[jw7-video]

47- Amelde Fıkhı Ekber Ders 47

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 47

 

Kıymetli ve muhterem izleyenler! Fıkıh ekolündeki keşif notlarıyla derslerimiz devam ediyor. Dünyayı asırlardır okutan ekollerin başında Şanlı Peygamberimiz (A.S.V.), onun ashapları ve Peygamberimiz’e indirilen Yüce İslamî ilimleri, tabiın ve diğer tâbilerle, Hanefi ekolüyle, Mâlikî, Şafiî ve Hanbeli ekolüyle ve diğerleriyle dünyayı okutarak, asırlardır bugünlere geldiler. Bu ilimlerin en başında fıkıh ilmi gelmektedir. Dünya Müslümanları fıkıh ilmini delillerle Şanlı Kur’an’a, nurlu sünnete, icmâya, kıyasa, aslî ve fer’i delillere istinat ederek, yüksek âlimlerin ilmi ile hareket ederek; ki işte bunlar fıkıh âlimleridir. En öne çıkanlardan biri yeryüzünde asırlardır ilim yıldızı olarak parlayan İmâm-ı Âzam (Rahmetullahi aleyh ve aleyhim ecmain) ve diğerleri. İşte fıkıh ekolünde okuyalım, okutalım. Şimdi dersimiz vitir ile ilgilidir. Vitir namazında, kıraat durumuna baktığımız zaman; Hanefilere göre bu namazın her rekâtında kıraat vaciptir. Hanefilere göre birinci rekâtta A’lâ Suresi’ni, ikinci rekâtta Kafirun Suresi’ni, üçüncü rekâtta da İhlas Suresi’ni okumak menduptur. Bu, bilenler için kıymetli dostlar; bilemeyen istediğini okur. Ama amacımız menduplara ulaşmak. Fazilet yarışında olmak, gaye bu. Yoksa caddeler çok geniş. Bu dört mezhebin ve bunlara yakın olan diğer âlimlerin ihtilâfları rahmet deryasıdır. Yüce Allah, bu fakihlerle müçtehitlerle insanlık âlemine ilimde, lütufta bulunmuştur. İlim deryaları cihanı kaplamıştır. Fıkıh ekolü işte bu rahmet deryasının dalgalandığı bir rahmet okulu, İslam okuludur. Beraber okuyalım ve okutalım. Şanlı Peygamber’den gelen haberde (A.S.V) kıymetli muhaddislerimizin rivayet ettiği bir Hadis-i Şerif’te -bakın-, o Şanlı Peygamber ne yaptı? Ne buyurdu? O Şanlı Peygamber Hz. Muhammed’in üzerinden ebediyyû’l ebed Allah’ın salat-ı selâmı, bereketi hiç mi hiç, ebediyyû’l ebed eksik olmasın. Salat-ü selâm olsun. Yüce Rabb’imiz bizlerden kabul eylesin. Onun rahmetle dolup taşan ruhuna ulaştırsın. O Şanlı Peygamber buyuruyor ki: ‘’Vitir namazında birinci rekâtta (سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى) Sebbihisme rabbikel a’la, ikinci rekâtta (قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ) Gul ya eyyühel kafirun, 3. Rekâtta (قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ) Gul hüvallahu ehad surelerini okur ve ancak son rekâtta selam verirdi’’.

 

Dakika 5:26

 

İşte burada ameliyle buyurdu Sünnet-i Hüda ve mendup olan bir amel bu kıymetliler. Şanlı Peygamber bazen fiilleri ile konuşur buyurur, bazen şanlı sözüyle konuşuyor buyuruyor. Bunları da güzel anlamayı Allah cümlemize nasip eylesin. Şimdi Mâlikî ekolünün yüksek şahsiyetlerine göre de -bakın- vitir onlarda da vitir hakkında bir keşif notları verelim. Tek rekât olan vitirde -bakın- Mâlikîlere göre; Fatiha’dan sonra İhlas, bir de Muavazateyn Sureleri çift rekâtlarının birincisinde, ((سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى)) Sebbihisme Rabbikel âlâ, ikinci rekâtta (قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ) Kafirûn ve yine üçüncü rekâtta da diğer bir sure okunur ki (قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ) İhlas yine bunlardandır, bu da menduptur. İşte, Mâlikîlerin durumuna baktığımız zaman arada fazla bir fark görmüyoruz. Mutlaka farkın olması da rahmettir, bunu da unutmayalım. Evet, kıymetliler, yine Şafiîlere göre bir bakalım keşif notu olarak. Üç rekât vitir kılmak isteyenler için onlar da aynı şeyi tavsiye etmişler. (سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى)) Sebbihisme Rabbikel âlâ, (قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ) Kafirûn Suresi’ni, (قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ) İhlas Suresi’ni ve Muavazateyn Surelerini okumak müstehaptır, demişlerdir Şafiîler de. O allâme-i cihan olan Annemiz Ayşe-i Sıddıka (R.A)’dan gelen bir haber de; ‘’Sevgili Peygamberimiz, (A.S.V.) vitir namazının birinci rekâtında Fatiha ile ((سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى)) Sebbihisme Rabbikel Ala’yı, ikinci rekâtta (قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ) Gulya eyyühel Kafirûn, 3. rekâtta ise (قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ) Gul Huvallahu Ahad ve Muavazateyn yani Felak-Nas Sureleri’ni, İhlas Suresi’ni, Muavazateyn surelerini okurdu’’ diye Ayşe-i Sıddıka Annemiz’den rivayetler böyle gelmektedir. Bakın, fıkıh ekolünün yüksek âlimleri, Peygamber-i Zişan’ın bütün sözlerini, işlerini, takrirlerini; onun bütün ümmetine öğrettiğini, ilmi delillerle fıkıh ilminde ortaya koymuşlar, mükemmel keşiflerde bulunmuşlar. Rahmet deryası taşıyor. Herkes kendi mezhebini, O mezhebinin dayandığı delillere göre mezhebini yaşasın. Bunlar çok mükemmel yüksek âlimler. Cahillere uymayın, mezhebimizin âlimlerine o âlimlerin ilmine, onların ilmi Kur’an, sünnet, icmâ, kıyastır. Dört mezhebi dışlayarak, ilimleri bize kadar getiren dört mezhebin bütün hazinelerinde hırsızlık yaparak, dört mezhebi yok sayarak bugün kendini âlimmiş diye piyasaya sürenler var!

 

Dakika 10:16

 

Bugüne kadar bu ilimlerin tamamı, bu dört mezhebin ekolündeki yüksek âlimler ve Ümmet-i Muhammed bunu taşıyarak getirdi bugüne! Bunları sen nasıl yok sayarsın! Bunların hazinesinde hırsızlık yaparsın, kendini âlim zannedersin! Bunlara dikkat edin! Eğer biri dört mezhebe dil uzatıyorsa -ki bunlara yakın kıymetli, bunların içinde birçok selef âlimleri var, kıymetli müçtehitler var- bunlara kim dil uzatırsa, bunlara değer vermeyin, bunlar değersiz insanlardır, onlar alçak insanlardır! Dört mezhebin dayandığı hak deliller Kur’an-ı Kerim, Şanlı Kur’an, nur saçan sünnet, Hadis-i Şerifler, icmâ ve kıyas yüksek müçtehitlerin yüksek ilimleridir. Bunlara rahmet okuyun (Rahmetullahi Aleyhim Ecmain). Allah’ım, İslam âlimlerine, Ümmet-i Muhammed’e rahmet eyle. Bu hırsızların şerrinden, mezhep düşmanlarının şerrinden, emin eyle. Localarda, emperyalistlerle iş birliği yapıp da İslam birliğini İslam kardeşliğini, cihanın sulh ve barışını yok etmeye çalışan, İslam’ı içinden böyle parçalamaya çalışan alçak zihniyetlere Allah’ım fırsat verme! Kıymetliler, işte Şafiî ekolünde ki yüksek âlimlerde -bakın- her biri Şanlı Peygamberimiz’e, Hadis-i Şeriflere istinat ederek ne yapmışlar? Hazreti Muhammed’in gösterdiği, uyguladığı, İslam’ı, ibadet şeklini, İslam’ı anlama, bilme, kanun kurallarını fıkıh ilmi ile müçtehitlerimiz ortaya koymuşlardır. Bu okulda okuyalım okutalım. Rahmet okuyalım, minnettar duygularımızı da ilan edelim. Biz bu âlimlere minnettarız. Çünkü onlar bu ilimleri bize kadar getirdiler. Bütün müçtehitler kanlarıyla, âlimler göz nurları ile bize taşıdılar asırlardır bu değerleri. Benim kulağıma ailemde ezan okumuş, kamet getirilmiş, dualar yapılmış ve minarelerden ezan sesleri duymuşum, böyle bir ailenin içinden Müslüman olarak dünyaya gelmişim. Bu bir rahmet deryasının içinde doğmaktır. Anana, babana, ecdadına rahmet oku. O geçmişin sayılamayacak kadar iyiliklerini görmeyip de bir sinek konmuş, bir âlimin kafasına, her tarafı ilim, irfan dolu bir adama, -bakın- onun kafasındaki sineği görüp de ondaki ilmi, irfanı, imânı görmeyenler; işte bak onun kafasında sinek var diye o âlimi o sinekten dolayı karalamaya çalışan, alçak mı alçak, adi mi adi zihniyetler var! İmâm-ı Âzam düşmanlığının, Mâlikî, Şafiî ve Hanbeli düşmanlığının, ilim, irfan düşmanlığının köküne bir bakın, neler var? Enaniyet var, egolar var, kaprisler var düşmanla iş birliği var.

 

Dakika 15:00

 

Nefse kul olmak var. Hubb-u dünya var. Ve mevki-makam hırsları var, mal hırsı var, mevki-makam hırsı var, rant sağlama hırsları var! Bunlara aldanma! Var da var. Kıymetliler, Hanbelilere bakıyoruz. Onlar da yine bu diğer kıymetli âlimler gibi, bu rahmet deryasının içinde ilmî görüşlerini ortaya koymuşlar. Onlar da üçüncü rekâtta sadece İhlas Suresi’nin okunmasını müstehap kabul etmişlerdir. Allah hepsine çok çok rahmet eylesin. Konumuz neydi? Vitirdi. Vitir namazı konusunda keşif notları verdik. Şimdi bunlar, detaylı olarak İnşâAllah dersin akışı içerisinde, dersleri baştan sona iyi takip edilirse; bu keşif notlarından da yeteri kadar bilgi alma şansı doğar, Allah’ın lütf-u keremiyle. Her sözü nur ve hak olan, her işi nur ve hak olan kullarından eylesin. Yine kunut konusunda, vitir namazının bir de Kunutu var biliyorsunuz. Hanefiler ile Hanbelilere göre şöyle bir bakalım. Hanefiler şöyle, demişler: Üçüncü rekâtta rükûdan önce ne yapılır, Kunut yapılır, demişlerdir. Yine şöyle bakıyoruz. Kunutun şekli de kıymetli âlimlerimize ve Hanefilere göre -yine- tekbir alınıp eller kaldırılır, sonra Kunut duası okunur. Yine cihanın en büyük kahraman ve âlimlerinden Hülefa-i Raşidin, Aşere-i Mübeşşere, Hz. Muhammed’in amcasının oğlu ve damadı olan allâme-i cihan olan Hz. Ali’den gelen bir haberde (Radıyallahu anhüm ve erdahüm ecmain); ‘’Hz. Peygamber (A.S.V) Kunut yapmak isteyince tekbir getirip böyle Kunut yapardı’’. İşte Hanefilerin -bak- mezheplerinin kökünde Hz. Ali var. Hazreti Ali’nin dayandığı istinatgâh Hz. Muhammed var. Kur’an-ı Kerim var, sünnet var, icmâ ve kıyas var. Hanbelilere göre rükûdan sonra Kunut yapılır. Bakın, aradaki farkı bir keşif notu olarak veriyoruz. Diğerleri de birbirlerinden çok farklı değiller. Çok rahmet dalgalarının farkını, kolaylıkları, caddenin genişliğini görüyoruz. Başka türlü anlamayın. Şimdi yine vitir ile ilgili zikirler konusuna gelince de şöyle bir bakalım. Şanlı Peygamberimiz (A.S.V.) (سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى) ‘’Sebbihisme Rabbikel âlâ’’, (قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ) ‘’Gul ya eyyühel Kafirûn’’ ve (قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ) ‘’Gul hüvallahu ehad’’ Sureleri ile vitir namazını kılardı. İşte bu da vitir namazında neler okunacağını hatırlattık, hatırlatmaya devam ediyoruz. Hatırlatmalar istikrar meydana getirir.

 

Dakika 20:03

 

Tekrar değil bunlar istikrârdır. Vitir namazından ayrılmak isteyince de ‘’sübhânel melikil guddusi’’ tesbihini üç kere söyledi diyor. ‘’Sübbûhun kuddûsün rabbüna ve rabbül melaiketi verruhu’’ Üç kere söylerdi sonra üçüncüsün de sesini yükseltir diyor. Bu rivayet de İbn-i Ebzi’den gelmektedir. Abdurrahman Bin Ebzi’den gelmektedir. Bütün Ashab-ı Gûzin’in tamamından Allah razı olsun. Kıymetliler yine vitir namazından sonra yapılacak dualardan birisi de ‘’Allahümme inni eûzü bike birdake min sahâtike ve eûzü bike min müafatike, min uhubetike ve eûzübike minke (ilâ âhir)’’ Yani bu dua ve emsali dualar okunabilir. Cenab-ı Hakk, ihlas ile ibadet eden ihlas ile dua eden kullarından eylesin. Şanlı Peygamberimiz’in nasıl vitir namazı kıldığı konusunda da sizlere kısaca keşif notlarını vermeye çalıştık ve öz olanı, az ve öz olanı verelim ki bütün konulara değinmiş olalım. Eğer bunların özünü vermez de teferruata geçersek bir konuda takılır kalırız. Öz ve azını veriyoruz ki bütün konulardan keşif notları verelim; okulun bütün derslerini okuyalım. Okuyalım, okutalım. Kıymetliler şimdi de dersimiz namazı bozan şeyler. Bunlara da bir bakalım şöyle. Namazı neler bozar? Bunun bir adı namazın bâtıl olması, fasit olması gibi ifadeler bulunmaktadır. Şöyle bir bakalım Hanefilere göre avret yerinin açılması, mesela namazda avret yerinin açılsa ne olur? Hanefilere göre bir rükûn eda edecek kadar bir rükün miktarı açıklık devam ederse o namaz bozulur. Namazda da tesettür şarttır. Setr-i Avret, namazın farzlarındandır. Bir farzın terk edilmesi o namazı iptal eder, namaz bozulur. Bak, ölçüyü de koymuş Hanefiler. Ne kadar güzel çalışmışlar. Her konuda Şanlı Peygamber’in sözlerini, işlerini, takrirlerini, onun gösterdiği gibi bir İslam anlayışını, İslam yaşantısını Peygamber’in gösterdiği gibi. Bu okullar bunun için asırlardır, bu okullar insanlığı okutmaktadır. Müslümanım diyenler okumalıdır. İlk gelen ayet ‘’oku oku’’ diyor. ‘’İkra’’ diye geldi. Oku, Oku. İslam, ilim, irfan İslam’da; cahilliğin yeri yoktur. Bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek, sormamak çok ayıptır.

 

Dakika 25:12

 

Oku, sor ve öğren. Bilenle, ilim ile hareket et. Her bilenin üzerinde daha yüksek bilenin olduğunu unutma, bir de her işi bilenin Allah olduğunu. Allahu Teâlâ’nın (Celle Celalühü), İslam-ı Muhammed’e inzâl eylediğini, ashapların bu okulda iyi okuduğunu, tabiınin de bu müçtehitlerin, fakihlerin bu okulda iyi okuduklarını hiç unutma. Bilenle hareket et! Mezhep bunun için var. Mezhep deyince alerji hastalığına yakalanan, allerkür bulamayanlar var. Mezhebin ne olduğunu öğrenmemiş ki! Bilmiyor! Müçtehit demek? İslami ilimleri bilenler demektir. Bilenle mi hareket edersin sen, (yoksa) cahille mi? Yola sen kiminle gidersin? Körleri toplar önüne katar da körlerle kendi gözünü de bağlar körlerle yola mı gidersin karanlıkta, yoksa o yolları iyi bilenlerle mi yola gidersin? İşte bu yolları iyi bilen İslam âlimleri var. Kur’an-ı Kerim biliyor, sünneti biliyor, icmâyı biliyor. Fakih olmak, müçtehit olmak öyle kolay mesele değil. Allah’ın lütf-u keremi, hak vergisi. Onun için Yüce Allah insanlık âlemine en büyük lütuflarının başında ilmin tecellisidir. Allah ilimle insanlara tecelli eder. İlimle tecelli, âlimlerin ilmiyle. Allah âlimlere ilim veriyor. Bundan insanlık faydalanıyor. Cahiller, burada körlerden maksat dış(gözdeki) körler değil, dış gözü özürlü olanlar değil; cehalet körlüğü var ya kalplerde, ruhlarda; işte esas körlük cehalet körlüğüdür. Aydınlık, ilmin aydınlığıdır. Fıkıh ekolü bütün karanlıkları, cahillikleri, yanlışlıkları ortadan kaldırır. Rahmet deryası ile dalgalanan, mutlu bir hayat tarzı olan İslam’ın yaşam tarzını ilimlerle ortaya koyar fıkıh ilmi. Yüce Allah, İslam âlimlerine, İslam fakihlerine müçtehitlerine çok rahmet eylesin ebediyyû’l ebed! Onların ilimleri bize nasip olduktan sonra ben onlara hayran kaldım ve minnettarım rahmet okuyorum. İmâm-ı Âzam, hocasının evinden tarafa ayaklarını uzatmazmış. Niye? Onun, dört binden fazla hocası var. Ve kırk binden fazla talebesi var. Nice muhaddisler, müçtehitler onun talebesi, ama hocasından tarafına, evinden tarafına bile ayaklarını uzatmıyor. Dört sokak ötede imiş hocasının evi, kendi evinden. Ama o tarafa ayağını uzatmıyor. Niye? İlimlere, haberlere göre yıllardır, 20 ile 30 sene arasında talebelik yapmış Hammat Hazretlerine. Ve pek çok hocası var ama onun dizinin dibinden kalkmamış. O dünyadan göçünce (Rahmetullahi aleyhim ecmain) artık ilim tedrisatının başına Allah İmâm-ı Âzam’ı nasip etmiş. Onun ekolünden nice müçtehitler yetişmiş, nice âlimler yetişmiş. Mâlikî de böyle, Şafiî’de böyle, Hanbeli de böyle, diğerleri de böyle.

 

Dakika 30:16

 

Biz bütün âlimlerimize rahmet okuyoruz. Ama bu dördü dünyada, önde okutarak gelmişler. Çok kıymetli âlimlerimiz var. Muhammed Bakır’lar, Cafer-i Sadık’lar, bunların hiçbirinin ekolü İmâm-ı Âzam’dan farklı değil. İmâm-ı Âzam’ın muhasırı bunlar. Aralarında içtihat farkı bile yok. Ama bakıyorsunuz ben cevap vereyim diyor adam. Cafer-i Sadık’ın ortaya koyduğu fıkıh kitapları var mı, nerede göster bakayım. Tevatür ile gelmiş, bugün dört mezhebin bütün ekolündeki fıkıh kaynakları tevatür yoluyla gelmiş, okunarak, asırlardır, kesintiye uğramamış. Onun için bugün fıkıh kitabı yazmamış, onun adına uydurulmuş kitaplardır. Bugün Cafer-i Sadık Hazretleri yüksek bir şahsiyettir. Onun yazmadığını yazdı diye onun adına kitaplar uydurulmuş. Kur’an-ı Kerim’e uymayan, dört mezhebe uymayan, Cafer-i Sadık’ın kendine uymayan, Muhammed Bakır’a uymayan, 12 İmamlar’ın ekolüne uymayan, nice kitaplar yazılmış. Hatta bu dört mezhebin aleyhine de nice ihanet çeteleri harekete geçmiş ama tutmamış, tutmaz. Niye? Bu ekoller okunarak geldi tevatür yoluyla geldi. İmâm-ı Rabbanî‘ye mal ediyor bazıları. Ağzına almışlar İmâm-ı Âzam’a dil uzatanlar, İmâm-ı Rabbanî’nin arkasına, Abdulkadir Geylâni’nin arkasına sığınarak kendi zehirli, kuduz salyalarını akıtarak, başkalarının adı altında İmâm-ı Âzam düşmanları var. Hz. Ali’nin yapmadığını ebedî yapmayacağını uydurup Ali’ye mal eden nice ihanet çeteleri var. Bunlara dikkat edin, bunların oyununu bozan Kur’an-ı Kerim’i A’dan Z’ye bilmek, sünneti bilmek, fıkıh ekolünü iyi okumak, delillerle ilmî delillerle. Hanefi mezhebinin Hz. Ali var temelinde, İbn-i Mesud’lar var, İmâm-ı Âzam’ın muhasırı Cafer-i Sadık var, Muhammed Bakır var. Daha nice sahabeler var, nice âlimler var. Kur’an-ı Kerim var Peygamberimiz’e dayanan bir mezhep metodu var, komple. Yani sen, İmâm-ı Âzam mezhebi deyince ne anlıyorsun? İmâm-ı Âzam kendi kafasına göre bir şey ortaya koyduğunu mu zannediyorsun! Kur’an-ı Kerim’i iyi bilmek, sünneti bilmek; Hazreti Muhammed’in gösterdiği, öğrettiği, uyguladığı İslam’ı bilmek demektir. Hanefi ekolü bu, işte Mâlikî ekolünde, bu Şafiî, Hanbeli ekolü de bu. Diğer yüksek müçtehitlerin durumları da bu. Mezhep deyince sen ne anlıyorsun? İlim, ilim, ilim. İslam’ı delillerle bilmek demek. Cahilin yolunda mı gideceksin bilimler, âlimler, müçtehitler varken. Usul âlimleri müçtehitlerdir. Kimse müçtehidin yerine oturamaz. Bütün tasavvuf âlimleri, bu dört mezhebin rahmet deryasından faydalanmışlardır. Bütün tasavvuf evliyaları, dört mezhepten fetvayı alın, demişlerdir.

 

Dakika 35:03

 

Fetva ve ölçü burada, şeriatta ölçü, şeriata uymayan tarikat, tarikat değildir. Hakikat, hakikat değildir, tasavvuf, tasavvuf değildir. Bütün hakikatler şeriatın katmanlarıdır. O da fıkıh ekolünde öğretilir, öğrenilir. Ondan sonra ruhlar donatılır. Neyle? Güzel ahlâkla, Allah sevgisi ile, merhamet ile, sevgi ile, yüksek adalet ile, ilim irfan ile donanırsın. Tasavvufun da gayesi ruh terbiyesi, nefis terbiyesidir. Sen tasavvuf deyince ne anlıyorsun? Havada uçmayı mı anlıyorsun? Sinekler uçuyor ama yine sinek bak, havada uçmakla sinekler sineklikten kurtulmuyor. Ruh terbiyesi, ruh! Tasavvuf, evliya okulları, nefis terbiyesi, ruh terbiyesi ve fıkıh ekolünün ölçülerini uygular, uygulamalı bir metot vardır evliya okulunda. İşte bu dört mezhebin ölçüsünü uygular evliyalar. İmâm-ı Âzam’ın ilim halkasında nice evliyalar yetişmiş. Davudî Tailer’e bir bak şöyle. Dünyanın en büyük fakihlerinden, en büyük evliyalarından, daha niceleri yetişmiş. İbrahim Ethem’lere ders vermiş. Onun için kıymetliler, ilimsiz yola çıkan karanlıkta gözünü kapayıp çukurlara, ateş çukurlarına yuvarlanan, insana benzer. İlimsiz yola çıkma, bir de ilim kim de var, kimde yok bir de ona bak. Başına sarık geçirmiş adam onu âlim zannediyorsun. Cübbesi uzun, sakalı uzun onu âlim zannediyor. Sakal da güzel sarık da güzel cübbe de güzel ama içini doldurmak esas güzellik orada içini doldur! İlim, ilim. Cahillerde sarıkları iyi sarıyor, cübbeler giriyor, sakallar uzatıyor ama içinde ilim yok, İlim, ilim. Fıkıh ilmi, tefsir ilmi, hadis ilmi, akaid ilmi, en başta da usul ilmi, bunlar olmalı. Şimdi kıymetliler, namazı bozan konular üzerinde şöyle bir bakalım. ‘’Biz namazda konuşurduk’’ diyor. Bakın, İslam’ın ilk günlerinde daha insanlar İslam Okulu’na daha yeni kayıt olmuşlar, لَا اِلَهَ اِلَّا اللهْ مُحَمَّدُ الرَّسُولُ اللهْ  ‘’Lâ İlahe İllâllah Muhammedur Resûlullah’’ demiş Müslüman olmuş. Ama adam nasıl namaz kılınacağını bilmiyor. Namaza durmuş ama konuşuyor bak ne diyor Zeyd Bin Ekram Hazretleri (r. a): ‘’Biz namazda konuşurduk. Bizden biri yanı başında ki arkadaşı ile konuşuyordu’. Dikkat edin. ‘’Gönülden boyun eğerek, Allah için namaza durun’’ diyen ayet geldi diyor. Konuşmalar komple yasaklandı, ayetler geldi, Hz. Muhammed’in okulunda iyice okudular. Artık namaz, miraç oldu Allah’ın huzurunda. Allahu Teâlâ’nın, kendisini gördüğünü biliyor. Artık ‘Rabb’im beni görüyor!’ diyor. Kalp, Rabb’ine bağlandı. Konuş desen de konuşmaz artık. İşte miraç olarak namaz kılınmaya başlandı. Ne zaman? İyice bu okulda, Muhammedî okulda şeriat okulunda okuyarak miraca ulaşıldı.

 

Dakika 40:09

 

Gerçek namaza ulaşıldı. Evet, kıymetliler; bu ayet-i kerime diyor inzâl edilince, sükût etmek ile emir olunduk. Şanlı Peygamber ayetleri hemen uygulamasını Peygamber yapar. Emri Allah verir, uygulamayı Peygamber yapar. Ve ‘’Namazda konuşmaktan men edildik’’. Artık namazda konuşmak yasaklandı, diyor. Bak namazı bozanlardan biri namazda konuşmaktır. İster az konuş ister çok. Dünya kelâmı namaza katılmaz, karıştırılmaz. Bunun için kıymetli efendiler, şimdi şöyle bir bakalım. Bu namazda insan sözlerinden bir şey konuşmak uygun olmaz. O ancak tesbih, tekbir ve Kur’an okumaktan ibaret bir ibadettir, en yüce ibadettir, Yüce Allah’a en büyük tazimdir ve miraçtır. Onun için kıymetli efendiler, namazda bir defa kalp Rabb’ine iyice bağlanmalıdır. Şimdi bu konuda Hanefi ekolünün yüksek şahsiyetlerinin görüşüne şöyle bir bakalım: Bunlar Hanefilerde de aynen yukarıda delilini gösterdiğimiz ayet ve hadislere göre konuşmak namazı bozar. Şimdi, hatta ‘’kı’’ mesela ‘’kı’’ veya ‘’gı’’ veya ‘’kı’’ gibi sözler bir veya iki harf söylemekle olur. Yani ‘’kı’’ desen dünya kelâmı olarak, ‘’gı’’ desen bunlar yine bir insana namaz içinde namaz dışında veya namaz içinde birine selâm versen diliyle selâmı alsan gibi -bakın- durumlarda bunların birer örneğidir el ile selâmı almak bu da mekruhtur. ‘’Yerhamükellah’’ bile diyemezsin namaz içinde. Mesela ‘’ya, hey’’ diyerek seslenirsen yine namaz bozulur, çünkü bunlar namaza ait olmayan sözlerdir. İster ‘’kı’’ de ister ‘’gı’’ de istersen yağ de istersen ‘’yerhamükellah’’, de namaza ait olmayan bir şeyi söyleme, yapma. Bunlar namazı bozar dedi Hanefi yüksek âlimleri. Musibetten dolayı yüksek sesle ağlarsa, yine namazı bozulur. Dünyalık dünyada başına bir dert bela gelmiş. Allah bütün Ümmet-i Muhammed’in başından sıkıntıları alsın. Gerçek ümmetten bahsediyoruz. İslam’ın cihana hâkim olması için çalışan ümmetten, mücahit, kahraman ümmetten bahsediyoruz. Dünyevi bir sıkıntıdan dolayı yüksek sesle namaz da ağlarsa, namaz içinde namaz bozulur. Allah sevgisi, Allah korkusu için ağlarsa namazın fazileti artar, bozulmaz o zaman. Dünyayı namazın içine karıştırma. Bir insan ‘ah’ dese, ‘of’ dese bunun gibi sesler çıkararak bir şeyler namaza karıştırırsa, ‘aaah’ diyor namazın içinde ‘ooof’ diyor. Bunlar namazı bozar.

 

Dakika 45:03

 

Hastanın inlemesi, ah of demesi namazı bozmaz. Çünkü o hasta. Onun bir mustarip yönü var. Hasta için böyle değil dikkat et. Elde olmayan sebeplerle aksırmak, öksürmek, geğirmek, esnemek bunlar da elde olmayan sebeplerle yapılırsa namazda bunlar namazı bozmaz, namaz bozulmaz. Fakat bunlara engel olmaya çalışmak, tedbirli olmak o da ayrıca görevdir. O cihanın en büyük allâme-i cihanlarından olan Ebû Hanife İmâm-ı Âzam ile onun yüksek talebelerinden biri olan İmâm-ı Muhammed’e göre, başkasının işiteceği bir ses ile üflemek namazı bozar. Bak başkasının işiteceği bir ses ile üflemek, ‘’üff’’ diyor namazda. Namazı bozar dedi bu iki büyük şahsiyet. İmâm-ı Âzam ve onun yüksek talebesi dünyanın en büyük âlimlerinden biri de İmâm-ı Muhammed’dir (Rahmetullahi aleyhim ecmain). Bu ikisine göre de namazda -diyor- bu şekilde üflenirse başkasının işiteceği bir ses ile üflenirse namaz bozulur- dediler. Yine İbn-i Abbas’tan gelen bir haberde; ‘’namazda üflemek, konuşmaktır’’ diye haber vardır. Bunlara da tabii kıymetli müçtehitlerimiz, fakihlerimiz zaten Peygamber-i Zişan ve sahabeden gelen haberlere sahih hadislere, Hadis-i Şeriflere dayanmaktadır. Yani İmâm-ı Âzam bir şey söylemişse mutlaka onun bir kökü vardır, rastgele bir söz söylemez. Hatta bazı görüşleriniz mesela, bazı müçtehitler birçok görüş beyan ederler, içlerinden birini zayıf görürsün. O zayıf değildir. O an için o şartlara göre, onun daha kuvvetlisi orada olabilir. Başka şartlar doğunca o zayıf zannettiğin görüş en kuvvetli görüş hâline gelir. Onun için bunların hepsine ilmî bir dürbün ile ilmî bakış ile bakmak lazım. Bir de maslahata göre şartların durumuna göre bakmak gerekiyor. Dogmatik, rastgele hele de cahillerin bakışı ile olaylara bakılmaz. İlmî bakış ile bakmak için önce müçtehitlerin bakışı ile bak! Oradan hareket et, bilenle hareket daha doğrusu. Cennet veya cehennemi hatırlayarak, huşudan dolayı dua etmekle diyor namaz bozulmaz. Mesela ‘bela’ dedi. Bir ayet-i kerimenin anlamından etkilenerek evet öyle dedi. Veyahut yine tasdik olarak ne an dedi, yani evet diyerek bir ağlayan bir kimsenin namazı bozulmaz. Çünkü o namazın Kur’an’dan aldığı mânâya göre, orada cevap verdi, tasdik etti Kur’an-ı Kerim’in ilkelerini, oradan etkilendiği ve ağladı, ağlarken de o mânâya göre ya evet ‘bela’ dedi veya ‘neam’ dedi. Onun gibi sözler namazı bozmaz diyor. Bu da Kur’an-ı Kerim’in mânâsından anlayıp ondan huşu içerisinde, ihlasla etkilenen insanlar. Tabii ihlası insanlar, bunun mânâsını bilmese de etkilenebilecek ihlaslı insanlarımız da vardır mutlaka.

 

Dakika 50:06

 

Yine kötü bir habere (إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ) ‘’’inna lillah ve inna ileyhi raciûn’’ ifadesiyle cevap vermekte namazı bozar. Çünkü dışarıdan dünyevi bir gelen habere burada bir ayet ile bile cevap verirse namazı bozar. Çünkü bir musibet duydu tehlikeli haber, namazın içinde bu ayeti okudu, dünyevi musibetlere (tepki) namazı bozar dediler. Namaz dışındaki bir habere cevap olduğu için. Çünkü namaz dışında bir haber ve dünyevi. Uhrevi olsaydı, ihlasa dayalı, huşuya dayalı olsaydı durum değişirdi. Yine birisinin sorusuna ‘Lâ İlahe İllâllah’ diyerek namaz içinde cevap vermek yine namazı fasit olur dediler. Çünkü namaz içinde yine namaz dışında birine cevap vermiş olur. Evet, kıymetliler, bunlar böyle olduğu gibi dışarıdaki bir kimseye cevap vermeyi kastetmeyip belki Allah’a ve Resûlü’nü övmeyi kast ederse o zaman namaz bozulmaz buyurdular. Bir şeye bakıp onu anlamakla bu da mekruhtur dediler. Mesela yazılı bir şeye bakıyor namazda, anlayıncaya kadar baktı. Bu da mekruhtur dediler. Yine Mushaf’tan, Kur’an-ı Kerim okumak. Adam namazda iken Kur’an-ı Kerime bakarak okuyor, Mushaf’tan okuyor. Bu Ebû Hanife İmâm-ı Âzam’a göre namazı ifsat eder. Çünkü Mushaf’a bakarak, dışarıdan bir şey alarak Kur’an okumuş oluyor. Kur’an senin içinde olacak içinde! Bakın, İmâm-ı Âzam ne diyor: ‘’Mushaf’a bakarak Kur’an okumak namazı bozar’’ diyor, mekruhtan da öte aştı burada. Mushaf’ı taşımak, ona bakmak, yapraklarını çevirmek amel-i kesîrdir, dediler. Dikkat edin! Çünkü Kur’an-ı Kerim’i eline alıyor, onu taşıyor, açıyor bakıyor ve ona bakıyor, yapraklarını çeviriyor. Bunlar amel-i kesîrdir dediler. Amel-i kesîr namazı bozar. Çok amel anlamındadır. Yine başkasının telkinde bulunmasına da benzer. Başkasından telkin alarak namaz kılınmaz, mesela sen namaza durdun birisi sana tarif ediyor ihlası şöyle oku diyor veya Fatiha’yı böyle oku diyor, tarif ediyor, böyle namaz kılınmaz. Buna benzer Kur’an’a bakarak okumak diyor yani Mushaf’a bakarak. Yine Ebû Yusuf ile İmâm-ı Muhammed’e göre namaz bozulmaz. İmâm-ı Âzam’a göre bozulur. Ve bu iki imama göre bozulmaz ama namaz mekruh olur. Kim onlar, İmâm-ı Âzam’ın yüksek talebelerinden dünyanın en büyük âlimlerinden İmâm-ı Ebû Yusuf ve İmâm-ı Muhammed (Rahmetullahi aleyhim ecmain). Bunlara göre de mekruhtur namaz bozulmaz ama mekruhtur dediler. Mushaf okumak ibadet olup namaz kılarken yapılırsa, başka bir ibadete ilave olmuş olur dedi bu iki imam. Mekruh olmasının sebebi, ehl-i kitabın yaptıklarına benzemesindendir. Yani Kur’an-ı Kerim’e bakarak (namazda) okumak, Yahudilere, Hıristiyanlara benzemektir, dediler. Ondan (dolayı) mekruhtur dediler, bu iki imam. Ama İmâm-ı Âzam, ‘namaz bozulur’ dedi. Konuları doğru anlayalım. İnşâAllahu Teâlâ derslerimiz şimdi Hanefilere göre olan bu tespitleri, teşhisleri ve keşif notlarını size verdikten sonra İnşâAllah diğer ekoller ile derslerimiz devam edecektir. Cenab-ı Hakk İslam’ın bu yüksekokulu, Amelde Fıkh-ı Ekber okulunda, diğer ekollerde, İslamî ilimlerin diğer dallarında olduğu gibi en iyi okuyan kullarından eylesin. Her sözü ilim-irfan olan, hak ve nur olan, hakikat olan, kullarından eylesin. Yakine ve rızâ hâline yani vuslata ulaşanlardan eylesin.

 

Dakika 56:04

 

 

 

(Visited 146 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}