[jw7-video]

31- Amelde Fıkhı Ekber Ders 31

AMELDE FIKHI EKBER DERS 31          

 (Elhamdülillahi Rabb’il âlemin. Vessâletü vessalâmû âlâ Rasulûna Muhammedin ve âlâ âli Muhammed. Rabbi euzûbike min’hemezatişşeyâtîyn ve euzûbike Rabbi eyyehdûrun.)

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, namazın rükünleri ile dersimiz devam ediyor. Fıkıh ekolünden okumak, okutmak, keşif notları vermek, faydalı olmak. Ümmet-i Muhammed’e Allah için hizmette bulunmak ve rızâ-ı ilâhîyi kazanmaktan başka hiçbir hedefimiz olmamalıdır. Kıymetliler, namazın rükûnleri -bakın- kıymetli âlimlerimize göre, Hanefi ekolündeki âlimlerimize göre namazın rükûnleri, vacipleri vardır. Şimdi rükûn onsuz olmayan aynen evin direğine benzer. Yani rükün, onsuz olmayandır. Rükün mutlaka olacaktır. Rükûn yoksa bu ibadet yoktur. Yine bizim o kıymetli âlimlerimize göre (R.A.) namazın farzları; şöyle bir bakalım: İftitah tekbiri almak, kıyam, kıraat, rükû, secde ve son oturuşta teşehhüt miktarı oturmak. Bunlar Hanefi ekolünde de birer birer farzdırlar. Bunun için namazın farzlarını, rükûnlerini, vaciplerini Müslümanlar bilmelidir. Bir de vaciplerine şöyle bakınca, şüpheli yani zanni bir delil ile sabit olan hükümlere vacip denir. Buna da kısaca işaret ettikten sonra vacibin hükmü nedir derseniz; terk edildiğinde azaba müstehap olur, azaba çarpılır. Yani farz nasıl yerine gelmiyorsa, azaba çarpılıyorsa yine vacip de öyledir, azaba çarpılır. Namaza Allahu Ekber lafzı ile başlamak: Kıymetliler, şimdi onlara dikkat edelim. Namazın vaciplerine şöyle bir bakalım. Namaza Allahu Ekber lafzı ile başlamak, Fatiha’yı okumak. Bunlar birer birer vaciptir. Fatiha okunmadan namaz kılmak geçerli değildir. İftitah tekbiri farzdır fakat o tekbiri Allahu Ekber lafzı ile almak ayrıca da vaciptir. Fatiha okumak, Sevgili Peygamberimiz Fatiha hakkında -bakın- ne buyuruyor: “Fatiha okunmadan namaz kılmak geçerli değildir. Fatihasız namaz yoktur.” Hadis-i Şerifleri vardır. Ahat yoluyla gelen bir haberdir. Kur’an-ı Kerim’den kolayınıza geleni okuyun, Müzzemmil Suresi Ayet 20 (فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ ) İşte, Hanefiler bu ayeti kerimeyi de bakarak şöyle Hadis-i Şerifi de ahat yoluyla gelen bir haber olduğu için ne yapmışlardır? Ayetin hükmü ile amel etmek vaciptir demişlerdir.

 

Dakika 5:23

 

Ebû Hanife ile Ebû Yusuf’a göre Fatiha’nın hepsini okumak değil, çoğunu okumak vaciptir. Hepsini okumak -tabii arzu edilen hepsidir- ama diyelim ki herhangi bir nedenle çoğunu okudu da birazını okuyamadı. Orada vacip yerine gelmiştir ama tabii vacibin yanında onu tamamlayanların da yerinde olması gerekir. Mazeretli kimse Fatiha’yı eksik okumak istemez. Ama hayatın ve insanların yapısına bakınca hayatı İslam kolaylaştırmıştır. Hanefiler dışında cumhura göre Fatiha’yı okumak rükündür. Bakın Hadis-i Şerife, Hanefiler nasıl anlamışlar. Ahat yoluyla gelen bir haberdir demişler ve Kur’an-ı Kerim’deki ayetin hükmü ile Hanefiler amel etmişler. Fakat -bakın- Hanefilerin dışındakiler ise Fatiha’yı okumak rükündür demişler. Şimdi bunların hepsine saygı duymak gerekmektedir ve mükemmel incelemişler, en kolayından en faziletlisine kadar keşifler yapılmış. Hanefiler hayatı çok iyi okumuşlar. İslam’ın hayat dini olduğunu da göz önünde tutarak hayatın kolaylaşması Yüce Allah’ın muradıdır. İslam kolaylıktır, Allah kolaylık murat eder, zorluk murat etmez. Bu konuda en kolayına, en güzeline, en faziletlisine bu yüksek âlimler bunlara dikkat ederek çok iyi keşiflerde bulunmuşlar ve İslam’ın delilleriyle hükümler ortaya koymuşlardır. Sure okumak: Yine Hanefilerde Fatiha’dan sonra bir sure okumak; bu da vaciptir. Kevser Suresi en az İnna a’tayna (إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ ﴿١﴾) Kel Kevser Suresi kadar, en az bu kadar olmalıdır surelerde veya bu uzunlukta bir ayet olmalıdır veya en az üç kısa ayeti ihtivâ eden bir sure okumak vaciptir. Harflerinin sayısı 30 olmalıdır. Yani Kevser Suresi’nin harflerini sayarsanız 30 harf takribî olarak ortaya konmuş, 30 harften az olmamalıdır zammı sure. Namazda Fatiha ile birlikte kolayımıza gelen ayetler okumakla emir olunduk -bakın- Hanefilerin delilleri Ebû Saîd El-Hudrî’den gelen bir rivayettir ve Hadis-i Şeriftir. Ne diyor? “Namazda Fatiha ile birlikte kolayımıza gelen ayetler okumakla emir olunduk” diyor. Bu bir sahabi (R.A.) ve hadis rivayet ediyor Hadis-i Şeriflerden. -bakın- cumhur da burada zammı sureyi Fatiha gibi üzerinde keşif yaparken şu kanaate varmışlar.

 

Dakika 10:09

 

Hanefilerin dışındakiler sure veya bazı ayetler okumak sünnettir demişler. Bakın hayat orada da kolaylaşmış, burada da güzel ve İslam’ın kendisi hem de kolay bir mutlu hayat tarzı olan Yüce İslam’ın yaşanması, mutluluk veren hayat tarzı ortaya çıkmıştır. Bakın; cumhurun da o ahat yoluyla gelen Hadis-i Şeriflerinde şu gibi hükümler çıkartmışlar; yani Fatiha için rükün derken zammı sure için sünnettir demişler. Bunların delilleri de -bakın- her namazda Kur’an-ı Kerim ayetleri okunur. Resûlullah’ın bize buyurduklarını biz de size duyurduk. Bizden gizli olarak okuduklarını gizledik. Fatiha’dan fazla bir şey okumayanın namazı yeterlidir. Eğer fazla bir şey okursa bu hayırlıdır. Bakın bu Hadis-i Şerif mevkuf bir hadis. Buharî, Müslim, Ebû Hureyre tarifiyle rivayet etmişlerdir bu Hadis-i Şerifi. Evet, kıymetliler. Bu tespitler, teşhislerin hepsi mükemmeldir. Cadde-i İslâmîye kolaylaşmıştır. Mutlu bir hayat tarzı olarak insanlığa Allah bu hayat tarzını, Yüce İslam’ı teklif etmiştir. Yaşayan iki cihanda da mutludur. Hanefi mezhebine göre farz namazların ilk iki rekâtında sure okumak vaciptir. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) bu iki rekâtta sure okumaya devam etmiştir. Son iki rekâtta sure okumak: Hanefilerde tenzihen mekruhtur. Fatihasız ve suresiz farz yahut nafile kılınan yeterli değildir. Adam Fatiha da okumamış, sure de okumamış. Burada kıraat yerine gelmemiştir, burada kıraat farzdır. Fakat Fatiha okumak, zammı sure okumak birer birer Hanefilerde vaciptir. Fatiha’yı sureden önce okumak da vaciptir. Sevgili Peygamberimiz buna da devam etmiştir. Secdede burnu alın ile birlikte yere koymak da vaciptir. Buna da Peygamberimiz devam etmiştir. Tertibe riâyet etmek; bu da vaciptir. Sevgili Peygamberimiz ’in tertibe rivayete devam ettiği ile ilgili uygulamalardır yine buradaki vacibin dayandığı nokta da. Çünkü Kur’an-ı Kerim’e, Peygamber’e dayanmayan, icmâya, kıyasa dayanmayan oradaki hüküm delilsizdir. Mutlaka Kur’an-ı Kerim’e, Peygamberimiz’e, icmâ ve kıyasa dayanmalıdır. İslam adına konuşanların sözleri, işleri, takrirleri. Rükünlerde itminan hâlinde olmak, o da vaciptir. Yani teskin olmalıdır; bütün vücuttaki azalar teskin olmalıdır. Bir tesbih miktarı mafsallar mutmain olmalıdır,

 

Dakika 15:01

 

istikrar etmelidir. Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.) bunların hepsine devam etmiştir, yerli yerince namazı kıldırmış ve kılmıştır. Şimdi birisi doğru namaz kılmadığı için Peygamberimiz onu uyarmış; “Dön namaz kıl. Çünkü sen namaz kılmadın.” demiş. Çünkü namazın -ne yapmıştır?- itminanına, tadil-i erkânlarına dikkat etmeden namaz kılmış. Dön namaz kıl, yani namazını yeniden kıl demiş. Çünkü sen namaz kılmadın diyor. Bir Hadis-i Şerifteki haber böyle. Namaza kalktığın zaman tekbir getir, sonra kolayına gelen ayetlerden oku. Sonra mutmain olacak şekilde rükûya git. Sonra normal bir şekilde ayağa kalk, sonra yine mutmain olacak şekilde secdeye git. Sonra bütün namaz boyunca bunların hepsini yerli yerince yap. İşte Müslim’in, Buhârî’nin, bu kıymetli muhaddislerin rivayet ettiği hadisler böyledir. Yani rükünlerde itminan hâlinde olmak. Adam tavuğun yem yemesi gibi patır kütür secdeleri, belini doğrultmadan secdeye gidiyor, belini doğrultmadan rükûya gidiyor ve rükünler birbirine karışıyor. Böyle namaz olmaz. Rükûn yerli yerince, itminan hâlinde olmalıdır. Yine birinci oturuş Hanefilerde vaciptir. Üç ve dört rekâtlı namazlarda birinci oturuş vaciptir. Terk edilirse sehiv secde yapılır. Birinci oturuşta teşehhüt okumak, sahih olan görüşe göre yine vaciptir. Her iki rekâtta oturduğumuz zaman Ettehiyyatü lillahi okuyun. Buradaki emir vücup içindir. Dolayısıyla teşehhüt okumak da vaciptir. Kıymetliler, yine son oturuşta teşehhüt okumak vaciptir. Son oturuşun kendisi farzdır ama o oturuştaki teşehhüt okumak vaciptir. Bunları da birbirinden ayırt edebilmek için bu dersleri iyi dinlemek, bu okulda birlikte okumamız gerekiyor. Birinci teşehhüdü okuduktan sonra hiç fasıla vermeden üçüncü rekâta kalkmak da vaciptir. Yine Hanefilerin namazın vacipleri konusundaki -bakın- onların yüksek ilimlerinden bahsediyoruz. Mükemmel bir dünyayı okutan, 14 asırdır dünyayı mükemmel okutan ekollerden biri Hanefi ekolüdür. Selam verirken selam sözünü söylemek vaciptir. “Aleyküm ve Rahmetullahi” sözünü söylemek ise sünnettir. Selamdan her biri de vaciptir. Bakın; birinci ve ikinci selamdan her biri de vaciptir. Bakın selam verirken selam sözü vaciptir. Her şeyi incelenmiş, “aleyküm ve Rahmetullahi” sözünü söylemek sünnettir diyor. Bakın, bir cümlenin; selam cümlesinin içeriği dahi incelenmiş.

 

Dakika 20:12

 

Mesela Allahu Ekber: Buradaki bu yüce tekbir de incelenmiş. ‘’Allahu’’ lafzının fazileti ile ‘’Ekber’’ lafzının durumu da incelenmiş. Onun için bizim âlimlerimiz çok iyi çalışmışlar, çok güzel okumuşlar, çok güzel dünyayı da okutmuşlar. Okutarak gelmişler, okutarak gidiyorlar. Ey kardeşlerim, ey Ümmet-i Muhammed! Üzerinizden Allah’ın rahmeti eksik olmasın. Bu güzelim okullarda birlikte okuyalım ta mezara kadar. Biliyorum diyenler cahildir. Okuyalım; mezara kadar okuyalım. Ne kadar bilirsek bilelim, bilgimize bilgi ekleyelim. Yine Sevgili Peygamberimiz’den -bakın- gelen haberde -ki bu da İbn-i Mesut’un rivayetidir Peygamberimiz’den-: “Şanlı Peygamber (S.A.V.) sağına ve soluna selam vererek ‘Esselamu aleyküm ve Rahmetullah’ der. Ve sağa sola dönerken yanağının beyazlığı görünürdü.” İşte Hanefiler dışındaki fakihlere göre namazdan çıkmak için ‘Esselamü’ sözünü söylemek farzdır. Bakın, onlar bu selam sözüne farz demişler, Hanefiler vacip dediklerini söylemiştir. Yine Hanefilere göre akşam, yatsı ve sabah namazının iki rekâtında kıraati açıktan okumak; bu da vaciptir. Bayram namazlarında, teravih namazlarında, Ramazan-ı Şerif’teki vitir namazlarında açıktan kıraat okumak vaciptir. Tek başına namaz kılan kişi ise açıktan okumakla gizli okumak arasında serbesttir. Ama cemaatle kılındığı zaman böyle değil. Açıktan okunan namazlarda imam mutlaka açıktan okur, gizli olanları da mutlaka gizli okur. Bu Hanefilerde vaciptir. Geceleyin nafile namaz kılan kişi de açıktan okumakla gizli okumak arasında yine serbesttir. Ama tabii uyku uyuyanları rahatsız etmemek de gerekir. Bu serbestliğini kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde ne yapacaksın? Uygulayacaksın. Bütün insanlığın, İslam’ın annesi allâme-i cihan olan, bütün dünya kadınlarının en allâmesi olan Ayşe Sıddıka Validemiz, Peygamberimiz’in gece kıldığı namazlardaki kıraatinin nasıl olduğu sorulunca şöyle cevap verdi: “Bazen gizli bazen de açıktan okuyarak, bunların hepsini yapardı.” dedi. Bakın, demek ki rahatsız etmek istemediği zaman gizli okuyor, herkesin ibadete kalktığı ortamlarda da açıktan okuyor. Kendinin özel vakitlerinde kimseyi rahatsız etmiyor. İmam ve yalnız başına kılan kişinin öğle ile ikindi namazlarında gizli okuması, gündüzün nafilelerinde gizli okumak yine vaciptir.

 

Dakika 25:01

 

Vitir namazının kunutu ile Ramazan-ı Şerif’te, kurban bayramlarının tekbirlerinde açıktan almak, açıktan okumak bu tekbirleri, bayram namazının ikinci rekâtındaki rükû tekbirini almak da vaciptir. Cemaat namazlarında imama uyan kişinin okumayıp sükût etmesi ve imama uyması vaciptir. Bu Hanefilerde böyledir. Sükût, tefekkür: Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de ayetler olduğu için Hanefiler bunlara da azami dikkat etmişlerdir. Şimdi Mâlikîlere göre -o Mâlikî ekolü de dünyada kıymetli bir ekoldür. 14 asırdır dünyaya faydalı olan ekollerden biri de Mâlikî ekolüdür. Bunlar Yüce İslam’ı güzel okuyanlardan bir ekol de bunlardır-. Bakın, Mâlikîlere göre namazın rükünleri, Hanefiler dışındaki fakihler ki onlara göre namazın rükünleri. Bunlardan Mâlikîlere bir bakalım: Mâlikîler, bunlar diyorlar ki namazın rükünleri şunlardır: Niyet etmek, iftitah tekbiri almak, kıyamda durmak, imam ve yalnız başına kılanların Fatiha okumaları, farz namazlarda Fatiha okumak için kıyamda durmak, rükûya varmak, rükûdan kalkmak, secde etmek, iki secde arasında oturmak, selam vermek, selam vermek için oturmak. Bütün rükünlerde itminan hâlinde olmak. Rükû ve secdeden sonra itidal hâlinde olmak. Yine rükünler arasında tertibe mutlaka riâyet etmek. Kıymetliler, işte Mâlikî ekolündekiler namazın rükünlerini böyle saymışlardır. Bunlardan, kıymetli Allâme Halil, bunları böyle zikir etmişlerdir. Aynı zamanda üç söz farzdır bakın Mâlikîlerde: İftitah tekbiri almak, Fatiha’yı okumak, selam vermektir. Bunlar, üçü de ayrıca farzdır demişlerdir. Şimdi bir de Şafiîlere bakalım: Şafiîler de İslam dünyasının asırlardır çok kıymetli bir İslam ekolüdür. İnsanları mükemmel okuyan, okutanlardan bir ekol de bunlardır. Bütün İslam âlimlerinin tümüne Allah çok rahmet eylesin, hepsine. Ta baştan ta kıyamete kadar. Bütün Ümmet-i Muhammed’in üzerinde Allah’ın rahmeti eksik olmasın. Merhameti, mağfireti eksik olmasın. Kıymetliler, Şafiîlerde de, -bakıyoruz- onlarda da namazın rükünleri şöyle yine: Niyet etmek, iftitah tekbiri almak, yine ayakta durması, farz namazlar için Fatiha’yı okuması, rükû, iki kere secde etmesi, iki secde arasında oturması, son teşehhütte bulunması, son teşehhüde oturmak, son oturuştan sonra Şanlı Peygamberimiz’e salavat getirmek, selam vermek, tertibe riâyet etmek. Bunlar da Şafiîlerde birer birer rükûndur.

 

Dakika 30:37

 

Hanbelilere bakalım. İslam’ın kıymetli ekolünden biri de Hanbeli ekolüdür. Mükemmel, bunlar da okumuşlar, okutmuşlardır asırlardır. İşte Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat yolunun yolcuları, bu dört mezhep öne çıkmıştır. Kıymetli diğer müçtehitlerimizle âlimlerimiz de vardır ama bu dördü öne çıkarak gelmiştir. Bunların hakkını teslim etmek gerekmektedir. Hanbelilere göre de rükünler: İftitah tekbiri, aynı zamanda kıyamda bulunmaları, Fatiha’yı okumaları, rükû, rükûdan sonra doğrulmak, secde, secdeden doğrulmak, iki secde arasında oturmak, itminan hâlinde olmak, son teşehhüdü yerli yerince yine yapmak, hepsinde olduğu gibi yine son oturuştan sonra Sevgili Peygamberimiz’e salavat getirmek (A.S.V.), teşehhüt ve selam vermek için oturmak, rükûnler arasında tertibe riâyet etmek. Bunlar da Hanbelilerde birer birer rükündür. Allah hepsine çok çok rahmet eylesin. Niyetten şartlar konusunda bahsedilmiştir. Mâlikîlerde itimat edilen görüşe göre yine rükûndur. Evet, kıymetliler. Yine kıymetli âlimlerimizin ihtilâf etmedikleri kıymetli görüşlerine de şöyle bir bakalım. Kıymetli âlimlerimiz şunlarda ittifak etmişler, ihtilâf etmemişlerdir. Bunlardan iftitah tekbiri almak, kıyam, kıraat, rükû ve sücûd ve son oturuşta bulunmak, ‘’Abdüh’ü ve Rasulühu’’ya kadar teşehhüt miktarı oturmak. Bunlarda, bu mezhep âlimlerimizin hepsi; hiç ayrılığa düşmeden hepsi ittifak etmişlerdir. Bunların dışında teferruatta çok güzel keşiflerde -delillere dayanarak keşiflerde- bulunmuşlar. Rahmet deryası coşmuş bunların ihtilâfları rahmettir, kolaylıktır, mutluluktur. Cadde-i İslam’ın ne kadar geniş olduğunun ispatıdır. Bunu başka türlü anlamak cehâlettir. Şimdi tahrime yahut iftitah tekbiri, tahrim tekbiri gibi. Şimdi buna şöyle bir bakalım: Ayakta ve kendine işittirecek kadar sesli olarak Allahu Ekber demektir. İşte tahrim tekbiri budur ve bu gücü yetenler için Arapçadır. Başka diller ile olmaz.

 

Dakika 35:00

 

Yani birisi “Tanrı büyüktür” diye başlasa olmaz. Bu gücü yetenler için kesinkes Allahu Ekber; Arapça olması gerekir. Başka diller ile olamaz. Şimdi kıymetliler, bunları iyi anlamalı ve İslam’ın okulunda herkes gücü nispetinde okumalıdır. İmam olacak şahsiyetin tekbiri açıktan alması müstehaptır. Âciz olursa gücünün yettiği kadarını söyler. Hiç kimseye zorlama olmamış, herkese gücünün yettiği teklif edilmiştir. Gücünün yetmediği hiçbir şey kimseye teklif edilmemiştir Yüce İslam’da. Rükün olmasının dayandığı delil, Allahu Ekber. O yüce cümlenin, Allah Teâlâ’nın, ‘’Rabb’ini yücelt!’’ ayetidir. Namazın anahtarı temizliktir, tahrime ise tekbirdir. Bu da Hadis-i Şerifle bir delildir. Yani bizim kıymetli âlimlerimiz rastgele bir hükmü ortaya atmış değillerdir. Bir defa nassın olduğu yerde naslar iyice anlaşılmış, anlatılmıştır. Nassın olmadığı yerde de bu yüksek rivayet ve dirayetleriyle ve içtihadın ehliyeti ile ne yapmışlardır bu müçtehitler? İçtihat etmişlerdir. Allah Teâlâ (C.C.) abdesti yerli yerinde almadıkça, sonra kıbleye dönüp Allahu Ekber demedikçe bir kimsenin namazını kabul etmez. Bu da Sevgili Peygamberimiz’den gelen bir haberdir. Sünen sahipleri ve Taberânî’nin rivayet ettiklerini de görmekteyiz. Ey kıymetliler! Namaza kalktığın zaman tekbir getir. Bu namazda insanların sözlerinden bir şey konuşmak yakışmaz. Namaz ancak tesbih, tekbir ve şanlı Kur’an-ı Kerim okumaktır. Peygamberimiz’den gelen bir haber de budur. Şafiîler ve Hanbelilerde İmâm-ı Muhammed’e göre -bakın-, yani Şafiîler ve Hanefilerden İmâm-ı Muhammed’e göre. Bir de Mâlikîler ve Hanbelilerde olduğu gibi tek bir şart değil rükûndur. Dikkat edin: Burada dört mezhebin görüşü rükündür diyor fakat Hanefilerden İmâm-ı Muhammed’e göre. Eğer mânâyı değiştirecek şekilde tekbir kelimesi doğru okunmuyorsa, mesela hemzeyi uzatıp ‘’Allah’ı’’ şeklinde yanlış okuyorsa yahut ‘Ekber’ diye orada yine oradaki (Ekber)’deki elif uzatılıyorsa yahut Ekber’in (bâ)’sından sonra bir elif ilave ederek ‘Ekber’ şeklinde -eğer- okunuyorsa bu ‘tekbir’ sahih olmaz.

 

Dakika 40:02

 

Tekbir yerli yerince okunmalıdır. Allahu Ekber, Allahu Ekber. Allahu Teâlâ en güzelini okuyan, ihlasla okuyan, doğru okuyan kullarından eylesin. Kur’an-ı Kerim’in bu tekbirleri ve tesbihlerini çok güzel okumalı öğrenmeli, talimini yapmalı. Hep kendinden iyi bilenden ders almalı. Herkes birbirine faydalı olmalı. En son, en iyi bilene gitmeli. Dikkat et: Herkes birbirine okutmalı ama en sonunda en iyi bilene gitmelidir. Kıymetliler, Şafiîlerde en sahih olana göre, bunların görüşüne göre âciz olan kişi hangi dilden olursa olsun tekbir mânâsına gelecek olan sözleri söyleyerek tekbir alır. Yalnız âciz olan kişi -diyor dikkat et- Bir tekbir (Allahu Ekber) Arapça, yerli yerince yapmaya gücü yok âciz olan kişinin. Bunlar için Şafiîler ne diyor? Hangi dilden olursa olsun tekbir mânâsına gelecek olan sözleri söyleyerek tekbir alır demişler. Yalnız konuyu iyi anlamalı: Gücü yeterse, bu kişinin bu tekbiri Arapça olarak öğrenmesi vaciptir. Burayı da unutma. Gücü yeterse Arapça olarak bu tekbiri öğrenmesi, Kur’an-ı Kerim’i Arapça okuması kesin üzerine görevdir, vaciptir. Âciz olursa kalpten niyet eder. Yani dilini de hareket ettiremiyorsa o zaman kalpten niyet eder. O cihan âlimi, allâme-i cihan olan İmâm-ı Âzam Ebû Hanife ile Ebû Yusuf’a göre tahrimen şarttır. Yani iftitah tekbiri, tahrim, tekbir şarttır demişlerdir. Rabb’inin adını zikrederek namaz kılan, -zikirden maksat tahrime tekbiridir demişlerdir bu kıymetli âlimler- namaz onun üzerine atfedilmiştir demişlerdir. Bu da kâşif âlimlerdir. Namazın tahrimi tekbirdir, Hz. Ali’den gelen bir haber. muzâf, muzâfun ileyhten başkadır. Çünkü bir şey kendi kendine muzâf olamaz. Yani bizim âlimlerimiz her konuya dikkat etmişlerdir. Fakat şunu da kimse unutmasın: Bunlar yüksek âlimlerdir ama insandırlar. Peygamber değiller, insan bunlar. Masum da değiller, insandırlar. Ve insanoğlu peygamberlerden başkası masum değildir amma Allah Teâlâ bunlara lütufta bulunmuş, lütf-u ihsanda bulunmuş, fazl-ı keremde bulunmuş, bunlara Allah ilim vermiş -bakın- bunların ilmiyle Yüce Allah, cihana en büyük lütuflarda bulunmuş. İlmî tecelliler ortaya çıkmış. Yani insanlara bakarken âlimler, evliyalar da dâhil bunların insan olduğunu da unutmayınız.

 

Dakika 45:01

 

Zaten Allah bir peygamberi de özel olarak görevlendiriyor. Ondan sonra peygamberlerin yolunu varis âlimler devam ettiriyor. 14 asırdır bu dört mezhebin ekolünün âlimleri önde gelerek dünyayı okutarak gelmişlerdir. Bunlara rahmet okuyun, bol bol. Rahmetullahi aleyhim ve ecmain ve mağfiretü ve berekâtü ve merhametü. Okuyun, okuyun. Bağışlayın da bağışlayın. Bunlar çok değerli insanlar. Farz namaz bozulduğu zaman iki imama göre nafileye dönüşür. İmâm-ı Muhammed’e göre dönüşmez. Evet, iki imamdan maksat İmâm-ı Âzam ve İmâm-ı Ebû Yusuf: Hanefi ekolünün baş imamları. Yine Hanefilere göre namaza ‘Allahu Ekber’ lafzı ile başlamak vaciptir. Bu lafızdan başkası ile başlamak ise tahrimen mekruhtur. Mesela kişi Rahmanirrahim diye başlasa -bakın- veya başka bir isimle başlasa, ‘Allahu Ekber’ demese, bu âlimlere göre tahrimen mekruhtur vacibi terk etmiştir diyor. Kıymetliler, bunun için dikkatli de olmak gerekir. Bu âlimler güzel araştırmışlar, güzel keşfetmişler. Bayılmamak bunlara mümkün değil. Ben bunlara bayılıyor, hayranlık duyuyorum. Onun için çok rahmet okuyorum bütün âlimlere. İlimden nasibi olan insanlar âlimleri daha iyi anlarlar. İlmin değerini, âlimin değerini bilirler. Âlimin ve ilmin değerini bilmeyen insanlar değersiz insanlardır. Onların hiç değeri yoktur. Onların da değerlenmesi için İslam’ın yüce ekolüne, okuluna gelsinler, beraber okuyalım. Hiç kimse değersiz kalmasın, en yüksek değerlere, derecelere ulaşsın. Âciz olan kimselerden tekbir getirmek düşer. Bakın Hanefi âlimleri bir insan âcizse -diyor-, bu tekbiri söyleyemiyorsa ondan o tekbir düşer. Niyet etmek onun için yeterlidir demişler. Şu hayat okuluna bakın, Hayat Veren Nur’un dersleri bunlar. İşte Hayat Veren Nur kaynıyor, İslam’ın içi nur kaynıyor. Narları nur zannetmeyin. Nice dünyada narcılar var ateşe çağırıyorlar, bunlar narcılardır. Şimdi esas İslam nur kaynıyor. Kur’an-ı Kerim’in kendine, dört mezhebin ekolüne, ilmî delillere de şucuyu veya bucuyu, şu ’izm’i veya bu ‘izm’i, şu grubu veya bu grubu takip etme. Dört mezhebin ekolüne, ilmî ekole gel. Benden sana vasiyet. İster tutar ister tutmazsın. O senin padişah gönlün bilir. Her kişi kendi iradesiyle hür ve özgürdür, kendi bilir. Biz, bütün insanlık Allah’ın kullarıdır,

 

Dakika 50:00

 

Muhammed’in ümmetidir. İnanan, inanmayan. Birisi icâbet, birisi davet ümmetidir. Bizim bütün insanlığa faydalı olmaktan başka, Yüce Allah’ın rızâsını kazanmaktan başka, bu İslam’ın yüce ekolünde-okulunda okuyup okutmaktan başka amacımız olmamıştır. Ben bileyim de başkası bilmesin, olur mu öyle şey! Bu İslam’da yok. İslam’ı bilen onu güzelce açıklayacak ve tebliğde bulunacaktır. ‘’Emr-i bil maruf nehyi anil münker’’ yapacaktır. Çünkü bu ümmetin en hayırlı ümmet olma özelliğinin başında bunlar gelmektedir. Şanlı Peygamber (A.S.V.) buyuruyor: “Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız, siz de öyle namaz kılınız.” Benim kıldığım gibi kılın diyor. Çünkü Allah Teâlâ’nın okulunda Hz. Muhammed okutuldu. Hz. Muhammed’i okutan Allah Teâlâ ve elçi de Cebrail’dir (A.S.) Bizatihi katıksız katkısız Hz. Muhammed ümmi bir peygamberdir. Hiç kimseden bir harf öğrenmeden Allah Teâlâ Hz. Muhammed’i okutmuştur. İslam dini ona inzâl eylemiştir. Ey kıymetli dostum! Muhammedsiz din olmaz ki; peygambersiz, kitapsız din olur mu? Hz. Muhammed’e indirilen dinin adı İslam. Yine Hanefiler vaktin girmesi, avret yerlerini örtmek, temizlenmek, necasetten temizlenmek. Yani hem abdestsizlikten hem de necasetten temizlenmek. Bunlar -biliyorsunuz- namazın şartlarındandır. Ayakta durmak, imama uymaya niyet etmek, tekbirlerini -iftitah tekbirini- söylemek, kendisine işittirecek şekilde söylemek, kalbinden getiren -bunu kalbinden getirmesi yeterli değildir, kendisine işittirecek-, farzı tayin etmek, namazları belirlemek, tekbiri kendisi ihtiyaç ve dilekleriyle karışık olmayan hâlis, Allah’ı zikir ifadesi ile yapmış olur. Yani tekbiri, namazları belirliyorsun ama tekbiri de Allah’ı zikir ifadesi ile yapmış olur. Bu işlere başka şeyi karıştırmamak. İbn-i Hümâm gibi -bakın- bazı zât-ı muhteremler, İmâm-ı Âzam’ın Farsça kıraatin cevazına dair görüşünden döndüğünü zikretmektedir. Şimdi çünkü kıraat Arapça; Allah’tan geldiği gibi Kur’an-ı Kerim’in aslı, orijinali okunmalıdır. İmâm-ı Âzam’ın Farsça kıraatin cevazına dair görüşünden döndüğünü İbn-i Hümâm zikir etmektedir. Burayı da hatırlatalım: Allah lafzının ha’sını terk etmemelidir. Ha’sını. “Allahü” de ki ‘hü’ var orada. Onu doğru okumalı, terk etmemelidir.

 

Dakika 55:09

 

Allah ve Ekber lafızlarının hemzelerini, ‘Ekber’ sözünün de be’sini uzatmamalıdır. Ekber diye, Allahu Ekber. Niyet ile tekbir arasında ara verilmiş olmamalıdır. Yani ara verme diyor. Ne zaman? Niyet ile tekbir arasında -şimdi- ara verme diyor, fazla fasıla olmasın diyor. Tekbir niyetten önce alınmış olmamalıdır, buraya da dikkat: Niyet önce tekbir sonra olmalıdır. İmama uyan kişi, tekbirde imamını geçmemelidir. İmamdan hemen sonra tekbir al, imamdan önce sakın tekbir alma. İmam tekbirini bitirmeden cemaat eğer tekbiri bitirirse, o kişinin namazı sahih değildir. Cemaat böyle yapmışsa o cemaatin namazı namaz olmaz. Özürsüz olarak tekbiri kıbleye dönmeden almamalıdır. Yani kıblene tam dön ve niyetini yap, peşinden tekbirini al. Cemaatle kılıyorsan imamın peşinden yap; sakın imamdan önce tekbir alma. Fakihlerin cumhuru imamın, imam tekbirini bitirmeden önce -bakın- bütün âlimler, imam tekbirini bitirmeden önce cemaatin tekbir almamasını şart koşmuşlardır. Yani diyorlar ki bütün âlimler cumhuru imamdan önce cemaat tekbir almasın diyorlar ve bu şarttır diyorlar. İmam, uyulması için tayin edilmiştir. O tekbir getirince sizler de tekbir getirin. Bu söz Hazreti Muhammed’e aittir (A.S.V.). Rivayet oradandır. Hanefiler tekbirde ve diğer işlerde cemaatin imama yakın olmasını ve onunla birlikte tekbir almasını caiz görmüşlerdir. İmamdan önce değil de imama yakın olarak tekbir alınması Hanefilerde caizdir. Şimdi kıymetliler, tabii ki tehlikeye yaklaştığımız zaman tehlikeye yaklaşmak ayrı bir tehlikedir. Onun için dikkatli olmak gerekir. Gücü yetenler için namazı ayakta kılmak (kıyamda bulunmak) bilhassa farz namazlarda bu namazın rükünlerindendir, ayakta kıl. Keyfi, hele farz namazlarda sakın ola ki oturarak kılma gücün yete yete. Aslında gücü yetenlerin hiçbir namazı oturarak kılmasında fazilet yoktur. Gücü yetenlerin fazileti; nafileleri dahi yerli yerince kılmakla fazilet elde edilir ama yorgunluk, kırgınlık gibi durumlarda nafileler istediğin şekilde kılınır. Ama farzlara dikkat et: Farzların yerli yerince kılınması gerekir.

 

Dakika 1:00:03

 

Ancak âcizler için, özürlüler için, İslam dini kolaylık kapılarının hepsini açmıştır. Sevgili Peygamberimiz gücü yeten birine; “Ayakta namaz kıl.” demiştir. Nafile namazlarda ayakta durmak vacip değildir. Gücü yettiği hâlde kişinin oturarak namaz kılması sahih olur. Ne zaman? Nafile namazlarda. Hastaların da ayakta namaz kılması vacip değil. Adam hasta, nasıl istiyorsa öyle kılar. Tabii nasıl istiyorsa kelimesine de dikkat lazım. Mazeretler kendi miktarıncadır. İster farz olsun ister nafile olsun fark etmez bu hastalar için. Çünkü teklifler kişilerin gücü ölçüsündedir, gücüne göre dikkat et. Kıyamdan âciz olan oturarak veya dilediği gibi kılar. Dikilemiyor, ayakta duramıyor; oturur ve kılar. Şafiîlere göre kıyamda omurga kemiklerinin dik tutulması şarttır. Başı eğmek müstehaptır. Sağa sola meylederse kıyamı sahih olmaz. Kıyama daha yakın ise namazı sahihtir. Kim bu? Şimdi adam tam kıyama doğrulmuşsa namazı sahihtir. Kimisi kıyama aykırı olan eğilmelerde bulunuyor. Bu rükûya mı yakın, kıyama mı yakındır? Kıyama daha yakınsa o zaman namazı sahihtir. Kıyamda farz olan miktar Hanefilere göre Kur’an-ı Kerim ayetlerini okuyacak kadar zamandır. Bunlarda tekbir almak, bir Fatiha ve bir sure okumaktır. İşte kıyamda kalacak miktar, farz olan kıyamın miktarı da budur demiş kıymetli âlimlerimizden Hanefi ekolünün yüksek şahsiyetleri. Cumhura göre sadece iftitah tekbiri ile Fatiha’yı okuyacak kadar zamandır demişlerdir. Bakın, onlara göre farz sadece Fatiha’yı okumaktır. Sure okumak ise cumhura göre sünnettir, Hanefilere göre vaciptir. İşte, kıymetliler. Nur saçan hayat okulunun dersleri devam ediyor. Cenab-ı Hakk, her sözü, her işi nur ve hak olan, hakka tâbi olan, hakla beraber Rabb’inin himayesini kazanan, rahmetinin ve fazlının içinde olan kullarından eylesin.

 

1:03:52

 

 

 

 

 

 

(Visited 129 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}