzere bütün İslam âlimlerinin çalışması dünyaya Işık tutarak gelmiş,  dünya aydınlanmış,  dünya her şeyi bunlardan öğrenmiş,  teknik teknolojinin hamlesi de buralardan yapılmış,  reformun ve Rönesans’ın da hamlesi buradan gelmiş. Bunu dünya ister kabul etsin ister etmesin, bizi ilgilendirmiyor çok fazla.  Çünkü dünyada müteşekkir insanlar çoktur ama nankörler daha çoktur.  Bu nedenle kıymetliler Cumhuru ulema onlar da Şicac baş ve yüzdeki yaralar onlar da 10 türlü olarak izah etmişler,  Hanefiler bunu daha fazla türlerle izah etmişlerdir.  Evet, Şafiiler ve Hanbeliler damiğa’yı saymazlar. Şafiiler de harisa adını verirler yani 1. maddeye. Hanbeliler ise buna Cumhur gibi harisa veya murtat adını verirler.  İlk 5 yaralama için şeriatta miktar olarak tespit edilmiş bir şey yoktur.  Bunlar emsallerine kıyas edilerek ne yapılır,  ulemanın müçtehidin içtihadına istim batına bakılır.  Baş ve yüzdeki yaralarda ki durum, cezasının türleri asli ceza olan kısastır veya bedel,  ceza olan erş’tir.  Baş ve yüzdeki yaralar da asli ceza olan kısas konusunda kısas yerine getirilir.

Dakika 25:06

Mümkün olmazsa erş gerekir.  Bak kısas uygulanmıyorsa uygulanamıyorsa o zaman eş gerekir.  Mudiha kısasın söz konusu olduğunda görüş ayrılığı görülmemiştir,  hemfikirdirler.  Mudiha neydi mudiha kemiği ortaya çıkaran yara. İnce zarı da ne yapmış yarmış,  kemiği ortaya çıkarılmış olan yaralama şeklini mudiha denmektedir.  Malikiler ve Hanefilerce esas ve Ravi kabul edilen o kıymetli teşhis ve tespitlerine göre mudiha’dan önceki yaralarda da kısas vardır.  Evet, bak burada Malikiler ve Hanefilerce esas olan zahir rivayette burada Malikiler ve Hanefilere tam katıldıklarını görüyoruz bu maddelerde.  Yine Şafii ve Hanbeliler mudiha’dan aşağısında da kısas yoktur.  Sahih nikâh bulunmadan önce talak olmadığı gibi mudiha’dan aşağı yaralanmalarda da kısas yoktur demişlerdir Şafii ve Hanbeliler.  Yine baş ve yüzdeki yaralar da bedel ceza olarak erş’tir demişlerdir.  Erş öldürme dışındaki cinayet sebebiyle ödenmesi gereken mali bedeldir.  Organlara zarar verdiği zaman bunun cezası bedeldir bunun adı erş’tir. Mudiha yüz ve baştadır.  Hz Peygamber (S.A.V)  mudiha’dan aşağısında herhangi bir şeyi ödenmesi gerektiğine dair hüküm vermemiştir.  Memume de diyetin 3’te 1’i cafie de diyetin 3’te 1’i, nâkile de 15 deve,  el ve ayak parmaklarının her birisinde 10 deve, dişte 5 deve, mudiha’da da 5 deve vardır.  İşte görüyorsunuz burada açıklığa Hanefilerin ortaya koyduğu maddelerle, bu keşiflerle ne yapılmıştır bakın burada tam manası ile erş ve onun miktarı tespit edilmiştir.  Evet kıymetliler, harisa,  damia,  damiye,  Vadia , Mütelahime,  Simhak . Şimdi bunlar konusunda da ulemanın o kıymetli keşiflerine ve o keşif notlarına yeri geldikçe değineceğiz inşallah.  Yine mudiha da 5 deve, Haşime de 10 deve vardır.  Çünkü orada kemik kırılmaktadır, 10 deve vardır. Munakkile de 15 deve vardır.  Neydi Munakkile?

Dakika 30:01

Kemiği yerinden oynatan yaradır,  hem kırılmış hem de yerinden oynamış.  Bu da Munakkile de 15 deve vardır bedel olarak.  Meymune de diyetin üçte biri vardır.  Neydi Meymune? kemik altında ve beyin üstünde bulunan zara kadar ulaşan yaradır.  Zara kadar gelmiş,  zarı da geçse daha büyük tehlike olurdu ki oda damiğa’dır.  Çünkü damia da ne yapmıştı beyin zarını da delerek beyne ulaşan yaradır.  Evet, kıymetliler Damiğa da meymumeye kıyas edilerek diyetin üçte biri söz konusudur.  Görüyorsunuz, nedir diyetin 3’te 1’i 100 deveyi üçe bölünce ortaya çıkar. Cirah bu da yine yaralama cezasıdır cirahta.  Cirah yaralar anlamındadır, caife, göğüs yahut karın, sırt veya böğürlerde hayâlar arasından ve boğazdan karına kadar ulaşan yaradır.  El ayak ve boyunda caife olmaz.  Çünkü bunlardan karına ulaşmaz.  Karına kadar ulaşan yaralara caife denmiştir.  Caife karına olmayan yara, karına ulaşmayadır.   Cezası ise ya aslidir veya bedeldir.  Şimdi asli olan cezada kısas vardır.  Çünkü burada kasten yaralama olayı olduğu için.  Caife ve Meymune de kısas yoktur.  Hanefi uleması kişi ölmeyecek olursa yaralardan kısas söz konusu değildir.  Ölürse kısas gerekir.  Hanefi uleması o dahi âlimler ki Allah onlara ve diğerlerine çok rahmet eylesin.  Yaradan ancak yaranın iyileşmesini den sonra ceza söz konusudur.  Yarada ancak yaranın iyileşmesinden sonra ceza söz konusudur demiştir. Kim? Hanefi uleması. Maliki uleması da kasten yaralanmalarda kısasın uygulanması gerekir ve yaralamalarda kısası vardır Ayeti Kerime Maide Suresi 45’de böyle buyrulduğunu görüyoruz.  Tıp bilginleri ile bu işler gerçekleşir.  Yani bunlar yaranın durumu tıpta tespit edilir,  ne kadar vücuda zararlı olup olmadığı tespit edilir ona göre de erş veya kısas uygulanır.  Şafiiler ile Hanbelilere göre ki bu kıymetli ailelerimize göre kemiğe kadar ulaşan her türlü yaralanmalarda kısas vardır demişlerdir.  Bu yüz ve baştaki mudiha, gibi pazı,  kol baldır bacak ve ayak gibi organlarda söz konusu etmişler.

Dakika 35:05

Caninin mükellef akıllı ve baliğ olması dolayısı ile bu cezalar ona göre verilir.  İyileşmeden sonra kısas Cumhur’u ulema kısasın uygulanması ancak yaranın iyileşmesinden sonra caizdir.  Görüyorsunuz burada Hanefilere hepsi katılmış Şafiiler ise bakalım ne dediler.  Adamın birisi bir diğerinin diz kapağına boynuz batırdı.  Bu adam Peygamber efendimizin yanına gelerek benim yaralanmama karşılık kısası uygula dedi Şanlı Peygambere (S.A.V)  o âlemlerin adaletli Peygamberi, Rahmet Peygamberi (S.A.V) ona buyurdu ki iyileşinceye kadar bekle dedi.  Daha sonra bir daha ona gelerek benim için kısas uygula dedi.  Bu sefer yine Şanlı Peygamber onun için kısas uyguladı. Daha sonra gelip şöyle der,  ey Allah’ın Resulü ben topallamaya başladım. Peygamber Efendimiz ona ben acele etme vazgeç demiştim, sen bana karşı geldin Allah da seni uzak tuttu ve senin toparlamanı iptal etti,  karşılıksız ve cezasız bıraktı.  Daha sonra Resulullah (S.A.V)  yaralı iyileşmedikçe yaradan dolayı kısas uygulanmasını nehy etti.  İşte kıymetliler bütün ekolün hepsi de dâhil bu hadis-i şerifin hükmüne göre bütün Cumhur ulemanın işte gördünüz ki delillere dayalı nasıl bir teşhis ve tespit ettiklerini, keşifte bulunup ve hükümler ortaya koyduklarını görüyorsunuz.  Bütün âlimlerimizin görüşleri aynı değişiklik yok.  Çünkü hakkında nas olunca ittifak vardır,  nassın olmadığı yerde içtihat vardır o zaman da bir zenginlik ve rahmet ortaya çıkar. Ne mutlu bu âlimleri iyi tanıyıp bunların ilmi ile dünyayı aydınlatan ve bunların yolunda bu ekoller de her asırda nice büyük âlimler yetişiyor bu ekollerde ve kıyamete kadar böyle gidecektir İnşallahu Teâlâ. Bir özür sebebiyle kısasın ertelenme meselesi konusunda da doğurup yavrusunu emzirince ihtiyacı kalmayıncaya kadar erteleneceği üzerinde ittifak etmişlerdir kıymetli âlimlerimiz. Bedel ceza olan erş yani kasten yaralama konusunda bedel ceza olan erş, erş diyetten daha ağırdır. Caife de diyetin üçte biri vardır. Bu da sahabenin rivayetidir.  Caife dışındaki yaralar da ise hükümeti adilin kararı söz konusudur.  Yani İslam Devleti ve onun yetkili organları,  onların kararı gerekmektedir.  Hükümeti adilin ölçüsü şudur:  insan öldürmeden aşağı derecedeki kısasın ve miktarı tespit edilmiş bir erş ‘in bulunmadığı her türlü cinayette hükümeti adil söz konusudur.

Dakika 40:12

Diş müstesna.  Kemik kırmak,  çolak eli kesmek ve benzeri.  Hanefi uleması esas kabul edilen ve diğer ekollerde de benimsenmiş olan bu görüştür kıymetliler.  Buna kıymet biçilir,  diyetinin onda biri kadardır.  İşte her konuyu güzel inceleyen kıymetli âlimlerimiz burada yine El Kerhi 1/20 miktarına göre oran tayin edilir diye görüş beyan etmiştir.  Baş ve yüz münhasırdır, yani baş ve yüze münhasırdır bu tür uygulamalar.  Masraf, doktor ücreti ve ilaç harcamaları kadardır. Yine iz bırakacak olursa bu göz önüne alınarak takdir edilir.  Kıymet yaranın iyileşmesinden sonra biçilir.  Çünkü iz bırakıp bırakmayacağına bakılır. Kadının yaralarının diyeti Hanefi ve Şafii uleması diyetinde uygun olarak takdir edilir.  Kadında öldürmeden aşağı cinayetler diyetine uygun olarak takdir edilir.  Kadının diyeti erkeğin diyetinin yarısı olduğundan dolayı erkeğin yaralarının diyetinin yarısı kadardır. Malikilerle Hanbelilere göre kadının yarasının tam diyeti üçte birinden aşağı olan bizzat erkeğin yaralarının diyeti gibidir.  3’te 1’e ulaşır yahut aşarsa erkeğin diyetinin yarısı söz konusu olur.  Bir kadının parmağı kesilecek olursa on deve söz konusudur.  Kadının parmağını kesen kişi 10 deve ödemek zorundadır.  Üç parmağı kesilecek olursa 30 deve, 4 parmağı kesilecek olursa 20 deve vardır.  İşte kıymetli âlimlerimiz Hanefiler,  Şafiiler, Hanbeliler, Malikiler görüşlerini böyle açıklarlar ki Tabii Şanlı Kur’an’dan ve sünnetten ilham alarak icma’dan ilham alarak ki bunların kökeninde Hz Muhammed’in uygulamaları bulunmaktadır.  Herkes ilmi ışığını HZ Muhammed’den alırlar O da vahiy ile Yüce Allah’tan almıştır.  Bütün aldıklarını başta Kuran-ı Kerim, sahih sünnet. İşte İcmai Ümmet, kıyası fukaha, asli deliller temel teşkil etmektedirler.  Şanlı Peygamber buyurdu ki kadının diyetinin 3’te 1’ine ulaşıncaya kadar erkeğin diyeti gibidir.  Ben Sait Bin el Müseyyibe bir kadının parmağında diyet ne kadardır diye sorunca 20 dedi.  Bu sefer peki 3 parmakta ne kadardır diye sordu,  o 10 deve dedi.  İki parmakta ne kadardır diye sordum 30 dedi. Tekrar dört parmak da ne kadardır diye sordum 20 cevabını verdi.

Dakika 45:11

Rabia şöyle der musibeti büyüyünce diyeti azaldı öyle mi? Sait kardeşimin oğlu gelen sünnet böyledir dedi. Sen Iraklı mısın?  Bunun üzerine Rabia şöyle der;  Ya işini sağlama bağlamak isteyen bir Âlim veyahut da öğrenmeye çalışan bir cahilim. Bu sefer İbni Müseyyib kardeşimin oğlu gelen sünnet böyledir cevabını verdi.  Kıymetliler buraları ilmi olan kişiler anlayabiliyorlar. Bir de bu işin hikmet yönü hikmet derinliği vardır.  Onun için işi ehline bırakmalı,  bilenden sorulmalıdır.  Bu Yüce Allah’ın emridir, bilmeyen bilenden soracaktır.  Aklın ermeyebilir, aklı erenlere, ilmi olanlara saygı göster,  inançla sor,  saygıyla sor,  art niyetle hareket etme. Diyet veya miktarı belli olan erş’i akile yüklenir.  Şafilere göre akile bütün bedelleri yüklenir.  Cumhura göre küçük ve delinin kastı bir hatadır ve bunu akile yüklenir.  Evet, kıymetliler Hanefi uleması burada sünnet tabirini Zeyd Bin Sabit’in sünneti,  uygulaması diye tevil etmişlerdir.  İşte görüyorsunuz nerede tebliğ edilecek bunu da ulemaya bırakmak gerekiyor.  Bu herkesin kendi kafasına göre yapacağı teviller değil.  Yine kıymetliler cenine karşı yapılan cinayetler veya çocuk düşürme olayları,  bu konuda hamile bir kadının karnına, sırtına, böğrüne, başına bir organına vursa, korkutsa düşük yapsa,  işte bunun üzerinde ulema teşhislerini tespitlerini ortaya koymuşlar.  Gel Ey Müslüman, Allah’ın kurduğu o güzel İslam’a, onun içinde yetişmiş mükemmel ulemaya,  İslam hâkimlerine, İslam doktorlarına,  gel İslam hukukunu kaynağından iyice öğren ki bu dört mezhep başta olmak üzere İslam fakihleri bütün İslam âlimleri bu işi çok güzel kavramışlar,  anlamışlar, okumuşlar dünyayı güzel okutmuşlar ve dünyayı okutarak dünya bakın gidiyor ama dünya okuduğu kadar faydalanıyor.  Doğru okusaydı bu dünya daha çok faydalanacaktı.  Eğer dünyada eksikler kusurlar varsa bu İslam’ı doğru okumadı bu Dünya,  doğru okuduğu zaman her şey güzel olacaktır.  Doğru okumakta etmez doğru uygulama olacak ayrıca hem doğru okuyacaksın, hem doğru adaleti uygulayacaksın,  yerli yerince.  Bunun temelinde iman olacak,  iman olmadan insanlığı art niyetten kurtaramazsınız. İmanlı kişiyi imansıza götürüp de yargılatamazsınız.

Dakika 50:05

Çünkü imansızın yargılama şeklinden tam adalet tecelli etmez. Kendi ideolojisine göre yargılayacak.  Onun eğer bir art düşüncesi varsa bir saplantısı varsa Yüce İslam’da ne saplantı vardır, ne bağlantı vardır, ne taassup vardır.  Tam bir iman ve adalet vardır.  Allah’ın tarafı ve onun adaleti vardır.  2. Allah yok ki o tarafa dönsek mesela.  Ama putu olanların her birinin bir putu var.  O, o yana dönmüş,  bu, bu yana dönmüş. Ona göre eğer sen putlara göre ideolojilere göre batıl felsefelere göre adam yetiştirip de bunları eğer onların önüne verirseniz adaleti bu dünyanın çekeceği vardır ve çekiyor dünya.  İçinde iyilere, hukukun üstünlüğü adaletin tecellisi için sadece hak ve adaletin tarafını tutan hâkimlere hiçbir sözümüz yok.  Yalnız Dünya sosyolojisi ile psikolojisi ile teknik ve teknolojisi ile imanlı ve ameli salih bir kadronun eline, Salihlerin eline bu dünyaya verirsek bütün nimetler insanlara faydalı olarak yansır.  Eğer Salihlere vermezseniz bu dünyayı, O zaman bu nimetler kötüye kullanılır,  Dünyaya zarar olarak yansır ve yansıyor yazık oluyor.  Ey dünya Aklını başına al.  Ey insanlık âlemi ben kendi aklımı Hiç konuşmuyorum,  kendi aklımı Allah’ın emrine hizmette kullanmak zorundayım. Yüce İslam Allah’ın ortaya koyduğu kanun kurallar,  aklın orada hizmet etmesi gerekir.  Bütün insanlığa faydalı olmak,  işte o zaman Allah’a kulluğun ve insanlara da faydalı olmanın şartı budur. Aklın Allah’ın emrine bağlı.  Orada hizmet ettir,  nefsin elindeki akıldan hayır çıkmaz. Şeytanın emrindeki akıldan hayır çıkmaz.  Aklını başkalarının emrine veren insan zaten bağımsız hür değildir.  Bunlardan hayır gelmez.  Aklını ve bütün kuvvetlerini Allah’ın emrinde kullan.  İşte o zaman Allah’u Teâlâ Rahman, Rahmeti Rahmaniyetiyle âlemi kucaklamış fayda bütün âlemi kuşatmış Allah’ın rahmeti. Bunu iyiye bütün bu nimetleri iyiye kullanmamız gerekir.  Bunun içinde kuvvetlerimize Allah’ın emrinde kullanmamız gerekiyor.  Sen İslam hukukunu İslam şeriatını kabul etmiyorsun. Tabi etmeyenlere söylüyoruz. Peki, neyi kabul ettin, birinin ortaya koyduğu şeyi.  Peki, aklını kimin emrine verdin, bak bir başka şeriata bağlandın, başkasının şeriatına bağlandın.  Demek başkası Allah’tan daha iyi biliyor senin tanrın o mu bir başkası mı?  Gel kardeşim, biz Allah’ın kullarıyız.  Allah’ı ve onun ilkelerini tanıyalım.  Bütün kuvvetlerimizde Allah’ın emirlerini en eşsiz Yüce olduğunu önce iyi anlayalım.  Mesela bu.  Allah’ın ortaya koyduğu ne varsa Yüce Yüce en yücedir.  Eğer bir insana bir doğruyu keşfettirmişse bu da Allah’ın nimetidir.  Mesela kâşiflerimiz güzel keşif yaptığı zaman bu Allah’ın verdiği kuvvetle bir başarıdır.  Yoksa İnsanlar bir şey yaratmıyor var olanı keşfediyor keşfederken kuvvetleri de başarıyı Allah’tan alıyor.

Dakika 55:08

Bu yanlışlardan vazgeçelim doğru, doğru varken, hak ve hakkın emri varken, şu hakkın emrine sırt dönmeyi,  yanlış gitmeyi bırakalım bizden söylemesi.  Evet, ceninin ölü olarak düşürülmesi durumunda caninin ödeyeceği ceza cenin diyetidir.  Ceninin diyeti erkek yahut dişi kasten veya hata yolu ile olsun bir gurre’dir.  Buraya dikkat et bir gurre’dir ceninin diyeti Her şeyin gurre ’si onun en hayırlısı iyisidir.  Şimdi kıymetliler o gurre yani değeri 5 deve olan yani diyetin onda birinin yarısı 20’de biri olan bir köle yahut cariye veya buna denk olan 50 dinar ya da 500 dirhemdir yani gurre’nin miktarı.  Ceninin ceza bedeli Hanefi uleması bunu böyle söylemişlerdir.  Cumhur ise bakın bu miktar 600 dirhemdir demişlerdir.  Arada az bir fark bulunmaktadır.  Birden çok sahih hadis-i şerif vardır bunun delili konusunda.  Huzeylilerden iki kadın birbirleriyle kavga ettiler.  Onlardan birisi ötekine bir taş attı,  hem o kadını hem de karnındaki yavrusunu öldürdü.  Şanlı Peygamber âlemlerin Rahmet Peygamberi (S.A.V)  huzuruna taraflar geldiler dava açtılar.  O da karnındaki yavrunun ceninin diyetinin bir köle yahut küçük cariye olduğunu ayrıca öldürülen kadının diyetinin de öldüren kadının akilesi tarafından ödeneceğinin hükmünü verdi ve bunu hükmüne bağladı sevgili Peygamberimiz. İnsanlığın eşi bulunmayan hâkimi eşrefi mahlûkat Allah’ın en şerefli kulu Hazreti Muhammed’dir,  tüm peygamberlerin de imamıdır önderidir.  Bütün insanlığın da önderidir.  Şimdi küçük cariyeden maksat kıymetliler küçük cariye el velide’nin yani buna el velide denmektedir ki küçük cariye, asgari yaşı yedidir.  Eme kelimesi yerine velide kelimesi kullanılmış olmaktadır.  İşte bundan dolayı yaşının ileri olması şart zannedilmemesi için cariye anlamına gelen eme kelimesi yerine velide kelimesi kullanılmış olduğunu görmekteyiz.  Çok kıymetli efendiler yine gurreyi ödemek konusunda da kasten işlenmiş ise gurre ağırlaştırılmış olarak ödenmelidir.

Dakika 1:00:01

Cinayeti işleyenin malından peşin ve hemen ödenir.  Hata en yahut kasta benzer olması halinde Cumhur’u ulema diyeti akile yüklenir dediler.  Cumhur’u ulema akile yüklenir dediler.  Kadının birine kuması çadır direği ile vurdu ve hamile olduğu halde onu öldürdü.  Öldüren kadın Hazreti Peygamberin huzuruna getirildi onun hakkında Hz. Peygamber (S.A.V) öldüren kadının hasabesi tarafından öldürülen kadının diyetini ve cenin içinde bir gurre ödenmesi hükmünü vermiştir.  Kadının hasabesi şöyle dedi:  Yemek yememiş,  içmemiş, bağırmamış, doğarken de ağlamamış birisinin de mi diyetini ödeyeceğiz?  Böyle birisinin kanı olsa olsa hederdir dediler. Cihan Peygamberi (S.A.V)  bunun üzerine kelimelerin secilere bakarak bedevilerin seçimleri gibi secimi yapıyorsunuz diye cevap verdi.  İşte kıymetliler görüyorsunuz İslam adaleti itirazları kabul etmez.  Gerçek adalet ne ise onu uygular.  Şafiiler hata yoluyla işlenmiş ise diyet hafifletilmiş olarak ödenir.  Hanefiler kocasının izni olmaksızın herhangi bir ilaç içmek veya kendisi karnına vurmak suretiyle herhangi bir fiil ile ölü bir düşük yapacak olursa akilenin tazminat olarak gurre ödemesi gerekir dediler Hanefi uleması.  Şafiilerle Hanbeliler ise kefaretinde vücubunu eklerler.  Birden çok olması canilerin, gurre de birden çok olur dediler.  Hanefi uleması Hanbeliler,  ceninin diyetinin bir sene içerisinde ödenmesi gerekir dediler.  Gurre kimin için vacip olur konusunda da katil ise hadisin açık ifadesi ile miras alamaz.  Malikilerden tercih edilen görüş olan 4 mezhep imamının ittifakla kabul ettiğine göre gurre hesabı feraiz ve hasebelerin bilinen şeri farz hisselerine uygun olan ceninden miras alınır. Evet, kıymetliler katil ise miras alamaz.  Vurana kefaret düşer mi şeklindeki durumda ise Hanefi uleması cenin hilkati tam ve ölü olarak düşerse vurana kefaret yoktur.  İsteyerek kefarette bulunması hali müstesna.  Allah’tan mağfiret diler,  kefarette bulunması vacip değil menduptur.

Dakika 1:05:00

Evet kıymetliler.  Malikilerde şöyle dediler,  onlar da müstehaptır dediler.  Şafiler ve Hanbeliler kefaret ödemek gerekir dediler ve güzel mi güzel keşifte bulundular hepsi de.  Kim bir mümini hata yoluyla öldürürse Mümin bir köle azat etmesi gerekir.  Nisa Suresi 92. Ayeti Kerimede yüce Rabbimizin kelamından bunu anlıyoruz. Ceninin ise anne babasından birisine tabii olarak mümin olduğuna hüküm verilir.  Aralıksız iki ay oruç tutar.  Yani bu kefaret için.  Maliki uleması öldürme sonucunu veren bir fiil ise kısas gerekir ölüm sonucunu vermeyen bir fiil ise sadece diyet gerekir dediler.  Hanefi uleması Hanbeliler ve Şafiiler kasta benzer veya hata yolu ile olabilir.  Eksiksiz bir diyetin ödenmesi gerekir. Hanefiler böyle bir durumda kefareti de gerekli görürler.  Şafiiler Hanbeliler kefareti mutlak olarak gerektiğini kabul etmişlerdir.  Ceninin birden çok olması ile diyette birden çok olur ki aynı görüşü savunmuş oluyorlar.  Anne de ölecek olsa cenin canlı olarak doğup sonra ölse vuranın 2 diyet ödemesi gerekir.  Annenin ölümünden sonra ceninin ölümü konusunda da ulemanın kıymetli görüşleri,  eğer cenin ölü olarak doğarsa vuranın annenin diyetini ödemesi gerekir.  Hanefilerle Malikilere göre cenin için bir şey ödemez demişlerdir.  Bununla birlikte tazir edilmesi gerekir.  Şafilerle Hanbeliler vuranın annesinin diyetini ile ceninin gurre ’sini ödemesi gerekir dediler.  Müslüman olmayan kadının cenini zimmi olan kadının ceninin de gurre ’sinin ödenmesi gerekir.  Zimmi kim idi? Müslümanların himayesinde olan gayrimüslim kimselere deniyordu.  İşte bunlardan biride zimmi kadın hakkında böyle hükümde bulundu kıymetli âlimlerimiz.  Hanefiler gurre ‘si Müslüman ceninin gurre ‘si gibidir.  Yani zimminin gurre ‘si Müslüman’ın gurre ‘si neyse aynıdır dedi Hanefi uleması.  Kâfirin diyeti onlara göre Müslüman’ın diyeti gibidir.  Hanbelilere göre de böyle bir ceninin gurre ‘si Müslüman’ın gurre ’sidir dediler.  Malikiler,  annenin diyetinin onda birine eşittir dediler.  Şafiler ise Yahudi yahut Hıristiyan ceninin gurre ‘si Müslümanın gurre ‘sinin 3’te 1’i gibidir.  Yirmide biri olarak takdir edilmiş olmasından hareketle bu hüküm verilmiştir.

Dakika 1:10:03

Gurre’nin babasının diyetinin onda birinin yarısı ki bu da 1/20 olarak takdir edilmiş olduğunu görmekteyiz.  Evet, kıymetli ve çok muhterem izleyenler.  Bu kıymetli derslerimiz devam ediyor.  Cenabı Hak Yüce İslam’ı iyi bilen hükmünce iman ve amel eden gerçek Müslümanlardan eylesin ebediyülebet. Çok kıymetli ve muhterem efendiler derslerimiz cinayetlerle ilgili dersler devam ediyor.  Şimdi de hayvanla ilgili olan cinayetlere bir bakalım.  Elinde bulunduran herkesin,  hayvanın telef edeceği her şeyin tazminatını ödeyeceği üzerinde ittifak etmişlerdir.  Evet, buna dikkat edilmesi gerek,  şimdi kıymetli ulemanın keşiflerine bir bakalım.  Hanefi uleması hayvanın yaralaması hederdir.  Bu Peygamber Efendimizden gelen Kütübü Sitte de bulunan bir hadisi şeriftir.  Yine sürücü, binici ve yedici ise bir şeyi telef etmiş ise telef ettiği şeyin tazminatını öder.  Meralarda,  yollarda, pazarlarda bağlıyken bir şeyi telef edecek olursa bunda da tazminat yoktur.  Çünkü adam bağlamış tedbirini almış.  Malik olmayanın tazminat ödemesi gerekir. Ancak mülk altında olan bir yerin durumu böyle değildir.  O takdirde malik olmayanın tazminat ödemesi gerekir.  Öküz, kuduz köpek onu korumayacak olur ise telef ettiği şeyin tazminatını öder.  Tabii ki bunlar sahipli olan hayvanlardır.  Sahibi veya koruyucusu bir kuşu veya bir bineği,  köpeği salsa bir insana saldıracak olsa telef ettiği şeyin tazminatını öder. İmamı Ebu Yusuf’un bu bir keşfidir.  Hanefi uleması diğerleri fetva da buna göre vermişlerdir.  Malikilerin tercih ettikleri görüş Şafiiler ve Hanbeliler ise davarların bozdukları ekin, ağaç ve benzeri şeylerin tazminatı sahipleri tarafından ödenir.  Yine,   bir takım şeylere telef etmişti.  El Bera Bin Azib’in devesi bir bahçeye girmiş bahçelerin sahipleri tarafından gündüzün korunmaları gerektiğine de davarların geceleri bozdukları şeylerin de tazminatını da sahiplerinin ödeyeceğine dair hüküm vermiştir Peygamber Efendimiz.  Saldırganlığı adet haline getirmiş hayvanların telef ettikleri şartsız olarak ödenir.

Dakika 1:15:00

Sahiplerinin bir kusuru vardır bu konuda onun için.  Hanefi uleması sakınılması imkânsız şeyler de tazminat yoktur demiştir.  Arada vasıta yoksa fiil mütesebbibe izafe edilir. Mütesebbib ancak teaddi ve tecavüz olursa tazminat öder.  Mübaşir doğrudan zarar veren teaddi etmese de tazminat eder.  Yine teaddi halinde mütesebbib de mübaşir de birlikte tazminat öderler.  Sakınılması imkânsız şeyler de tazminat yoktur.  Tedbir alınması mümkün olan şey ise tazminatı gerektirici bir sebep ortaya çıkar.  Bineğin ayak tırnaklarından çıkan toz, çakıl taşlarından dolayı tazminat yoktur.  Sakınmak imkânsızdır çünkü bunlardan. Ayak yani tekme hederdir.  Hayvana binen onu yeden,  süren, çiğneyip ezdiğinin,  ya da ısırdığını,  göğsüyle çarptığının tazminatını öder.  Şafilerin kabul ettiği görüş budur.  Maliki uleması ise binicinin tazminat ödemesi zorunluluğu yoktur demişlerdir.  Hayvanın yaraladığı hederdir hadisi şerifine istinaden Hanbeliler ise hayvanın ön ayakları ile işlediği cinayeti ile arka ayakları ile işlediği cinayetler arasında fark gözetirler.  Arka ayağın yaptığı hederdir. Binmiş iken bir insanı çiğner ve ölümüne sebep olursa tazminatını öder.  Çünkü bu mübaşeret yoluyla bir öldürmedir.  Kendi evi içerisinde başkasına haksızlık eden bir kimse ise tazminat öder.  Yine hayvanı süren ve terkiye binen yine bizzat binen kimse gibidir.  Yani hayvanı peşlerinden süren kimse için söylendi bu.  Yine peşlerinden hayvanları sürenler ve önden gidene kefaret gerekmez.  Hayvan ürküp kaçsa, elinden kurtulsa hemen zarar verdiği şeyde tazminat yoktur.  Hayvanın isabeti hederdir. Çünkü burada kişinin iradesini aşan bir olay var.  Hayvanın insana karşı cinayeti söz konusu ise akileye tazminat düşer.  Cana dair tazminatlar akileye ödetilir.  Mala dair tazminatlarda haksızlık yapanın malından ödenir. Bu Hanefi ekolünün yüksek âlimleri ve Şafilerin ortaya koyduğu keşif ve hükümlerdir.  Yine müteaddi ise Teaddi ise fiilin sebebini haksız yere yapmaktır.

Dakika 1:20:10

Yani müteaddi ise sebebini haksız yere yapmış ise zarar vermek kastını gütmüş olması ile gütmemesi ile arasında fark yoktur.  Yani burada tazminat öder müteşebbis olan. Zararın meydana gelmesinde asıl etken o olursa yine tazminat öder.  O hayvanı dürtse, dürten yahut vuran tazminat öder.  Çünkü onu dürtmesi ile olay meydana geldiğinde mübaşirin tazminat ödemesi konusunda da mübaşir fiili dolayısı ile zarar meydana getirendir. Onun için de tazminat öder.  Yine mütesebbib ile mübaşirin bir arada tazminat ödeme konusunda mütesebbib ve mübaşirin etkileri eşit olursa tazminatı birlikte öderler.  Yine Hanefi uleması bunları detaylı açıklamış. Motorlu taşıtlara binicilerin herhangi bir hususta sürücü ile bir ortaklıkları yoktur.  Dolayısı ile sorumluluk tazminatı sadece sürücüye ait olur.  Yani bugünkü trafik konularında burada o suçlu ilk bakışta sürücüdür.  Tabii bunun da keşfi yapılır.  Hanbeli,  Hanefilerle, Hanbeliler her birisinin ötekine eksiksiz olarak tazminat yükümlülüğü vardır.  Fakat ölüm halinde her birinin akilesi ötekine diyet ödemeyi üzerine alır.  Günümüzde ise akilesi değil kendisi bu borcu yüklenir.  Hem kendisinin hem de karşı tarafın fiili ile meydana gelmiştir. Kasten yapılmış ise Hanefilere göre diyetin yahut da mali bedelin yarısının ödenmesi gerekir.  Malikiler,  Şafiiler ve Hanbeliler ise yine Hanefilerden Züfer burada Hanefiler,  Hanbeliler hariç iki yaya veya iki gemi, iki süvari kaptanlarının kusuru sebebiyle eğer çarpışırlarsa her birisinin ötekine telef ettiği şeyin kıymetinin yarısını ödemesi gerekir. Tazminat ikisine de bölüştürülür.  Diğer yarısı heder edilir.  Malikiler öldürme kastını güttükleri takdirde kısas gerekir demişlerdir.  Rüzgâr ve fırtına gibi karşı konulmaz bir güç sonucu ile meydana gelmiş ise tazminat ödemesi söz konusu değildir.  İki tarafta ödemez çünkü ortada rüzgâr,  fırtına ona benzer tabii afetlerde onlar nedeniyle olmuşsa Duran bir kimseye yürüyen bir kimsenin çarpması,  tazminat yürüyene düşer,  durana değil.

Dakika 1:25:20

Yıkılacak duvarlar konusunda da binanın yıkılması halinde müsebbibin tazminat ödemesi gerekir.  Yıkılmasına kim sebep ise. Bina ve duvarın inşasındaki hata konusunda da arada bir vasıta olmadığı sürece fiil mütesebbibe nispet olunur.  İslam’da zarar ve zarara zarar ile karşılık vermek yoktur.  Sevgili Peygamberimizden gelen bu haber birçok konuda bütün insanlığa ışık tutulmaktadır her konuda olduğu gibi. Sonradan meydana gelen bir sebep dolayısıyla yapı yahut dolabın yıkılması konusunda sağlam bir şekilde yapsa Şafiilere göre tazminat yoktur. Şayet ondan binasını yıkması istenir.  Bu da meseleyi etraflı şekilde ele alındığı zaman Hanefi,  Maliki ve Hanbeliler ne dediler,  eğer o yapıyı yıkması istenmemiş ve sonunda bir insanın üzerine düşmüş ve ölümüne sebep olmuş ise yahut bir malın üzerine düşüp onu telef etmiş ise tazminat yoktur. Çünkü öyle bir tehlikeli binanın yıkılması istenecektir. Şayet ondan binasını yıkması istenir. Telef olan can yahut mal tazminatını öder, ne zaman yıkmadığı zaman.  Evet, kıymetliler yine tekadüm şartı ile diye bilinen şeydir. Yıkmak yahut tamir etmek talebi ise bu tekadüm şartıdır ve böyle bilinir.  Önceden meydana geleceği tahmin edilen bir zarar ortadan kaldırmak ve izale etmek için uyarıda ve tavsiyede bulunmak demektir.  Bu mecellede de böyle yer aldığını görmekteyiz.  Şahit tutmak şartı yoktur, yıkım talebine şahit tutmak konusunda şahit tutmak şart yoktur.  Şahit tutmak Hanefilerin dediği gibi tazminat sebebini ispat için zorunlu bir iştir der Hanefiler.  Şahit tutmanın anlamı şahit olun ki ben şu adama şu duvarını yıkması için talepte bulundum.  Bunu diyebilmek için şahit tutmanın unsurları yine talep ve şahit tutmanın süresi konusunda da kıymetli âlimlerimiz gereken açıklamaları yapmışlardır.  Cinayeti ispat yolları,  evet kıymetliler.  Cinayetin ispat yollarından malumunuz ki ikrar bunlardan birisi.  Üstü kapalı genel bir ikrar sahih değildir. Hanefiler mümeyyiz olan küçüğün yani borç ve ayınlara dâhil ikrarını sahih kabul ederler Hanefi uleması.

Dakika 1:30:00

Yine sarhoşluğu kişinin ikrarı Şafiilere göre bütün tasarruf ve cinayetler de sahihtir. Hanefilere göre ise mali konularda şahsi hallerde öldürmede, öldürmeden aşağı cinayetlerde, cenine karşı cinayetlerde sahih kabul edilir.  Bunlar kullara ait şahsi haklardır.  Zina ve hırsızlık haddi gibi yüce Allah’a ait ona haris olan hadlerdeki ikrarı ise sahih değildir.  Hanefiler böyle bir detaya da gitmişlerdir.  Çünkü sarhoşun şahitliğinde şüphe vardır.  Sarhoş çalmış olduğu şeyin tazminatını öder.  Çünkü burada kul hakları ile diğerleri Allah’a olan asli haklar burada ayrı incelenmiştir Hanefiler tarafından.  Sarhoş Malikiler ile Hanbelilere göre sarhoşun şahitliği sahih değildir.  Sarhoş aklı olmayan bir kimsedir demişlerdir Maliki ve Hanbeliler.  İrtidat,  zina, içki içmek, hırsızlık ve yol kesmek gibi Allah’a itaatlerde ikrardan dönmesi caiz olduğunu kabul ederler.  Bütün İslam âlimleri İttifak ile.  Bunlar haddin düşürülmesi içindir,  mali hakların düşürülmesi için değildir.  Mali haklar şüphelerle ortadan kalkmaz.  Yani haddin düşürülmesi ayrı şey mali hakların düşürülmesi ayrı şeydir.  Mali haklar şüphelerle ortadan kalkmaz ama hadler böyle değil. Kul haklarını kul haklarını ilgilendiren ikrara gelince ödenmesi caiz ikrarından dönmesi caiz değildir.  Zina ikrarı müstesnadır. Bu da Hanbeliler içindir. 4 defa yapılması istenir.  Maiz Bin Malik’in Peygamberimizin huzurunda 4 defa ikrarına dair olay gereğince uygulamayı sürdürmektir.  İkrardan birisi de cinayetleri ispat yollarından birisi de şahitliktir.  Evet, kıymetliler,  şahitlik konusunda da çok detaylı incelemeler yapmış kıymetli âlimlerimiz.  Hakkın ispat edilmesi için doğru bir haber vermedir şahitlik.  Zina dışında ikidir şahitlerin sayısı.  Fakat zinada haddi gerektiren zina da şahit 4 olmalıdır.  Nur suresinin 13. ayeti kerimesinde onlar buna dair 4 şahit getirmeli değil miydiler buyuruyor Cenabı Hak. Hanefilerce mali konularda ve şahsi hallerde boşama,  evlilik boşama ve buna bağlı diğer hususlarda kadınların şahitliği de kabul edilir Hanefilerce.  Maliki, Şafii ve Hanbeliler mali konularda kadınların şahitliği kabul edilir.  Mali konulara dair akitlerde erkeklerle birlikte kadınlarda şahitlik yapar.  Hadlerde,  cinayetlerde ve kısasta kadınların şahitliğinin kabul edilmeyeceğini görüşü dört mezhebin de bunu benimsediğini görmekteyiz.

Dakika 1:35:02

Çünkü hadlerde cinayetlerde kısas da kadınları bu zor işlere sürüklemeyi uygun bulmamışlardır.  Bunun birçok sebepleri,  hikmetleri vardır.  Ama zaruret de İlla kadından başka kimse yoksa o zaman bu değerlendirilmiştir.  Hz. Ali’de şöyle demiştir.  Kadınların şahitliği hadlerde ve kanlarda,  cinayetlerde caiz değildir demiştir. Zaten ulema bu gibi delillere dayanarak keşifler yapmakta,  hükümler ortaya koymaktadır.  Kısası gerektiren suçlar konusunda adil iki erkeğin şahitliği ile sahih olur.  Öldürme ve daha aşağı cinayetlerde kısası gerektiren suçlar,  adil diyor dikkat edin buna iki erkeğin şahadeti ile sabit olur.  Cinayetleri ispat yollarından işte bir de şahitlik meselesi.  Malikiler istihsanen yaralamaların bir tek şahit şahidin yemini ile ispat edilmesini caiz kabul etmişlerdir Malikiler.  Kasten yaralamaların adil bir erkek şahit ile iki kadın yahut yemin ile ispat edilmesini de caiz kabul ederler yine Malikiler.  İstihsana dayanılarak 4 meseleden birisidir.  Bu şekil kabul edilmiştir.  Dövme,  hapis ve buna benzer bedeni tazir suçları.  Hanefi uleması tazir de insan hakkının daha ağır bastığı görüşündedir.  Malikiler bir şahit ve davacının yemini ile ispat edilmesini caiz kabul ederler.  İmamı Malik ise Mesalih-i Mürsele ile Medine halkının icması ile amel ederek çocukların yaralamalara dair birbirlerine karşı şahitliğini kabul etmiştir.  Şafiiler ve Hanbeliler adil iki erkeğin şehadetidir demişlerdir taciz suçunun ispatı için.  Mali taziri gerektiren suçlarda da iki erkeğin yahut bir erkek ve iki kadının şahitliği gibi bunlar dört mezhebe göre de hemfikir olarak kabul edilmişlerdir.  Hanefilerin dışında kalanlar bir şahit ve bir mecnuyün aleyhin yemini ile sabit edilmesini,  yani ispat edilmesini de kabul ederler,  Hanefiler bunu bir şahidi kabul etmez.  Malikiler 2 kadının şahitliği ve davacının yemeni ile ispat edilebileceğini de ortaya koymuşlar,  Hanefiler ise bir şahit ve bir yemin ile bir yemin ve iki kadının şahitliği kaidesini kayıtsız şartsız caiz görmezler. Çünkü onlar 2 şahit isterler.  Erkeklerinizden de iki şahit tutun.  Eğer iki erkek bulunmazsa o halde razı olacağınız şahitlerden bir erkek ve iki kadın olsun.  Bakara Suresi 282,  bu ayeti kerimeye istinaden Hanefiler bu delili ortaya,  Kuran’daki nassı ortaya koyarak onlar iki şahit olur demişlerdir.  Çok kıymetli ve muhterem izleyenlerimiz.

Dakika 1:40:01

Yine derslerimiz keşif notları ile devam ediyor.  Hayat veren Nur’un keşif notlarıdır.  Yüce İslam hayat verir.  Seni ölümsüz hayata hazırlar.  Konumuzda cinayeti ispat yolları konusunda karineler bölümüne geldik.  Karine zahir her türlü emare belirtidir.  Bilinen,  açık, güvenebilmeye elverişli olması gerekiyor, bilinen ve açık olması gerekiyor karinenin.  Yine burada işaretin bulunması gerekiyor.  Yüce İslam’ın kıymetli âlimlerinin çoğunluğu hadlerde karineler ile hüküm verilmez demişlerdir.  Hadler konusu bu karinenin kapsamının dışında bulunuyor.  Çünkü hadler ağır cezalardır.  Şüphelerle bunlar bu cezalar verilemez. Malikiler İbni Ferruh,  Hanbeli mezhebine mensup İbni Kayyım gibi kimseler karineleri hadlere daire alanlar da dâhil olsa kabul etmişlerdir,  bunlar istisnai bazı kişilerin görüşleridir.  Hanbelilerin tümünün ve Malikilerin tümünü temsil etmeyen görüşlerdir bunlar.  İçinden şahsi bazı görüşleridir.  Hanefiler bu konuda kati karineyi,  bakın onlar her konuda işi çok güçlü sağlam keşfederler.  Kati karineyi kabul ederler Hanefi uleması.  Örfi karineler yemin ile birlikte öncelikli bir delildir. Hanefi ulemasına göre yine bu. Mecelle de kayda almıştır bu şekilde.  Zaten evrensel hukukun büyük bir çoğunluğu Hanefi fıkhından alınmıştır. Yemini kabul etmemek,  nükûl,  buna nükûl denmektedir ki Hanefi uleması ile Hanbeliler hüküm verilir,  delil davacıya yemin ise davalıya aittir.  Delil davacıya yemin ise davaya aittir. Buradan hareket ederek İmamı Azam Ebu Hanife yemin kabul edilmeyecek olursa azalarda kısas hükmü verilir.  Tabii kasıt olması halindedir bu. Azalarda kısas hükmü verilir.  Cani ikrar edince veya yemin edinceye kadar hapsedilir.  Cani kimdir cinayeti, cürmü işleyen.  Hanbeliler de İmam Ebu Yusuf ve İmamı Muhammed ki bunlara imameyn deniyor Hanefi ulemasının kıymetli âlimleridir bunlar da Hanbeliler ile beraber bunlar can ve organ ile kısas hakkında yemini kabul etmemek ile hüküm verilmez demişlerdir.  Yine Hanefilerle Hanbelilerin ittifakı ile zina,  hırsızlık ve içki hadleri gibi Yüce Allah’ın halis hakkı olan hadlerde de yemin etmeyi kabul etmemek ile hüküm verilmez.  Şüphe ihtiva eder.

Dakika 1:45:22

Hadler ise şüphelerle bertaraf olacağını söylemişlerdir.  Tazirler konusunda da Hanefi uleması yemini kabul etmeme ile bunlar hakkında hüküm verilir.  Yani tazir konusun da. Hanbelilere göre ise bunlar burada muhalefet ettiklerini görüyoruz.  İmamı Ahmet’ten gelen bir haber de yeminler sadece müd ve ticaret mallarına münhasırdır demiştir.  Evet, bunlar kıymetli keşiflerdir.  Malikiler ile Şafiiler havale edilen yemini kabul ederler. Şimdi kasame konusunda da burada tabii ki konumuz cinayetleri ispat yollarıdır.  Burada kasamenin anlamı ise kasame yemin anlamındadır.  Şer’an ise öldürme davasında tekrarlanan yeminlerdir.  50 erkek tarafından yapılan 50 yemindir.  Hanefilere göre maktulün bulunduğu mahalle halkı yapar,   Hanefi ulemasınca bu.  Öldürülenin velisi tarafından bu 50 kişi seçilir.  Allah’a yemin ederim ki onu ben öldürmedim.  Onun kim tarafından öldürüldüğünü de bilmiyorum.  Bu şekilde yemin ettikleri takdirde diyeti öderler.  Hanefilerin dışındaki Cumhur’u ulema ise bu yemini maktulün velileri cani aleyhine öldürme ithamını ispatlamak üzere yaparlar.  Kendisinden başka ilah olmayan Allah adına yemin ederim ki filan kişi onu vurdu ve öldürdü diye olması gerekiyor,  şayet hepsi yemin etmez ise yemin davalıya düşer ki velileri 50 yemin etmek üzere geri çevrilir. Velileri yani akilesi yoksa itham altında bulunan kişi yan cani 50 defa yemin eder ve İkra olur.  Kasame nehy etmenin delili midir yoksa ispat edici delil midir bu konuda ulemanın görüşüne bir bakalım.  İthamı nehy etmek, ortadan kaldırmak için bir delildir demiştir Hanefi uleması.  Cumhura bakıyoruz davacılara ait bir delildir demiştir Cumhur ulema. Kasame diğer ispat araçları yeterince bulunmadığı takdirde burada davacılara ait bir delildir.

Dakika 1.50.01

Kasamenin meşruluğu konusunda da sünneti seniyye de birden çok hadisi şerif ile valit olduğunu görmekteyiz.  Cihan Peygamberi Hazreti Muhammed (S.A.V)  cahiliye döneminde olduğu şekil üzere bıraktı.  Gelen haberin birisi böyle kıymetliler.  Delil davacıya aittir,  yemin ise inkâr edene aittir,  kasame müstesna buyrulmuştur yine Peygamberimiz tarafından.  Abdullah Bin Sehil ile Muhayyisa Bin Mesut Hayber’e gittiler.  O günlerde sulh vardı birbirlerinden ayrıldılar.  Muhayyisa Abdullah Bin Sehl’e gittiğinde onun öldürülmüş olarak kanlar içerisinde gördü.  Onu defnetti daha sonra Medine’ye geldi.  Abdurrahman Bin Sehil ile Mesut’un iki oğlu Muhayyisa de Huvayyise Hz Peygamberin yanına geldiler.  Abdurrahman konuşmaya başlayınca Peygamber Efendimiz (S.A.V)  konuşmayı yaşça büyük olanına bırak dedi.  O ise yaş itibariyle en küçük olanı idi. Bunun üzerine sustu öbür ikisi konuşmaya başladılar.  Hazreti Peygamber buyurdu Ne dersiniz yemin eder ve o takdirde hakkında yemin ettiğiniz kimseler üzerinde hakkınız sabit olur mu?  Bu sefer şöyle dediler:  bizler hiçbir şeye tanık olmadık ve görmediğimiz halde nasıl yemin ederiz.  Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdular.  Bu sefer Yahudiler 50 yemin ederek sizleri bundan kurtarırlar bunun üzerine şöyle derler: kâfir bir topluluğun yeminlerini burada nasıl kabul edebiliriz?  Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (S.A.V)  kendi yanından diyetini ödedi. Ne dersiniz,  50 yemin eder ve bunun üzerine adamınızın kanını talep hakkını elde eder misiniz buyuruyor Peygamberimiz.  Kasemin teşrihindeki hikmete gelince kanları korumak, kanları korumak için meşru kılınmıştır. Hz Ali,  Hz Ömer’i Ey müminlerin emiri,  katilini bildiğin takdirde hiçbir Müslüman kimsenin kanı boşuna akmasın.  Aksi takdirde onun diyetini Beytülmal’den öde dedi.  Menfaat sağlamak sorumluluk mukabilinde olan bir şeydir.  İşte Hz. Ömer kendisini biz hem mallarımızı hem de yeminlerimizin bu şekilde feda mı edeceğiz? Yeminleriniz kanlarınızı kısastan korumak içindir.  Mallarınız ise maktulün aranızda bulunması dolayısıyladır. Katilin asabesinden yemin etmek istemeyen kişi yemin edinceye kadar hapsedilir.  Kaseme yeminleri ise diyetin verilmesi ile düşmez.  Kaseme kısası ortaya çıkarmak için asli bir vaciptir.  Buradaki vacip farz anlamındadır.

Dakika 1:55:01

Kasamenin meşru olduğuna dair şanlı ulemanın görüşlerine bir bakalım. Dört mezhebin tamamının meşru olarak kabul ettiklerini görüyoruz.  Seleften bir grubun kasâmeyi sabit görmediklerini rivayet edilmektedir.  Şeriatın usullerini birkaç yönden aykırıdır demişler.  Yemin ancak kesin olarak bilinen şey hakkında caiz olur dediler.  Delilin davacıya yeminin de inkâr edene ait olmasıdır. Şöyle cevap verilmiştir bunlara.  Kasame esas bir hadisi şerif ile sabittir. Gelen delil ileri sürerek onun gereğince amel terk edilemez.  Özel delil bu genel delilleri tahsis etmektedir.  Peygamber efendimizin kasameyi kabul ettiğini belirten Ebu Seleme’den gelen hadisi şereftir.  Yer ve zaman konusunda kasame için, kasame sadece öldürme suçunda olur.  Hanefi uleması katilin bilinmemesi halinde kasame söz konusudur.  Cumhur’u ulema Hanefilerin dışında diğerleri kasame davacının bir delili ve ikrarın bulunmaması hallerinde söz konusudur.  Alamet Elleys Malikilerin tarif ettiği şekilde yaralı kimsenin beni filan kişi öldürdü,  dolayısıyla işte bu levs’dir. Hata yolu ile olanında ise İki görüş vardır.  Bunların tercih edilenine göre levs’dir.  Adil iki kişinin şehadet etmeleri bir tek kişinin gördüğüne dair şehadet etmesi, bir kişinin öldürmeye dair şehadeti üzerinde öldürme izleri bulunan kişi, Şafiiler ise levsi davacının doğruluğuna delalet eden halin karinesi olarak nitelemiştir.  Hanbeliler ise levsi maktul ile davalı arasında açık bir düşmanlıktır demişlerdir.  Bunda da levsi böyle tarif etmişlerdir.  Bakış açılarından hepsinin ki doğrudur. Değişik açılardan bakmayı ve değişik açılardan keşfetmeyi gerektiren konular vardır. Onun için keşifler mükemmeldir.  Evet, kıymetli efendiler Tepniye,  beni filan kişi öldürdü, şayia Şafiilerce bir levs’dir.  Levs öldürmeye dair kesin olmayan bir emaredir.  Tabi şimdi buraya kadar levs nedir diye merak edenlere cevap verilmektedir.  Levs öldürmeye dair kesin olmayan bir emaredir.  Fakat levs halleri hususunda Cumhur arasında farklılık vardır ve buda zenginliktir.

Dakika 2:00:01

Şimdi kasame konusundaki duruma göre Hanefi uleması maktulde öldürme izinin bulunması şartlardan birisi bu.  Kanın gözünden yahut kulağından çıktığı görülür ise kasame de diyet de vardır.  Hanefiler levsi şart koşmazlar.  Cumhur’u ulema levs ’in varlığı kasame için bir şarttır.  Katilin bilinmemesi gerekir. Kasamenin şartlarından biri de bu.  Maktulün insan olması gerekir, bu da şartlarındandır. Velileri mahkemede açılması,  yani davanın veliler tarafından açılması ki tabii bunlar maktulün velileri.  Yine Hanefilerin dışındaki ulema, velilerin ittifak etmelerini şart koşarlar.  Davalının inkârı bu da kasamenin şartlarındandır.  Kasame yapılması talep edilmelidir. Bizler hem yeminlerimizi yapacağız, hem de mallarımızı vereceğiz öyle mi?  Hz. Ömer de ne diyor:  Evet dedi.  Bunu böyle söyleyen kim Hz. Ömer’e, Halis bin El Ezam söylüyor. Maktulün bulunduğu yerin herhangi bir insanın mülkü olması.  Bu da kasamenin şartlarındandır.  Genel olarak bütün Müslümanların tasarruf altında bulunan her bir yerde kimse için kasame ve diyet sorumluluğu yoktur. O takdirde diyet Beytülmale aittir.  Yani mülkiyet altında olmayan bir yerde ise diyor öldürülmüş olan kişi.  Yine kasamenin vasıfları hakkında Hanefi uleması önce davalılara yemin ettirmek ile başlanır.  Veliden maktulün velileri bunları seçer.  Öldürme ile itham ettiği kimseleri o seçer. Allah adına yemin ederim onu ben öldürmedim,  onu kimin öldürdüğünü de bilmiyorum diye yemin eder. Eğer suçu yoksa bu işten haberi yoksa.  Ensar’dan Sehil bin Ebu Hasme denilen ki birisi Şanlı Peygamberin (S.A.V)  onu kimin öldürdüğüne dair delil getirebilir misin diye sordu.  Onlar hayır delilimiz yoktur dediler.  Bu sefer peki onlar size yemin etsinler deyince velileri hayır bizler Yahudilerin yeminlerine razı olmayız dediler.  Resulullah (S.A.V) ‘de kanının boşa gitmesini arzu etmediğinden zekât develerinden yüz deve vererek diyetini ödedi diyor haber böyle geliyor.  Evet, kıymetliler Şanlı Peygamber (S.A.V)  Yahudilere onlardan başlayarak şöyle dedi sizden 50 kişi 50 yemin edecekler.  Bunu kabul etmediler.  Bunun üzerine Ensar’a siz yemin ediniz dedi.  Ensar’da ey Allah’ın Resulü bizim için kaybolan bir şeye mi yemin edeceğiz dediler.

Dakika 2:05:01

Bunun üzerine Resulullah (S.A.V)  Yahudilerin aleyhine bir diyet ödeme hükmünü verdi.  Çünkü maktul aralarında bulunmuştu,  onların arasında öldürülmüştü. Ey Allah’ın Resulü. Ben kardeşimin oğlunu filan oğulları arasında öldürülmüş olarak gördüm. Hz Peygamber şöyle buyurdu: Onlardan 50 kişiyi topla. Allah adına onu öldüreni bilmediklerine dair yemin etsinler.  Bu sefer ey Allah’ın Resulü benim maktul kardeşimden payıma düşen bu kadar mı diye sorunca sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu:  Hayır. Senin için diyet olarak yüz deve de vardır.  Yemin ederlerse kasten öldürmede diyet vermeleri,  hata en öldürmede ise Akileleri üzerine yani mahalle halkının akilesi üzerine diyet ödemeleri hükmünü verir.  Bir kısmı yemin etmek istemeyecek olurlarsa yemin edinceye kadar hapis edilirler.  Maliki,  Şafii ve Hanbeliler Yine zahirilerden de Davut Ez zahiri ise velileri olan davacılar 50 yemini yaparak başlarlar.  Sizler 50 tane yemin edip adamınızın kanını,  diyetini hak eder misiniz?  Kendisinden başka ilah olmayan adına yemin ederim filan kişi onu vurdu ve öldürdü diye yemin etmeleri gerekiyor.  Malikiler yeminlerini peş peşe yapılması da şarttır dediler. Şafiiler, Hanbeliler yeminlerin arka arkaya yapılması şartı yoktur dediler.  Müddeiler yani davacılar davalı 50 yemini yapar ve İbra olur.  Allah’a yemin ederim onu öldürmedim.  Öldürülmesinde de ortaklığım olmadı.  Böylelikle Yahudiler size 50 tane yemin ederek sizin bu iddianızdan İkra olurlar.  Şafiilere göre yemin davacılara havale edilir. Yemin ettikleri takdirde davalılar cezalandırılır.  Yemin etmeyecek olurlarsa alacak bir şeyleri de olmaz.  Maliki uleması davalı olanlar arasında yemini kabul etmeyen kişi yemin edinceye kadar yahut ölünceye kadar hapsedilir.  Yüz celde vurmakla birlikte bir yıl süreyle hapsedilir de denilmiştir. Burada farklı görüşler vardır.  Hanbeliler kişi hapse atılmaz.  Kasame de bulunması gerekenler, Hanefi uleması kasame yeminleri bir takım mirasçılara düşer ki bunlar baliğ erkekleridir.  Kadına kasame yemini yoktur.  Kadınlar böyle şeylerle uğraştırılmaz zaruret olmadıkça. Yine gıpta konusunda İslam devlet başkanının çizip belirlediği yerlerdir.

Dakika 2:10:03

Verdiği ve ayırt ettiği araziler demektir gıpta.  Evet, kıymetli ve muhterem izleyenler.  Şafii uleması erkek olsun kadın olsun Bütün mirasçılar kasame – yeminlerine katılırlar demişlerdir.  Hanbeliler yeminler mükellef erkek mirasçılara tahsis edilir demişlerdir.  Sizden 50 erkek yemin eder ve böylelikle adamınızın kanını diyetini hak edersiniz.  Hadisi Şerife dayanarak Hanbeliler böyle demişlerdir. Çünkü Peygamberimiz böyle söylemiştir. Ya adamınızın diyetini ödersiniz veya savaş ilan edersiniz.  Buhari Şerif’te de yer alan bu haber vardır.  Yine sizler yemin eder ve böylelikle adamınızın kanına hak kazanır mısınız? Katil size her şeyi ile teslim edilir,  size teslim edilir. Hz. Peygamber (S.A.V)  Taif de kasame ile kısas uygulamıştır.  Amire El Ahvel’in yaptığı rivayet böyledir.  Sevgili dostlarımız dersimiz İnşallahu Teâlâ Cihat ile devam edecektir.

2:12:06

 

 

 

(Visited 78 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}