[jw7-video]

3- Amelde Fıkhı Ekber Ders 3

 

AMELDE FIKHI EKBER DERS 3

Euzübillahimineşşeytânîrracîm, Bismillahirrahmanirrahim.

Euzû bikelimâtillahi tâ’ammati min şerri mâ hâlaka ve zerâhe ve derâhe. Rabbi euzûbike min’hemezatişşeyâtîyn ve euzûbike Rabbi enyehdûrun. Elhamdülillahi Rabb’il âlemin. Vessâletü vessalâmû âlâ Rasulûna Muhammedin ve âlâ âlihi ve sahbihî ecmaîn. Allahümme salli ve sellim ve bârik âlâ Muhammedin ve âlâ âli Muhammed bi adedi ılmi. Sûbhanallahil azim ve bi hamdih bi adedi halgîh mil’el-mîzân ve müntehe’l-ilm ve meblâr-rıdâ ve zinete’l-Arş. Estağfirullah bi adedi zünübina hatta tufer. Allahu Ekber hatta tufer.

 

Çok kıymetli ve muhterem efendiler. Amelde Fıkh-ı Ekber’den keşif notlarımızı vermeye devam ediyoruz. İslam hukukunda, İslam fıkhında cezalar dünyevi ve uhrevidir. Kıymetli efendiler, sadece dünyevi ceza koyan beşerî kanunlardan bu konuda da ayrılmaktadır. Çünkü şöyle bir baktığımız zaman, dünyevi ceza miktarı belirli cezalar yani hudutlar ve miktarı belirsiz cezalar tazirler vardır. Uhrevi ceza da kin, haset, güzel bir kılıfa büründürerek başkalarına zarar verme kastı gibi. Şimdi cezaların ihmali sebebiyle bugün şöyle bir dünyaya bakalım. Gerçek ahlâkın ruhlara, kalplere yerleşmediği ortamlara, toplumlara, fert cemiyetlere devlet ve milletleri şöyle bir bakalım. Yüce İslam’ın hukuku, İslam fıkhı her konuda insanlığın ruhi, kalbi, bedeni, enfüsi ve afaki ihtiyaçlarına cevap vermektedir. Yüce İslam, onun fıkhı. Kıymetli efendiler fıkıhtan mükâfat yani karşılık müspet ve menfidir. Müspettir, yapmamaya da sebep vardır. Mesela kötülüğü yapmadın, ona da sevap verilmektedir. Hatta bir sevap takdir etmezken, muhalefet edildiğinde cezalar vermekle yetinir ki beşerî kanunlarda bakın şöyle. Kanun ise hükümlerine uyulması halinde bir sevap takdir etmezken, muhalefet edildiğinde cezalar vermekle yetinir. Beşerî kanunların ruhların ihtiyacına kalplerin ihtiyacına, dünyevi ve uhrevi mezar ve ötesine, dünyadaki insanların ihtiyaçlarına cevap verme şansı yok diyecek kadar zayıftır. Onun için İslam fıkhının kıymetini onun İslam hukukunun değerini insanlık İnşâAllah bir gün anlayacaktır, anlayanlar çoktan anladı. 14 asır bu cihanı aydınlattı ve ebedî aydınlatacaktır. Fıkıh hem ferdin hem de toplumun maslahatlarını gözetir.

5:05

Yani İslam hukuku, İslam fıkhı hem fertlerin hem de toplumların tüm maslahatlarını göz etmektedir. Birinin diğerine üstünlüğü olmadan toplumun maslahatı göz önünde tutulur. İki zarardan büyüğü hafifi ile def edilir. Cemaatin maslahatını elbette gözetmenin örneklerindendir. Mesela namaz, oruç bunlardandır. Şöyle bir baktığımız zaman bunlar insanın ruh dünyasını, zahiri dünyasını, manevi dünyasını düzenler. Zarar vermek için onları tutmayın. Emrine binaen zararlı olduğu durumunda mesela hanımın kocasına itaate mecbur olmayışı, masiyeti emretmesi gibi hallerde, yöneticiye itaat edilmeyişi gibi, mesela vatana millete ihanet içeren emirler kimden olursa olsun bu emirler yerine getirilmez. Allah’a isyan edilen yerde de kimseye itaat edilmez. Mesela bir koca, karıya haksız yoldan dayatmada bulunuyor. Kocanın yanlışlarına, kötülüklerine kadının itaat etme zorunluluğu yoktur. İtaatler maruftadır. Nehyi anil münker ise her Müslüman kötülüklerden sakınacaktır, sakındıracaktır. Masiyetle emredilmedikçe Müslüman kişiye sevdiğinde ve sevmediğinde dinlemek ve itaat vardır. Masiyetle emredilirse dinlemek ve itaat yoktur. Bu Hadis-i Şerifi, İmâm-ı Ahmed Bin Hanbel‘in rivayet ettiğini görmekteyiz. Vasiyeti malın üçte biri ile sınırlamak gibi Buhari ile Müslim’in de rivayet ettiği gibi 1/3, 1/3’de çoktur. Senin varislerini zengin bırakman insanlara el açacak şekilde bağımlı bırakmaktan yani fukara olarak insanlardan dilenir bir vaziyette bırakmandan daha hayırlıdır. Yüce İslam her konuda mükemmel bir ilahi ölçü ve adalettir. Bunun için faydalıyı celbeden zararı def eden metot tamamen İslam fıkhının Yüce İslam’ın kendi metodudur. Mesela hazine’ye umumi gelir sağlama gibi. Cizre ve diğer vergiler gibi, fethedilen arazileri sahiplerinin elinde bırakmak gibi. Bunlar hep maslahatla ilgili içinde bulunan şerait ile ilgili Yüce İslam en faydalıyı emreder, zararlının tümünden insanları yasaklar. Sonra İslam insan yetiştirir. Ehliyetli kadro yetiştirir, işi ehline verir. Eğer bunu yapmazsanız zaten bütün Yüce İslam kendi aslî değerlerinde orada kalır. Uygulayan olmazsa o da insanoğlunun tamamen mahrumiyetidir. Onun için Yüce İslam her konuda faydayı ve ilerlemeyi, toplumun menfaatini, ferdin, toplumun devlet ve milletin cihan şümul bir menfaat ortaya koymuş hak ölçüleri gerçek adaleti ortaya koymuştur.

 

10:22

 

İslam fıkhı beka ve sürekli tatbike uygundur. Yani şöyle bir bak İslam’ın fıkhında ebedîlik vardır. Çünkü Allah’ın kitabı Kur’an’a dayanır. Karşılıklı rıza zararın tazmini, suçu kökünden yok etmek, hakların korunması, şahsi mesuliyet gibi sürekli kaidelerin fıkhı değişmez. İnsanların, mahlûkatın değişmeyen aslî hakları vardır. Bunlar ebedî değişmez. Kıyasla maslahatları ve örfleri göz etmeye dayalı fıkıh zamanın ihtiyaçları, insanların hayrı, zaman ve mekân olarak muhtelif çevrelerin durumuna göre hüküm şeriatın maksatları ile sahih esasları çerçevesinde kaldığı müddetçe değişme ve gelişme kabul eder. Bu da muamelatta olur. Akaid ve ibadetler de olmaz. Zamanların değişmesiyle, ahkâmın değişmesi kaidesinden kastedilen de budur. Şunu bil ki akaid de ve ibadetlerde katiyen değişmez, muamelat da değişir. Şartlar değiştikçe değişen şartlara Yüce İslam yeni hükümler getirir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in şumulün de bütün çağlar değişmiş ve değişecek bütün şartlar bulunmaktadır. Çünkü Kur’an-ı Kerim Allah’ın ilminin her şeyi kuşatmasıdır. Bunu iyi anlamak ve iyi keşfetmektir, dersimizin konusu keşif notlarıdır. Yani amel-i fıkhın keşif notlarıyla dersimiz devam ediyor.  Dersimiz amel de Fıkh-ı Ekber ve onun keşif notlarıdır. İslam fıkhı kanunların muhtelif yönlerini ihtiva etmiştir. Mesela sigorta, banka sistemi, borsa sistemi, deniz ve hava nakil talimatları ve bunun gibi, asrın meselelerinin türlü fıkhi kaidelerle ve kıyas İstihsan, Mesalih-i Mürsele, Seddi Zerai, örf ve benzerleri gibi içtihadla hükümleri bunların bilinebilecek şeylerdir. Bazı fakihler nasların örfle tahsisini caiz görmüşlerdir. Çoğunluğa da bunlar muhaliftirler. Mâlikîlere göre asil kadının, çocuğunu gereği kadar emzirmeye zorlanamaması gibi. Ebu Yusuf’un eşitliğin ve aksinin gerçekleşmesi için ölçüsünde ya da tartısında faiz cereyan edebilen malların mikyasında örfü benimsemesi gibi. Bazıları da illetî değiştiği için hükmün değişikliğine cevaz vermiştir. Müellefe-i Kulüb payının durdurulması ve kamerî ayların başlarını bulmada rüyete değildi hesaba dayanılması gibi. Burada da tabii ki ilim adamları fikir yürütmüşlerdir.

 

15:11

 

Asilden fere doğru fikir yürütürler. Hiçbir zaman aslî Kur’an ve sünneti ihmal etmezler. Bazıları da şer’an zaruret ve ihtiyaç, efendim, mânâlarının bulunması şartı ile insanlardan sıkıntı ve zararı defetmek için, hükmün zaruret veya ihtiyaçla değişmesine cevaz vermiştir. Bu da bazılarıdır, hepsinin görüşü değildir. Buraya dikkat et. ‘’Bazıları da şer’an zaruret ve ihtiyaç, sıkıntı ve zararı def etmek için hükmün zaruret veya ihtiyaçla değişmesine cevaz vermiştir’’.  Ruhsat zaruretin giderilmesi ve ihtiyacın tahakkuku için lâzım miktar kadardır. Buraya da dikkat lâzım. Ruhsat, zaruretin giderilmesi ve ihtiyacın tahakkuku için lâzım miktar kadardır.  Zaruret miktarı ile takdir edilir. Zaruret ise kişiyi, yasak şeyi yapmaması hâlinde nefsinin veya neslinin helâki veya malının telefi ya da aklının gitmesiyle tehdit eden şeydir. Şimdi bunları da iyi anlamakta fayda var. İhtiyaç, şöyle bir bakalım. İnsanın nefsi veya çocuğu veya malı ya da aklına isabet eden meşakkat ve zorluktur. Eğer yasak olanı kullanmadığın zaman bunlardan birine bir zarar gelecekse işte o zaman zaruret miktarı burada ne yapacaktır, zarardan korunmaya çalışacaktır. Fıkıhla amel etmek vaciptir. Efendiler fıkıh ile amel etmek ‘iczami’ yani bağlayıcı bir vaciptir. Çünkü fakihe içtihadının sonucu ile amel etmesi vaciptir.  Buralara da dikkat lâzım. Fıkıh ile amel etmek vaciptir.  Fakihe içtihadının sonucu ile amel etmesi vaciptir.  O, ona nispetle Allah Teâlâ’nın hükmüdür. Müctehid olmayan da müctehidin fetvasıyla amel edecektir ve mecburdur. Çünkü müctehid olmayan mukallittir. Mukallit olan kişi gerçeği bilenin ilmine tabii olur ve müctehidin fetvasıyla kesin kes amel eder bu da şarttır. Zaten önünde fetva sormaktan başka da şer’i hükmü öğrenecek bir yol yoktur. Çünkü Yüce Allah, Nahl Suresi’nde bilmiyorsanız ehl-i zikre sorunuz yani ilim ehline sorunuz. Bu Allah’ın kesin emirdir. Kat’i delille sabit şeriatın hükümlerinden bir hükmü inkâr veya şeriatın, efendim, tatbike uygun olmadığını ileri sürmek küfürdür. Burayı bir daha açıklayalım. ‘’Kat’i delille sabit şeriatın hükümlerinden bir hükmü inkâr veya herhangi bir hükmün mevcut hatlerin katılığını iddia ya da şeriatın tatbike uygun olmadığını ileri sürmek küfür ve İslam’dan çıkma irtidattır’’.

 

20:23

 

Bir emir şeriatta kesinse ‘Allah’ın emri buna katıdır uygulanamaz, bu çağa uymaz’ gibi sözler küfürdür diyor irtidattır. Fakat zanni galibe dayalı içtihadla sabit bir hükmün inkârı ise bunlar masiyet, fısk ve zulümdür. Müctehid şahsi bir istekten menfaat emelinden, reklam gibi şeylerden uzaktır.  Çünkü hakkın bilinmesi ve o konuda bütün gayretini sarf etmesi müctehidin görevidir, müctehid bunu yerli yerinde yapan kişidir. Şer’i delil önderi hak, şiarı da emanet, doğruluk ve ihlastır. Yani müctehidin delili, şer’i delil yani Kur’an ve sünnettir. İcma-i ümmet, Kıyas-ı Fukaha’dır. Şer’i delil yani müctehidin dayanağı, kesin kes kitap sünnettir.  Önderi haktır, şiarı da emanet, doğruluk ve ihlâstır. Müctehidlerimiz çok kıymetli, değerli âlimlerimiz de bu özellikler var olagelmiştir. Var ola devam edecektir. Görülen maslahata göre herhangi bir mezhepten hükmün seçilmesi için mezhep âlimlerinden oluşan bir heyetçe yapılır. Şimdi bakın bazı ihtiyaçlar karşısında görülen maslahata göre herhangi bir mezhepten hükmün seçilmesi için mezhep âlimlerinden oluşan bir heyetçe yapılır. Yani cahillerin yapacağı şey değil bunlar. Bunlar ehliyet isteyen,efendim, hususlardır. İnsanların rahatı kalplerin huzuru da bundadır. Onun için İslam’ın yüce kanunları şöyle bir gözden geçirildiği zaman tüm insanlığa hayat verir. Yöneticiler ciddi olursa mesele zor değildir. Yönetici kadro daima ciddi, samimi, ihlaslı, hukukun üstünlüğünden yana ve Allah Teâlâ’ya karşı sorumluluk altında, eğer tüm sorumluluklarını ruhunda kalbinde hisseden yöneticiler ve onun kadrosu iş başında olunca tabii ki o zaman mesele kolaylaşır. Ortaya huzur ve adalet gelir, güven gelir. Kıymetli efendiler fakihler veya müftüler, müctehidler hükümleri delillerinden çıkarmaya muktedir olduğu bir meleke hâsıl olur müctehidde. Dikkat et fakih veya müftü, bunlar müctehidtir. Müctehidlik ehliyetine ulaşmış olanlar ki bunlar yani müctehid hükümleri delillerinden çıkarmaya çalışan bütün gücünü kullanan, kendisinde meleke hazır olan kişidir.

 

25:08

 

Mecaz ve hakikat örfiye türündendir. Zamanımız da çıkan fetvalar. Fetva soranların kullanması ve mücerret olarak müftü müctehidin kelâmının naklidir, gerçek fetva değildir. Eğer çağımızda müctehid derecesinde fakih ve müftü yoksa bunlar ne yapmaktadırlar, bir önceki verilmiş fetvaları, müctehidlerin, müftülerin verdikleri fetvaları vermektedirler.  Mezhep nedir? Gidilen yer ve yol demektir. Istılahtaki mânâsı ise meselelerin ihtiva ettiği hükümlerdir. Dikkat et, ‘meselelerin ihtiva ettiği hükümlerdir’. Şimdi şöyle bir bak yol hayatın devam ettirilecek yere ulaştırır. ‘Yol hayatın devam ettirileceği yere ulaştırır’. Bu hükümler de âhiret saadetine ulaştırır. İşte görüyorsunuz mezhep deyince gidilen yol ve o yol için gerekli hükümler ortada bulunmaktadır. Şimdi bu gibi mezhebi yanlış anlayıp yanlış tanımlayanlar mezhebin ne olduğunu bilmeyenler. Bir de taassuba kapılanlar bir de mezhepsizlik, efendim, propagandası yapanlar.  Bunların hepsi yanılmışlardır. Mezheplerin çekirdeği sahabe asrında ortaya çıkmıştır.  Her sahabî bir mezhep hâlindedir. Mesela Hz. Ayşe Annemiz’in, onun ortaya koyduğu ilmi metotlar… Yine diğer sahabîlerin durumları şöyle bir bak. Bunlar sahabenin yüksek derecede ilmi olanlar, her sahabe mükemmeldir (radıyallahu anhüm erdaim ve ecmaîn). Fakat bunların içinde, ilimde öne çıkanlar bulunmaktadır. Şimdi dolayısıyla sahabe zamanında mezhep mi vardı diyenler de gerçeği bilmiyorlar. Mezhep İslam’ı bilmenin adıdır ve İslam’ı bilen kişilerin aslî delillerden kitap ve sünnetten, bilinenden bilinmeyene terakki edebilecek ve hem rivayet hem dirayette ehliyet sahibi olanlardır. Bunun için şöyle bir bak nice kıymetli sahabenin içinde mükemmel âlimler bulunmaktadır. Bunun için kıymetliler, mezhebin bir ilim olduğunu ekol, okul olduğunu, bunun da Kur’an ve sünnete dayandığını icmâya-kıyasa dayandığını, müctehidin ilmine dayandığını unutma! Mesela Ashab-ı Gûzin böyleydi. Tabiın Devri de böyledir. Tabi’nin d-Devri’nde de mükemmel âlimler yetişmişlerdir. Şöyle bir bak. Bunların içerisi Tabiın Devri ilimle dolu, âlimle doludur. Şöyle baktığımız zaman sahabî, Tabi’nin Devri’nde de bunların içinde İkrime’yi görüyoruz.

 

30:02

 

Ata bin Ebi Rebah, bakıyoruz ve diğer İbn-i Şirinleri görüyoruz ve yine bunun gibi Ebu İdrisleri görüyoruz, daha neleri görüyoruz. Hicri ikinci asrın başından dördüncü asrın ortalarına kadar içtihadın altın dönemidir, buraya dikkat et. Hicri ikinci asrın başından dördüncü asrın ortalarına kadar içtihadın altın dönemidir. Müthiş müctehidler yetişmiştir bu ortamda. Hicri ikinci asrın başından, dikkat et sahabî emin ellere teslim etmiş bu yüce emaneti, birinci asrı sahabe devrine bıraktığımız zaman, bakın yine ikinci asrın başından dördüncü asrın ortalarına kadar ki; biz burada 150 senelik bir altın çağ görüyoruz. Bunun önün de çok parlak, bunun iki asır öncesi de daha da parlak ve sonu da parlaktır. Hiçbir- burada- kopma, eksilme de olmamıştır. Onun için kıymetliler şimdi bakıyoruz yine ikinci asrın şöyle ortalarına doğru, ikinci asrın kıymetli muhaddisleri görüyoruz. İkinci asrın başından itibaren İmâm-ı Âzam 80 yılların da Hicri doğduğuna göre daha birinci asrın ortalarına takriben yakın kabul edersek, bakın 150 tarihlerinde de-Hicri- dünyadan göçtüğüne baktığımız zaman onun döneminde de ne kadar büyük müctehidlerin yetiştiğini görmekteyiz. Mesela Mekke’de Süfyan bin Uyeyne, Medine’de Mâlik Bin Enes, Basra’da Hasan-ı Basri, Kûfe de Ebu Hanife İmâm-ı Âzam ve Süfyani Servi, Şam’da El-Zai, Mısır’da Şafiî ve daha nicelerini görmekteyiz ki bütün âlimlerimize Allah bol bol, eksilmeyen, tükenmeyen rahmetiyle Cenab-ı Hakk rahmet eylesin, mağfiret eylesin, merhamet eylesin. Çok mükemmel çalışmışlar yüksek İslam âlimleri. Şimdi bu âlimlerin ortaya koyduğu ilmî ekoller. İşte mezhep bunlardır. Mezheplerin çokluğu insanlara zarar vermez. Çünkü bunlar kökte hep birdirler. Niceleri ne oldu, sonradan tâbiisi kalmadı. Ama dört mezhep Dünyada 14 asırdır yaşayarak geldi ve öbürleri de kitaplarda kaldı. Öbürleri de ilmi olarak kitaplarda kaldı ama o kitaplarda kalanın bugüne faydası yok mudur? Elbette hala faydası vardır ve olacaktır. Çünkü kitaplar da kalması belgelerin ortaya çıkmasıdır. Onun için biz o tâbiisi kalmayan gerçek hak müctehidlerin ortaya koyduğu çalışmaları da takdir ediyor rahmet okuyoruz.

 

35:03

 

Kıymetli efendiler, bunlardan -biliyorsunuz- dünyada meşhur müctehidlerden büyük fakih ve İslam hukukçularından birisi İmâm-ı Âzam’dır. Ebu Hanife, Numan bin Sabit hazretleridir. Bu zat-ı muhterem (rahmetullahi aleyh ve aleyhim ecmaîn) 80 yıllarında doğmuş -Hicri-. 150 yıllarında ise dünyadan Hakk’a yürümüştür ve Hanefi ekolünün, mezhebinin baş imamıdır İmâm-ı Âzam. Emevi ve Abbasi devletlerinin yükseliş devirlerinde yaşamıştır İmâm-ı Âzam. Dikkat et buraya! Emevilerin çoğu İmâm-ı Âzam’ı hiç sevmezdi. Abbasîlerin içinde böyleleri vardı. Buna rağmen İmâm-ı Âzam bu iki dönemde yaşamış ve yükseliş devirlerinde yaşamıştır. Yine de bu iki devlet çok yükseliş göstermiş, yükselmiştir. Demek ki Yüce İslam uygulayan kadrolar ehliyetli kadrolar olunca bütün dünya yükselecek, insanlık huzura erecektir. Bu şeksiz şüphesiz böyledir. Şimdi İmâm-ı Âzam’ın tabiınden olduğu da rivayet edilir. Sahabî ile görüştüğü rivayet edilir ve daha önceki Fıkh-ı Ekber yani İmâm-ı Âzam’ın itikatta, kelâmda tevhid ilmindeki Fıkh-ı Ekber’inden keşif notları verdik. Bundan önceki derslerimizde oralarda bu konulara değindik. Şimdi ise Amelde Fıkh-ı Ekber ile dersimiz devam etmektedir.  Enes Bin Mâlik’i görüp ondan ilim tahsili her Müslümana farzdır diyen Hadis-i Şerifini de rivayet ettiği de söylenmektedir. Yani Enes Bin Mâlik sahibindendir (R.A.) İmâm-ı Âzam’ın onunla görüştüğü de rivayetleri daha önceki derslerimizde geçmişti. Kıymetliler dirayette rey’de ehl-i reyin, imamı büyük bir imam, İmâm-ı Âzam’dır. Iraklıların fatihidir ve bütün dünyada onun tâbiisi daha çoktur. Dünya Müslümanlarının her zaman üçte ikisi İmâm-ı Âzam Ebu Hanife’nin mezhebine tabi olmuşlardır. Takriben böyledir ve kıymetliler İmâm-ı Şafii, İmâm-ı Âzam hakkında bakın ne diyor. ‘’Büyüğü büyükler methederse işte o zaman durumun değeri ortaya çıkar’’. İmâm-ı Şafi Hazretleri İmâm-ı Âzam hakkında diyor ki: ‘’İnsanlar fıkıhta Ebu Hanife’ye iyaldir’’. Yani insanlar Ebu Hanife’nin fıkıhta, çocukları, talebeleridir diyor. Kûfe de kumaş ticareti ile geçimini temin etmiş bir zat-ı muhteremdir İmâm-ı Âzam. Kıymetliler hadis ve fıkıh ilmini ulemanın ileri gelenlerinin çoğundan almıştır. Yani İmâm-ı Âzam fıkıh ilminde, tefsirde, hadiste ve bütün ilimlerde öne çıkmış büyük bir zat-ı muhteremdir (rahmetullahi aleyh ve aleyhim ecmain). Fıkhı, İmâm-ı Âzam, İbrahim Nihai’nin talebesi olan Hammat Bin Ebu Süleyman’dan almış. Pek çok hocadan ders almış ama Hammat Bin Ebu Süleyman’ın dizinin dibinden kalkmamış. Ta ki o dünyadan göçünceye kadar onun öğrencisi olmuş. Müzakereleri 18-20 sene ve değişik haberlerle ve çok büyük bir ilmî tahsil yapmış.

 

40:44

 

Hadis kabulünde ihtiyatlı davranmış, her hadisi almamış. Sahih hadisleri almış ve Kur’an-ı Kerim’le, gerçek sahih hadislerle çelişenleri almamış.  Kıyas ve istihsana çok başvurmuş. ‘’Kıyas ve istishana çok başvurmuş’’. Mezhebinin kaynakları nedir? İmâm-ı Âzam’ın mezhebinin kaynağı nedir? Kur’an-ı Kerim yani kitap, sünnet Peygamberimiz’in sünnetidir. Yani kavli, fiili, takriri sünnetidir ki Hadis-i Şerifler. Üçüncüsü icmâdır, kıyastır ve istihsandır. İlmî kelâma dair Fıkh-ı Ekber isimli kitabı vardır. Bu kitabı da size biz keşif notları adı altında bu kitaptan size bilgiler verdik baştan sona. Yine Hadis-i Şerif konusunda İmâm-ı Âzam’ın müsnedi bulunmaktadır. İmâm-ı Âzam’ın çok kıymetli pek çok sayıda yüksek âlim talebeleri vardır. İmâm-ı Âzam’ın ekolünde çok büyük müctehidler yetişmiş çok kıymetli âlimler yetişmiştir. Bunlardan da öne çıkanlardan bazıları şunlardır: İmâm-ı Ebu Yusuf, Yakup bin İbrahim El Kûfi (rahmetullahi aleyh ve aleyhim ecmaîn), bu zat-ı muhterem İmâm-ı Âzam’ın baş talebesidir. 113 Hicri yıllarında doğmuş 182 yıllarında dünyadan göçmüş olduğu kayıtlıdır. Bu zat-ı muhterem Harun Reşit zamanında, onun hilafet kadı’il kudad, baş kadı-baş hâkim olarak görev yapmıştır. İmâm-ı Âzam’ın mezhebinde usulünün tedvini ve İmâm-ı Âzam’ın görüşlerinin dünya çapında yayılmasında büyük katkısı vardır ve İmâm-ı Ebu Yusuf mutlak bir müctehidtir. Buna dikkat et! Şimdi İmâm-ı Âzam dinde tam bir müctehidtir. Bu İmâm-ı Ebu Yusuf da mutlak müctehidlerdendir. İmâm-ı Âzam’ın baş talebesidir. Muhammed Bin Hasen eş-Şeybani de İmâm-ı Âzam’ın çok kıymetli talebesidir. Bu da Vasıt’ta doğmuş. Babası Şam’da ehl-i harastadandır. Kûfe’de yetişti Bağdat’ta yaşadı ve Rey’de vefat etti diye kayıtlar bulunmaktadır. Fıkhı önce İmâm-ı Âzam Ebu Hanife’den öğrendi tahsilini de daha sonra Ebu Yusuf’tan tamamladı.  Mâlikî İmâm-ı Mâlik Bin Enes ile de bir müddet beraber oldu. Ebu Yusuf’dan sonra Irak fıkhının reisliği ona kaldı.

 

45:04

İlimde bir dahiydi ve mutlak müctehid idi. Yazdığı birçok eserler İmâm-ı Âzam’ın mezhebinin muhafaza edilmesini sağlamıştır. Hanefi mezhebinin tedvinin de çok büyük bir katkısı bulunmuştur. Zahirur Rivaye denilen kitapları Hanefi mezhebinde güvenilir bir hüccettir. Evet, çok kıymetli ve muhterem efendiler. Amelde Fıkh-ı Ekber ile keşif notlarımız devam ediyor.  Diğer kıymetli talebelerinden birisi de Ebu Huzeyl Züfer bin Huzeyl Bin Kayıs El Kûfi. Allah hepsine bunların ve diğer âlimlerimizin tamamını rahmet eylesin. Bu zat-ı muhterem de bu Züfer bin Huzeyl 110 yıllarında Hicri doğmuş 158 yıllarında dünyadan Hakk’a yürümüştür. Bu da kıymetli bir âlimdir ve kendisi hadis ehlinden kıymetli bir hem muhaddis hem de mutlak müctehidtir. En isabetli kıyas yapanlardan birisi bu zat-ı muhteremdir. Diğeri de Hasan Bin Ziyad (rahmetullahi aleyh)’dir. Şimdi bunlar Hanefi ekolünün başta gelen en kıymetli müctehidleridirler. Malik Bin Enes Hazretleri de çok kıymetli bir müctehidtir ve Mâlikî mezhebinin kurucusudur. Bu zat-ı muhterem de İmâm-ı Âzam’dan 13 yıl sonra doğmuş ve 179 yıllarında vefat ettiği rivayet edilir. Yani İmâm-ı Âzam 150 yılında vefat ettiğine göre ortada bir 29 sene sonra da İmâm-ı Âzam’dan 29 sene sonra İmâm-ı Malik Hazretleri dünyadan göçmüş Hakk’a yürümüştür. Kıymetliler Medine’nin en kıymetli âlimlerinden dünya çapında kıymetli müctehidlerden biri de Mâlikî Hazretleridir (rahmetullahi Aleyhi ve aleyhim ecmain). Medine’den hiçbir yere gitmemiştir. Emeviler ve Abbasiler zamanında yaşadı. İslam devleti bu iki imam zamanında genişledi. Kim bu iki imam: İmâm-ı Azam ve İmâm-ı Malik. İslam devleti bu iki imam zamanında genişledi. Batıda Atlas Okyanusu’na dayandı doğuda da Çin’e uzandı. Endülüs’ün fethi ile de Avrupa içlerine doğru uzandılar. Şöyle bir bakınca Müslümanlar bu hak olan İslam’a, Kur’an’a, sünnete sarılıp müctehidlerle, hak müctehidlerle beraber hareket eden birlik ve beraberlik içinde bulunan İslam Âlemi yeniden dünyaya evrensel barışı ve huzuru Müslümanlar yeniden getirirler. Ve bu ümmetin görevidir. Ümmet bir ve bütün olarak dünyaya İslam A’dan Z’ye barıştır bunu getirmek zorundadır. Mâlik Hazretleri fıkıhta, hadislerde kıymetli bir âlimdi ve imamdı.

 

50:07

 

‘’Muvatta’’ isimli kitabı bir kıymetli hadis kitabıdır. İmâm-ı Şafi onun için ‘’Mâlik hocamdır’’ demiştir. Yine ‘’İmâm-ı Mâlik parlak bir yıldızdır’’ der İmâm-ı Şafi bunu da övmüştür. Mezhebini 20 delil üzerine kurmuştur. Bunlardan 5’i Kur’an-ı Kerim’den 5’i de ona mümasil sünnetlerdendir. Kıymetliler istihsan, Seddi Zerai ile hüküm hilafı, Muraat bazen hilafı nazarı itibar alırdı. İstishap Mesalih-i Mürsele ve bizden öncekilerin şeriatları gibi şu delilleri çok kullanmakla tanınmıştır. Sünnetle amel, ehl-i Medine’nin ameli. Mesalih-i Mürsele, sened-i sabit ise sahabe görüşü ve istihsam. En meşhur talebelerinden olanlar bulunmaktadır. Bunlar Mısırlılarda ve Kuzey Afrika ve Endülüs’tendirler. Bunlardan 7’si Mısırlılardandır. Çok kıymetli İmâm-ı Malik Hazretlerinin de kıymetli müctehid öğrencileri bulunmaktadır.  Bunlardan bir tanesi Ebu Abdullah’tır. Abdurrahman Bin Kasım, Ebu Muhammed Abdullah Bin Vehid Bin Müslim gibi kıymetli çok kıymetli talebeleri bulunmaktadır. Yine kıymetli müctehidlerimizden birisi de İmâm-ı Şafiî Hazretleridir.  Muhammed Bin İdris Eş-Şafiî bu zat-ı muhterem, İmâm-ı Âzam’ın öldüğü gün doğmuş diye rivayetler vardır, Hicri 150 senesinde doğmuş ki, İmâm-ı Âzam 150 yılında vefat etmiştir. Ve İmâm-ı Şafi 204 tarihinde vefat etmiş Hakk’a yürümüştür (Rahmetullahi aleyh ve aleyhim ecmain) Şafii mezhebinin baş imamı ve kurucusudur. Çok kıymetli efendiler, İmâm-ı Ahmed bin Hanbel ile beraber yaşamış ve görüşmüşlerdir. Ve İslam dünyasının kıymetli bir âlimidir İmâm-ı Şafi Hazretleri. Şimdi onun da çok kıymetli talebeleri, müctehid talebeleri bulunmaktadır.  Ebu Yakup Yusuf Bin Yahya El-Buveytî, Ebu İbrahim gibi, Ebu Muhammed er-Rabi Bin Süleyman gibi çok kıymetli Şafiî âlimler de bulunmaktadır (rahmetullahi aleyhim ecmaîn). Yüksek âlimlerimizden ve mezhep sahibi olanlardan biride Ahmet bin Hanbel eş- Şeybani’dir. Bu zat-ı muhteremde 164-241 yılları arasında yaşamıştır -Hicri olarak-. Onun da çok kıymetli müctehid talebeleri vardır. Hanbeli mezhebinin kurucusudur. Bu mezhepler birer İslam ekolü, okuludur. İçinden yüksek âlimler yetişmiştir. Bunlardan yine Zahiri mezhebinin kurucularından biri de Ebu Süleyman Davut Bin Ali El İstehani ez-Zahiri’dir. Bu da Hicri 202-270 yıllarında yaşamıştır. Zahirî mezhebinin kurucusudur. Kıymetli efendiler Zahirî Mezhebi’nin şeyhidir Davut hadis hafızlarından idi. Yani bu Davut bin Ali hadis hafızlarından idi fakih ve müctehid idi. Kur’an-ı Kerim ve sünnetin zahiri ile ameli nasıl yoksa ümmet ulemanın hepsinin icmâsı olması şartıyla icmâyı kabul etmektir. Sahabenin icmâsını almıştır sadece. İcmâ yoksa istishabı almıştır.

 

56:16

 

Aslın mubah oluşu delilini, eğer nas veya icmâ yoksa istishabı alırlar Zahiriler. İstishab ise aslın mubah oluşu delilidir. Kıyas, rey, istihsan, zerai ve ahkâm gibi nasların içtihadla tahririni kabul etmezler Zahirîler. Taklidi de reddederler. Zahirî fıkhından misaller: Altın ve gümüş kapların kullanılmasının haramlığını onlardan içme ile sınırlama, faizin haramlığını hadiste zikredilen 6 sınıfla sınırlama, kaybolmuş mezhep sahiplerinden biri olan Ebu Sevin görüşü idi. Cumanın aşiret mescitlerinde de kılınabileceği, zengin hanımın zorda olan kocasına ve kendine bakmaya mecbur edilmesi gibi, Zahirîlerin kendilerine göre görüşleri bulunmaktadır.  Bunun Zahirî Mezhebi Endülüs’te yayılmıştır. Beşinci asırda zayıflamaya başladı, sekizinci asırda unutuldu. Yani önce vardı ama şimdi varlıkları yoklukları eşit hale geldikleri söylenmektedir ve unutulmuş mezheplerdendir. Diğerlerinden biri de Zeyd bin Ali Zeynel Abidin bin Hüseyin. Dört mezhebin yanında 5. mezhep sayılan Şia Zeydiyye’nin imamı yani Zeyd Bin Ali Zeydiyye’nin imamıdır ve Şia’dandır kendisi. Çok yönlü ilmi bir şahsiyet idi kendisi. Âlim idi. El-Mecbu adlı eseri eski fıkıh kitabıdır. İtalya’da basıldı bu kitap. Allame-i Şerefüttin, Hüseyin Bin Hayni, el Yemani, Es Sanai. Bu eseri Er Raudun Nadir Şeru Mecmu’ül Fıkıh El Kebir, 4 cilt halinde şerh etti. Ona Hişam Bin Abdilmelik zamanında Kûfe’de biat edildi. Yusuf bin Ömer ile yaptığı savaşta öldü. Evet kıymetliler, bu da Zeydiyye imamları olarak Zeydiyye’nin İmâm-ı ve kıymetli bir âlim idi, bu da efendim Emeviler zamanında şehit edildi. Dünyadan bu şekilde göçtü.

 

1:00:24

 

Zeydi’ye imamlığı Ali Zeynel Abidin’den sonra oğlu Zeyd’e, efendim, dayandıranlardır. Dolayısıyla üstün Hazreti Ali’yi Peygamber Efendimiz ’in diğer ashabından üstün tutuyordu. Zeyd, Hz. Ebubekir ve Ömer’i kabul ediyor ancak Hz. Ali’yi, Peygamber’in diğer ashabından üstün tutuyordu. Zalim imamlara isyan edilmesi taraftarıydı. Ebubekir ve Ömer’e sataşanları kınardı. Etrafındakilerden Ebubekir ve Ömer’e sataşanları kınardı. Bunun üzerine önceden biat edenler kendisinden ayrıldılar. Doğruyu söyleyince eğriler etrafından dağılırlar. Bakın Hazret-i Ömer’e, Ebubekir’e dil uzatmayın deyince Zeyd ne yaptılar etrafından dağıldılar. Niye işte onlar sapık herifler. Âlimin sözünü kabul etmiyor hem de Zeydi’ye görünüyor. Onlara Rafas Tumuğni, yani beni terk ettiniz dedi. Bunlara Rafizîler diye adlandırılırlar. Rafiziler diye adlandırılırlar ki Zeyd’den ayrılanlar. Daha sonra Velid Bin Yezid Bin Abdül Melik zamanında oğlu Yahya’da isyan etti ve o da öldürüldü, onu da öldürdüler Emeviler. Evet, bütün İslam âlimlerine Allah rahmet eylesin. Kıymetliler bu zatların da kıymetli eserleri vardır. İmâm-ı Yahya Bin Murtaza -onun da ölümü 840’tır-. 4 ciltlik bir Kitab-ul Bahir El Zahhar El Camili Mezaibi Ülemai’l Ensar’dır. Fakihlerin görüşleri ve ihtilaflarını toplamıştır. Çok kıymetliler bunların, Şia’nın ve imamların beşi Irak’lıların fıkhına yakındır. Yani bu fıkıh Iraklıların fıkhına yakındır. Ehl-i Sünnet’in fıkhından çok farklı da değildir. Has konularda fark eder. Meshler üzerine meshin meşru olmadığı -işte bunların Ehl-i Sünnet’ten ayrıldıkları konulardan bazıları meshin meşhur olmadığı-, gayrimüslimin kestiğini, haramlığı, kâfir kadınları nikâhınız da tutmayın. Efendim yine Mümtehine Suresi’ndeki onuncu ayetine binayen ehl-i kitap kadınlarla evlenmenin haramlığı, muta nikâhının mubah olduğuna kair olan Şia İmamiyeye muhaliftirler. Bunların bak İmamiye Fırkasına Zeydi’ye Fırkası bu konuda muhaliftirler caiz görmezler. Yine bunlar ezana ‘’Hayye âlâ hayril amel’’ sözünü ilave ederler. Cenaze namazında 5 tekbir alırlar.  Bu mezhep Hicri 288’den beri Yemen’de devlet mezhebidir. Yani Zeydi’ye mezhebi Yemen’dedir. Şia mezheplerinin Ehl-i Sünnet mezhebine en yakın olanıdır Zeydiyye. Akide’de mezhepleri Mutezile’dir. Hüküm çıkarmada bunların Kur’an-ı Kerim, hadis, rey ile ictihad, kıyas, istihsan, Mesalih-i Mürsel’e ve istishaba dayanırlar. İşte kıymetliler, sizlerlee kıymetli İslam âlimlerinden dört mezhebin dışında bazılarına da yer vererek dersimiz devam etmektedir. Cenab-ı Hakk İslam âlimlerinin sayısını çoğaltsın, sıkıca İslam birliğini, İslam kardeşliğini Kur’an ve sünnette bir ve bütün olmayı Cenab-ı Hakk nasip eylesin.

 

1:06:29

 

 

 

(Visited 238 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}