[jw7-video]

40- Amelde Fıkhı Ekber Ders 40

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 40

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler. Yine fıkıh ekolünde okumak, okutmak. Fıkh-ı Ekber’in keşif notlarıyla dersimize devam ediyoruz. Şimdi de yine namazın sünnetleri ile ilgili dersimiz devam ediyor. Şimdi de Şafiî ekolündeki yüksek âlimlerin delillerine dayanarak yine sünnet anlayışlarına şöyle bakalım: Bu hak mezhepler, Şanlı Kur’an’a, Nurlu İslam’ın delillerine, sünnete, icmâ ve kıyasa, aslî ve fer’i delillere dayanarak bu delillerle mezheplerini ortaya koymuşlardır. Tam bir İslâmî ilimler ekolüdür. Bu dört mezhep, önde gelen dört mezhep; her zaman hatırlatıyorum. Dünyayı asırlardır okutarak gelen, dünyanın en mükemmel tabiatüstü, ilimler üstü, vahy-i ilâhîye dayalı bir ekoldür, dünyayı okutan okul. Onun için dört mezhebin âlimleri öyle rastgele ortaya bir durum atmamışlar, delillere dayanmışlardır. Delillerin de çeşitli anlamları vardır. Bunların her biri büyük bir kâşiftir, keşfetmişler. Sen de bu delillere iyi sarıl, bu çağı keşfet. Bu çağdan gelecek çağlara, bu keşifler devam etsin. Deliller -aslî deliller- elde bozulmadan geldi, bozulmadan gidiyor. Yüce İslam’ın bozulma şansı yok. İnsanlar bozulabilir ama İslam asla bozulmadı, bozulmayacaktır. Bunu kulağına değil kalbine küpe et. İslam kemale erdirildi, bozulmadı, ebedî bozulmayacaktır. İslam’a bozuldu diyen varsa bozuklardır. Kendileri, bozulmuş ruhlar, bozulmuş alçak kafalılardır. Vicdansız, imânsızlardır, bunu unutma. Şimdi Şafiîye ekolündeki sünnet anlayışına şöyle bir bakalım: Kıymetliler, namazın sünnetleri; şöyle baktığımız zaman Hanbeliler gibi Şafiîler de sünnet ile mendup ve müstehap arasında fark gözetmezler. Buraya dikkat et: Hanbeliler gibi Şafiîler de sünnet ile müstehap arasında fark gözetmezler. İftitah tekbiri rükû ve rükûdan kalkış tekbirlerinde iken eli omuz hizasına kaldırmak: İşte burada sünnet olan eli omuz hizasına kaldırmak. Şafiîlerde de bu sünnettir. Başparmaklar kulak yumuşağına, avuçlar ise omuz hizasına kadar gelmelidir Şafiîlerde. İki elin kaldırılmasıdır. Kıbleye doğru yöneltmek ve ayırmak. Neyi? Parmak uçlarını kıbleye doğru yöneltmek, ayırarak bu işi yapmak Şafiîlerde. Yine göğüsün altında tutulması; yani sağ elin sol el üzerine konulması ve göbeğin üstünde, göğsün de altında tutulması sünnettir Şafiîlerde.

 

Dakika 5:12

 

Şimdi şöyle bir bakalım; iftitah veya teavvüz duası etmek: Bu da sünnettir; iftitah duası veya teavvüz duası. Şafiîlerde bu dua ‘’Veccehtü vechiyelillezi fetarassemavati vel ardı hanifen müslima vema ene minel müşrikin. İnnâ salati ve nusuki ve mahyâye ve mematilillâhi Rabbil âlemin. Lâ şerikeleh ve bizalikel ümirtü ve ene minel müslimîn’’. Bunu okumak; bu iftitah veya teavvüz duası olarak bunu okumak Şafiîlerde sünnettir. Kıymetli ve muhterem izleyenler, bu kıymetli müçtehitlerimiz çok değerli şahsiyetlerdir. Hepsine rahmet okuyun gece gündüz. Namazını kılarken sesini çok yükseltme, çok da gizli yapma. Bu ikisi arasında bir yol tut. Biliyorsunuz bu ayet-i kerimedir. Cenab-ı Hakk, İsrâ Suresi’nde biz kullarına ne diyor? Şanlı Peygamber’in şahsında ne diyor bizlere? “Namazını kılarken sesini çok yükseltme çok da gizli yapma. Bu ikisi arasında bir yol tut.” Yabancı kimseler bulunmadığı zaman kadının da açıktan okuması, erkeğin açıktan okuması gibidir; Şafiîlerde böyledir. Yine Fatiha okuduktan sonra âmin demek de Şafiîlerde sünnettir açıktan söylemek. Gizli okunan namazlarda ise gizli okumalıdır. Şimdi açıktan okunan namazlarda bu âmin demeyi açıktan söylemek, gizli okunan namazlarda da bu gizli âmin duasını söylemek, okumak sünnettir Şafiîlerde. İlk iki rekâtta Fatiha’dan sonra sure okumak -bu da görüyorsunuz ki- Şafiîlerde bu sünnet, Hanefilerde bunun vacip olduğunu daha önce söylemiştik. Kıymetliler, uzun bir ayet veya Kevser Suresi gibi kısa üç ayet okumak, yani kıraatin en azı budur. Birinci rekâtın kıraatini uzatmak sünnettir. İki surenin Mushaf tertibi üzere okunması da sünnettir. Bu bütün mezheplerde böyledir. Zaten bütün mezheplerde aslî kural aynıdır, teferruatta farklı, ortaya çok güzel mi güzel, farklı ihtilâflar rahmet olan ihtilâflar, içtihatlar çıkmıştır. Bunlar rahmet deryasıdır, unutma bunu. Sabah namazının iki rekât sünnetinden hafif okumak, bu da ayrıca sünnettir. Buna da yine Kur’an-ı Kerim’deki şanlı ayetlerle -bakın- örnekler vermek mümkündür. قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ  ve قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ Sabahın sünnetinde okumak, ayrıca sünnettir. Cuma sabahında birinci rekâtta, Elif Lam Mim, Tenzil (Secde) Suresi’ni okumak, ikinci rekâtta ‘Hel etake ‘ (Gâşiye) Suresi’ni okumak, Dehr (İnsan) Sureleri’ni okumak da sünnettir Şafiîlerde.

 

Dakika 10:28

 

Tabii bu Şafiîlerde sünnet olan; diğer mezheplerde okunmaz diye bir kural yok. Diğer mezheplerde de başka sünnetler okunur ama o sünnetleri de bu sünnetleri de yerine getirmeye çalış zaman zaman. Birden hepsini yapamazsın ama zaman zaman hepsini yapmaya çalış gücün yetiyorsa. Bu iki sureye devam etmek müstehap değildir. Yani illâ şu sureyi oku, ona devam et diye bir tahsis de yoktur. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in neresinden okursan oku, o sünnet yerine gelir. Ama bu sureleri de okursan ayrıca sünnet sevabı alırsın. Her kalkış ve inişte tekbir getirmek: Bunlar da rükûunun dışındaki namaz içindeki tekbirler sünnettir. Fakat iftitah tekbiri -biliyorsun- bu farzdır. Bunları da zaten anlatarak geldik, anlatarak gidiyoruz. Ama çok tekrar tekrar dinlemedikçe, anlamadıkça bunlardan gereken dersini herkes alamaz. Tekrar tekrar dinle, okulda iyi oku, iyi anla, iyi dinle. Denizin dibindeki ilimler artık yüzüne çıktı. Rükûda iki avucun iki diz üzerine konması: Bu da sünnettir. Yine rükûda üç kere tespih okumak, ‘’Sübhane rabbiyel azim’’ demek. Bu da en azıdır fakat yeterlidir. Bilhassa imamlar bu kadarını söylemeli, fazla veya eksik yapmamalıdır. Çünkü cemaat terazisinin ölçüsünü imamlar iyi tutarlar. Kıymetliler, ‘’Semi allahü limen hamideh’’ demek de sünnettir. Bunlar kıymetli Şafiî ekolündeki dersler, namazın sünnetleri konusundaki derslerimiz devam ediyor. Secde esnasında önce dizlerini, sonra ellerini, sonra alın ve burnu yere koymak. Burada Mâlikîlerin dışında hepsi aynı durumda, aynı sünnet anlayışını ortaya koymuşlardır. Mâlikîlerde yine bir rahmet eseri bunun muhalif olan görüşleri ortaya koymuşlardır. Bunlar da rahmettir. Bayılmak lazım bunlara kıymetliler. Neden? Hayat öyle de böyle de yaşanırken şartlar değişiyor. İnsanların yaşama tarzlarında, sağlıklarında, içinde bulundukları ortamlarda nice değişiklikler olabiliyor. Yüce İslam hayatın tümünü içine almış. Hangi şartlar, değişik şartlar ortaya çıkarsa çıksın. Yüce İslam bütün çağları ve şartları kuşatmış. Dar kafalar İslam’ı anlamayan kafalar. Sakın ola ki dar kafaların ortaya koyduğu anlayışı İslam ondan ibaret zannetmeyin. O dar kafalar İslam’ı dar, zor, köşeye sıkıştırılmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Onların dar kafalarından kaynaklanıyor.

 

Dakika 15:06

 

Yüce İslam’ın delillerini, Kur’an-ı Kerim’in ufkunu, nurlu sünneti, Şanlı İslam’ın, aslî ve fer’i delillerine bak. Müçtehit âlimlerin ilmiyle hareket et, cahilleri bırak. Onlarla hareket etme, onlara tek bir fetva da sorma. İlmi olmayana tek bir fetva sorma. Bu zır cahilliğin alâmetidir. Bilmeyene fetva sorulur mu? Adam kahvede oturuyor yanı başındakine fetva soruyor. İlmî yönüne bakmıyor, niye? Nefsine öyle geliyor, işine geliyor. Bu da Müslümanlık değildir. Fetva, ehline sorulur. İlmi olmayana bu işler sorulmaz, ilmi olmayana öğren, öğret, oku, okut; görevimiz bu. Okuyoruz, okuyalım; mezara kadar okuyalım. Bir günlüğüne, beş günlüğüne, altı sene, yüz sene değil. Ömrün ne kadar? 500 sene yaşayacaksan 500 sene okuyacaksın, mezara kadar. Zaten kimse de -görüyorsunuz- bir asrı öteye geçen pek yok. Onun da gecesini, gündüzünü, yaşlılığını, çocukluğunu meşgul yerleri şöyle bir tarafa ayırırsanız, Allah’a kulluğa ne kadar zaman kalır bir düşün şöyle. Kıymetliler, secdede üç kere ‘’Sübhane rabbiyel azim’’ tespihini okumak; bu da yine en azıdır. Bu da yine sünnettir Şafiîlerde. İki eli secdede, iki omuz hizasına koymak. Bu da sünnettir Şafiîlerde. Erkeklerin rükû ve secdede pazularını böğründen ve karınlarını uyluklarından uzak tutmaları. Kadınlar ise yapıştırıyorlar, erkekler ayrı tutarlar. Bunlar da birer birer sünnettir. Dizler ile ayakların arasının bir karış açılması da sünnettir. Kıymetliler, iki secde arasında otururken, duada bulunmak da sünnettir. Mesela şöyle der: ‘’Rabbiğfirli verhamni vecburni verfahni verzugni vehdini ve afini’’. Bu duayı, emsali duaları okuyabilir. Evet, oturuştan veya secdeden kalkarken, iki el üzerine dayanarak kalkmak, huşû ve tevâzu’a daha yatkındır. Oturuştan veya secdeden kıyama kalkarken iki el üzerinde dayanarak kalkmak: Bakın burada da yine bir rahmet görüyoruz, kolaylık ruhsatlar görüyoruz. Sünnet içinde bir rahmet kolaylığı görüyoruz. Huşû ve tevâzu’a daha yatkındır demişler. Ve kişiye de yardımcıdır demişler. Buna da sünnet demiş Şafiîler, dikkat edin. Nicelerinin sağlığı, gücü yetmeyebilir. Böyle kalkmaya ihtiyacı olur. Mâlikîlerde de olduğu gibi. Bakın, bunlar birer rahmet eseridir. Yüce İslam kolaylıklar dinidir, mutluluklar dinidir, geniş mi geniş rahmet deryasıdır. İslam’da darlık diye bir şey yoktur, zorluk diye bir şey yoktur. İslam’ı zorlaştıranlar, dar gösterenler, İslam’ı bilmeyen dar beyinlerin eseridir.

 

20:07

 

Son teşehhütte teverrük oturuşu yapmak: Bu Şafiîlerde böyledir. Hanefilerin dışında da çoğunda böyledir. Hanefiler ise bu teverrük oturuşu kadınlara aittir demişlerdir. İki elini iki uyluğu üzerine koyması ve sağ elinin işaret parmağı dışındaki parmaklarının yumması. İllallah derken işarette bulunması sünnettir demişlerdir. Kıymetliler bakışlarının, yani namaz kılan kişinin bakışlarının işaret parmağının ötesine geçmemesi, ayrıca Şafiîlerde sünnettir. Son teşehhütten sonra Eûzu okumak. Başka bir duada bulunmak da sünnettir. Mesela şöyle bir dua okuyabilir. ‘’Allahümmağfirli mâ gaddentü ve ma ehhartü (ilâ âhîr)’’. Bu ve emsali dualar okuyabilir. ‘’Allahümme innî eûzü bike min azabil kabri ve azabinnari ve min fitnetil mahya vel memati ve min fitnetil mesihiddeccal’’ gibi dualarda okuyabilir. Evet kıymetliler. İşte kıymetli âlimlerimizin okulunda çok güzel dersler okunuyor. Bizde okumaya, okutmaya devam edelim. Mezara kadar öğrenciyiz, okuyacağız, okutacağız. Ben biliyorum kelimesi, bu benlik şeytan hastalığıdır. Buna da kimse kapılmasın. İkinci selamı vermek. Bu da sünnettir. Namazdan çıkmaya niyet etmek, bu da kıymetliler. Selam verirken sağ yanak sol yanak görülmelidir. Melek, cin ve insanlardan hizasında bulunanlara selam vermeye niyet etmelidir yine. Şafiîlerde de böyle. İmam selam verdikten sonra cemaatin selam vermesi sünnettir. İmamdan önce selam verilmez. İmamın selamına yakın olması güzeldir. Dişleri misvaklamak sünnettir. Fırçalamak, belki misvak deyince yabancı gelenler olur -tabii gelmeyenler olduğu gibi-. Fırçayı da herkes biliyor, misvak tabii ki 14 asır önce Yüce Allah’ın Şanlı peygamberi ile öyle bir güzel misvak ağacı yaratılmış ve bu emredilmiş. Onun için dişleri misvaklamak, yani fırçalamak sünnettir. Huşû içinde bulunmak: Huşû, kalbin huzur içinde, azaların ise sükûnet içinde bulunmasıdır. Çünkü Allah bizi görüyor. Onun bizi gördüğünü hiç unutmadan namaz kılabilmeli huşû içinde. Ağzından çıkan yüce kelimeleri kulağın duymalı, mânâ seni kuşatmalıdır. Allahu Teâlâ’nın (C.C.) huzurunda bulunduğunu, Yüce Allah’ın seni gördüğünü derin derin düşünmelidir.

 

Dakika 25:02

 

Namazlarında huşû içinde bulunan müminler kurtulmuştur, kurtuluşa ermişlerdir. Bunu kim söylüyor? Yüce Allah söylüyor. Nerede? Mü’minûn Suresi’nin hemen birinci ayetinde: “Çünkü müminler felaha ermişlerdir.” Yine Şanlı Peygamberimiz (S.A.V.), Efendimiz buyuruyor ki: “Herhangi bir Müslüman kul, abdestini güzelce alır ve abdestini çok güzel yaparsa, sonra kalkıp da iki rekât da namaz kılarsa hem kalbi hem de yüzü ile bu iki rekât namaza yönelirse, -dikkat et hem kalbi hem de yüzü ile bu iki rekât namaza yönelirse- onun için cennet vacip olur.” buyurdular. İşte bu Hadis-i Şerifler kıymetli muhaddislerimiz tarafından rivayet edilmiştir. Bunu rivayet edenlerden birisi Sahih-i Müslim’dir. Yine Şanlı Peygamberimiz’den gelen bir haberde şöyle buyrulur: Namaz kılarken sakalıyla oynayan birini gördü ve ona şöyle buyurdu: “Eğer bu adamın kalbinde huşû bulunsaydı bütün azalarında da huşû eseri görülürdü.” Görüyorsunuz işte, kalpte huşû olmayınca azalarda huşû olmuyor. Önce kalp Rabb’ine tam yönelmelidir. O’nun huzurunda O’nun seni gördüğünü sürekli, ebedî her şeyi gören Allah seni beni de gördüğünü düşünerek, namaz içinde ve namaz dışında hareket eden insanın ahlâkı yükseldikçe yükselir. Allah’ın rızâsına yükselir, cemaline yükselir. İşte İslam’ın hareket noktası burasıdır. Şanlı Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini düşünmek. Huşû ve edep böyle elde edilir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin anlamını düşünmeli. Ayetlerin anlamını bilmiyorsan onları içinde yücelt. Allah’ın kelâmı olduğunu derin derin, yücelt. Ezelî ebedî ilâhî ilimler, kanunlar olduğunu unutma.  Kur’an-ı Kerim’i düşünmezler mi, yoksa kalplerinde kilitler mi vardır? Bak Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de böyle buyuruyor. Ne diyor Yüce Allah: “Kur’an-ı Kerim’i düşünmezler mi? Yoksa kalplerinde kilitler mi vardır?” Kur’an-ı Kerim’in düşünmeyen insanın kalbi kilitli gibidir. Kur’an-ı Kerim’i tertil üzere okumak sünnettir. Tertil ile Kur’an-ı Kerim okumak ne demek? Yerli yerince okumak demek. Kur’an-ı Kerim’i yerli yerince okunmadan, çarçabuk okumak mekruhtur. Yerli yerince okuyanlar müstesna; o zaman caiz olur. Ama esas tertil ile okumak sünnettir, fazilet oradadır. Rahmet ayeti geçtikçe yüce Allah’tan rahmet istemeleri, azap ayetleri geçtikçe Allah’ın azabından yüce Allah’a sığınmaları. İşte Yüce Allah’ı tespih ayetleri geçtikçe tespih etmeleri ve derin derin düşünmeleri birer birer sünnettir.

 

Dakika 30:08

 

Şanlı Peygamber (A.S.V.) أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَحْكَمِ الْحَاكِمِينَ ﴿٨﴾ ayeti gelince Tîn Suresi’nin sonunda, hemen cevap veriyordu: Belâ, yani evet ben de buna şahitlik edenlerdenim diyordu. Yani mânâyı bilen kimseler Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerin mânâsına göre hareket ederler. Şanlı Peygamberimiz böyle diyordu. أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَحْكَمِ الْحَاكِمِينَ ﴿٨﴾ ayetini okuduğu zaman ‘belâ’ diyordu Sevgili Peygamberimiz, Evet, ben de buna şahitlik ederim. ‘’Eşhedü enla ilâhe illâllah eşhedü enneke âlâ külli şey’in kadir. Eşhedü enneke ente ahkemül hakimiyn’’. -İşte- ‘’belâ ene âlâ zalike mineşşahidin’’. Şimdi kıymetliler, bunun gibi ayet-i kerimeler geldikçe, bunlara mânâsına göre cevap verebilmek. Şimdi imânâ çağırdığı zaman ‘’Amentü billâh’’ diyebilmek. Yine; “Ben âlemlerin Rabb’i değil miyim?” dediği zaman hemen ‘’Allahu Rabbil Âlemin’’ diye cevap vermek gibi.  Kur’an-ı Kerim’in mânâsının üzerinde düşünmek ve hemen cevaplamak. Bunlar da sünnettir. Tabii bunları mânâdan anlayan, huşû içinde mânâyı anlayan ve Kur’an-ı Kerim okuyan zât-ı muhteremlere mahsustur. Herkesin yapacağı şey değil ama müminin kalbinde bunları tasdik eden bir imân ilkesi vardır. Zikirlerin mânâsını düşünmek. Bunlar da sünnettir. Şimdi Müslüman Kur’an-ı Kerim’in anlamını bilemeyenler çoktur ama insan bir Fatiha’nın anlamını, bir Sübhaneke’nin anlamını bir Ettehiyyat’ın, Allahu Ekber’in tespihlerini, anlamlarını öğrenebilir. Mesela: ‘’Sübhane rabbiyel azim, Sübhane rabbiyel âlâ, Semi allahü limen hamideh, Rabbena lekel hamd, Salli-Barik, Ettehiyyatü’’ gibi bunların anlamını Müslümanlar öncelikle öğrenmeye çalışmalıdır. Mesela Kunut dualarının anlamını. Namaza şevkle, ihlasla, arınmış olarak başlamak. Dünyayı kalbinden çıkar at. Allah’a yönel. Onlar namaza kalktıkları zaman, tembel olarak kalkarlar. Kim onlar? Münafıklar; sakın böyle olma. İmamın yaptığı yanlışlarda imamı uyarmak da sünnettir. İmam da bir kuldur. Yorgun, kırgın, dalgın, uykusuz olduğunu, hayatın onun da bağrından akıp gittiğini unutma. Onun da yanılabileceğini unutma, onu da güzel, şanlı kelimelerle uyar. Subhanallah diyerek uyar yanılırsa imamın peşinden, bu da sünnettir.

 

Dakika 35:00

 

Dünya kelâmı karıştırma. ‘’Subhanallah’’ de, ‘’Elhamdülillâh’’ de. İmama duyuracak kadar söyle. Sevgili Peygamberimiz kendisi sehiv secdesi yapmış ve ümmetine o da rahmet kapılarını, kolaylık kapılarını açmış. Sehiv secdesi yapınca, ümmetinin işi kolaylaşmıştır. Yüce Allah habibinin şahsında âlemleri rahmet ile donatmıştır. Hz. Muhammed bütün âlemlere kalpler, ruhlar âlemlerine de gökler ve ötesine berisine de rahmet peygamberidir. Onun için o Peygamber (A.S.V.) bu İslam’ı ne kadar kolay olarak ümmetine uygulanmıştır, hayat kolaylaşmıştır, mutluluklarla doludur. Değerli kardeşlerim, muhterem efendiler. Allah’ın rahmeti üzerinizden, inanan, mümin olan Ümmet-i Muhammed’in üzerinden Allah’ın rahmeti hiç eksik olmasın. Rahmet Peygamberi’nin ümmetiyiz. Bu din öyle rahmet dolup taşmaktadır ki, bu dini Müslümanlar iyi öğrensinler. Gelin kardeşlerim, beraber okuyalım, Cihanı okutalım. Okuyalım, okutalım. Aczimizi itiraf edelim, cehlimizi, gafletimizi itiraf edelim. Benlik denilen şeyi söküp atalım. Gururu, kibri söküp atalım. Cehâletle savaşalım. Bizim savaşacağımız en büyük cephe her yerde cehâlet cephesidir. Onunla savaşalım. Önce kendi ruh ve iç dünyamızdaki cehâleti kovalım. İlim irfan dolduralım. İşte, amelî fıkıh tam bir ilmin, irfanın ta kendisidir. İtikadî fıkıh, amelî fıkıh, fıkıh ekolü bu okul gerçek okuldur, burada okuyalım. Bu rahmet deryasında biz ebediyyû’l ebed nasiptar olalım. Bu bir rahmet deryasıdır, uçsuz bucaksız. İslam, bir rahmet deryası olarak tecelli etmiştir insanlık âlemine. İnsanlık bu rahmetten kaçıyorsa İblis’in durumuna düşer. İblis, Allah’ın rahmetinden kovuldu. İslam’a itiraz olmaz. İslam itiraz kabul etmez. Babanın defteri değil İslam, filozof ya da profesör defteri de değil. Allah’ın ortaya koyduğu kanun-u ilâhîlerdir. İlâhî nizamdır İslam, ilâhî kurumdur. Bütün kanun ve kuralları Allah’a ve Peygamber’e aittir. İslam itiraz kabul etmez; itiraz varsa imân yoktur. Aklını başına al! Bu dersler Kur’an-ı Kerim’i baştan sonuna kadar itikatta Fıkh-ı Ekber ile beraber dersler işledik. Dersleri baştan sona sırayla takip et. Okuyalım, okutalım. Cehâleti kovalım, irşat olalım, irşat edelim. Neyle? İlimle. Sahte mürşitler ile olmaz bu iş. Adam Sübhaneke’nin anlamını bilmiyor, mürşitlik tahtına oturmuş, liderlik tahtına oturmuş, önderlik tahtına oturmuş. Mânâdan haberi yok. Fıkıh ekolünden haberi yok. Tefsir ekolünü okumamış.

 

Dakika 40:01

 

Hadis ekolünü okumamış, fıkıh ekolüne hiç yaklaşmamış. İrşadın kelime anlamını dahi ilmî olarak tespit edecek gücü yok. Adam cahilleri toplamış etrafına -bakın- önde gideni de özürlü, arkada gidenler daha özürlü. Hepsi kuyulara düşmek üzere gece karanlıkta gidiyorlar, odun yerine yılan topluyorlar sırtlarına sarmaya. Birer birer derin kuyulara düşmek üzere gidiyorlar. Kalp gözü kör olanlarla yola çıkma. İlimin aydınlığında yola çık. Bu yolu bilip, gidip gelenlerle hareket et. Dış gözü kör olanlar özürlü değildir, kalp gözü kör imânsızlar, cahiller var ya. Hak olanı bâtıl göstermeye, bâtılı hak göstermeye çalışanlar var ya. Cehâleti ilim yerine koyanlar var ya. Bunların kalp ve ruh âlemleri kördür, sağırdır. Sapmışlar ve sapıtırlar, bunlara dikkat et. Gel, müçtehitlerin okuluna gel. Kimisi çıkmış kendini mehdi ilan ediyor. Kimisi kendini resul ilan ediyor. Bunlar sahtekâr, bunlar yalancı, cahil, zırcahil bunlar. Bunları emperyalistler kullanıyor. İblis ve nefisler kullanıyor, birileri kullanıyor. Gel, müçtehitlerin önde gelen hak müçtehitlerinin, dört mezhebin okuluna gel. Ayetler, sünnetler, Hadis-i Şerifler ve icmâ ve kıyaslarla gerçek ilme gel. Dört mezhebi adam dışlıyor. Onun müçtehitlerini, ilmi irfanı dışlıyor. Bugüne kadar dünyayı okutan Kur’an-ı Kerim’i, sünneti, icmâyı, kıyası; bunları mükemmel dünyayı okutan bu dört okulu dışlıyor. Mezhepsizliği ve ilmi irfanı dışlayarak sahte kendi grubuna davet ediyor, kendine çağırıyor. Bu sahte şeyhlerden, bu sahte önderlerinden, sahte liderlerden kendinizi koruyun. Bunlardan kendinizi kurtarmadıkça hakkı hakikati bulamazsınız. İşte bugün müçtehitlerin okulu, oradaki dersler İslam’ın aslî kaynaklarıdır. 14 asır dünyaya hâkim olan ilim irfan anlayışı işte bu dört ekolle gelmiştir. Kur’an-ı Kerim’i güzel anlamışlar, güzel anlatmışlar. Hz. Muhammed’in yaşadığı, öğrettiği, yerleştirdiği İslam’ı koruyarak gelmişler. Delillerle, tapularla, senetlerle. Aklını başına al! Adam Kur’an-ı Kerim okumayı bilmiyor, önüne ne konulursa onu yalan yanlış millete söylüyor, kendisini, kendini Resul ilan etmiş dünyaya, mürşit ilan etmiş. Şu sahtekârlığa bak! Bunlara dikkat et. Bunlara dikkat edin demek de yetmez. İşte biz okulda okuyoruz, okutuyoruz. Dört mezhebin ekolünü okuyoruz, okutuyoruz. Tefsir ilmini, hadis ilmini, fıkıh ilmini, tasavvuf ilmini, kelâm ilmini -felsefi kelâm değil- İslam’ın Kur’an-ı Kerime dayalı, naslara dayalı akılcılık. Gerçek naslara dayalı Tevhit ilmi, bundan bahsediyoruz. Birinin ak dediği öbürünün kara dediği felsefeden bahsetmiyoruz. Bunların içinde de doğrulara bir sözümüz yok.

 

Dakika 45:01

 

Ama o akılın sahası, İslam ise ilâhî kanun ve ilâhî ilimler sahasıdır. Akıl Allah’ın emrinde çalışır İslam’da. Şehvetin, İblis’in, nefsin, bâtıl felsefelerin emrinde çalışan akıl, akıl değildir. Bu firavunlarda da var bu akıl. Gerçek akıl Allah’ın emrinde, Allah’ın kitabı imân ile birlikte hareket eden akıldır. İmânsızın da aklı var, şeytanın da aklı var. Nerede kullanıyor? Dikkat et, nerede kullandığına bak: Allah’a isyanda kullanıyor. İslam’ın tersi neyse orada kullanıyor. İmânsızın görevi bu zaten. Müşrikin görevi, sapıkların, bâtıl zihniyetin görevi aklını terste kullanmaktır. Bilim imânsızların dediği gibi bilim değil, ilim insanların menfaatine soyut ve somut gerçeği ortaya koymuştur. Bilim o bilimdir. Birinin ak dediğine öbürü kara diyorsa o bilim değildir. Daha o terane safhasındadır. Onun için kıymetliler, gelin Yüce İslam’ı, bütün insanlığı kucaklayan merhamet ilmini, rahmet ilmini, sevgi ilmini, barış ilmini, hukukun üstünlüğü olan eşsiz adalet ilmini birlikte okuyalım, okutalım. İşte Amelde Fıkh-ı Ekber gerçek hukukun üstünlüğüdür; gerçek hukuktur, gerçek ilimdir. Beraber okuyalım, okutalım. Bizde dayatma yok, zorbalık yok. Zorbalara karşı koymak var bizde. Birisi insanlığın özgürlük sahasına, inanç sahasına giriyor. İnançları yok etmeye, özgürlükleri yok etmeye çalışan zorbalara karşı Yüce İslam, hürriyeti ve tüm insanlığın özgürlüğünü savunmak için devrede ebedî vardır. Var olarak geldi, var olarak gidecek. Dayatma İslam’da yok, dayatmacılara karşı koymak var, kesin. Kahramanlık, şahlanma burada. Şecaat, cesaret burada. Bâtıla teslim olan zihniyet; bunlar esareti, zilleti hürriyet zanneden serseriler. Zulme teslim olunmaz, zulme karşı koyacaksın. Zulümden insanlığın kurtuluşu için çalışacaksın. Barışı ruhlara, kalplere egemen kılmak için çalışacaksın. Yüzeysel barış da olmaz. Köklü barış, İslam’ın cihana takdim ettiği ilâhî, Allah’ın ortaya koyduğu barıştır. İslam barışı işte. Katilleri besleyerek, zorbaları besleyerek, insanlığın hakkını sömürerek, zalimlere özgürlük, garibanlara esaret diyerek dünyada adalet olmaz, hürriyet olmaz. Bu bir vicdansızlık, imânsızlık, kitapsızlıktır. Onun için kıymetliler, işte şöyle bir bakıyoruz: Şafiîlerin sünnet olarak, namazın sünnetleri olarak ortaya koydukları maddeleri sizlere özlü keşif notları olarak veriyoruz. Tamamını vermeye zaten ne zamanımız yeter ne de kimsenin gücü yeter. Ama özünü verince öbür taraf, herkes anlar. Ona göre herkes kendi mezhebini ilmî delillerle yaşamaya gayret eder. İpuçlarını, özetini, özünü vermeye çalışıyoruz keşif notları olarak.

 

Dakika 50:04

 

Onun için kıymetliler, demek imam da yanılırsa onu da cemaatten birisi Subhanallah diyerek yahut da Elhamdülillâh diyerek uyarması gerekir. Kadınlar ise uyarırken sağ ellerini sol elleri üzerine vurarak -imamı kadınlar da- böyle uyarabilirler. Sağ ellerini sol elleri üzerine vurarak uyarırlar. Erkekler uyarmamışsa kadınlar uyarabilir. Uyarma görevini onlar da bu şekilde yerine getirebilir demiş Şafiî ekolünün kıymetli âlimleri. Yine Sevgili Peygamberimiz’den gelen bir haberde; “Namaz kılarken başına bir durum arız olan kişi Subhanallah desin. El çırpmak ise kadınlara mahsustur.” demiş bu haberde. Bunu Peygamberimiz söylüyor. Peki dikkat edin: Namaz kılarken başına bir durum, yani sehivde bulunursai yanılırsa, dalgınlık olursa imamda, imamlık yapan birinde. Ne yapacak? Subhanallah desin diyor Peygamberimiz, böyle haber var. Ve el çırpmak ise kadınlara mahsustur. Kıymetliler, bunu da kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Aynı zamanda ittifak edilmiş bulunan bir sünnet olduğu da kabul edilmiştir. Mâlikîler ise bakın ne diyor: Kadınlar için el çırpmak mekruhtur demişler Mâlikîler. Onların da Subhanallah demesi gerekir demişler. Şimdi bunlar birer birer, ayrı ayrı tespitlerdir ve hepsi mükemmeldir. Şimdi Mâlikîler bu kanaate varmışlar tespitlerinde, Şafiîler de o kanaate varmışlar, öbür müçtehitler de o kanaate. Bunların hepsi mükemmeldir. Herkes kendi araştırdığı taraftan bir gerçeği bulmuştur. Onun için kıymetliler, bu geniş bir caddedir. Yani burada zannetmeyin ki bir konunun bütün cephelerini incelediğiniz zaman bunların hepsi doğrudur. Ama sen bunların içinden birisini alır uygularsın. Mâlikî ekolünde okumuşsun, orayı öğrenmişsin; orayı okursun. Şafiî ekolünde okumuşsun, öğrenmişsin; orayı uygularsın. Bunlar güzel şeyler ama Mâlikîlerin görüşüne bir Şafiî; “yok, senin dediğin yanlıştır” demez. Ben bu keşfe ulaştım, sende o keşfe ulaşmışsın. Ne güzel. Bak, ayrı ayrı keşifler yapılmış, hepsinin dayandığı delil var. Bunlar hayalî değil, rastgele değil bunlar. Onun için dört mezhebin bir rahmet deryası ve bunlara yakın diyen müçtehitlerimizin de bu deryada bulunduklarını unutmayın. Evet, kıymetliler. Erkekler dirseklerini böğürlerinden ayırır. Rükû ve secdede karınlarını uyluklarından yükseltir. Kadınlar ise böyle yapmaz, onlar bitiştirirler. Toplanırlar ve derli toplu, bitişik hareket ederler. Bütün vücutlarını birbirlerine bitiştirirler. Kadınların sesleri avret değildir. Şarkı söyleyen kadın da olsa sesini işitmek haram değildir demişler.

 

Dakika 55:08

 

Yalnız sesleri fitneye alet olmaması için, fitne durumu varsa o takdirde kadının sesini işitmek haramdır demişlerdir. Bakın, burada konu fitneye dayanmıştır. Şimdi fitneden korunmak da ayrı bir özelliktir. Nasıl mikroplardan sağlığı korumak için koruyucu hekimlik vardır, kadını da erkeği de -öyle ortamlar vardır ki- fitneden hem kadını hem erkeği koruman gerekir. Herkes evliya değil, herkes eğitilmiş de değil, herkes irşattan geçmiş değil. Bu milletin içinde her türlüsünün olduğunu, olacağını düşünerek Yüce İslam ortaya ne kurallarını koymuş? Müçtehitler keşiflerini yapmışlar. Sen de ona göre, herkes ayağını denk alsın. Bugün dünya, yarın Mevlâ. Allah’a hesap verecek. İnkârla, İslam’ın emirlerine karşı çıkmakla, birisine ilerici öbürüne gerici demekle kimse paçayı kurtaramaz. İslam’ın emirlerini tanımamak en büyük gericilik, yobazlık orada. Bir defa bunu unutma. Bir de İslam’ı bilmeden cahilce hareket etmekte, burada da bir gericilik söz konusudur. Bilmiyorsun, keşiflerde bulunmamışsın, İslam’dan bahsediyorsun, rastgele şuna helâl buna haram diyorsun. Olamaz öyle bir şey. İslam’da haramı ne âlimler haram olmayan bir şeye ne Peygamber ne âlim ne de başkası: Haram olmayana kimse haram diyemez. Haram olana da kimse helâl diyemez. Haramı tespit eden, ortaya koyan Allah Teâlâ’dır. Bizim görevimiz bunları iyi keşfedip iyi okumak, iyi anlamak. Müçtehitlerimiz okumuşlar, keşfetmişler. Her biri ayrı ayrı, güzel kanaatlere ulaşmışlar, keşifler yapmışlar. Biz asil olandan, kökten gövdeye, dağlara doğru ilmin uzantısıyla devam edeceğiz. Kökleri inkâr edenin ağacı çabuk kurur, hiçbir meyve de vermez. Geçmişini inkâr edenlerin, aslı yok; maziyi yok sayanların istikbali olmaz. İslam’ın delilleri Kur’an-ı Kerim, sünnet, icmâ, kıyas. Bu müçtehitler var ya bu dört mezhep önde gelen… Bunlar, bu aslî delilleri koruyarak gelmişler ve okulda nice âlimler yetişerek gelmişler. Önüne bir rahmet sofrası konulmuş. Bu asırlardır göz nuruyla ömür tüketen âlimlerin, şehitlerin kanı, âlimlerin göz nuru ile gelmiş bunlar. Rahmet oku. Âlimlere, şehitlere ve gazilere rahmet oku. Gece gündüz rahmet oku. Nankörlüğü bırak. Sen rahmet sofrasında oturuyorsun. Âlimleri dışlayan, yok sayanlar azılı nankörlerdir. Bunu da unutma. İşte bakın Cenab-ı Hakk Şanlı Kur’an’da: “Onların Beytullah yanındaki duaları el çırpmak ve ıslık çalmaktan ibaret idi. Allah’ı inkâr etmeniz sebebiyle azabı tadın artık.” Şimdi kıymetliler, Cahiliye Dönemi’nde Sevgili Peygamberimiz’i görünce putperestler el çırpıyorlar, ıslık çalıyorlardı.

 

Dakika 1:00:03

 

Cenab-ı Hakk bunu Kur’an-ı Kerim’in Enfâl Suresi 35. ayetinde bize duyuruyor. Buyuruyor ki: Onların Beytullah yanındaki duaları -Kimin duaları? Putperestlerin- bunlara dua ediyor. Ama nasıl? Onların duaları el çırpmak, ıslık çalmaktan ibaret idi. Allah’ı inkâr etmeniz sebebiyle azabı tadın artık diyor. Yani bunlara şiddetli azabın yapıldığını ve yapılacağını bu ayet-i kerimeden anlıyoruz. El çırpmak, ıslık çalmak âdetini putperestler, Peygamberimiz’i protesto etmek için yapıyorlardı. Onun için Mâlikîler ne dediler? Kadınlar da el çırpmasın, onlar da tespihle uyarsın imamı dediler. Yani el çırpmaya bu ayet-i kerimeye dayanarak şiddetle karşı çıkanlar bulunmaktadır. Yabancı kadınlar yanında ise erkeklerin avret yeri bütün bedenleridir. Bakın; yabancı kadınlar yanında ise erkeklerin avret yeri bütün bedenleridir. Burada da İslam medeniyeti yabancı kadınlara karşı bütün vücudunun örtülü olmasını -bakın bu bir İslam medeniyetidir- Eşi bulunmayan uçsuz bucaksız mutluluklar ihtivâ eden medeniyet, İslam medeniyetidir. Şunu da unutma: Bacibi tamamlayan şey de vaciptir. Sen eğer namusu koruyacaksan namusu korumak farzlar önünde farzdır. Korumak için ne lazımsa onlar da farz. Bak, bak, dikkat et: Korunmak için, farzlar için ne lazımsa onlar da farz. Vacipler için ne lazımsa onlar da vacip. Ne diyor? Onun için vacibi tamamlayan şey de vaciptir kaidesini unutma. Cenab-ı Hakk ne demiş: “Zinâya yaklaşmayın. Zinâya götüren yolları kapatın.” Bak, zinâ en büyük en büyük günah, en büyük haramlardan. En mel’ûn ve en çirkef işlerden biri. Zinâya yaklaşmayın çünkü zinâya götüren yolları da kapatman nedir? O da senin görevindir. Zinâ nasıl haramsa zinâya götüren yollar da haramdır. Zinâya götüren yollar; dikkat et. Hemen bozuk kafalının bozuk ruhlunun biri çıkar şimdi; “hemen yolları kapatalım da” diye bozuk adamın ruh dünyası. Sana kim diyor yolları kapat diye? Zinâya giden yolları kapat. Ey soysuz ve bozuk zihniyetin adamı! Doğrulara zararın dokunmasın. Eğrileri de Kur’an-ı Kerim kurtarmaya geldi. Seni de kurtarmaya geldi. Yalnız yanlış zihniyetinle doğrulara karşı çıkma, doğruyu ara. Doğruyu zinânın içinde arama, namusun içinde ara. Doğruyu doğrunun içinde ara. Yanlışın içinde doğru bulunmaz. Kıymetliler, buraya kadar şöyle bakalım: Hür olan bir kadının namazda bütün bedeni avret yeridir -yüz ile iki el müstesna-. Namaz dışında ise kadının bütün bedeni avrettir, örtülü olması gerekir.

 

Dakika 1:05:04

 

İşte dört mezhebin ve diğer ashap, mezheplerin, bunlara yakın müçtehitlerin yani hepsinin ittifakı budur. Kadının namaz dışında da -Nedir?- bütün bedeni avrettir demişlerdir. Cenab-ı Hakk, kadını en değerli varlık olarak onu tesettür içine almış. İncileri ipeğin içine aldığı gibi, vitrinlere aldığı gibi. Kıymetli yakutları, zümrütleri, elmasları, altınları, gümüşleri -Nedir bunlar?- vitrinde, ipek içinde, en güzel ortamda saklanırlar, korunurlar. Kadın çok değerlidir. Kadını soyup soğana çevirip, piyasada kadına hak etmediği, kadının fıtratına, biyolojik yapısına, biyolojik yapısına, fiziksel yapısına uymayan ortamlarda kadını kullanmak, kadına zulümdür. Kadını kadın ortamında, kadının ruh yapısına, bedensel yapısına, fizikî yaratılış, fıtrat gayesine uygun olan ortamda, kadına en büyük değeri İslam vermiştir. İslam’ı sen doğru anlamamışsın, o sakatlık sende. Sen kadını -o yakut olan yakuttan daha kıymetli kadını, zümrütten, inciden daha kıymetli kadını- ne yaptın sen? O ipeğin içinden aldın, kesilmiş çöplüğe atılan karpuza çevirdin. Bir karpuzu kestin, çöplüğe attın. İslam dini buna müsaade etmez. Kadın çok değerlidir. Şimdi sen bu da yetmiyormuş gibi, İslam’ın asil emri olan tesettüre karşı çıkıyorsun. Bu, kadının yaratılış hakkıdır. İslam dini kendi Allah’ın emirlerini tebliğ eder. Ama kimseye zor kullanmaz. Zoru nerede kullanır? Ateşe birisi düşecek; işte orada ateşe düşmesin diye çeker alır, orada kullanır. Mesela birisi gitti birinin evini yakıyor; orada zor kullanır, o evi yaktırmaz. Niye yaktırsın? İslam, evini yaktırmaz. İslam bütün insanlığın kurtuluşuna geldi. Sen Müslüman olmuşsun, Müslümanım dedin. O zaman Müslümanca yaşamak zorundasın. Sana zorla kimse Müslüman ol demiyor. İslam bir gerçek, bir hakikat. Müslüman olmuşsan artık Müslüman olman gerekiyor, Müslüman gibi yaşaman gerekiyor. Kötü örnek olmaman gerekiyor. Yanlış yaparsan cezai müeyyide -bakın- dünyada bütün sistemlerde var, Allah’ın kanununda da var. Yanlışa müsaade yok, başkasına zarara müsaade yok. Öyle keyfine değil. Özgürlük var: Birisi açılacak ona özgürlük var, birisi kapanacak ona özgürlük yok. Bu bir zorbalıktır. Bu hukukun katledilmesidir, hakların katledilmesidir. Katillikten vazgeç, sen bir katilsin. Birinin hakkını gasp ediyorsan, o hakkı, onun hukukunu ve hukukun üstünlüğünü vermiyorsan senden büyük katil olmaz. Hangi hukuktan bahsediyorsun? Büyük hırsızları salıyorsun, simit çalanlara ceza veriyorsun. Milleti önce aç bırakıyorsun, hırsızlığa sevk ediyorsun. Ondan sonra da zavallı garibanlara ceza veriyorsun. Büyük hırsızlar sana rüşvet veriyor, buradan giriyor şuradan çıkıp gidiyor.

 

Dakika 1:10:07

 

Namuslu ve dürüst olanlara hiçbir sözümüz yok, bunları alçaklara söylüyoruz. İnsanlığın baş düşmanı bunlar. İslam bunlara, zorbalara, dayatmalara müsaade etmez. Özgürlük herkesedir; ama özgürlükleri ortaya koyan hürriyetin kefili de sadece Allah’tır. Çünkü yaratan O. Esir esire kefil olamaz. O esir, esiri özgür bırakamaz. Sen hangi özgürlükten bahsediyorsun? Özgürlüğün kefili Allah’ın kendisidir. Allah’a kul ol, o zaman özgürsün. Kefilin çünkü Allah Teâlâ. Kul kula kefil olacak, özgür olacak. Kul kula kefil olmakla kimse özgür olmaz. Sistemi Allahu Teâlâ’nın adaletine uygun olarak, tam bir sistem kur. Allah böyle istiyor, böyle emrediyor. Barışı egemen kıl, adaleti egemen kıl, hukukun üstünlüğünü egemen kıl, herkese özgürlük, herkese adalet. Adam gitmiş hukukun makamını işgal etmiş kendi ideolojisine göre birilerini yargılıyor. Bu zulümdür. Senin ideolojine ben uymak mecburiyetinde değilim. Sen de bana uymak mecburiyetinde değilsin. Ama şuna mecbursun: Adaleti uygulamaya mecbursun. Senin ideolojin adalet olarak kabul edilemez. Adaletin ne olduğu meydanda. Birisi inanıyor, öbürü bir şeye inanmıyor. İnanmadığından dolayı birisi ötekine ceza veriyor, birisi de inandığından dolayı ceza veriyor. Böyle adalet olur mu? İdeolojiye göre ceza verilir mi? Bunlar zulümdür. Hukukun üstünlüğü; adalet yansız, tarafsız, tam olarak uygulanmalıdır. İslam böyle istiyor.

 

Dakika 1:12:45

 

 

(Visited 138 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}