[jw7-video]

130- Amelde Fıkhı Ekber Ders 130

AMELDE FIKIH EKBER DERS 130

Kıymetli ve muhterem izleyenlerimiz Amelde Fıkhı Ekber’in keşif notlarıyla dersimiz devam ediyor konumuz yine lakit konusudur. Hanefi ve Şafi uleması bakın ne güzel keşiflerde bulundular. Beyyineye açık delille ihtiyacı olanlar konusunda şanlı Peygamberimiz bakın ne buyurdular. Eğer insanlar iddialara üzerine istedikleri verilecek olursa bir takım insanlar kalkıp başkalarının mallarını ve kanlarını iddia edeceklerdir. Fakat şunu iyi bilin ki beyyine yani delil getirmek iddiada bulunan kimseye yemin de bu iddiayı inkâr eden kimseye düşer buyurdular. Evet, kıymetliler işte burada delilin önemini sevgili Peygamberimizden öğreniyoruz her şeyi öğrendiğimiz gibi şayet sahibi gelir ve onun torbasını ve bağını tarif ederse sayısını belirtirse onu ona ver değilse o senindir. Yani yitik rast gele değil belirtilerini karşı taraf yitirdiğinin özelliklerini söylemesi gerekiyor bu delilleri öne sürerken Maliki ve Hanbeliler bir kişi gelip sana onun sayısını kabını ve bağını bildirecek olursa sen onu ona teslim et yani bulduğun şeyi sahibine vermek için bu tedbirler yine Peygamberimiz tarafından ortaya konmuş. Kıymetli bu ekolun âlimleri de bu keşifleri yaparak bu delillerle konuyu ortaya koymuşlar hükümleri de onun yanında ona göre gerçekleştirmişlerdir. Sen onun torbasını ve bağını iyice belle sonrada onu 1 sene boyunca onu tanıt eğer onu tanıyacak kendisinin olduğunu söyleyecek biri çıkmazsa sen onu harca günün birinde onu arayan biri çıkarsa onu ona öde. Kim buyuruyor bunu? Sevgili Peygamberimizden gelen haber bunlar beyyine iddia sahibine düşer Peygamber Efendimizin sözü buda bunun için yüce İslam her şeyi sağlama almıştır sağlama bağlamıştır. Yine Hanefi ulemasına bakıyoruz geniş keşifler yaptığını görüyoruz zengin bir kimse ise lukata’dan faydalanması caiz olmaz dediler Hanefiler yine fakire tasadduk eder zenginin bulduğu şeyin sahibini bulamadığı zaman fakire tasadduk eder dediler. Şanlı Kuran-ı Kerim’den de yine mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin buyuran Ayeti Kerimeye istinat ederek ve haddi aşmayın çünkü Allah haddi aşanı sevmez buyuruyor buda Ayeti Kerime Bakara suresi 190. Müslüman bir kişinin malı onun rızası gönül hoşluğu ile olmadıkça helal olmaz.

Dakika 5:07

İşte görüyorsunuz buda Peygamberimizin Ayeti Kerimeye getirdiği açıklıktır. Lukata helal değildir her kim bir şey bulacaksa onu 1 sene süreyle tanıtsın sahibi çıkacak olursa onu geri versin çıkmazsa tasadduk etsin buyurdu sevgili Peygamberimiz. Her kim bir lukata bulursa ona 1 veya 2 adil şahit tutsun hiçbir şeyi gizlemesin hiçbir şeyi kaybettirmesin sahibini bulduğu takdirde onu geri versin değilse o Allahın bir malıdır onu dilediğine verir buyurdular. Bunlarda Peygamberimizden gelen haberler. Yine onu tasadduk etsin işte görüyorsunuz ihtiyacı olmayan bilhassa bunu tasadduk edecek sahibini bulamazsa cumhuru ulema ise bakalım ne dediler? Mülk edinmesi caizdir dediler.  Şayet o lukata’yı tanıyan çıkmazsa sen onu harca sözüne istinaden değilse o lukata’nın durumu senin malın durumu gibidir sonra sen onu yiyebilirsin fakir ise ondan faydalanabilirsin ona istediğini yapabilirsin sen onu harca sen ondan faydalan işte kıymetliler ulema Hanefilerin keşifleri devam ediyor. Yine bu konuda Hanbelîler ne dediler? Tanıtmanın tamamlanması ile dediler. Sahibi geldiği takdirde ona ver değilse onun durumu senin durumun gibi olur buyrulmuştur. Şimdi buda detay keşiflerdir genel durum zaten belli olmuştur Malikiler niyet etmekle ona malik olur. Şafiler lafız ile mülk edindim demekle olacağını zahirilerin dışındaki birçok âlimlerimiz yediği takdirde sahibine tazminat ödemesi gerektiği üzerinde ittifak etmişlerdir. Bakın bütün bu haberlerden delillerden sonra sonuca bir bakın sahibi bir gün çıkıp gelirse onu ödemen gerekiyor. Sen onun torbasını ve bağını bir sene süreyle takip et bunun da tabi bir sene ilan edilmesi sahibinin aranması daha önceki derlerimizde geçmiştik. Harem bölgesinin dışındaki yer ve harem konusundaki yitikler buluntular yani lukata şafiler harem lukata ’sının tarifi her zaman için ebediyen vaciptir demişlerdir. Bu bölgeyi Allah haram kılmıştır onun Lukata’sını ilan edecek kimse hariç kimse alamaz işte Peygamberimizden gelen bir haber budur buna istinaden de Şafiler haram bölgesindeki buluntuların durumunu buraya istinat ederek devam ediyorlar. Yine Buhari şerifte de olduğu gibi haremin lukata’sı ancak onu ilan edecek kimse için helal olarak alınabilir.

Dakika 10:04

Ancak tanıtmak maksadıyla alınmasının helal olacağını belirtmiş olmaktadır. Şimdi konu burada buluntu olanların durumu fıkıh biliminde anlaşılmış olmaktadır. Birde mefkut buda kaybolan insan kıymetliler Hanefi uleması malı miras alınmaz yâda kayboldu bu adamın mirası alınmaz hanımı ondan boş olmaz buraya dikkat mirasçıda olamaz oda başkasına mirasçı olamaz ona da başkası mirasçı olamaz hanımı da boş olmaz. Şafi uleması hanımın evliliğe fes etme hakkı olmadığı konusunda kocasının ölümü kesin olarak anlaşılıncaya kadar beklemesini ileri sürerken Hanefiler Hanefilerin görüşüne burada katılmış oluyorlar Şafiler. İmam-ı malik ve imam-ı Ahmet’te şöyle demiştir 4 sene geçtiği takdirde hâkim mefkut ile karısını birbirinden ayırır demişlerdir ve 4 seneden sonra hâkimin ayırmasıyla kadın ayrılınca iddet bekler sonrada dilediği kimseyle evlenebilir dediler. İmam-ı Malik ve İmam-ı Ahmet bunların şahsi içtihatları bunlar mezheplerin görüşü değil böyle dediler. Hz. Ömer (r.a) Hazretleri mevkut hakkında bu şekilde hüküm vermiştir dediler oraya istinat ettiler. Yine Hanefi uleması görüyorsunuz ki sürekli her konuda geniş mi geniş söz sahibi ve büyük keşifler yapan ulemanın başında geliyor bu ekol emin tayin eder küçüğün ve delinin malı üzerindeki kayın gibidir mallarını koruma altına alır. Yine hanımına masraf yapılır kocası kaybolan kadın için onun çocukları için söylendiler bunları. Yine mefkud’un akranlarının yaşamayacağı kadar uzun bir süreyi geçecek olursa öldürene hüküm verilir ve kendisi ile karısı arasında boşanma o zaman gerçekleşir malı o zaman paylaştırılır kendisi kimseden miras alamaz ama onun mirası artık varislerine verilir. Bakın bu konuda akranların ölümü ile tahin edilir. El Hasan Bin Ziyad Hazretleri Ebu Hanefi’den bu sürenin doğumundan itibaren 120 yıl takdir edildiğini söylemektedir ve bu imam-ı Azam-a dayanmaktadır bunu. Yine ancak daha makul olanı bu surenin 90 yıl olduğu da söylenmiştir ki demek ki en az 90 sene en çokta 120 seneden sonra bu adamın öldüğüne hükmedilebilir diye bu keşifler bu incelemelerin sonunda bu kanata varılmıştır bu hüküm konmuştur ve kıymetli Kâşiflerin görüşlerini de size zaten anlatmaya çalıştık.

Dakika 15:30

Şimdi bir de yarışma konusu vardır ki sükûnu ile sevk kelimesinde ki duruma istinaden ileri geçti anlamı verilmiş hareke olduğu zaman bu harekeli olması ile o zaman mal anlamına taşıdığı ileri sürülerek ödül el hatar manasında kullanılmıştır ki buna müsabaka denmiştir. Kıymetli efendiler; ivaz yani bedel veya mükâfat oda ödül manasına gelmektedir. Şimdi bu konuda da sünnet ve icma ile bunun caiz olduğu hükmüne verilmiştir kıymetli âlimlerimiz tarafından ki işte bu müsabaka ki diğer Türkçesi yarışmadır. Peygamber Efendimize istinaden yarışma tertiplemiş olmasıdır işin içinde kumar olmayacaktır yine kovalama gibi yarışmaya haykırı şeylerde olmayacaktır. Yine ivazsız caizdir demişlerdir koşarak veya gemilerle, kuşlarla, katırlarla, diğer vasıtalarla ve her şeyle bir yarışma konusu ki bu müsabakanın sahası geniş çağın vasıtalarıyla da yarış olur başka türlüde yine güreşmek ağırlıklar kaldırmakta bu sınıfların içinde bulunmaktadır. Şanlı Peygamber (a.s.v)’ın benimle yarıştı diyor. Kim? Aişe annemiz Peygamberimiz diyor benimle yarıştı ben onu yarışta geçtim diyor. Bir süre böyle kaldık nihayet ben biraz şişmanlayınca benimle tekrar yarıştı bu sefer beni geri bıraktı bunun üzerine bunu ötekinin yerine say buyurdu. Seleme Bin El Ekva Ensar’dan bir kişi ile Peygamber efendimizin huzurunda yarıştı Seleme onu geçti. Yine Peygamber Efendimiz de Rükane ile güreşmiş ve onun sırtını yere getirmiştir. Yine şanlı Peygamber hangilerin daha güçlü olduğunun ortaya çıkması için bir taş kaldıran gurubun yanından geçmiş onların bu durumu terki ile karışılamamıştır yani onları yasaklamamıştır. Bu gibi delillere istinaden müsabakanın yarışmanın caiz olduğu bununda dayandığı delilin sünnet ve icma olduğu ortaya konmuştur. Kıymetli efendiler; Yine Hanefi uleması nasıl demir ucu bulunan ok veya mızrak hafin canlı vasatılar huf ve büyük vasıtalar ki birde canlıların büyükleri ki deve ve emsalleri gibi ayak yürümekle olan gibi yarışmalar onlara gücümüz yettiğice kuvvet hazırlayınız. Buda Ayeti Kerime Enfal Suresi 60. Ayeti Kerimedir ki kuvveti atış yapmak ile tefsir etmiştir. Yine 3 şey lehin değildir buyurmuştur buda adamın atını eğitmesi ki kendi branşında bir insanın ilerlemesi vatanına milletine insanlığa faydalı olacak bir branşında bir sanat dalında kişinin iyice iyi bir eğitimden geçmesi. Hanımı ile oynaşması ok ve yayı ile atış yapması kendi içinde bulunduğu çağda hangi atışlar yapılıyorsa onun en iyisini başarması bunlar hak cümlesindendir. Kıymetliler bunlar ve bunların emsali olanlar oyun ve eğlence değildir bunlar tam anlamıyla fazilettir. Yine Aişe annemiz ile yarışması Peygamberimizin Rükane ile güreşmiş olmasıdır. Rükane biliyorsunuz sırtı yerine gelmeyen öyle bir pehlivan çok güçlü biri ama Peygamberimizin karşısında hiç kendini savunamadı. Yine diğer ulema Hanefilerin dışında ok, mızrak bugünkü tabi ok mızrak bugünkülerde de hem ok hem mızrak hem de çeşitli silahlarla atış yapmayı öğrenmek atışın her türlüsünü öğrenmek ve çağın vasıtalarını yine yerine göre deve ve emsalleri atlarla ve diğerleriyle yarışta bulunmak ve silah taşımak ve binicilik gibi eğitimin dışında kalan hususlarda ivazlı yarışmak yani ivazlı yarışmak ki kumara giden yarışmalar var bunlar caiz değildir dediler. Burada huf, hafir veya nalsın dışında müsabaka yoktur savaşta faydası olan her bir şeyin üzerinde yarışmak caiz olur. Yani savaş teknik ve teknolojisi üzerinde onun eğitimi ile milli savunma ile ilgili her türlü çalışmak yarışmak pek faydalıdır ve peygamberimiz bunun bütün dalarına ümmetini teşvik etmiştir. Rükane Peygamberimizden bu mucizeyi görünce derhal Müslüman olmuştu ivazsız olarak yarışmalar caizdir. İvaz nedir? Bir bedel karşılığındadır kumara dönüşmemesi şartıyla savaşta faydalı olan her türlü eğitim öğretim bu Hanefi ulemasına göre de böyle olduğu gibi cumhur ise ayakların dışında diğerlerinde yapılır demişlerdir. Şimdi ivazın yarışa giren 2 kişiden birisi tarafından veya 3. Bir kişi tarafından konulması icap eder.

Dakika 25:05

Teşvik söz konusudur caiz olması konusunda bunları söylerken her kim 2 atın arasına bir at getirse ve geçileceğinden emin değilse bu kumar değildir her kim 2 at arasına 1 at getirse ve kendisinden geçeceğine emin ise bu kumardır. Yine muhalliliğin atının ivaz koyan 2 kişinin atına denk olması gerekir buda şarttır dediler. Muhallilin olmaksızın her 2 taraf ivaz yani bedel koyacak olursa yarışma haram olur o zaman yarışma kumar türünden olur dediler. Evet, kıymetliler ivazın sultan yani devletin yetkili organları tarafından veya 3. Bir şahıs tarafından korunması ittifakla caizdir dediler. Birisinin ivaz bedel koyması tabi bu taraflardan birinin ve ötekinin onu geçmesi halinde bu ivazı alması buda ittifakla caizdir. İkisinin veya topluluğun ivaz konması konusunda da cumhur ulema buna caizdir demişlerdir. Haram kabul edilen şekil ise şudur bunda da ittifak vardır her bir tarafın ivaz bedel koyması ve yarışı kazananın o ivazları alması yarışı kaybetmesi halinde ise onun mislini karşı tarafına ödemek durumda olması şeklindedir. Birinin ötekini geçme ihtimalinin bulunmasıdır. Çoğunlukla onun başkasını yendiği biliniyorsa caiz olmaz önceden çünkü iş gerçekleştirilmiş gibi olur. Şafilerin yarışanlarca ortaya konulan bedeller üzerinde yapılan yarışmalar haramdır çünkü bunlar kumardır demişlerdir Şafiler. Evet, kıymetliler buradan da durum müsabaka durumu anlaşılmış olmaktadır kıymetli âlimlerimizin keşfi ortaya çıkmış olmaktadır. Şimdi dersimiz şufa ile devam ediyor buda artış demektir ki şeften gelmektedir çift anlamına gelen şef olmuş oluyor. Fıkhı bir ıstılah ise buna Hanefiler böyle anlam verirken şufa onlara göre ortak ve komşunun lehine sabit olur demişlerdir. Şufa ortalığın kıymetini vererek almak için hak kazanması eski ortamın rehine mecburi mülk edinme hakkıdır. Cumhur’a göre sadece ortağın bir hakkı olup komşusunun öyle bir hakkı yoktur demişlerdir. Hanefilerle Cumhur arasında burada bir keşif farkı görmekteyiz delil ise yine sünnet ve icmadır.

Dakika 30:08

Peygamber Efendimiz (a.s.v) paylaştırılmamış şeylerde şufa yapılacağı hükmünü vermiştir şayet sınırlar tespit edilir yolların nereden geçeceği ortadan çıkartılırsa şufa olmaz buyurmuştur. Şufa arazide yahut evde yahut bahçede olur. Bunun delilleri komşu komşunun şufasına daha bir hak sahibidir eğer hazır değil ise onun için yolları bir olduğu takdirde beklenilir komşu kendisine yakın olan bir evde daha bir hak sahibidir. İşte görüyoruz ki yüce İslam birlikte yaşamak için nerenin gerekli olduğunu da bir, bir ortaya koymuştur. İcma konusunda da bilim adamlarımız paylaştırılmayan şeylerde ortak olan kimsenin lehine şufa hakkının kabul edilmesi üzerinde icma ettiklerini görüyoruz. Aynı zamanda Şafiler, Hanbelîler malikiler görüşlerini açıklamışlar ve şu şekilde zararda yoktur zarara karşılık zarar vermede yoktur güzel bir şekilde geçinmek vardır bunlara istinaden görüşlerini açıklamışlardır. Sonra Hanefi uleması bunun rüknü konusunda dediler şefiğin sebep ve şartının varlığı halinde akit taraflarından birisinde almasıdır. Sebebi ise bitişik olmaktır şartı ise akar olmasıdır dediler. Yine Şafilerde, Malikilerde bu yönde görüşlerini açıkladılar. Yine kıymetli âlimlerimiz şufa ile satın almak Hanefiler şöyle dediklerini görüyoruz talebin caiz olmasıdır dediler niteliği ise şufa sebebiyle satın almak buda niteliğidir dediler. Hükmü talebin caiz olması olarak açıkladılar şufa mahalli konusunda da mesela Müslümanlar ev, arazi, bostan kuyu bunlara bağlı olan yapı ve ağaç türünden olan akarlarda şufa hakkının bulunması konusunda ittifak edilmiştir ulema tarafından ve Müslümanlar bu şekilde uygulayarak gelmişlerdir. Bu şanlı Peygamber arazi yahut ev veya bahçe hakkında şufa ile hükmetmiştir. Kıymetli mezhep âlimlerimizde bu delilleri çok iyi incelemişler hükümleri ortaya koymuşlardır. Şanlı Peygamber (a.s.v) pay edilmeyen ortaklaşa bulunan ev veya bahçe hakkında şufa ile hüküm vermiştir. Hanefilerin dışında kalanlar ise ortağın öbür ortağından intikal eden hissesini hissenin intikal ettiği kimsenin elinden cebren alma hakkını kazanmasıdır dediler.

Dakika 35:10

Hanefilerin dışındakiler Hanefiler şufanın illeti ortaklığın veya mutlak olarak komşuluğun def etmektir dediler. Hanefilerin tamamı akarın paylaştırılır olması şart kabul edilmiştir. Şufa paylaştırılmayan şeylerdedir paylaştırmanın zararın bertaraf edilmesidir. İşte Hanefiler burada her konuda olduğu gibi güzel bir açıklıkta getirdiler. Şufa hakkı gerekli ise mutlaka o haktan komşular kendi aralarında kullanırlar onu ittifak konusunda da yine Hanefiler şufa özel olan şirp yol gibi akar haklarında sabit olur dediler. Şirp araç sahibinin nöbeti geldiğinde sulama hakkına denmektedir şirp diye sonra yol hakları da böyledir bu konuda kıymetli âlimlerimizin hepsi güzel keşifler yapmışlar ve birbirinin ya aynısı ya zengin farklı görüşler ortaya koymuşlardır. 4 mezhebinde gemilerde şufa olmadığı konusunda ittifak ettiklerini görmekteyiz ekin meyve ve diğer ağaçlar araziye tabi ise onlarda da şufa vacip olur dediler. Malikilerde caiz olduğunu kabul ettiler zahiriler ise şefi lehine şufa hakkını vacip görmekte her türlü taşınır şeyde de şufayı caiz kabul ederler kim zahiriler. Şefi konusu Hanefilerin şefi ortak veya komşudur. Hanefilerin görüşü ki bu Cumhur’un ki ise şefi sadece ortaktır şeklindedir. Hanefi uleması şufa satılan ittifak haklardan her hangi birisi sabit olur dediler delilleri evin komşusu şufasına daha yakındır evin komşusu komşu bulunduğu eve toprağa başkasından daha layıktır daha hak sahibidir komşu şufasına başkasından daha layıktır diyen Peygamber sözleri Hanefilerce ve delil olarak ortaya konmuş delillerden birisidir. Cumhur satılan şeyde ortaktan başka şufa hakkı yoktur demişlerdir. Hıristiyan’ın rehine şufa yoktur demiş Malikiler, Şafiler ve Zahiriler. Yine Hanbelîlerde ve diğerlerde birbirlerine yakın bu konuda ifadeler ortaya koyduklarını görüyoruz Cumhur’un delili şanlı Peygamber (a.s.v) paylaştırılan her malda şufa hükmünü vermiştir. Sınırlar tespit edildiğinde ise şufa yoktur buyurmuştur sevgili Peygamberimiz komşu şufasına daha bir hak sahibidir şartlar zorluyorsa şufa olmalıdır Peygamberimiz bunları güzel ortaya koymuştur.

Dakika 40:00

Yine mertebe konusunda Hanefiler şufa vaciptir demişlerdir. Yine İmam-ı azam Ebu Hanefi ve İmam-ı Muhammed küçük akarsuda ki şirp hakkıdır demişlerdir ortak halitan arada karışmış malı olan halita şef ’iden daha bir hak sahibidir nedir o halit arada karışmış mal olan kişiye deniyor. Evet, muhterem izleyenler; dini kerimler konusunda güçlük çekebilirsiniz ama biz onları açıklıyoruz derslerin akışı içinde anlamanızda kolaylaşmaktadır. Yine taaddüdü konusunda da birden çok olması konusunda şef’iler aynı mertebeden olmazlarsa satılan şeyde ortak öteki irtifak hakkında ortak diğeri de bitişik komşu olduğu zaman önce satılanda ortağa öncelik tanınır. İrtifak hakkında ortak olana sıra gelir sonra da komşu olana sıra gelir mecellenin de böyle kayda aldığını görmekteyiz. Yine şirp hakkı yol hakkından önce gelir demişlerdir kıymetli kâşif âlimlerimiz. Yine ortakların mertebesi aynı ise kişi sayısınca ve eşit olarak paylaştırılır buyurdular cumhur hisseleri oranında pay edilir dediler Cumhur ulema işte görüyorsunuz kıymetli âlimlerimiz kıymetli görüşlerini ortaya koydular. Cumhur dediğimiz zaman Hanefilerin dışındakiler ve Zahirilerde Hanefilerle burada görüş birliği oldukları içinde oldukları için Cumhur Hanefi ve zahir dışındaki görüşte böyle açıklanmış olmaktadır. Yine Hanefi uleması şufa paylaştırılmayan şey dediler yani öyle şeyler vardır ki paylaştırılamıyor işte onlarda şufa hakkı kalıyor. Hanefi uleması yine geriye kalan kişi tümünü alır dediler. Mesela şefiler de bazıları hakkını israf edeceği zaman ve Malikiler, Şafiler, Hanbelîler de Zahirilerde şufa paylaştırılmayan şey dediler. Şufaya dair yine güzel incelemeler yapan Hanefiler şufa satış akdi ile vacip olur dediler. Yine Hanefiler şefi ölecek olursa ondan miras alınmaz dediler. O aynı semen ile o şeyde daha bir hak sahibidir dediler ki buda Fakihlerin genel görüşünü yansıtmaktadır yine Hanefi uleması şufayı semen ile alır semen ise üzerinde karar kılan ödemesi gereken bakiyedir dediler.

Dakika 45:02

Semen biliyorsunuz değerdir kıymetliler yine bu konuda Zahiri rivayette birçok kıymetli âlimlerimiz ki bu büyük bütün ekolleri ki Hanefiler, Malikiler, Şafiler, Hanbelîler bakın ne diyorlar; şufa sebebiyle mülk edinmesi için hâkimin hükmü ya da semenin hazırlanması veya müşterinin hazır olması şart değildir dediler. Semenin hazır edilmesine bağlı kalır hâkim 2 veya 3 gün süre tanır eğer illa hâkime düşecekse ve düşmüşse İmam-ı Azam Ebu Hanefi ile Ebu Yusuf müşteri şef’in semeni ödemesi kadar aynı elinde alı koyma hakkına sahiptir dediler. Güzel çalıştılar güzel keşifler yaptılar delilleri istinat ederek hükümleri ortaya koydular ve konularda ne kadar güzel açıklanmış olmaktadır. Yine şufaya konu olan şeyler hakkında Hanefiler istikrah halinde semenin tazminatı bunu ileri sürdüler yine müşterinin ihtilafı konusunda 4 mezhebin kıymetli âlimleri Cumhuru şu görüşte ifade ortaya koydular yemin ettiği takdirde müşterinin sözü kabul edilir eğer ortada bir ihtilaf varsa. Yine şartlar konusunda da mülkiyetine kesin olarak çıkması kimin sahibinin mülkiyetine neyin akarın. Yine ivaz akdi olması dediler yani akdin karşılığın karşılıklı ivaz akdi olması dediler. Akdi sahih olması şef’in mülkiyet şartının bulunması yine şef’in satışa razı olmaması Cumhur Şef’in ortak olması şartını da koymuşlardır tabi Hanefiler bundan önceki bütün şartlarda bulunuyorlar fakat son şartta Cumhur şefin ortak olması şartını da ortaya koydukları görmekteyiz. Yine akarın sahibinin mülkiyetinden çıkmış olması konusunda da yine kıymetli görüşlerini ortaya koydular karşılıklı ivazlıma akarın sahibi ona akarı ona şufa hakkına sahip olana haber vermeksizin satacak olursa o şufa hakkını sahip olan kişi onda akarda daha bir hak sahibidir. İvaz şartı ile yapılan hibede karşılıklı kabzetme halinde Hanefilere göre şufa icap eder cumhur ise karşılıklı kabız şartı yoktur dediler. Bu Cumhur dediğimiz zaman Hanefiler bunların içinde bulunmayan ulema toplumu.

Dakika 50:00

Şimdi Hanbelîler de Hanefilerin de yanında yer alarak muhafaza akdinin mala karşı mal olması şartı vardır dediler. Yine Malikilerle, Şafiler akdin karşılıklı ivaz olması yeterlidir dediler. Evet, her konuda güzelim söz söylediler. Yine Hanefiler vakıf satıldığı takdirde komşunun şufa hakkı sabit olur dediler. Yine Hanefi uleması bu görüşü açıkladıktan sonra cumhur yine onlarda şufa hakkı sabit olur miras bırakan Şef’i satıştan sonra ve ölümünden önce şufa talebinden sonra fakat hâkimin hükmünden önce şufa talebinde bulunacak olursa mirasçını lehine şufa hakkı sabit olur dediler. Evet, efendiler ince, ince konuları ince, ince dile getirdiler bunları tam anlamak için konuyu A’dan, Z’ye tekrar dinlemeniz gerekir bu işlere yabancı olanlar yabancı olmayanlar zaten konuyu anlarlar. Bu konuda hile konusu da şufayı ıskat etmek için hileye başvurmanın tahriren mekruh olduğu konusunda Hanefi ulemasının ittifak ettiğini görmekteyiz. İmam-ı Muhammed’e göre ise yine mekruhtur şufayı ıskat etmek için bazı hileli yollara çarelere çıkar yollara başvurmak eğer illa böyle bir zaruret olursa Hanefi ve Şafilerden bazılar veya hepsi o zaman bakın ne dediler? Önce mülkün bir kısmını onun lehine ikrah edip geri kalan kısmını da daha sonra satması böyle bir çaredir dediler. Bu hile değil çaredir hileyle çareyi burada anlam olarak çare anlamında kullanılmış ama hile topluma yansırken başka türlü yansıyabilir bu çaredir kıymetliler. Hanbelîlerle, Malikiler ıskat için hileye yani çareye başvurmak açıkça haram kabul etmişlerdir ki buda çare değil işin içinde haksızlık karıştığı zaman keşiflerin hepsi doğrudur. Evet, fevri mesela vücup vakti ise fevri talep ile bu hak kuvvet kazanır. Fevri ne demektir hemen ve gecikmesiz olarak talep, le bu hak kazanır imam-ı malik vakit akitten sonra 1 sene ile sınırlanmıştır dedi maliki Hazretleri bu talebin hemen yapılması elini çabukta tutmalı dedi yine Hanefilerde Şafiler gibi düşündüler mücerret satışı öğrenir öğrenmez hemen şufa talebinde bulunmak şarttır dediler. Yine Hanefi uleması muvasede yani sürat talebi.

Dakika 55:00

Şufa talebinde bulunuyorum ben, ben onu istiyorum demesi şufa onu hemen isteyen içindir. Yine takrir talebi ki buda terkip anlamında kullanılmış şefi şufa arzusuna 2 erkek veya 1 erkek 2 kadını şahit tutmalıdır. Filan kişi bu evi satın aldı ve ben buna şefi oluyorum daha öncede şufa talebinde bulunmuştum halende talep ediyorum sizde buna şahit olun gibi ifadeler şefinin talebidir. Kıymetliler talebin hükmü konusunda da husumet dava ve temellük mülk edinme talebi filan kişi şu evi satın aldı bende bana ait olan filan ev sebebiyle onun şefi ’iyim ben onun o evde ortağıyım bundan dolayı ben onun o evi bana teslim etmesini istiyorum gibi talebin ortaya çıkmasıdır. Şufa hakkı sabit olur geciktirecek olursa buralara dikkat lazım eğer şefi takır ve şahit tutmak sebebinden sonra 1 ay süre ile husumet dava açma talebini geciktirecek olursa şufa hakkı sabit olur dediler. Mecellede de bu şekil kayıt edildiğini görmekteyiz. Yine veli küçüğün ve ona benzer hacir altındakilerin şufa haklarını talep eder veli olmanın buda ayrı bir görevidir. Hanbelîler ile İmam-ı Züfer, İmam-ı Muhammed şufa hakkı sabit olmaz dediler. Bu keşiflerin hepsi mükemmeldir çünkü sakıt olacakları olduğu gibi olmayacaklarda olacağına göre keşifler mükemmeldir ulemamız güzel çalışmış bütün hükümleri ortaya güzel koymuşlarda bu kıymetli ilimleri amelde fıkıh ekberin tahsilini insanlar ihmal etmiştir burada fıkıhta bir irtidat yaşanmaktadır. Vatandaş dinin emirlerine göre emirler hükümlerine göre bu işi bilen ilmi ile İslam’ı tanıtmaları gerekmektedir. Yoksa işte yaptım da oldu gibi hareketler dindarlıkla bağlaşmaz damanı denet konusunda Hanefiler semeni kendi tazminatı altına alırsa şufa sakıt olur dediler. Evet, yine şufaya konu olan şeyler hakkında da kıymetli âlimlerimiz şufanın bölünme kabul etmez bir hak olduğunda ittifak ettiklerini görüyoruz. Yine vefat etmesi konusunda şefinin Hanefiler bu konuda şufa hakkı şefin vefatı ile sakıt olur dediler zahiriler ve Hanbelîler ise şayet şefi şufayı talep etmeden önce ölürse şufa hakkı sakıt olur dediler

Dakika 1:00:08

Evet, Şef’i şufaya konu olan şeyin bir kısmından vaz geçse şufayı teslim etse mebinin tümündeki hakkı sabit olur dediler. İşte kıymetli Fakihlerimizin hemen tamamı bu görüşü ileri sürdüler Malikiler ve Şafiler şufa hakkını talepten sonra ve almadan önce Şef’inin alması halinde miras alınabilecek bir hattır dediler. Kim? Maliki ve Şafi uleması. Yine şufa Hanefilerce talepten sonra miras alınmaz diğer ekoldeki âlimler ise ve zahirilerde bunlar talepten sonra miras alınır dediler. Şufa zayıf bir haktır talepte bulunmak suretiyle güçlendirilmesi yani pekiştirilmesi gerekir dediler ve şufa meşhurdur. Hanefilere göre ise hem ortak hem de komşudur. Şufa hakkının sahibi kimdir? Ortaktır. Hanefilerde de hem ortak hem komşu olmasıdır. Şufanın müşterinin zarar görmesine sebep teşkil etmesi sahih değildir. İşte rahmet okuyacağımız bu âlimler bu konuda çok güzel hükümler ortaya tespit ettiler bizde onları keşif notlarından size bazı keşif notları vermeye çalıştık. Kıymetli efendiler; hadlerle şer’i hadler ile dersimiz devam ediyor. Yüce İslam şeriatının hayatı düzenlemede ki ebediliğine onun çok mu çok yüce genişliğine selamet ve olgunluğuna fakihlerimizin o yüksek dehalarına daha çok inanmakta fıkıh ilminin büyüklüğünü daha fazla takdir etmektedir. İşte görüyorsunuz hayran olmamak elde değildir Yüce İslam’ın ilimleri ne kadar engin bu âlimlerimizin dehası da ne kadar yüksek bir geniş dehaların olduğunu görüyoruz. Vicdan ve aklının derinliklerine de nüfus ederek sosyal konulara pratik de çözüm yolarlıda nasıl sunduğunu da görmekteyiz. Hedef izzet ve şerefli temiz güven ve huzur içinde yaşayacak zilletin anarşinin fesat ve münkirin günahları itibar görmeyeceği bir yüksek mi yüksek bir şerefli toplum meydana getirmektir ki bu toplum milli ruhun toplumudur milli imanın toplumudur.

Dakika 1:05:02

Milli ruhun toplumudur ve barıştan milli evrensel sevgiden milli evrensel adalette hukukun üstünlüğünde milli ve evrensel yüksek bir toplumun ortaya çıkaran işte yüce İslam’ın bizzat kendisidir. Fıkıh ilmi de bunların bütün ilimlerin anası babasıdır. Evet, kıymetliler; asrımız da dar kalıplı materyalist ortaya öyle şeyler çıkmış ki öyle kanunlar, sistemler, düşünceler, kültür bilgiler hep bunlar denemişler, denemişler neticede İslam dairesine dönmek zorunda kalmışlardır kalacaklardır kalmayanlarda kalacaklardır. İnsanlar artık kalpleri de fikirleri ifsat eden, şüphe tohumları eken güveni yok eden, ahlakı bütün değer ve faziletleri sarsan ve füturlara karşı intikam hisseleri içinde olanlara karşı sarsılma yüce değerleri ile ne yapmış insanları kuşatmıştır. İnsanlar buna sarıldığı an bütün insanlık adalete sevgiye ve barışın Evrenselline kavuşacaktır. Toplum tek kurtuluş yolu olan İslam’a yönelmiş bulunmaktadır bütün dünyada insanların farkında olarak veya olmayarak kalpleri ve ruhları İslam’ı aranmaktadır nefisler ve iblisler sadece İslam’dan kaçmaktadır. Tereddüt ve şaşkınlıktan kurtuluş cinayet çeşitli suçlar ve cezalarda hadlerde ve diğer sahalarda Allah kanunların tam olarak uygulanmasıyla mümkündür. Nedir kurtuluş? Her kötülükten kurtuluş, her tereddütten ve şaşkınlıktan kurtuluş yüce Allah’ın kanunlarını uygulanmalıdır. Toplumu kurtarmak bütün insanlığı İslam geniş perspektifinden bakarak çözüm bulmak, zillet ve horlanma zincirlerini kırma, sömürürüyle bir defa kesin mücadele etme, kendine tam güvenme ve itimat etme şanlı Kur’an ve Yüce Allah’ın şanlı Peygamberin sünneti bayrağı altında toplamak. İşte bu yönde ümit kırıntıları artık parlamaya başlamıştır dünyada bu kıpırtımlalar görünmektedir. İnşaAllah bütün insanlık Yüce İslam ile kurtulacaktır cehennemi doldurma yerine cenneti dolduracaklardır İnşaAllah. Yalnız burada dünyadaki bu gerçeği bilenler birbirine keleplenmelidir kalpler bir kalp gibi atmalı tek yürek olmalı tek bilek olmalı insanların kurtuluşu için çalışmalıdır bu olmadan olmaz. Kıymetliler; ister doğu hayranı ol ister batı hayranı ortada hak ve hakikat olmadıkça kurtuluş olmaz.

Dakika 1:10:09

Şimdi batı hayranı olan insanlarda aşağılık kompleksi bunlara yerleşmiş ve buna kapılmışlar kendilerine güven kalmamış kendilerine güvenler kalmamış güvenini yetirmiş bir takım cahiller İslam fıkı hakkında sadece bir yığıntı İslam âlemlerin görüşlerini bilmez ve sadece bir yığıntı diyecek kadar kafasız gerçeklerden habersiz insanlara baktığınız zaman bunlar delalete yuvalanmış insanlardır veyahut da bile, bile terke terek tufeylilik ve cahillik etmek bu cahil güruha daha tatlı gelmektedir. İslam’da nu tufeylilik ne dilencilik nede başkasının batı sofrasında doğu sofrasında bu oturmak Müslüman’ın izzetine şerefine yakışmaz. Sen başkalarını oturttur sofrana ey Müslüman sende bütün izzetin değerleri hepsi var sende hiç zillet yok kendini tanı o insana izzet veren değerlerine sarıl demedi deme biz duyuruyoruz. Ey bizim nesil haydi İslam fıkhına Amelde Fıkhı Ekber’e onun keşif notlarıyla öncelikle tanış onun bereketli servetine tatlı pınarlarına koşunuz o onun deryalarında yüzünüz. Yüce Allah’ın Teâlâ hakkı zirveye çıkarmak sadık bir yakin, olgun bir akıl ve donatım kullarına vermemiş mi? İslam ile bunu rüştün zirvenin tamamına taşınacağını söylememiş mi? İslam fıkıh bütün mezhepleriyle beraber İslam’ın her çağda eşi bulunmaz bir ilahi nizam ilahi bir sistem olduğunu unutma. Bölücü parçalayıcı değil yapıcı ve toplayıcı birleştirici bir unsur her yönüyle İslam’da mevcuttur. Fıkıh âlimlerin farklılıklarını usul ve ana esaslarda değil içtihat yapılabilen bazı yan ve cüzi meselelerde görülmektedir onlara dairdir. Buda nedir? Tam bir zenginliktir rahmetin yaygınlığıdır işlerin daha da kolaylığıdır. Sizlerle bu kısa sohbetten sonra had nedir bir de ona bakalım hat lügatte men etmek kapıcıya hattat denmesi işte ona dikkat et mani olan anlamındadır. Allah’ın hadleri Hudut Allah Allah’ın haram kıldığı şeyler olduğunu görüyoruz. İşte onlar Allahın hadleridir sakın onlara yaklaşmayın Allah’ın bir çizdiği sınırlar vardır hudutlar vardır koyduğu ölçüler vardır sakın ölçüyü aşma sınırı öte taşma sınırı öte aşarsan ölçüyü taşırırsan karşına ilahi adalet karşına çıkar.

Dakika 1:15:01

Adaletin kılıcını ensende bulursun dünyada berzahta öbür mahşerde bunları bir, bir bulursun yani kimsenin yanlış yaptıkları yanına kalmamıştır kalmayacaktır. İlahi hudutu iyi tanı hadleri de tanı haddini bil. Şimdi hükümleri yani tahdit ve taklit ettiği hudut sınırlar ki bunlara had ismi verilmiştir çoğuna hudut denir. Şeri manası ise Hanefi yüksek âlimleri ki onlar ıstılahına göre onların had Allah Teâlâ’nın hakkı olarak tayin ve takdir edilmiş vacip bir cezanın adıdır. Bunlar tamamen Allah hakkıdır ki kamuyla ilgilidir tazire had denmez dikkat et tazir cezaları da vardır ama bunlara had denmiyor. Tazirin belirli bir sınırı da yoktur ama hadlerin bunlar hep sınırlı ve ölçülürdür kısasın kul hakların cümlesindendir yani kısasın takdiri kul hakları cümlesindendir. Af ve barışmaya açıktır yani kısas af ve barışmaya açıktır günaha düşmesine mani olduğundan hudut sınırları ismini almıştır. Hangileri? Bu hak cezaları kişinin benzeri bir günaha düşmesine mani olunması için hudut yani sınırlar ismini almıştır. Allah’u Teâlâ’nın hakkı (c.c) ırzlarını, neseplerini, mallarını, akıllarını ve canlarını her hangi bir tecavüze maruz kalmaktan korumak için meşru kılındığını görüyoruz. Zina haddi içki içme haddi gibi. Halis Allah’u Teâlâ’nın hakkı ile yani cemiyet ile ilgilidir. Kazif mesela iftira kazif hem Allah’u Teâlâ’nın hakkı hem de kul hakkı olduğunu görüyoruz. Hem şahsi hak hem de amme hakkı ile ilgilidir ki buna kamu hakları da denmektedir. Bunların tabi çeşitleri de bulunmaktadır. Zina, kazif yani iftira, şif sirkat, hırsızlık, yol kesme buna hira da denmektedir. Şürbül hamir yani içki içme haram olan içkiler ve bunları diğerleri. Hanefi uleması ki yeryüzünün en büyük kâşif âlimleridir bunlar diğerleri gibi bakın ne dediler; hadler konusunda sirkat haddi sirkat neydi hırsızlık zina haddi şirp haddi şürbül sarhoşluk haddi kazif haddi olmak üzere bu çeşitlerini saydılar. Yol kesme genel manası ile sirkat hırsızlık kavranın içine girer dediler.

Dakika 1:20:00

Yine aynı zamanda diğerleri ise Hanefilerin dışında kısas ve Riddet hadleri de hak çeşitlerine dâhil olur dediler. Burada bu sayının 7’i bulduğunu görmekteyiz Hanefi ulemasının ıstılahı Allah’u Teâlâ’nın yani cemiyetin hakkı olarak tayin ve takdir edilmiş bir ceza şeklinde tahsis etmektedir yol kesme haddi sirkat haddine dâhil edilmiş. Yine taze üzümden yapılmış şarap içmekten dolayı gereken had yani haddi hamir ile üzümün dışında kalan arpa, mısır, bal ve bunun gibi şeylerden yapılan sarhoşluk velici içki içilmesinden dolayı icab eden sükûn haddi ayrı bir tür kabul edilmiştir. Hanefi ulemaca yine bunların Hanefilerin dışındakiler de ise bunlara da bunlarda bakın ıstılahların da her cezaya mutlak manadan had lafzını kullandıklarını görüyoruz bunlarda bunu 7 çeşit olarak değerlendirdiklerini görmekteyiz. Zina kazif, şürbül, müskir yani sarhoş edici içki içmek sirkat, hirabe yol kesme ve eşkıyalık, baği yani devlete karşı isyan ve cemaatten ayrılma İslam devletine, devletine ve onun başındakine mesela yönetimine karşı koymak ki buda baği olarak nitelendirmiş. Riddet, adam öldürme mesela kasten ki buna taammüden denmektedir. Malikilerde ibn-i Cüzey 13’tür demiştir. Cinayet ve cürümler 13’tür demiştir o da. Öldürme, yaralama, zina, kazif, şarap içme, sirkat, baği, hirabe, Riddet, zındıklık Allah’u Teâlâ’ya sert etme yani sövme, küfür etme, Peygamberlere ve meleklere sövme, sihir yapma namaz ve orucu terk etme gibi bunları oda İbn-i Cüzey Malikilerden 13 olarak saymıştır. Cinayet yani suç manasına cinayet, cürüm suç manasına cürümler, şeri yasakların adıdır zındıklık ve ondan sonra sayılan cürümlerin cezası diyetler, hayvanlara eziyet zararların nasıl giderileceği cinayeti yani suçu ispat yolları gibi çeşitli dallarda incelenmektedir ve birçok çeşitleri de içine aldığını görmekteyiz. Hadlerin meşru olması hikmeti konusunda da nedir cürümleri işlemekten insanları alı koymak toplumu fesattan korumak kurtarmak günahlardan temizlemek hububat ve cezalar Allah’u Teâlâ rahmeti cümlesindendir adalet ayrıca Allah’ın rahmetidir.

Dakika 1:25:02

Cezayı suça göre ceza verirseniz adaleti sağlarsınız o zaman toplumu fesattan günahtan kurtarmış olursunuz günahkârları da günah işlemekten alı koymuşmuş olursunuz. Cinayetlerden caydırıcı sağlam bir şekilde en kâmil usulleri yüce Allah ortaya koymuştur. Hikmet, rahmet, lütuf, ihsan ve adalete uygun müeyyide ve cezalar meşru kılmıştır. Yüce İslam ortaya koyan Yüce Allah onu uygulayan şanlı Peygamber (a.s.v) işte bakıyoruz ki çeşitli cezalar hep münasip bir cezadır. Bütün insanlara merhamet ve şefkattir insanlara zararı dokunan eller vardır güvenliği mal emniyetini can emniyetini ortadan kaldıran insanlara karşı uzanan kötü mü kötü eller vardır. Bu elleri ne yapar? Cenabı hak; kötü ellerde insanları koruyan müeyyideleri suça göre olan cezayı ortaya koymuştur. Medeniyet ve ilericilik şiddet ve katılımla nitelendirebilenler hiç nitekim ne diyorlar? Allah’ın adaletine medeniyet ve ilericilik konusunda medeniyetle ilericilikle bağdaşmıyor diyenlerin beyni ilerlememiş kendileri medeniyetten nasip almamış insanlardır. Suç sürekli üreyecek suçlu sürekli çoğalacak toplumda ehliyet kalmayacak bunun adı da medeniyet olacak ilericilik olacak öyle mi o zaman sen o suçlularla beraber yaşa nerde yaşarsan bu mülk Allah’ındır Allah’ın mülkünde adalet uygulanacaktır. Senin keyfine göre değil medeniyet senin dediğin değil medeniyet Allah’ın dediği yüce İslam ile Allah bunu ortaya koymuş sen bilirsin. Suçun nedenle korkunç olduğunu ve topluma yansıyan son derece tehlikeli tesirlerini görmezden gelenler var. Allah’ın emirlerine şiddet ve katılıkla nitelendirenler kesilen eline ağlamaya çalışırken hırsızlık cürmü ve bu suçun kat, kat fazla tehlikelerine duyarsız kaldıklarını görüyoruz. Kesilen ele ağlıyor ama öbürlerine duyarsız kalıyor suça ağlıyor suçluya ağlıyor o suçtan ve suçludan zarar görmüş görecek insanlığa hiç acımıyor. Nedir bu kurdun yavrusuna ağladığı gibi ağlıyor kurt koyunları parçalayacak öldürdüğünü öldürecek yediğini yiyecek kalanı kalacak. Sakatı sakat kalacak ondan sonrada kurdun ayağını kesince de kutra oturup ağlayacak peki o koyunlara kim ağlayacak aslanların hiçbir suçu yokken gidip takır, takır aslanları vuranlara aslana vurana ağlıyorsun da aslana kim ağlayacak?

Dakika 1:30:05

Mazlumların kimseye bir zararı yok mazlumların gidip evleri soyuluyor bu mazlumlara kim ağlayacak? Sen hırsıza ağlıyorsun da ey aklın başında var ise Allahın adaletine sıkıca sarıl işte şeriatın kestiği parmak acımaz diyen şeriat sadece Allahın şeriatıdır. Kulu ortaya bir sürü şeriat koymuş kulun dayattığı şeriatlar var dünyada dolu. Bunlar nedir? İşte hırsızları bir kısmı bunların hırsızları kolluyor suçsuzların sahibi yok mazlumların sahibi yok suçsuz korunuyor değil suçlular korunuyor. Evet, kıymetliler şöyle bir bak nice suçlar saldırı cürüm vardır masum insanlar sakatlıklara maruz kalmıştır mallar gazve dilmiştir servetler tavana uğramıştır tecavüz sebebiyle işini gücünü kaybetmiş olanlar toplumun güvenliği ve istikrarı için kesilmek zorunda kalınan birkaç ele acıyan kişilerin hatırına hiç bunlar gelmemektedir. Toplum için hangisi daha ehven ve iyidir? Hırsızlığın ortadan kalkması hiç el kesmeye gerek kalmaması mal ve can güvenliği içinde yaşaması mı? Sadece hırsızlık suçundan öteri 10 binlerce kişinin tutuklanıp muvakkat ve müebbet ağır hapis cezalarına çarptırılması ama hırsızlığın kaybolması şöyle dursun artarak, çeşitlenerek ve tehlikeli boyutlara da ulaşarak devam etmesi mi? İşyerlerinin soyulduğunu güpegündüz taşıt araçlarının yağmalanıp talan edildiğini mallara saldırıların kişilere ırz ve namuslara tecavüzlerin vaki olduğunu işitip duymaktayız. Olaylar pek çoktur teknik ve yönetim tarsıyla takibin yapılamayacak kadar fazladır. Tehlikeli suçların önüne geçmek tesirli muvakkat cezalar ile mümkün olabilir ikab, ceza, suç ve cürmü alt edendir. Yani ceza suç ve cürmü alt edendir suç karşısında mağlup olan değildir. Beşeri kanun bazı tehlikeli suçlar için idam cezasını fazla bulmamaktadır bazıları da bulmaktadır suç ile mücadele hususunda itibar münasip ve tesirli ceza tatbikindedir. Elini kesmek hırsızlığın korkutan bir ve birçok suçlara, kötülüklere yol açan felaket halini almasından daha ehven ve hafiftir. Aslında ilahi adalet hırsızları da kurtarır hırsızlığa yol açan kapıları kapatır ahlaktan problem var yüce ahlakı ortaya koyar fakirlikte mi problem var fakir bırakmaz eğitim ve öğretimini tam yapar.

Dakika 1:35:00

İmanın, ahlakın, ilmin, irfanın egemen olması için bir defa ruhlara kalplere İslam yatırım yapar. Adaleti sağlar, kişiyi fakir bırakmaz, aç bırakmaz bunların bu alt yapının üzerinde cezalar uygulanır sen adamı aç bırakmışsan zaten o adam ahlakını takviye eden güzel ahlak ve eğitim ve öğretimini vermemişsen ilim irfandan yoksulsa fakir bırakmışsa birileri onun hakkını yemişse ve toplum sömürülüyorsa orda önce adalet temelden sağlanır. Orda fakirin hakkı yeniyor hırsızın hakkı yendiği için hırsızlık ediyor anlamı çıkar yüce İslam alt yapıyı tamamlamadan üste yapı yapmaz aklını başına al İslam’ı iyi tanı milleti aç sefil bırakıp zengini daha çok zengin eden fakiri daha çok fakir eden sistemler yargılanmalıdır önce. O hırsıza sıra ya gelir ya gelmez çünkü İslam egemen olunca hırsızlık olmuyor ki zaten olursa tek tük cüzü olur oda kötü huy yerleşmiş adam önüne bal ile yağı her gün koysan hazineye bağlasan hırsızlık yapacak bazı tipler vardır. Onların İslam’ı adalet hakkından geliyor zaten gelir toplumu rahatsız etmez yüce İslam ettirmez ona müsaade etmez. Hele Allah haklarına af yoktur kul haklarında kul ile baş başa bırakırsın helal ederse eder etmezse adalet gerekeni yapar. Evet, kıymetliler; Yüce İslam’ı bu dünya öncelikle iyi tanımalıdır İslam toplumu şeri hadleri tatbik ettiği zamanlarda malından ırzından nizamından emin olarak huzur içinde yaşamıştır. Kefaletini ödemek neyin günahların suçların bizzat kendisi kendine had uygulanması talebinde bulunmuştur. Yani suçlular geliyor adalete teslim oluyor ben diyor cezamı çekeyim diyor adalet egemen olunca suçlu da bir vicdan oluşuyor gerçek akli selim ortaya çıkıyor. Nice suçlular kendileri gelmiş Peygamberimize suçlarının cezasının verilmesini istemişlerdir. Niye? Her tarafa adalet, güzel ahlak egemendir ilim, irfan, iman ve Ameli Salih, sevgi ve saygı her tarafı egemen olmuş. Bugün İslam’ın adaletin iyi uygulandığı zamanlarda kurtlar koyunlara saldırmamış. Niye? Adaletten herkes memnun adaletin uygulanmadığı zamanlarda da işte dünyayı dünya ne hale gelmiş Müslümanlar kendi içinde ki fitneyi yok edemedikleri zamanlarda ne kadar çileler çekilmiş İslam önce içindeki fitneyi temizler ondan sonra dünya huzurunu sağlar bütün dünyada. Hz. Ömer’in zamanında Yemenden çıkan bir insan ta Maveraünnehire kadar ve Şam’a kadar Trablusgarp’a kadar gidip geldiği zaman bir problem yoktu her taraf güven ortamı içindeydi. Niye? Kalplere iman yerleşmiş ahlak yerleşmiş ne zaman ki adalet seddeye uğrarsa adalet uygulanmazsa adaletin olmadığı zaman işte kurtlar koyunlara hemen saldırmaya başlamıştır.

Dakika 40:00

Hz. Ömer’in camide hançerlendiği zaman kurdun biri koyuna saldırmış çölde çoban oturmuş, ağlamış, kurdu kovalamamış, kurda dokunmamış öbür çobanlar ona demişler. Niye ağlıyorsun? Bak koyununa kurt saldırdı ben ona ağlamıyorum demiş Hz. Ömer sağ olsaydı bu kurt bu koyuna saldırmazdı. Adaletin şu anda kapısı kırıldı demiş ve o gün hançerlendiği görülmüş bunlar keramettir ve gerçektir. Adalet olduğu zaman kurtlarda memnun koyunlarda memnundur. Zalimler de nedir? Memnun mazlumlar da memnundur. Niye? Zalimin ensesinde adalet kılıcı bulunmaktadır oda zulüm işlemiyor oda rahat ediyor zalimin zulümden alı koyarsanız zulmüne engel olursanız zalimi de kurtarmış olursunuz evet kıymetliler bizden söylemesi.

Dakika 1:41:20

 

(Visited 66 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}