[jw7-video]

62- Amelde Fıkhı Ekber Ders 62

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 62

 Kıymetli izleyenler; Yüce Rabb’imize namütenâhi hamd-ü senalar olsun. Şanlı Peygamber’e uçsuz bucaksız salât-ü selam olsun. O’nun ashaplarından Yüce Allah çok râzı olsun.  Kıymetliler, Yüce İslam âlimlerinin üzerinden Allah’ın rahmeti, mağfireti, merhameti eksik olmasın. Ey Ümmet-i Muhammed! Bizden size selam olsun. Bir olun, bütün olun, İslam okulunda iyi okuyalım, beraber okuyalım, okutalım. Şimdi Amelde Fıkh-ı Ekber ve ondan keşif notları ile dersimiz devam ediyor. Konumuz: İmamlık meselesi İslam’da -biliyorsunuz- imamlık esastır. Şimdi imam nedir denilirse, kendisine tâbi olunan herkese genel anlamda imam denir. İyi anlamda da onun tersi olan anlamda da; genel anlamda bu böyledir. Fakat Yüce Allah’ın İslam’da ortaya koyduğu imamlık ise; şimdi biz İslam şeriatındaki imamlığı anlamaya çalışacağız. Bunu okuyalım, burada iyice okutalım, bu konuyu da aydınlığa kavuşturalım. Yüce Rabb’imiz Enbiyâ Suresi’nde -bakın- bize yüce buyruğu ile ne diyor? “Biz, onlardan imamlar kıldık. Bizim emrimiz ile doğru yola iletirler.” Görüyorsunuz, İslam’daki imamlığın özelliği insanlığı doğruya iletmek. “Biz onları cehenneme çağıran önderler, imamlar yaptık.” Bakın, bir de bunun zıttı var. İnsanları doğruya, gerçeğe çağıranların bir de zıttı var. Onlar kim? Cehenneme çağıran önderler de var. İmamlar var, cehenneme çağırıyorlar. Bunu da Yüce Rabb’imiz yine Kasas Suresi’nde duyuruyor. Ve bütün İslam’ı incelediğimiz zaman Kur’an-ı Kerim’in sizlere tamamını öz ve keşif notları olarak verdik. Oralarda ayetlerin bütün metinlerini ve onların keşif notlarını, meallerini verdik. Şimdi ise konumuz amelî fıkıh ve Fıkh-ı Ekber’den keşif notları. Kıymetliler, İmâmet-i Kübra, İmâmet-i Suğra diye imamlık çeşitlere, kısımlara ayrılmış. Şimdi bunlara biz de bakalım: İmâmet-i Kübra yani büyük imam, imamlığın büyüklüğü. Halk üzerinde umumî bir tasarruf yetkisine, bu hakkı kazanmanın adıdır. Bu büyük imamlık teşkilatı, İmâmet-i Kübra; toplum üzerinde umumî bir tasavvuf yetkisine hak kazanmanın adı. İmama itaat edilmesi.

 

Dakika 5:13

 

Umumî tasavvuf yetkisinden maksat, burada (İmâmet-i Kübra’da) imama itaat edilmesidir. Peygamber Efendimiz için -şöyle bir bakalım (A.S.V.)- Peygamber, halife olarak hem din hem de dünya işleri konusunda umumî bir başkanlıktır. İşte Peygamberlik müessesesine baktığımız zaman İmâmet-i Kübra Peygamber’le başlar ve onun yerine geçecek halifelerle, devlet, devlet adamları ile devam eder. Bu konuda kıymetli âlimlerimizden şöyle diyenler olmuştur: “İmamlık, dini koruma ve dünya işlerini idare etmede Peygamber halifeliği için vaaz olunmuş, konulmuş bir makamdır.” diye tarif etmiş kıymetli âlimlerimiz ki, bunlardan biri de Mâverdî’dir. Diğerlerini de incelediğimizde aynı anlamın ortaya çıktığını görmekteyiz. Bütün âlimlerin ittifakı ile imam, yani devlet başkanı -burada İmâmet-i Kübra deyince devlet başkanını anlamamız gerekiyor- Yani devlet başkanı tayin etmek, şer’an vacip olup en önemli dini görevlerindendir. Müslümanların yapacağı birinci dereceden görev; devlet başkanlarını seçmeleridir. En önde gelen görevlerden biri budur. Bütün âlimlerin ittifakı ile imam, yani devlet başkanı tayin etmek şer’an vaciptir. En önemli bir dinî görevdir. Onun için İslam dünyası, dünyaya barışı, kardeşliği, hukukun üstünlüğünü, gerçek hak adaleti, evrensel merhameti, bunların cihana hâkim olması için birlik, beraberlik içinde devlet başkanını Ümmet-i Muhammed’in seçmek zorunluluğu vardır; bu şer’an vaciptir. Bu vacip, burada farz anlamındadır, vücup ifade etmektedir. Şimdi imam olacak kişi, kesinkes Müslüman olacaktır, gerçek Müslüman. Kim bu? Devlet başkanı; Müslümanların devlet başkanı, kesinkes Müslüman olacak, hür olacak, erkek olacak, akıllı olacak, buluğ çağında olacak, güçlü, kuvvetli olacak. Buna Kureyşli olmasının şart olduğunu söyleyenler olmuştur, fakat bu konu âlimler arasında tartışılmıştır. Mesela bu ehliyetleri taşıyan bir Kureyşli bulamadığın zaman Ümmet-i Muhammed’in içinden ehil olan birisi seçilir. Ehliyetli Kureyşli bulamadın yerli yerince; o zaman ehliyet neredeyse işin ehline verilmesi Kur’an-ı Kerim’in kesin emridir. Ehil olmayana bu Kureyşlidir diye ehil olmayana bu verilmez. Kur’an-ı Kerime ve sünnete de aykırıdır. Bunun için Kureyşli olması, ehliyet taşıdığı zamandır.

 

Dakika 10:12

 

Kıymetliler, Hz. Ali evladından olması, masum olması, yine hata işlemez olması şart değildir. Şimdi illâ Alevi olacaktır diyenler varsa, Ali evladından olacak illâ diyen varsa -ki var-, bunlar yine masum olacak diyen varsa, Peygamber’den başka kimse masum değildir. İsmet sıfatı peygamberlerdedir. Onun için masum olmayana ismet sıfatı vermek, hayal âleminde uçuş yapmaktır. Şimdi yine hatasız, günah işlemez olması; bunlar mümkün değil ki. Bunlar şart değildir. İnsanoğlunun hatası da olur günahları da olur. Nitekim Şiilerin bir kısmı -tabii hepsi değil- imamın Hz. Ali soyundan olmasını, İmâmiye ve İsmailiyye kolları ise masum olmasını şart koşmaktadırlar. Ehl-i Sünnet’in anlayışında bu şartlar yoktur. Ama Ali soyundan da ehliyetli birinin olmasını bizim de gönlümüz ister, o ayrı. Ama bunu illâ buradan olacak, ehil olsun olmasın diye bir taassupla oraya bağlamak; Hazreti Ali’ de de böyle bir şey yok. Hz. Ali’nin böyle bir fikri olmadı, Ehl-i Beyt’te öyle bir fikir olmadı, Peygamber’de de olmadı. Şimdi sen Ehl-i Beyt’te olmayan şeyi birine dayatıyorsun. İllâ Ali soyundan olacak; Hazreti Ali öyle bir şey demedi ki. Onlar adalet üzere, hak üzere, hukukun üstünlüğü üzere, işlerin yürümesinden yanadır (Ehl-i Beyt). Ehliyetli olsun da kim olursa olsun. Öyle olsaydı Ebûbekir halife olur muydu, öyle olsaydı Ömer halife olur muydu, Osman halife olur muydu? Şimdi şöyle bir bak: Ebûbekir’in halifeliği haktır, Ömer’inki, Osman’ınki, Ali’ninki. Hak halifeler bunlar, gerçek halifeler bunlar. Şimdi eğer illâ Ali soyundan olsa idi ilk halifenin Hz. Ali olması gerekiyordu ve bu da Kur’an, sünnetle Peygamberimiz kesin Ali’den ve Ali soyundan olacak demedi. Peygamber’in demediğini, yapmadığını sen nasıl dayatıyorsun? Şunu söyle: Ehil olacak, ehliyetli olacak, hak ve adaletle hükmedecek. Bu Ali soyundan olması da güzeldir ve Kureyşli olması güzeldir. Eğer burada ehliyet yoksa, başkalarının ehliyetle oraya gelmesi güzeldir. Yüce İslam’da olmayan bir şeyi bir yere dayatmak illâ Alevi olacak, Ali soyundan olacak, İmâmiye’nin dediği gibi, İsmailiyye’nin dediği gibi masum olacak; hiç peygamberden başkası masum olmaz. Evliya ne kadar olursa olsun evliyalar masum değildir. Âlim ne kadar olursa olsun âlim masum değildir. Masumiyet, ismet sıfatı peygamberlerdedir. Son peygamber Hz. Muhammed, ondan başka da peygamber gelmeyecektir.

 

Dakika 15:03

 

Artık ebediyyû’l ebed, dünyanın son peygamberi, bütün insanlığın ve bütün çağların Hz. Muhammed’dir son peygamber. O peygamberin yolunu devam ettirecek devlet adamları Müslüman olacaklardır, adaletli olacaklardır. Dolayısı ile güçlü, akıllı, buluğ çağında hür olacaklardır, erkek olacaklardır. Neden erkek derseniz; kadınlar nazik yaratıklardır, kadına ağır yükler yükletilmemeli. Kadın muhterem, çok kıymetlidir, insanlığın annesidir kadın. Ama buna gücünün yetmediğini, yetmeyeceğini bu nazik yaratığa yüklerseniz ona zulmetmiş olursunuz; yani iyilik etmiş olmazsınız. Kadın yaratılış itibariyle kadınlık vasıfları ile erkekteki fizikî ve ruhsal yapı kadında farklıdır. Kadın çok değerlidir ama onu erkeğin konumuna getirirseniz, erkekleştirirseniz, erkeği kadınlaştırırsanız ikisine de kötülük etmiş olursunuz. Kadının kadın olarak değerini koru, erkeğin erkek olarak değerini koru. Nazik olan bir yaratığa ağır işler yüklenmez, bu zulümdür. O zaman erkekleri götürün vitrine koyun, ağır işleri de kadınlara gördürün, bu zulümden başka ne olur? Erkekleri vitrine mi koyacaksınız? Ne iş görecek onlar? Erkeğe erkek olmanın özellikleri ile erkeği kendi konumunda korumak fıtratın gereği, kadını kadın olarak korumak fıtratın gereği, yaratılışın gereği. Cenab-ı Hakk tarihler boyunca peygamberleri hep erkeklerden göndermiş, niye? Peygamberlik en zor bir olay, kadına yüklenmez bu. Ama birileri içinde mesela kadınlar da peygamber olur demişler aslında. Peygamber olur demekle olmuyor ve olmamış, yok zaten. Kur’an-ı Kerim’de açık ayetler var erkeklerden geldiğini ama sen ricâl kelimesini başka anlamlarda kullanıyorsan o senin bileceğin iş. O zaman başkası da başka anlama çeker; bu çekme ile olmuyor, tarihin akışına bak. Şöyle bir uygulamaya bak tarihler boyunca. Peygamberlik zor bir iş; devlet adamı olmak, devlet başkanı olmak da zor bir iş. Peygamberin görevi halifelerle, devlet adamları ile dünyada adalet ilkeleri devam eder. Bunu sen kadına yükleyemezsin; o ağır işi. Kadın da çok kıymetli; o kadın kendine has olan, kendi ilkelerinde görevini yapmalıdır. Kadın kadınlık ilkeleri ile görevini yapmalı, kadını kadınlıktan çıkarma. Kadının elinden anneliğini alma. Kadın insanlığın annesidir, tek muhteremdir, çok kıymetlidir. Vitrindeki altın, yakut, zümrütlerden daha kıymetlidir. Cennet annelerin ayağı altındadır demenin anlamını iyi kavramak gerekiyor. Kıymetliler, hâl ve akd ehlinin seçmesi ile veraset yolu ile zarûret durumlarında zor kullanarak devlet başkanlığı üç şeyden biri ile ortaya çıkmış: Birisi hâl ve akt ehlinin seçmesi ile -bak birinde seçim var, devlet başkanı seçimle başa geliyor ama hâl ve akd ehlinin seçmesi ile-,

 

Dakika 20:35

 

veraset yoluyla; yani veri alıp tarihini sureti ile veyahut da zarûret durumlarında, hâl ve akd ehlinin biatı olmaksızın zor kullanarak. Şimdi bu şekilde uygulamalar ortaya çıkmıştır, bunun gerçeği de ortadadır. En doğru olanı, İmâmet-i Suğra yani küçük imamlık -bu büyük imamlığın devlet başkanlığı olduğunu İslam’da söyledik-. Şimdi bir de İmâmet-i Suğra var. Bu da diğer işlerde -mesela namaz kıldıran, imamlıkta olduğu gibi diğer işlerde- yapılan görevler; ki cemaatin namazı ile imam arasındaki irtibattır. Bu sadece namazla değil dinin bütün İslâmî ilimleri ile cemaate ne lazımsa imam din adına, hatta dininin şümulüne olan ne varsa artık İmâmet-i Suğralık bir mektebe, bir ibadethaneye dönüşmektedir. Hem bir ibadethânedir imamlık (İmâmet-i Suğra) hem bir İslâmî okuldur. Dünyada en büyük okullar camilerdir; amacına hizmet ettirebilirsen eğer. Eğer amacına hizmet edilmiyorsa, işte o zaman cemaat beş kere gelir, yatar kalkar belirli şeyleri de söyler çeker gider. İslam’daki İmâmet-i Suğra bu değil ki. İslâmî ilimlerin okunduğu, bilimle, bilimsel ibadetin yapıldığı yer camiler. Bunun önderi İmâmet-i Suğra (imam) dır. Ve büyük imamı, devlet imamını ayakta tutan bu imamdır; İmâmet-i Suğra’dır. Bütün camilerdeki cemaatler bir milleti oluşturur, millî ruhu oluşturur. O millî ruh, millî bir ordu, millî bir devlet ortaya çıkarır. O millî ruhun başında da bir devlet başkanı bulunur. İşi sağlam tut ey Ümmet-i Muhammed! Her şeyin amacına dosdoğru hizmet ederse o zaman cihan hâkimiyetini kurarsın, tarihte olduğu gibi dünyaya barışı da sağlarsın, adaleti getirirsin. İşi formaliteden, şekilden, resmiyetten ibaret zannetme. O şeklin ve resmiyetin içini hak ve hakikat ile doldur. Fıkıh kitaplarında bunlar İmâmet-i Kübra, İmâmet-i Suğra diye sayar; ama bunun içini doldurmak gerekli. Şimdi Müslüman olmak: Bir cemaate bir kişi namaz kıldıracaksa, mutlaka onun Müslüman olması gerekiyor. Müslüman değil ise, inancında tehlike var ise o kişinin peşinde namaz kılınmaz, kılınan namazın da yeniden kılınması gerekir.

 

Dakika 25:03

 

Müslüman olmayan, inancında tehlikesi olan kişilerin peşinde namaz kılmak ittifakla sahih değildir. Günahkârın peşinde kılınır o başka, günahkâr olmayan insan olmaz ama bir defa Müslüman olacak, inancında da herhangi bir bidat, Ehl-i Bidat veya imânı tehlikede olan birisi olmayacak. Olursa, şayet inancında bir sapıklık varsa namazlarını yeniden kılmaları gerekir o cemaat ve o kişinin peşindekilerin. Yine imamın akıllı olması gerekir. Gerçek Müslüman olmalı, bir de akıllı olmalıdır. Delinin, aklı yerinde olmayanın peşinde namaz kılınmaz. Bunak ile sarhoş da deli gibidir, bunların peşinden de namaz kılınmaz. Bunamış insanların peşinde de namaz kılınmaz ve bunların peşinde namaz sahih de olmaz. Yine çocukların peşinde de namaz kılınmaz. Baliğ, buluğa ermiş olacak imamlık yapan birisi. İmâmet-i Suğra’dan bahsediyoruz. Hanefilerin yüksek âlimlerine göre temyiz çağındaki çocuğun ergenlik çağına ulaşmış kimselere imamlık etmesi sahih değildir. Yine Hanbeli ve Mâlikîlere göre farz namazlarda imamlık etmesi sahih değildir. Şimdi temyiz çağındaki çocuk, mesela yedi yaşındaki bir çocuk bir şeyler biliyor ama imamlık yapamaz, daha buluğa ermemiş. Erkek çocuk baliğ oluncaya kadar imamlık edemez. Bu da Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’den gelen bir Hadis-i Şeriftir ve İbn-i Mesut (R.A.) tariki ile gelmektedir. Şafiîlere göre temyiz çağındaki çocuğa uyuması caizdir. Bir haber Peygamberimiz’den şöyle geliyor; İbn-i Seleme’den gelen bir haber: O Şanlı Peygamber; “Zamanında yedi yaşında iken imamlık ettim.” Diyor; İbn-i Seleme’den gelen haber bu. Yine Şafiîlerce, cuma namazında çocuğun buluğa ermiş, ergin kişilere imamlık etmesi kerahetle caizdir demişler. Bu da Şafiîlerin görüşü, bak. Bir önceki Hadis-i Şerif ve çoğunluk çocuk peşinde, temyiz çağındaki çocuk peşinde namaz kılınmaz demişler. Çünkü çocuk mükellef değil, daha o çağa ulaşmamış. Mükellef olmayan, mükellef olanlara imamlık yapamaz. Müezzinlik yapar, imamlığın dışında diğerlerini yapabilir. Yine Şafiîlere göre temyiz çağındaki çocuğa uyması caizdir dedikten sonra, burada cuma namazının kerahet ile caiz olacağını söylemişlerdir. Yine imam erkek olacak, kadınların imamlık yapması, erkeğin kadınlara imamlık yapması sahihtir.

 

Dakika 30:18

 

Kadının da kadınlara imamlık yapması sahihtir. Fakat kadın, erkeklere imamlık yapamaz. Kadın kadınlara imamlık yapabilir. Sevgili Peygamberimiz’den gelen bir haberde; “Ümmü Varaka’nın evindeki kadınlara imamlık etmesine izin verdi.” diyor. Sevgili Peygamberimiz, “Ümmü Varaka’nın evindeki kadınlara imamlık etmesine izin verdi.” diyor. Bu haberi veren Dârekutnî’nin Ümmü Varaka’dan gelen bir rivayetidir. Yine Şafiîlere göre kadınların cemaatle namaz kılmaları mekruh değil, belki müstehaptır dediler. İmam olan kadın cemaatin ortasında durur, öne geçmez dediler. Yine Ahmet bin Hanbel’den gelen bir haberde de kadınların da cemaat olması müstehaptır dediler. Hanefilere göre -dünyayı okutan mükemmel ekollerden biri Hanefi ekolüdür, hiç kesintiye uğramadan asırlardır Hanefi ekolleri dünyayı okutarak, okuyarak geldiler, diğer kıymetli âlimlerimiz, ekolleri de böyle- erkekler olmaksızın kadınların yalnız başına cemaatle namaz kılmaları mekruhtur, bu teravih de olsa böyledir. Kadınların cenaze namazı kılmaları ise mekruh değildir. Mekruh olmasının delili: Şanlı Peygamber’den gelen bir haberde şöyle buyuruldu: “Kadının namazını evinde kılması, dışarıda kalmasından daha faziletlidir. İç odasında kılması da evin diğer kısımlarında kılmasından daha faziletlidir.” dedi. İşte bu Hadis-i Şerifi Hanefiler, ortaya delil olarak koymuşlardır. Kadınların cemaatle namaz kılmaları mekruh olmasaydı ezan okumaları da meşrû olurdu dediler. Fitneden emin olunursa gündüzün cemaatle namaza gitmeleri caizdir -yine Hanefiler diyor-. Kadınlar gece-gündüz cemaate gidebilirler, ama fitneden emin olacak, güven ortamı olacak dediler. Yine erkeğin kız kardeşi veya zevcesi gibi bir mahreminin bulunmadığı bir evde kadınlara imamlık etmesi de mekruhtur dediler. Mesela bir yabancı erkek yanında nikâh düşmeyen yakınları yok iken yabancı kadınlara, yabancı erkeğin imamlık etmesinden söz ediliyor; bu mekruhtur dediler. Ya o erkeğin yanında kız kardeşi, hanımı gibi yakınları bulunacak; bir sakınca yoktur dediler. Yine mescitte namaz kıldırırsa mekruh değildir, çünkü umuma açık olduğu için. Umuma açık olan yerlerde yabancı kadınlara erkekler namaz kıldırır. Ama gizli ortamlarda yabancı bir erkeğin yabancı bir kadına imamlık yapması mekruhtur dediler.

 

Dakika 35:28

 

Hanbelilerin görüşüne de bu uygundur. Mescitlerde, umuma açık olan yerlerde yabancı erkekler yabancı kadınlara imamlık yapmaları da bir sakınca yoktur dediler. Yine Şanlı Peygamberimiz’den gelen bir haberde; erkeklerin yabancı kadınlarla baş başa kalmasını Peygamberimiz yasaklamıştır ve burada şeytanın karışması söz konusudur. Bunun için erkeklerin yabancı kadınlarla baş başa kalması Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır. Hatta başka bir haberde; “Üçüncü kişi şeytandır.” demiştir. Yani orada bir kadın, bir yabancı erkek; ikisi var. Orada görünmeyen birisi daha var diyor, o da şeytan diyor. Şeytanın görevi nedir? Şeytanın görevi insanları harama, günaha, şeriatın dışına çıkartmak için elinden gelen vesveseleri vermektir. Yine imam olacak kişinin tertemiz olması ve necasetten, abdestsizliklerden temizlenmiş olması gerekir. Abdesti olacak, tertemiz olacak imamlık yapan bir kişi. İmâmet-i Suğra’dan bahsediyoruz. Mâlikîlere göre kasten abdestsiz olursa, işte o zaman o kişinin imamlığı asla sahih olmaz. Tabii bunun hepsi söylüyor. Eğer unutarak abdestsiz kıldırırsa namazı sahihtir dedi Mâlikîler. Evet, kıymetliler. Şafiî ve Hanbelilere göre Peygamberimiz’den gelen haberde; “Cünüp olan bir kişi eğer cemaatle namaz kıldırırsa kendisi namazını yeniden kılar, cemaatin namazı ise tamamdır.” diye bir haber bulunmaktadır. Çünkü cemaatin bu işten haberi yok, olsa idi abdestsiz kişiye, cünüp kişiye zaten kimse uyup da namaz kılmaz. Şafiîlere göre su bulunmadığı için teyemmüm etmişse, su ile toprağı bulamadığı için abdestsiz namaz kılmışsa, böyle kimselere başkalarının uyması sahih değildir. Evet, kıymetliler. Kıraati; imamlık yapacak kişinin Kur’an-ı Kerim’i doğru okuması gerekiyor. Namazı doğru kıldırması, rükünleri yerli yerince yapması gerekiyor. Düzgün okumalı ve rükünleri yerine getirmelidir. Âlimlerin pek çoğuna, hatta cumhura göre Kur’an-ı Kerim okumasını bilen bir kişinin Kur’an-ı Kerim okumayı bilmeyen kimseye uyması sahih değildir. Mesela sen Kur’an-ı Kerim’i güzel biliyorsun, önüne geçtiği doğru dürüst okumayı bilmeyen biri, onun peşinde sen namaz kılamazsın. Çünkü ulemânın pek çoğu -hatta cumhura göre- Kur’an-ı Kerim okumasını iyi bilen kişinin Kur’an-ı Kerim okumayı bilmeyen ümmi kişiye uyması sahih değildir.

 

Dakika 40:13

 

Ümmi kişiye uyanın, namazını yeniden kılması icap eder dediler. Kendi gibilerine imam olabilirler. Hepsi ümmi, hepsi hatalı okuyorlarsa bunlar birbirlerine imam olurlar. Mâlikîlere göre imam, rükünleri tam olarak yerine getirme kudretine sahip olmalıdır. Ümminin ümmiye uyması, yine âciz olan kimsenin kendisi gibi oturarak namaz kılana uyması; bunlar caizdir, sahihtir dediler. Çünkü hepsi ümmi, hepsi âciz kimseler, birbirine uyuyabilirler dediler. Ümmi, bir harfini ihlâl eden kimsedir. Şimdi ümmi kimdir diye sorulursa; mesela Fatiha’yı okuyor birisi, Fatiha okurken bir kısmını düzgün okuyamıyor. Bir harfini dahi ihlâl eden kimsedir dediler. Bu ümmi sayılır, yani Fatiha’da hiç hatalı olmayacak en azından. Sureleri düzgün okusa da yine ümmidir dediler. Fatiha’yı düzgün okuyan kişinin bu gibi kimselere uyması caiz değildir dediler. Evet, kıymetliler. İşte burada Fatiha’nın farz olduğunu Hanefilerin dışındakiler “Fatiha okumak farzdır.” Diyerek belirtiyorlar. Hanefiler ise vaciptir demiştir. Bunun için ima ile farzı yerine getiren kimselere uymaları sahih değildir dediler. Adam ima ile namaz kılıyorsa o imamlık yapamaz dediler. Şimdi yine imamlık yapan kişi, başkasına uymuş olmamalıdır. Eğer bir kişi başkasına uymuşsa o imam olamaz; İmâmet-i Suğra’dan bahsediyoruz. Bu konuda da Hanefilere göre -bakın- mesbûkün başka bir imama uyması caiz olmadığı gibi, başkasının da kendisine uyması caiz değildir. Mâlikîler mesbûk kişiye başkalarının uyması caiz değildir, müdrike başkasının uyması sahihtir dediler. Hanbelilere göre; onların da delilleri Ebûbekir Hazretleri’nin olayıdır.  Şanlı Peygamberimiz, Hz. Ebûbekir namaz kıldırdığı sırada mescide gelince Ebûbekir geri çekilerek Hz. Peygamber (A.S.M.) öne geçti ve cemaate namazlarını O tamamlattı. Yani Peygamberimiz namazı tamamladı imam olarak. Yine bu ittifakla zikredilen haberlerdendir, kıymetli muhaddislerimiz bunu rivayet etmişlerdir. Cuma namazında ise mesbuka uymak sahih değildir dediler. Şafiîlere göre başkasına uyabileceği gibi başkası da kendisine uyabilir. Şimdi bunun ana temasına şöyle bir bakalım: Hanefilerle Mâlikîler mesbuka başkalarının uymasını caiz görmezler. Şafiî ve Hanbelilere göre ise bunu yapmak sahihtir.

 

Dakika 45:43

 

Allah (C.C.) bütün âlimlerimize çok rahmet eylesin. Burada da bir rahmet dalgalandığını, işlerin ne kadar kolaylaştırıldığını, Allah’ın lütfunun tecelli ettiğini, ihtilâfların rahmet olduğunu ve hiçbir zor şeyin kalmadığını görmekteyiz. İmam olacak kişi özürsüz olacak, özürlüler imam olamazlar. Yine İmâmet-i Suğra’dan bahsediyoruz. Hanefiler ve Hanbeliler özürlülerden uzak olmasını şart koşmuşlardır. Kendileri gibi kimselere imamlık etmeleri sahih olur, yani özürlüler birbirlerine imamlık yapabilirler. İmam ile cemaatin özürlerinin bir olması da şarttır. Şanlı Peygamber yağmurlu bir günde ashabına ima ile namaz kıldırmıştır. Bak burada ima ile, niçin? Yağmurdan dolayı böyle bir durum hâsıl olmuştur. İmam ile cemaatin özürleri farklı olursa bu namaz caiz olmaz demişlerdir, kim? Hanefiler ve Hanbeliler. İki özürlü kişinin, tek özürlü kişiye uyması da sahihtir dediler. Bir özürlü kişinin iki özürlü kişiye uyması sahih değildir dediler. Görüyorsunuz, tek özrü olan iki özürlüye uyamıyor, yani iki özürlü imamlık yapamıyor tek özürlü olana. Şimdi Mâlikîler ise bunun sadece mekruh olduğunu söylemişlerdir. Şafiîler de namazı iade etmesini gerektirmeyecek derecede özürlü bulunan kimsenin özürsüz sağlam bir kimseye imamlık yapması sahihtir dediler. Burada da caddenin genişlediğini görüyoruz. Allah (C.C.) bu âlimlerimize çok çok rahmet eylesin. İmamın -yine- telaffuzu sağlam olmalı, doğru konuşmalı, ağzından harfler doğru çıkmalıdır imam olacak kişinin. Harfleri doğru okuyabilecek şekilde, düzgün bir okuyuşa sahip olmalıdır imam olanlar. Mesela peltek bir kişi, ‘’ra’’ harfini (ğayın); ‘’sin’’ yahut ‘’zel’’ harfini ‘’ze’’ -yani (zı)’ları ‘’ze’’- olarak okuyan kimsenin imamlığı sahih değildir dediler. İmama uyan cemaat de imam gibi peltek ise o takdirde ikisinin namazı sahihtir dediler. Yani peltekler birbirlerine imamlık yapabilir ama peşlerinde bir sağlam varsa olmaz, o sağlamın namazı sahih olmaz. O sağlam kişinin imam olması gerekir. Hanbeliler bu konuda ‘’dat’’ yerine ‘’za’’ okuyan kişinin imamlığının sahih olduğunu söylemişlerdir.

 

Dakika 50:24

 

Bakın; Hanbeliler burada ‘’dat’’ ile (dallin)’deki ‘’dat’’ yerine ‘’za’’ okuyan kişiyi istisna etmişler; böylelerinin (‘’dat’’ okumayıp, yerine ‘’za’’ okuyanın) imamlığının sahih olduğunu söylemişlerdir. ‘Ümmi’ durumuna da geçmez demişlerdir. Yani bir harfi başka bir harfe çevirmek ile ‘ümmi’ durumuna geçmez demişlerdir, kim? Hanbeliler. ‘’El müstakîm’’ mesela yerine idğamlı olarak ‘’müttakîn’’, ‘’müstagîm’’ gibi okuyanlar, Fatiha’nın bir harfini yahut bir şeddesini ihlâl eden kimseler Şafiîlere göre peltek gibi kabul edilir, ancak kendileri gibi kimselere imamlık yapabilirler; sağlamlara bunlar imam olamaz demişlerdir. Bu da ortak görüştür, Şafiîlerin görüşüdür ama diğerleri de bu görüşü daha önceki dersimizde ortaya koymuşlardır. Şimdi İnşâAllahu Teâlâ dersimiz bu konu ile ilgili aydınlatma ve keşif notları ile devam etmektedir. Kıymetli izleyenler, mezhebi farklı olan kimselerin peşinde namaz kılma konusuna da şöyle bir bakalım: Hanefi ve Şafiîler imamın namazının, cemaatin mezhebine göre sahih olmasını şart konuşmuşlardır. İmamın namazının cemaatin mezhebine göre sahih olmasını şart koşmuşlardır. Örnek gerekirse: Hanefi mezhebine mensup olan bir kişi vücudundan kan aktıktan sonra yeniden abdest almayan Şafiî bir imamın arkasında namaz kılsa yahut Şafiî mezhebine mensup bir kişi bir kadının eline dokunan Hanefi bir imamın arkasında namaz kılsa, imama uyan kişinin namazı bâtıldır dediler. Burada imamlık yapan kişi, bütün mezhepleri içine alan bir dikkat içinde olmalıdır; Hanefi ve Şafiîlere göre. Hanefilerin Şafiî bir imamın arkasında namaz kılması mekruhtur. Şafiîlere göre Şafiî bir imamın arkasında namaz kılmak faziletlidir. Hanefi yahut başka bir mezhebe mensup olan imamın arkasında kalmaktan, namaz kılmaktan daha faziletlidir dediler Şafiîler. Mâlikî ve Hanbelilere göre namazın sıhhati için şart olan konularda sadece imamın bağlı bulunduğu mezhebe itibar edilir; Mâlikî ve Hanbelilere göre. Yani cemaat imama, imamın mezhebine itibar edecektir, imama uyacaktır diyorlar.

 

Dakika 55:22

 

İmamın kendi mezhebine göre namazı sahih olduğu için bu kişinin namazı da sahihtir. Yani bu imama uyanların namazı da sahihtir dediler Mâlikîler ve Hanbeliler. Mâlikî yahut da Hanbeli imam ile cemaatin namazlarının bir olmasıdır dediler. Evet, kıymetliler. Yine imamlık ile ilgili konularımız devam ediyor. Şimdi mezhep farkının burada fazla bir önem arz etmediğini görüyoruz fakat imam bütün mezhepleri bilmeli, bütün cemaatine ona göre imam olma gayreti içinde olmalıdır. İşte bütün mezheplerin açığa vurulsa da vurulmasa da esas üzerinde durdukları nokta budur. İmama cemaat uyuyacak, imam da bütün mezheplerin delillerini bilerek hareket edecek. Evet, kıymetliler. Yine Hanbelilere göre imam, adalet sahibi olmalıdır. İmamlık yapan kişi cemaatine imam oluyorsa adalet sahibi olmalıdır. Elbette bu, her Müslüman için de geçerli; imam için daha geçerli tabii. Adalet sahibi olması şarttır. İmamlığı -eğer adalet sahibi değilse imam- sahih değildir dedi Hanbeliler. Namazını iade etmek ona vacip olur dediler, adalet sahibi olmayana uydun sen, namazını yeniden kıl diyor. Cuma ve bayram namazları bu hükmün dışındadır da dediler. Yani fasık kimselerin, kendisi gibi fasık kimseye de olsa imamlığı sahih değildir dediler. Kim? Hanbeliler. İmamın fasık olmasını Hanbeliler kabul etmiyor. Kıymetliler, Mâlikîler imamın fasıklıktan uzak olmasını şart koşmuşlardır. Namazla ilgili fasıklıktan uzak olmasını şart koşmuşlardır. Farzları ve şartlarını önemsememek; mesela bir imam namaz kıldırıyor, farzlarını, şartlarını önemsemiyor. Abdestsiz namaz kılmak gibi bir durum ortaya çıkacak kadar bir fasıklık varsa bu kişinin peşinde namaz kılınmaz dedi Mâlikîler de. Yine imamın -şöyle bir bak- bir namazı iki defa kıldıran birisi de olmamalıdır. Mesela Mâlikî, Hanefi ve Hanbeli ulemâsına göre tekrarlayan kimsenin namazı nafiledir. Nafile namaz kılan kişinin arkasında farz namaz kılmak sahih olmaz. İmam namazının keyfiyetini, şartlarının keyfiyetini bilmiş olmalıdır.

 

Dakika 1:00:05

 

Yani imamın bu konularda bilgi sahibi olması gerekiyor; şartlardan biri de budur. Rükünlerini birbirinden ayırmasa da imamın sahih olacak şekilde namazın keyfiyetini, şartlarının keyfiyetini bilmiş olmalıdır. Şimdi imamlığa en layık olan, namazın hükümlerini en iyi bilendir, Yüce İslam’ı. Bir de namaz konusunda imam, tam bilgili olmalıdır. İmamlığa en iyi layık olan odur, namazın hükümlerini en iyi bilen imam olmalıdır. Hanefi mezhebine göre fahiş günah ve hatalardan kaçınmak, Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini ezbere bilmek şartı ile namazın sıhhat ve fesat bakımından hükümlerini en iyi bilenler imam olmalıdır. Bunun peşinden kıraati, tecvit ve tilavet yönünden en güzel olacaktır. Görüyorsunuz, ikinciye kıraati, tecvit ve tilaveti en güzel olandır dediler. Bu konuda da Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde; “Allah’ın kitabını en iyi bilen cemaate imamlık eder, kıraatte eşit olurlarsa sünneti en iyi bilen imamlık eder.” diye bir Hadis-i Şerif rivayet edilmiştir. Evet, kıymetliler. Bu Hadis-i Şerifi birçok muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Şimdi yine sonra şüpheli şeylerden en çok sakınan, takva sahibi olan kişi imamlık yapar dediler. Bakın, birinci derecede ilim irfan, ikinci derecede Kur’an-ı Kerim’i çok güzel okumak, üçüncü derecede takva ehli olmak. Bunlar imam olsunlar ve böyle gidiyor dereceler yine Hanefilerde de. Sevgili Peygamberimiz’den yine şöyle buyurulmuştur: “Eğer namazınızın kabul edilmesini istiyorsanız size âlimleriniz imamlık etsin. Çünkü onlar sizinle Rabb’iniz arasında elçilerdir.” İşte, görüyorsunuz. Sevgili Peygamberimiz’den gelen bir hadis de budur. Âlim olacak; âlim, âlim, âlim! Yine sonra: “Yaş bakımından büyük olanlar imamlık yapsın, size en büyüğünüz imamlık etsin.” Peygamberimiz’den gelen bir haber de budur. Bu da dördüncü derecede bir tercihtir. Sonra ahlâkı en güzel olandır, sonra yüzü en güzel olandır, teheccüd namazı kılandır. Sonra mezhep bakımından üstün olandır, sonra elbisesi en temiz olandır. Bakın bunlar sıralamada. Devam ediyor: Bu sayılan vasıflarda eşit olurlarsa o takdirde aralarında kura çekilerek imamlığa getirilecek kişi tespit edilir dediler. Kim? Hanefiler. Cemaat seçer, eğer cemaat ihtilâfa düşerse o zaman çoğunluğa göre hüküm verilirdi dediler. Devlet başkanı da bulunuyorsa devlet başkanı öne geçirilir, ondan sonra emir geçirilir. Ondan sonra kadı ya da hâkim, ondan sonra evin sahibi olan kişi imamlığa geçirilir. Kiracı bile olsa hüküm böyledir. Yani evde duran kiracı, ev sahibine tercih edilir. Kiracı, ev sahibi sayılır. Yine Peygamberimiz’den gelen bir haberde; “Bir kimse bir kahve ziyaret ederse onlara imamlık etmesin. İçlerinden biri kendilerine imamlık etsin. Şehrin hâkimi, kadısı mescidin imamına göre öne geçirilir. Devamlı mescit imamı mutlak olarak imamlığa başkasından daha lâyıktır.” dediler. Şimdi buraya kadar Hanefilerin imamı, en faziletli imamlığa layık olan kişi. Burada Hanefi mezhebinin görüşünü almış olduk. İnşâAllah diğer ekoller ile dersimiz devam edecektir.

 

Dakika 1:06:40

 

 

 

 

(Visited 45 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}