[jw7-video]

149- Amelde Fıkhı Ekber Ders 149

Amelde Fıkhı Ekber Ders 149

Çok kıymetli ve muhterem izleyenlerimiz; İslam da devlet teşkilatı, devlet başkanlığı. Vezirlik: (Tefviz vezirliğinden sonra şimdi de Tenfiz vezirliği ile dersimiz devam ediyor.) Problemleri halifeye ulaştırır tenfiz veziri. Halife devletin başıdır. Devlet başkanlarıdır. Halifenin emirlerini ilgililerine ulaştırır. Tenfiz veziri üstün ahlak ve siyasi alanda deneyimlerle donanımlı olması gerekir. Güvenilir olmak, doğruluk, tamahkâr olmamak ve rüşvetten tamamen temiz ve arınmış olması gerekir. Herkes ile barış halinde olması gerekiyor ve uyanık olması, zeki ve kavrayışlı olmak eve ehli olmamak bu makama tenfiz vezirliği ile halifelik makamına kadın kabul edilmez. Bu makama gerekse tefviz vezirliği ile halifelik makamına kadına bu ağır yüklerin yüklenmesi istenmemiştir. Kadın nazik bir yaratıktır. Nazik olan insan bu ağır yükler yüklemez. Emri veren yüce Rab ‘ Kimin hangi yükü taşıyacağını bilir.’ ‘İşlerin başına bir kadın getiren bir kavim iflah olmaz!’ Buyurmuş Peygamber efendimiz. Bunun sebebi hikmeti kadının taşıyacağı yükü kadına vermektir taşıyamayacağını değil. Zimminin tefviz vezirliğine getirilmesi caiz değildir. İki vezirlik arasındaki fark; Tefviz ve tenfiz hürriyet tefviz vezirliğinde hürriyet şarttır. Tenfiz de ise bu şart değildir. Müslüman olmak tefviz vezirliğinde şarttır. Tenfiz de değildir. İctihad yapabilme tefviz vezirliğinde şarttır. Bakın görüyorsunuz, bir başbakanlık makamına getiren bir tefviz veziri müçtehit derecesinde olması gerekiyor. Yani iştihar edebilmesi gerekiyor ve şarttır! Diyor. Tenfiz de ise bu şart değildir. Yine şer’i hükümleri bilmek ictihad yapabilme tefviz vezirliğinde bu şart olurken tenfiz de bu şart değildir.’ Demişlerdir. Savaş ve haraç gibi iktisadi işleri bilmek tefviz vezirliğinde şart olduğu gibi tenfiz de şart değildir. Yetki ve ihtisas alanları ile alakalı farklar da vardır. Tefviz hüküm vermesi caizdir.

 

Dakika 5:06

 

Tefviz veziri yine valileri görevlendirip tayin edebilir. Tenfiz vezirin böyle bir yetkisi yoktur. Birinci maddede böyleydi. Tefviz veziri tek başına orduları sevk edebilir, savaş planları yapabilir ama tenfiz de bu yetki yine yoktur. Tefviz veziri tasarrufta bulunması caizdir. Tenfiz veziri ise böyle yetkisi yine yoktur. Böyle yahut eyalet emirlikleri; Hz. Ömer (R.A.) hazretleri döneminde genişledi ( Yani İslam devletinin hudutları genişledi). Suriye ve çevresi iki kısma ayrıldı. İran üç vilayete ayrıldı. Afrika da aynı şekilde üç vilayete ayrıldı. Amil yahut vali veya emir tayin edildi. Yani bunların başına bu kişi namaz da insanlara imam oluyor ( Yani o tayin edilen vali) hüküm veriyor. Savaşta ordulara kumandanlık ediyor malları topluyordu. Vali ile birlikte özel bir haraç için özel bir amil de bulunurdu. (Yani tahsildar.) Emeviler döneminde, İslam devleti en geniş alana yayıldı. Hicaz, Yemen ve ona bağlı bölgeler aşağı yukarı kısımlarıyla Mısır, Arap ırak-ı, Babil ve eski Asur toprakları ( yani Arap Irak-ı dediğin zaman Babil ve eski Asur toprakları ile Acem Irak-ı (Fas bölgesi)) kısımlarıyla iki ırak cezire toprakları ve buna bağlı olarak Ermenistan ve Azerbaycan ile kuzeyi Afrika, Endülüs ve Sicilya adaları olmak üzere beş büyük vilayete (eyalete) bölündü. Görüyorsunuz ki İslam ne kadar kısa zamanda ne kadar genişledi yayıldı dünyaya! Cezire Toprakları ve buna bağlı olarak Ermenistan, Azerbaycan ile Kuzey Afrika, Endülüs ve Sicilya Adaları olmak üzere beş büyük vilayete(eyalete) bölündü. Bundan dolayı fakihler vilayetleri yahut emirlikleri biri genel diğeri özel olmak üzere iki kısma ayırdılar. Genel emirlik; Bütün işleri ilgilendiren bir emirliktir. Buna istikfa(yeterlilik) emirliği ve istila emirliği denmektedir. Buna genel emirlik diyoruz ki birde istikfa emirliği; buna bir göz attığımız zaman bölge veya eyaletin bütün halkı üzerine velayet valilik yetkisini verir. Kendisine verilmiş olan bütün işlerde genel yetki sahibi kılınmış olur.

 

Dakika 10,16

 

Mısır, Yemen, Şam yahut Irak gibi bölgelere vali tayin etme uygulaması yine başlayıp Emevilere ve Abbasi devletinin yükselme dönemlerine kadar devam etmiştir. Hicri üçüncü asrın ikinci yarısından itibaren istila emirliği yaygınlık kazanmıştır. Devletçikler ortaya çıkmıştır. Küçük devletçikler, bil hassa doğuda ve batıda: Doğuda Büveyhiler, Samaniler, Gazneliler ve Selçuklular batıda ise Tolun Oğulları, Reşit Oğulları ve Aleviler gibi.. Orduların düzenlenmesi haracı toplamak, zekâtları tahsil etmek, dini korumak ve namusu savunmak hadleri uygulamak, Cuma ve cemaat namazlarını bizzat kıldırmak veya bunları kıldırmak üzere görevliler tayin etmek, her sene Hac farizasında eda edilmesini kolaylaştırmak valilerin sekizinci olarak görevi ise cihad etmek. Aranan şartlar ise tefviz vezirliğinde aranan şartların aynısıdır. Burada görüyorsunuz ki bir eyalet valisi, bir başbakan da aranan özellikleri yüce İslam onda da aramaktadır. Tefviz vezirinin yetki alanı devletin her tarafında genel iken bölge ve eyalet emirinin yetki alanı belli bir bölgeye münhasırdır aradaki fark budur işte. Bölge valisinin tenfiz veziri ataması caizdir. Halifenin izniyle olmadıkça tefviz veziri ataması caiz değildir. Bölge valisinin kedisi için halifenin izni ile veya halifenin izni olmadan tenfiz veziri ataması caizdir. Halifenin izni ile olmadıkça tefviz veziri ataması caiz değildir.( tenfiz vezirini atayabiliyor ama tenfiz vezirini atayamıyor. Ancak halifenin (devlet başkanı) ın izni ile olur diyor.) İstila emirliği: Yönetimi istila ile ele geçirmesi suretiyle zorunlu olarak hak edilen emirliktir. Halife, böyle bir kimsenin emirliğini kabul eder. Emir el Maverdi’nin dediği gibi ‘ İstila etmek suretiyle politika ve işlerin yönetimini bağımsız olarak ele geçirmiş olur. Halife de onun izni ile dinin hükümlerini uygulayan birisi olur.’ Şeri kanunlar korunmuş, dini hükümler muhafaza edilmiş olur. Genel meselelerde birlik ve dayanışma ruhu egemen kalmaya devam eder.

 

Dakikla 15.15

 

İmamet makamının korunması ve din işlerinin yürütülmesi, dini itaatin ortaya çıkması, ülfet ve dayanışma konuşunda söz birliği etmesi, hüküm ve mahkeme kararlarının geçerli olması şeri malların haklı yollarla alınıp tahsil edilmesi, hadlerin uygulanması emirin dini korumakta hakkı emretmesi, itaatine çağırması, istikfa (yeterlilik) ve istila( zor ve baskı) emirlikleri arasında da farklar vardır. istikfa emirliği, Halife ile akit karşılıklı rıza seçim ve tercih yolu ile gerçekleşir. İstila ise zorunluluk dolayısıyla akt olur. İstila emirliği, Müstevlinin üstünlük sağladığı ülkeyi kapsamına alır. İstikfa emirliği, ise görev bölgesinin ihtiva ettiği bölgeyi aşmaz. İstila emirliği, bütün işlere nezaret etmeyi kapsar. İstifa ise sadece alışılmış olanları özel olarak kapsar. İstila emirinin tefviz veziri ile tenfiz verinin ataması caizdir. İstikfa emrinin ise imamın emiri olmadıkça tefviz veziri ataması caiz değildir. Ancak kendisine tenfiz veziri tayin edebilir. Özel emirlik konusunda da yetki alanının belli şartlarla sınırlandırılmasıdır. Sadece ordu işlerini, halkın iradesini ve toprakların himayesini sağlamaktan ( yani ülke toprakları ile) çoluk çocuğun korunmasından ibarettir. Yargıya hükümler vermeye haraç ve zekâtlar toplamaya kalkışma yetkisi yoktur. Amr İbnül As, Mısır üzerinde genel vali idi Hz. Ömer Abdullah Bin Ebi Serh haraç toplamak üzere tayin etti. Arkasından ise Ka’b Bin Sur adındaki birisini de anlaşmazlıkları da vali olarak tayin etti. Böylelikle valinin yetki alanı sadece ordu komutanlığı ve namazlar da imamlık yapmaya münhasır oldu. Hz. Ömer işini iyi bilenlerden birisidir ve eşine az rastlanan bir devlet başkanı İslam halifesidir. İslam da kaza yargı organı konusunda da yargı organının men şeyhine baktığımız zaman (hüküm vermek) yargıç, kadı ise ( hâkim) anlamındadır. Yargıç anlamına gelen kadı ise hâkim de anlamındadır. ‘Onların arasında Allah’ın indirdikleri ile hükmet!’ Maide suresi 49. Ayet ‘ Aralarında adaletle hüküm ver!’ Maide suresi 42. Ayet ‘ Şüphe yok ki biz sana kitabı insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin diye hak ile indirdik.’ Maide suresi 105. Ayet.

 

Dakika 20.30

 

Şanlı Peygamberin (a.s.v) ‘ Hâkim içtihat edip isabet ederse onun için bir ecir vardır. Bütün gücüyle adaleti aramış ama böyle olmuş içtihat edip isabet ederse onun için iki ecir vardır.’ Buyuruyor Peygamber efendimiz. Hâkim hüküm vermek üzere oturduğunda şanı Yüce Allah onu doğruya ileten ve başarılı kılan iki melek gönderir. Adalet yaparsa kanmaya devam ederler o melekler onun yanında. Haksızlık ederse ayrılır ve onu terk ederler. Şeran yargının hükmü şudur.’ Bütün âlimlerimizin hak mezheplerin ittifakıyla farz-ı kifaye olan muhkem bir farizadır.’ (yargının hükmü kesin farz olmasıdır.) Farz-ı Kifâye olması da bir kısım hâkimlerimizin görevi yerine getirmesiyle bütün toplumdan bu borcun sakıt olması demektir. O bakımdan imam için (devlet başkanı için) hâkim tayin etmek vaciptir ki bu farz anlamındadır. Bu vücub ifade eder. Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ‘ Ey iman edenler, adaleti dimdik ayakta tutanlar olunuz!’ Nisa suresi 135. Ayet. Hâkim içtihat edip hata ederse onun için bir ecir vardır. Eğer isabet ederse onun için on ecir vardır. Bu da bir başka haberdir fakat senedinde zayıf bir Ravi’nin olduğu söylenmiştir.’ Ferac bin Fadale vardır.’ Demiştir kıymetli muhaddislerimiz bunu her hadisi güzel inceleyen kıymetli âlimlerimiz. İbadet türlerinden birisidir adalet(yargı) yine ibn-i mesud hazretleri ‘ İki kişi arasında hâkim olarak oturmak, benim için yetmiş yıllık ibadetten daha çok sevimlidir.’ Demiştir. İbn-i Mesud sahabi’nin en büyük âlimlerinden biridir büyük bir fakihtir kendisi. Şanlı Peygamber (a.s.v) da Medine devletinde hüküm vermek için bizzat üzerine alırdı, hâkimleri yoktu teşri yasama ondan çıkardı. Teşri yasama, yürütme ve yargıyı birleştirmiş bulunuyordu Peygamberimiz. Ve yine delil, belge, müntehiye davacıya düşer. (Yeminde inkâr edene, ben zahire) hükmetmekle emir olundum. Gizliliklerin durumu ise Allah’a aittir. Ben ancak sizin gibi bir insanım. Sizler ise gelip bana davalaşıyorsunuz. Olur ki sizden herhangi bir kimse kendi delilini ötekinden daha iyi bilip ortaya koyabilir.

 

Dakika 25.04

 

Devlet genişledikçe Sevgili Peygamberimiz (a.s.m) ashabı ikramın bazılarına yargıçlık görevini verdi. Hz. Aliyi Yemen e gönderdi hâkim olarak. Yine oraya Muaz Bin Cebel hazretlerini de göndermişti. Attab İbnu Üseyd’i de Mekke ye emir tayin etmiş ve onun oranın hâkimi olarak görevlendirmişti. Hülefa’i Raşidin de aynı yolu izledi. Hz. Ömer Hz. Ebu Bekir in halifeliği döneminde hâkimlik yaptı. 2 sene boyunca ona birbirinden davacı 2 kişi gelmedi. Kararlı ve sert olduğu çok iyi biliniyordu. Hz. Ömer döneminde onun verdiği emir ile yargı idari valilikle yönetimden ayrıldı. Medine, Mekke, Basra, Küfe ve Mısır gibi şehir ve bölgelerde İslam devletinin çeşitli yerlerine hâkimler tayin edildi. Bağımsız yargı organının temelini ilk ortaya atan böylece Hz. Ömer gibi divanları ilk koyan o dur. Ve Ebu Musa El Eşari ye gönderdiği meşur mektubu ile yargının esaslarını da ilk belirleyen halife Hz. Ömer’dir. Hapishaneleri, tutuk evlerini ilk olarak ihdas edende o kıymetli halifedir. Bir ev de veya bir mescid de gözetim altında tutulmasından ibaret idi daha önce halifeden bağımsız hâkimlerin hükümleri mali ve medeni anlaşmazlıklara münhasır idi. Kısas veya hak gerektirici suçlar ise genel velayet yetkisine sahip bölge valilerinin elinde kalmaya devam etti. Özel emirlik velayetine sahip olanlar ise sadece Allah hakkı olarak uygulanan celde vurmak veya recm etmek yoluyla uygulanan zina haddi gibi hadleri uygulamak veya hak sahiplerinden herhangi birisini talep etmesi halinde şahıs hâdleriyle alakalı olan hadleri yerine getirmekle sınırlı idi. Yargı için bağımsız bir daire edinen ilk kişi ise Hz. Osman (R.a.) hazretleridir Radıyallahu anhum ve erdahüm ecmain. Daha önce ise yargılamalar mescid de yapılıyordu. İki temel üzere bakın yargı yükselmeye devam ediyordu. Tek hâkim düzeni; yine hâkimin kontrolü altında hükümler derhal uygulandığından dolayı hükümlerin özel kayıt defterlerinde toplanmaması hâkimler Hz. Ömer döneminden itibaren beytülmal den ücret alırlardı. Hükmün verilmesi hâkimin içtihadı ve feraseti ile olur. Teşrihin yani Kuran-ı Kerim, sünnet, icma ve kıyas a dayanılırdı. Çünkü teşrihin dört kaynağı bunlardır.

 

Dakika 30:04

 

Kaza daha sonraları Emeviler ve Abbasîler döneminde gelişme gösterdi. Hâkimin yetki alanı belirlendi. Yargı çeşitlendi. Hâkimler bağımsız idiler. Emevi dönemi başlarında mahkeme hükümlerinin kayıt edilmesine başlandı. Abbasiler döneminde ise ilk olarak Ebu Hanife’nin öğrencisi Ebu Yusuf un üstlendiği kadı’l kudat (baş yargıç) makamı ihdas edildi. Bu makam adalet bakanı mesabesin de idi. Aynı şekilde mezhep hâkimleri de ortaya çıktı mezhep âlimi bulundu her bir bölgede. Irak ta Hanefi mezhebi ile Şam, Suriye, Mağrip, Fas bölgelerinde ise Maliki mezhebine Mısır da ise Şafi mezhebine göre amel ediliyordu. Hâkimin yetki ve otoritesi tedricen genişledi. Evkaf vasilerin tayini diğer idari işlere de bakmaya başladı. Hâkim aynı zamanda yargı şurta (güvenlik ) mezalim hispe, darphane ve beytülmal üzerindeki yetkileri bir arada şahsında topladığı da oluyordu. Yargı ile birlikte tahkim düzeni yürürlükte idi. Tecavüz ve haksızlıklara bakmak üzere de Abbasi halifesi El Mehdi döneminde hisbe düzeni oraya çıktı. Ondan sonra devletin sınırları genişleyip dini duyguların zayıfladığı komutanlarında halkın mallarına göz diktiği dönemlerde valilerin ve yöneticilerin zulümlerine karşı mezalimler için yargı müesseseleri ortaya çıktı. Temel olarak akide de ahlaki esas almalıdır. Vicdanın ve insan kalbinin ahlakının eğitiminde ruhun arındırıp dini ve ahlaki duygunun önemi açıktır. Şeriatın hükümlerine bağlı kalmak, akide ve ahlak özellikle aranır. Yargı her devlet için gereklidir. Yargı İslam devletinde oldukça önemli bir yer tutar.

‘ Adalet mülkün temelidir.’ Yargı bütün gücünü devletten alır. Yargı organının bağımsızlığı ve organlar arası ayrılık; hâkim de aranan şartlar vardır. Amme velayetidir. Kamu görevidir. Fakihler bunun için gerekli şartları belirlemiş ve ittifakla bir kısmı üzerinde de ihtilaf etmişler. Bazı konularda hepsi bütün fakihlerimin ittifak halindedir. Bazı konularda da ihtilafları vardır ki o ihtilafta rahmettir. İttifakla kabul edilen şartlar: hâkimin akıllı ve ergenlik çağına girmiş olması. Müslüman, kulağı işiten, gözü göre, konuşabilen ve şeri hükümleri bilen bir kişi olmasıdır.

 

Dakika 35:12

 

Bunlarda bütün mezhepler mezhep âlimleri fakihler aynı görüştedirler. Veli ve akıllı olma ehliyeti iyi bir zekâ ve kavrayışa sahip olmalı, hürriyet hür olmalı, Müslüman olmalı, Müslüman olmayanın Müslüman üzerinde delalet yetkisi yoktur. Müslüman olmayanın Müslüman hakkındaki şahitliği de makbul değildir. Yüce Allah Kuran-ı Kerim’in Nisa suresi

  1. ayetinde ‘ Allah kâfirlere mümin aleyhinde hiçbir zaman yol ve imkân bırakmaz!’ buyuruyor. İmamı azam Ebu Hanife de; Müslüman olmayan kimsenin kendi dindaşları arasında hüküm vermek üzere hâkimlikle görevlendirilmesini caiz kabul etmektedir. ( Hristiyan, Hristiyan’ı yargılar) ama Müslüman olamayan hiç kimse Müslümanı yargılayamaz. İşitme görme ve konuşma duyularının sağlıklı olması ; ‘Hâkim sağlıklı biri olmalıdır. Diyor. şeri hükümleri bilmek hâkim İslami hükümleri şeriatın hükümlerini iyi bilmelidir. Şeri hükümlerin füruunu detaylarını bilmesi gerekir. İşte bu madde bu günkü hâkimlerimizde ne kadar var yok bunu artık insanlık âleminin takdirine bırakıyoruz. Bilhassa hâkimlerimizin dikkatini çekmek için! Adalet; Maliki, Şafi ve Hanbelilere göre bir şarttır. Fasık’ın hâkimlikle görevlendirilmesi caiz değildir. Zaten hâkimde eğer adalet yoksa bu nasıl adalet edecektir ki? Fasık kişi olamayacak hâkim! Bu madde içinde şöyle bir bakın dünyanın haline herkes kendi ideolojik görüşüne göre karşı yargılıyorsa orada ne hâkim vardır ne de adalet vardır. Adalet kişinin doğru sözlü olması, güvenilir olması, iffetli namuslu olması, şüpheci şeylerden uzak duran rıza ve gazap halinde haktan sapmayacağından emin olunan, dininde ve dünyasında mürüvvetten ayrılmayan kimse demektir.’ Adalet sahibi demek! ‘Evet kıymetliler yüce İslam, yüce emirleri, yüce sıfatları ortaya koymuş insanlığı yükseltmek için. Kazf haddi uygulanmış olması gibi bir sebep dolayısıyla şahitliği reddedilmiş olan kimsede hâkim olamaz! Ey iman edenler; Şayet bir fasıl size bir haber getirirse, onu araştırın. Bilgisizce bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınıza pişman olursunuz.’ Yüce Allah Hucûrat suresi Ayet 6. Da böyle buyurduğunu anlıyoruz. Hanefi uleması Fasığın hâkim olma ehliyeti vardır. Fakat tayin edilmemesi dâhidir demişler. Yani bilgisi her şeyi yerinde ama adam fasık

 

Dakika 40:04

 

Hanefi uleması yani fasıkların tayin edilmemesi daha iyidir.’ De diyor Hanefiler. Öbürleri zaten hiç kabul etmiyorlar. Kazf dolayısıyla hak uygulamış olan kimsenin Hanefilere göre hâkim olarak tayin edilemeyeceği gibi şahitliği de kabul edilmez. Burada Hanefiler ötekilerden daha titiz davrandılar. Ne dediler? Ötekiler de kıymetli beyan görüş ettiler. Kazf dolayısıyla had uygulanmış olan kimse Hanefilere göre tayin edilemeyeceği gibi (bu adam hâkim olamaz) şahitliği de kabul edilemez! Diyor. Kazf neydi kıymetliler? İftira etmiş birine ve oradan cezasını almış kişi. Çünkü kazf’ler Hanefiler de şahitliği ebedi kabul olmaz. Erkek olmak hâkim için buda Maliki, Şafi, Hanbelilere göre bir şarttır. Maliki, Şafi, Hanbeliler ‘Hâkim erkekten olur!’ derler. ‘Erkekler kadınlar üzerinde hâkimdirler kavvamdırlar.’ Nisa suresi 34. Ayette yüce kuran da böyle buyrulmuş. Kadın ise unutkanlığı ve onun nazikliği gibi bu ağır işlerde, çok dikkat gerektiren işlerde yüce İslam kadının işini hafifletmiştir. ‘ İşlerinin başına bir kadın getiren topluluk asla iflah olmaz!’ Buyuruyor Peygamberimiz. Niye ağır işleri sen kadına yükleme kadının kendiişleri kadına yetiyor zaten. Hanefiler de şöyle derler ‘ Mali konularda (yani medeni anlaşmazlıklar da) kadının hâkimliği caizdir.’ Derler. Bu gibi hususlarda kadının şahitliği caizdir. Yani mali konular da ve medeni meselelerde. Hadler de ve kısaslar da yani ceza hukuku ile ilgili hükümler de hâkim olarak kadın tayin edilmez. Kadının bu tür cezaları gerektiren suçlarda şahitliği yoktur. Çünkü bu cezalar çok ağır cezalardır. Bu ağır işlerin içine kadın itilmez. İstisnalar da kaideyi bozmaz! Bir konuda verme ehliyeti şahitlik ehliyetine bağlıdır. İbni cerir taberi ( bir İslam âlimi)  ve müfessirimizdir bu zatın muhterem ise fetva vermesinin caiz olması sebebi ile her şey hakkında kadının hâkimliğini kabul eder. Erkekler kadınlar üzerinde Allah’ın kimini kimine üstün kılması sebebiyle hâkimlerdir. Nisa Suresi Ayet 34. De. Burada kiminin kimine üstün kılmasında pasif ise erkeklerin akıl ve görüşte üstün kılmış olmasıdır. Erkekler üzerinde bulunmaları caiz değildir. Yani içtihat fakat öyle ortamlar olur ki erkek erkeliğini yapmaz kadın daha ileri çıkar, o işi daha iyi yapar. Böylesi istisnai durumlar hariçtir.

 

Dakika 45:10

 

İçtihat meselesi Malik, Şafii ve Hanbelilerle Kuduri gibi bazı Hanefilere göre bu şarttır. Şeri hükümleri bilmeyen bir cahil ile mukallit bir kimse hâkimlik makamına getirilemez. İşte bu madde öbür dünya da bulunmayan bir madde, çünkü müctehit derecesinde hâkim bulmak, her hâkimde bu özelliği aramak şu an da imkânsız hale gelmiş gibi bir durum var. ‘ Ve onların arasında Allah’ın indirdikleri ile hükmet!’ Maide Ayeti Kerime 49. ‘İnsanlara arasında Allah’ın sana gösterdiği ile hüküm vermen için!’ Nisa Suresi 105.’ Herhangi bir şey hakkında çekişirseniz onu Allah’a ve resulüne döndürünüz.’ Buda Nisa Suresi 59. İçtihat sayesinde müçtehit hak ile batılı birbirinden ayırt edebilir. Şanlı Peygamberimiz (a.s.v) ‘ Hâkimler üç türlüdür. Birisi cennet te iki türü ise cehennemdedir. ‘  Buyurdular. Cennette olan kişi hakkı bile ve gereğince hüküm veren kimsedir.’ Bir kişi ise hakkı bilmek ile birlikte hükmünde haksızlık eder ise cehennemdedir.’ Bilmeksizin bilmiyor insanlar arasında hüküm veren kişide bilmeden bu da cehennemdedir.’ Sevgili Peygamberimizin böyle buyurduğunu görüyoruz. Bunu da Kütüb-ü Sitte ’den Ebu Davud un, İbni Mace’nin rivayet ettiğini görmekteyiz. İçtihat ehliyeti ise kura ı kerim sünnet ve ümmetin icma’ından hükümlerle alakalı olan şeyleri bilmek Selefin görüş ayrılıklarını kıyası ve Arap dinini bilmekle gerçekleşir. Hanefilerin cumhur-u da ‘ Hâkimin müçtehit olma şartı yoktur.’ Böyle birisi kendisinden başka diğer müçtehitlerin fetvasına göre hüküm verir. Maksat hakları hak sabine ulaştırmaktır. Buda taklit fetva sormakla gerçekleşir. Fakat Hanefiler hükümleri bilmeyen yani hükümlerin delillerini bilmeyen cahilin bu göreve getirilmemesi gerekir. Şimdi burada durum yine aynı kapıya çıkmaktadır. Öbür mezhepler komple müçtehit olmasını istiyor hâkimin Hanefiler de diyor ki ‘Bütün hükümleri bilir ise müçtehit olmasına gerek yok!’ diyor. Hükümleri bilmek bütün fakihlerin görüşlerini bilmektir. Buda tam bir ilim istiyor, İslam hukukunu tam bilmesi gerekiyor. İşte bu mezheplerin işi ne kadar kolaylaştırırsa kolaylaştırsın yine aynı kökte birleşiyorlar. Hâkimin tam İslam ı ilimleri bilmesi İslam hukukunu tam bilmesi gerekiyor. Öyle de olsa böyle de olsa.

 

Dakika 50:01

 

Cahil ne yapar hep bozar. Adalet ediyorum derken adaleti yok eder. Batıl ile de hüküm verir. Cahilin yapacağı budur! Bir hâkim sucu ve buncuysa hak ve hukukun ölçülerine göre göğüsünde iman, elinde şanlı Kur’an Allah’ın hüküm ve kanunlarıyla hükmetmek Allah’ın huzuruna tam adil bir hâkim olarak çıkmayı Murad etmeye kendi felsefesine veya şunun bunun felsefesine ideolojisine göre ideolojik hareket eden hâkimlerin hiçbirisi hâkim değildir. Bunlar birinin ideolojisinin tesiri altında kalırlar. İslam ın ortaya koyduğu hâkim kipi ise Allah’ın emrine sıkıcı bağlı olan hâkimdir. Allah’ın emirlerini İslam’ın hukuk kurallarını teşri kanunlarını bilen hâkim hâkimdir. Bilmekte yetmez uygulayacaktır, adaleti yerli yerinde. Çağımızdaki vakıa ya bir bak şöyle mutlak anlamıyla müçtehitlerin bulunmaması şeklindedir. Müçtehit olmayan kimsenin bu göreve getirilmesi Hanefilerin ileri sürdüğü şarta göre caizdir. İlim, diyanet, vera, adalet, iffet ve kuvvet itibarıyla mevcutların en uygun olanı bu göreve getirilir. Şafilerle İmam-ı Ahmed in söyledikleri görüşte budur. Malikilerden Ed Desuki müçtehittin varlığı ile birlikte mukallit kimsenin hâkimliğe getirilmesi sahihtir. Yani Hanefilerin dediğini diyorlar sonuçta ama bir mukallidin hâkim olabilmesi için o da İslam ı hükümleri bilecek, müçtehitlerin ortaya koyduğu hükümleri bilecek, İslam hukukunu bilecek! İşte buradan baktığımız zaman Müslümanların kendi hâkimini gerçek anlamda ilimle donanmış, ahlakla donanmış bir hâkim yetiştirme mecburiyeti vardır. Hâkimler bir takım işleri vacip diğer bazı işleri de menduh yahut müstahak olmak üzere yerine getirmekle yükümlüdürler. Farz kılınmış görevleri; şer’i hükümlere bağlı olmaları gerekir. Bakın hâkimin birinci görevi şer’i hükümlere bağlı olmaları gerekir. Şer’i hükümler nelerdir? İslam şeriatının hukukla ilgili bütün hükümleridir. Yargıç ın her olay hakkında Allah’ın hükmüne göre hüküm vermesi gerekir. Nas yahut Mütevatır sünnet veya meşru sünnet ya da icma’dan ibaret olan kat-i delil ile ya da amel için zahir olan bir delil ile olur. Nasların zahilleri veya fakihlerin haklarında ihtilaf ettiği içtihadi meselelerden ise şer’i kıyas ile sabit olan delildir. Bunlar kura ı kerim de yahut hadisi şerif te sabit olan nasların zahilleri veya fakihlerin haklarında ihtilaf ettiği içtihadi meselelerden ise şer’i kıyas ile sabit olan delildir.

 

Dakika 55:11

 

Kitap, sünnet, icma ve kıyas ta bir hüküm bulamayacak olursa eğer müçtehit ise kendi içtihadına göre amel etmesi icap eder. Müctehit değil ise daha fakih kendisine kendi kanaatine göre daha fakih ve daha takvalı müctehit in görüşünü tercih eder. İşte mesele burada bunların tamamını bilmek yine tam bir İslam ı ilimlerle donanmayı gerektiriyor. Kitap, sünnet, icma ve kıyas ta da bir hüküm bulamayacak olursa eğer müçtehit ise kendi içtihadına göre amel etmesi gerekir. Müctehit değil ise kendi Kanaat’ına göre daha fakih ve takvalı müctehit in görüşünü tercih eder. Evet, kıymetliler şer’i ispat yollarına bağlı kalması gerekir. Yani şer’i bir kaynağa müracaat edecek yani İslam şeriatının kaynağına! Sahih bir delile dayalı olarak verilmiş bir hüküm olması gerekiyor, ta ki onun vereceği hüküm nakıs, tenkit ve ithama maruz kalmayacak sağlıklı sahih bir delile dayalı olarak verilmiş olması gerekiyor. Töhmete mani olmak Hâkim töhmete sebep olacak işi yapamaz! Hz. Ömer in yargıya yargı ve siyasete dair Ebu Musa El Eşari hazretlerine gönderdiği mektupta bu gerçekler açıklanmıştır. Hz. Ali’nin Eşter-i Nehaiye yazmış olduğu mektubundan alınmıştır. Genel adap fakihlerden bir grup ile danışma içerisinde olmak yani Hâkim fakih olan inşalardan sürekli bilgi almalıdır. Onlarla oturup kalkmalı, bilgisini arttırmalı, yöneticilerin hediye almaları bir hırsızlıktır. Yine adap konusunda mahkemenin geniş olması ve sulh daha hayırlıdır. Yani sulh a gayret edilmesi barışın sağlanması davacılar arasında davalı davacı arasında. Yine Hâkimlerin hak ve hukuk konusunda yeterli bir maaş tahsis edilmesi gerekir. Şer’i bir sebep olmadıkça hâkimin yerinde kalması ve arz edilmemesi dokunulmazlığı sağlanmış olur. Devlet hâkimi korumalıdır. Hâkim dürüst bir Hâkim olacak devlet onu koruyacaktır. Korumalıdır. Türleri ve ihtisas alanları, genel velayet sahibi olan Hâkim bu konuda rıza yoluyla sulh en kesin hüküm vermek yoluyla anlaşmazlıkları çözmek, ikrar yahut beyyine (delil) ile hakları sahiplerine ulaştırmak.

 

Dakika 1:00:06

 

Malları korumak ve akitlerin sahi olmasını sağlamak, asıllarını korumak, vakıflara nezaret etmek. Şeriatın mübah kıldığı vasiyetleri yerine getirmek. Bekâr kızları denk kimselerle evlendirmek( velileri olmadığı zaman). Hanefiler de sadece küçükleri evlendirme ye münhasırdır. Hak edenler üzerine hadleri uygulamak. Yol ve meydanları tecavüz etmekten insanları alıkoymak. Yol ve meydanlara tecavüzü önlemek. İmamı azam Ebu Hanife şahitlerini, sekreterlerini iyice tetkik ve kontrol etmek, eşitlik sağlamak. Özel velayet sahibi olan Hâkim kendisi için tahsis edilmiş olan alan ile kayıtlı kalır ve başka bir alanda hüküm veremez. Nezaret ettiği hususlar genel fakat çalışma alanı özel olan Hâkimler de vardır. Muayyen bir belde veya muayyen bir mahalle ile sınır getirilmiştir. Onun hükümleri sadece bu alanda geçerlidir. Velayeti sınırlı Hâkim; belli zamanlarda hüküm verebilen ve bundan sonra da velayeti zail olan Hâkim demektir. Evet, kıymetli ve muhterem izleyenler yöneticinin dilediği zaman hâkimi azd etme yetkisi vardır. Nitekim hâkimde dilediği takdirde kendi kendini azd edebilir. Hâkim Müslüman cemaate vekâleten hareket eder. Yine muayyen zamanlar da hususen davalara bakmasıdır. Buda ihtisas alanları ile ilgilidir. Mekân itibarı ile ihtisas; Hz. Ali efendimizi Şanlı Peygamber (a.s.m.) Yemen bölgesinin hâkimliğine tayin etmiş Muaz Bin Cebel ide Yemen’in bir tarafında hâkimlik yapmak üzere görevlendirmiştir. Türe bağlı ihtisas; muayyen bir takım davalara bakmakla ihtisas alanının tespitidir. Konu tahsisi; Muayyen konulara dair davaları dinlemek, zaman aşımı sebebiyle vakıf veya miras davaları gibi bu ise vakıflar da ve Beyt-ül Mal’e ait mallar da 33 yahut 36 özel haklar da 15 yıldır. Yine erkekte 18 den kızda da 16’dan daha aşağı yaşta yaş küçüklüğü sebebiyle evlilik iddiasını dinlememekte bu kısım içerisinde mütalaa edilmektedir. Ferdi ve toplu yargı üslubuyla ilgili meseleler tek Hâkim meseleleri hükme bağlar. Hanefi uleması ’ bazı Hanbeli ve Şafiilere göre topluluğun hüküm vermesi düzenini kabul etmekte bir mahsur yoktur.’ Demişler. Şura esasına göre hüküm vermeleri zorunlu olur demişler.’

 

 

Dakika 1:05:05

 

‘ Hâkimin birden fazla olmasını caiz göremeyen Hanefilerin dışında kalanlar ictihad edilen mesele; etrafında Hâkimlerin ittifak etmeleri mümkün değildir. Çoğunluğun görüşünü kabul ederek ortadan kaldırmak mümkündür.’ demişlerdir. Dereceleri ve hükümlerin tenkidi; Hz. Ömer, Ebu Musa El Eşari gönderdiği mektubunda ‘ Bir gün önce verdiğin bir hükmü gözden geçirip doğruya iletilecek olursan, önceden verdiğin hüküm seni hakka vermekten seni alıkoymasın! Çünkü hak kadimdir. Sonra da olsa hakka dönmek batıl da kalıp durmaktan daha hayırlıdır. Şayet hüküm nas, icma veya celi kıyas türünden kati bir delile dayalı ise nakşedilmez. Hüküm kati bir delile aykırı ise ilim adamlarının ittifakıyla bu hüküm nakşedilebilir. İctihad veya zanni delillerle verilmiş ise nakşedilmez. Temhiz edilip istinafya yani temhiz edilip istinaf nakşedilmesinin mümkün olacağını bilirler. Bu kaidenin aslı Hz. Ömer in şu ifadesidir. ‘ O, o zaman için verdiğimiz bir hükümdü, buda hali hazırda verdiğimiz hükümdür.’ Buyuruyor. Bakın şartlar değişince hüküm değişmiştir. Diğer deyimle şartlar değişince hükümler değişen şartlara göre öğrenilmektedir. Yine nitelik konusunda ilim adamlarının cumhuruna göre hâkimin hükmü mal ve diğer şahsı hallerde zahir e dayanır, açığa çıkartır, kapalılığı açar.’ Bizler zahire göre hüküm veririz, gizlilikler ise Allah’a aittir.’ Buyuruyor Peygamber efendimiz. Sizler bana gelip davalaşıyorsunuz. Kiminiz delilini öbüründen daha açık seçik bir şekilde ortaya koyabilir. Bende ondan işittiğime uygun olarak lehine hüküm verebilirim. Her kimin lehine kardeşinin hakkından bir şey ile hüküm verecek olursam onu almasın çünkü ben bu şekilde ona cehennem ateşinden bir parça kesip ayırıyorum demektir.’  İşte bütün burada vicdanlar var! İmanlar vicdanlar harekete geçmelidir. Parlak yalanlarla, sahte delillerle hâkimi kandıranlar imanları varsa vicdanları varsa karşıda kendini savunamadıysa onun hakkını da sen parlak orada sahte delillerle o adamın hakkını üzerine geçirmişsen hâkimi yanıltmışsan cehennemden kendine ateş parçaları aldığını unutma! Peygamberimiz işte bunu söyledi. Yüce Peygamberin yüce sözlerinden bunlar açıkça anlaşılıyor.

 

 

Dakika 1:10:01

 

İmam ı Azam şöyle der. ‘ Hâkimin hükme akitlerde ve fesihlerde zahire ve batına geçerlidir. Şahitlerin yalancı olduklarının bilmemelidir ve kendisinin inşa edebilme yetkisine sahip olduğu akitlerden olmalıdır. Zaten Hâkim yalancı şahit eğer ki yalancı şahitlik yaptığını bile bile hüküm veriyorsa o Hâkim yalancı şahitten daha da tehlikelidir. Hâkim şahitleri iyi araştıracak, şahidin tam dürüst olduğuna kanaat getirecek. Tahkim meselesi; Tahkim şeriatın hükmü ışığında çözüme bağlamak üzere bir başka kişiyi hakem etmek demektir. Evet, kıymetliler ‘Eğer aralarının açılmasından endişe ederseniz ola ki erkeğin akrabasından bir hakem kadının ailesinden de bir hakem gönderin! Bunlar gerçekten barıştırmak isterlerse ALLAH aralarında uyum peyda eder! ‘ Nisa suresi 35 de zikredilmiştir. ‘Ey ALLAH ın resulü benim kavmim herhangi bir şey hakkında anlaşmazlığa düştüklerinde bana gelirler. Bende aralarında hüküm veririm! Her iki tarafta benden memnun olur. Peygamber efendimiz (a.s.m.) ‘Bu ne kadar güzel bir şeydir.’ Buyurmuştur. Bu da Ebu Şureyh’ten gelen bir haberdir. Ashabı ikram da tahkimin caiz oluşu üzerinde icma etmişlerdir. Yine ehliyetin şartlarını taşıması da şarttır. Yani hakemlerde ehliyet olması lazım. Hadlerde kısasın dışında olması gerekir. Bunların istifasına (yerine getirilmesine) imam (İslam devlet başkanı) bakar. Şahsi hallerde tahkim sahip olur. İmam ı Azam Ebu Hanefi ile Hanbeliler hakemin kararına uyarlar. Yine Hanefiler önce tahkimden dönebilme hakkı vardır. Malikilerce hükümden önce her ikisi de dönebilir. Yine ibn-i Mace Süne göre’ Dönme hakkı yoktur!’ Demiştir. Fakat bakış açıları farklıdır, hepsi doğruya yöneliktir. Doğrudur. Günümüzde idari yargı düzeni ile devlet meclisini andırır (mezalim velayeti) yani onun yetkisi. Mezalime bakmak zalimleri korkutarak adaleti uygulamayı kabul etmeye, anlaşmazlık içerisinde tarafları heybeti ile inkâr dan dan ve reddetmekten alıkoymaya denmektedir. Yani mezalime bakmak demek, kadri itibari ile yüksek emir geçerliği ile heybeti büyük iffeti zahir tamahı az vera ve takvası çok bir kişi olmalıdır. Mezalim mahkemelerine bakan kişi,

 

Dakika 1:15:04

 

Bu velayetin ortaya çıkması konusunda da şanlı Peygamber bizzat mezalime bakan ilk kişidir. El Zübery Bin El Avvam ile Ensar’dan birisinin bir sulama hakkı ile hüküm verdiğini görüyoruz. Hz. Ali ile Halit Bin Velid in İslam a girdikten sonra Cezime oğulları kabilesinde öldürdüğü kimselerin diyetini ödemek üzere göndermiş ve ‘ Allah’ım Halid in yaptıklarından beni olduğumu sana arz ediyorum.’ Diye buyurmuştur. Dört halifeden birisi mezalime bakmak durumunda olmamıştır. İnsanların adalete olan bağlılıkları; Öğütlerle haksızlıktan uzak kalabiliyorlardı. Onları hakka doğru iletiyor ve öğütlerle, nasihatlarla haksızlıktan uzak kalıyorlardı. Ama sonra insan karakterleri değişince durum farklılaştı. Hz. Ömer valilerine karşı oldukça sertti! Amr İbnü’l As a kısas yapılmasını emretti. Amr mescitte bir Arap’a ‘ Ey münafık’ diye seslenmiş idi. Bedevi Arap affetmedikçe kısas tan vazgeçmeyeceğini beyan etmişti. Nitekim mısırlı 1:17:11 birisini küçük düşürdüğünü Amr a kısas uygulamıştı. Karışıklık baş gösterip Hz. Ali inşaların mezalim ile davalarına bakan ilk kişi oldu. Bunun içinde muayyen bir gün tayin etmemişti. Hz. Alinin imamet makamına getirilmesi gecikip bu konuda insanlar arasında karışıklık baş gösterip haksızlıklar ortaya çıkınca siyasette kesin uygulamalara ihtiyaç oldu. Abdul Melik Bin Mervan mezalim için bir gün tahsis eden ilk kişi oldu. Valilerin ve azgınların zulümleri arttı. Ömer bin Abdülaziz haksızlıkları ortadan kaldırdı. Sert ve katı davrandığı kendisine söylenince şöyle dedi ‘ kıyamet günü dışında hiçbir günden korku ve endişen yoktur! Allah’u Ekber! El Mehdi sonra El Hâdî  arkasından El Reşid daha sonra El Memur ve nihayet El Muhtedinin teşkil ettiği bir grup Abbas’ı halifesi mezalim davalarına bakmak üzere oturdu. Nihayet mülkler hak sahiplerine geri döndü. İşte mezalim düzeni böylece ortaya çıktı ve normal yargıdan bağımsız bir hal aldı. Evet, kıymetli ve muhterem efendiler yüce İslam şanlı kuran her şeyin en güzelini ortaya koyduğunu görüyoruz. Bütün dünya İslam adaletini onun ahlakını onun iman, ilim ve irfanını eğer dünya ruhunda taşımaya başlarsa dünya ne kadar güzel olur, insanlar ne kadar rahat olurlar. Huzur a ererler.

 

Dakika 1:20:25

 

Çok kıymetli muhterem izleyenler şimdi yüce İslam dininde yargı hakkında derslerimiz devam ediyor. Bunun terim olarak kaza organıdır ki buna Türkçe organımızda yargı denmektedir. Konumuz mezalime bakan mahkemeler. Halife mezalime bakan ilk kişidir. Devlet başkanı yüce İslam dininde devlet başkanlığındaki görevlerden biri budur. Vezirler ve emirlerde onun gibidir. Veli Mün Emir tarafından görevlendirme, olursa oda sahih olur demişlerdir. Bu mahkeme ile ilgili heyet mezalim nazırının gerekli, koruyucu ve yardımcıları; yargıç ve Hâkimler, fakihler, yazıcılar, şahitler bu heyette bunlar yer alırlar. Bunun ihtisasları konusunda da mezalimin davalarının ihtisasları konusunda da valilerin, valilerin halka yaptıkları haksızlıklara bakmak, amrlerin zulümlerine bakmak, yaptıkları zulümler. Kim Amirler? Amirler genel anlamda tahsildarlar idi. Ama devlet görevlilerinin tamamının da kapsamına alabilir. Divan kâtiplerinin işlerini kontrol etme, müsterzika askerlerin maaşlarının memurlarla maaşlı askerlerin maaşlarının eksik yatıp geç ödenmesi hususunda ileri sürecekleri davalara bakmak ki buna da ‘Tazallüm’ denmektedir. Gasp edilen malların geri verilmesini sağlamak, Sultani gasplar; yöneticilerin zalim valilerin haksız yere aldıkları gasplardır bunlar. Müşrik kimselerin yaptıkları gasplar. İtiraf valinin bilgisi ile beyyine ile kulaktan kulağa söyleyip durulması ve yaygınlık kazanması ( tesamu) ile vakıfların işlerini kontrol etmek, mescitler, medreseler, okullar ve buna benzer kamu menfaatlerine ait olan genel vakıflar, belgelerde bunlar ne yapılır bilinirler özel vakıflar normal ispat yollarına dayanarak hüküm verilir. Acze düştükleri hükümleri uygulamaya geçirmek, kimin? Hâkimlerin

 

Dakika :25:01

 

Kamu maslahatlarını hisbeye nezaret eden yine bunlarında aciz kaldıkları şeyhlere nezaret etmek, Cuma, bayram, hac ve cihat gibi açıktan yapılan ibadetlerde ki kusurlara şartların ihlal edilmesine meydan vermemek, Allah’ın haklarının gereği gibi yerine getirilmesine öncelik tanınır. Çekişme içerisinde olanların meselelerine bakmak. Mezalim hâkiminin eğer hasımlar kendilerine başvuracak olurlarsa diğer normal Hâkimler üzerinde bir velayet hakkı vardır. Mezalim nazırının Hâkimlerin sahih olmadığı üstün bir heybeti ve maddi bir gücü vardır. Alanı daha geniştir. Yetkileri daha geniştir. Zulmü ortaya çıkan kimseye karşılık verme yetkisi vardır. Teenni ve meseleyi erteleme hakkı vardır. Reddetme yetkisi vardır. Alanı geniş tutma yetkisi de vardır. Şahitleri yemin ettirebilir. Şahitlerin sayısını çoğaltabilir. Önce şahitleri çağırmakla başlayabilir. Hisbe nin hakikati konusunda da bir de hisbe velayeti bulanmaktadır ki hisbe; Marufu emretmek münkeri neyh etmek demektir. Dini bir görevdir. Faziletli toplumu korumak ve oluşturmak için gereklidir. ‘ Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun!’ Buyuruyor yüce Allah Ali İmran Suresi 104. Ayeti kerimede. Şanlı Peygamberimizde ‘ Bizi aldatan bizden değildir!’ buyuruyor. Ortaya koyan ilk bunu hisbeyi ortaya koyan Hz. Ömer olmakla birlikte böyle bir aldandırmanın yani böyle bir isimlendirmenin örf haline gelmesi Abbasi Halifesi El Mehdi dönemine rastlar. Hisbe, ne kadar her Müslümanın üzerinde genel bir görev ise de hisbe görevlisi ile bu vazifeyi iyilik olsun diye yapan kimseler arasında tabiki fark vardır. Hisbe görevlisi üzerinde velayeti ücret aldığı görevi dolayısıyla Farzı Ayn’dır. Başka bir işle uğraşması caiz değildir. Onun dışında kalan Müslümanlara ise bu görev farzı kifayedir. İşte kıymetli ve muhterem izleyenler muhtesip yardıma çağıran müddeinin davacının isteğini kabul etmekle görevlidir. Açıktan işlenen münkerleri araştırma görevi vardır. Maruf olanlardan terk edilenleri de tenkih etmelidir. Muhtesip münkerlere karşı çıkmak üzere yardımcılar edinebilir. Tazir hakkı da vardır. Muhtesip, ictihad etme imkânına sahiptir.

 

Dakika 1:30:00

 

Bunun şartları konusunda da hisbe valisinin hür, adaletli, görüş sahibi, dini hususlarda kararlı ve ciddi olması açıkça Münker olan şeyleri bilmesi şarttır. İctehad ehliyeti konusunda kimisi şart olduğunu söylemişlerdir. Cumhur ise şart olmadığı görüşündedir. İhtisası konusunda yani görev alanı konusunda hile karıştırma iddiaları, eksik ölçü tartma gibi bu yönüyle Hâkim gibidir. İslam adabını ihlal eden masiyetleri işleyenleri de tedip eder. O mezalim nazırına benzer. Adaba ve güvenliğe de riayet eder. Şurta güvenlik kuvvetleri yahut kamu savcısı durumundadır. Yine münkerleri araştırır tazir ve tedip eder. Kamu maslahatlarına uygun işleri yapmaya mecbur eder. Yolları, fazla yük, yıkılmaya yüz tutmuş yapı zarar verme ihtimali olan şeyleri ortadan kaldırma, öğrencilerin ve çırakların aşırı dövülmelerini engellemek, söz konusu meselelere derhal müdahale eder ve haklarında hüküm verir. Yine marufu emretmek ve Münker’i nehy etmektir. Maverdi de aynı şeyleri söylemiştir. Allah hakları menfaati kamuya talub eden şeylerdir. Kamu hakkı tabiri kullanılır. İbadetler ve cemaatin hakları Allah’ın hakları kapsamına girer. Kulların hakları mülkiyet ve başkasına ait olan mala saygı gibi özel bir maslahatın talub ettiği haklardır. Marufun emredilmesi cemaati ya da fertleri ilgilendirir. Ezanın okunması, Cuma namazlarının eda edilmesi, namaz ve orucun farzlarının terk etme türünden olması arasında fark yoktur. Kusurlu olanlara emir verilir. Namazı vaktinden sonraya bırakan kimseleri azarlamak gibi hususlarda ortaya çıkar. Kul haklarıyla alakalı olanlar; Alt yapılarının işlemez olması, yolculara yardımcı, ihtiyaçlarının karşılanmasını emreder. Özel haklara hakların eda edilmesini emreder. Küçüklerin bakımını da emreder. Ortak haklarla alakalı olanlar ise bekâr olan kızların evlendirilmesini istemek, hiddet hükümlerine riayet etmeye mecbur etmek gibi, sahipsiz çocuk (lakit) edinen kimseyi çocukların haklarını yerine getirmeye mecbur eder. Kaybolmuş olan bir malı korumakta kusurlu davranırsa tazminat ödetir. Münkeri neyh edilmesi konusunda da ibadetler, namazın şartlarının ihlal edilmesine karşı çıkar, tensip eder.

 

Dakika 1:35:09

 

Oruç yiyenleri onlara tepki gösterir. Zahirin mallardan zekâtını ödemeyen kimseden zorla zekâtı toplar. Vermek istemeyen kimseleri tashih eder. Bâtıni malların zekâtını kusuru sabit olduğu takdirde onu terhip eder. Dilencilik yapanlara engel olur. İlgisiz kimselerin şer’i ilimlerle alakalı fetva vermeye kalkışmalarını reddeder. Yasaklar. Şüpheli kötü zan altında kalmalarına teşkil edecek hallerden alıkoyar. ‘Seni şüpheye düşürenden, şüpheye düşürmeyene bak !’ diyor Peygamber efendimiz. Terhip etmekte acele davranmaz. Mescitlerde, yollarda, umuma ait yerlerde erkeklerin kadınlara karışmasını engeller. Şarap, sarhoşluk verici şeylerin yahut haram kılınan oyun ve eğlencelerin yapılmasına da engel olur. Müslümana ait ise şarap’ı döker açıktan içiyorsa 1:36:53 terhip eder. Eğlence aletlerini bozar terhip eder. Muhtesibin bunları açığa çıkartmak için araştırmada bulunma hakkı olmadığı gibi perdeleri de kaldırma yetkisi yoktur. Her kim bu pisliklerden bir şey işleyecek olursa Allah’ın sert etmesiyle örtünsün. Çünkü her kimin durumu bizim için açıklık kazanacak olursa yüce Allah’ın haddini ona uygularız. Münker olan muamelat faiz, fasık olan alışverişler şeriatın men ettiği aldatmak, azarlaması tehditte bulunması gerekir. Haram kılınmış nikâh ve 1:38:25 türleri ise men edilmiş muamelat gibi değerlendirilir. Komşunun sınırını aşmak gibi durum varsa ona engel olur. Ha sen sahih bir hadisi şeriftir adı geçen sahih bir hadis. Evet, kıymetli diğer hadisi şerifte ‘ Her kim haddi gerektirici bir iş işler dünya hayatından acilen onun cezası verilecek olursa şanı yüce Allah  (c.c) ahirette cezayı kuluna ikinci defa tekrarlamayacak kadar adildir.’ Ve her kim haddi gerektirecek bir iş işler ve yüce Allah’ta onu 1:39:03 olursa yüce Allah  (c.c) bir şeyi tekrar aftan vazgeçmeyecek kadar kerimdir. Bunu da Hz. Ali den, İbni Mace, Hâkim, Tirmizî gibi hadis âlimlerimizin rivayet ettiklerini görüyoruz. Yine adi iş yapana karşı çıkar, ortak haklarla alakalı olanlar fazla yük yüklemekten alıkoymak vasıtalara, canlı hayvanlara, erkeklerin kadınlara karışmasını engellemek, kamuya ait çarşı pazarları ve yolları kontrol eder.

 

 

Dakika 1:40:07

 

Kâhinlik, gibi engeller yollara kötü yollarla para kazanmayı engeller. Para alanı da verini de terhip eder (falcılık, kâhinlik gibi ). münkerlere karşıda aynı tutumu takınır. Yani benzeri münkirler. Hisbe, kaza, yargı ve mezalim arasında ki farklar konusunda da kıymetli hukukçularımız güzel görüşler beyan etmişlerdir. En üst seviyede olanları mezalim sonra normal yargı hutbesi sonra da hisbe velayeti gelir. Evet, kıymetliler benzer yönlerde vardır. Kesin hükme ve kati çözüme varma yetkisi yoktu. Yine bazı yönlerden de ayrılmaktadırlar. Belirten mütesellim hispe korkutmak için ön görülmüştür, sertlik, haşinlik ve katılıktır. Hisbe ile mezalimin karşılaştırılması konusunda da benzeyen yönleri devlet otoritesine has korku ve güçlü karşılığa kararlılığa dayalıdır. Haksızlığa uğradığını bildirene bakma yetkisine sahiptir. Yine farklı yönleri ise mezalime bakmak Hâkimlerin aciz kaldıkları konular için, hisbe ise yargıya gerek duyulmayan hususlar için öngörülmüştür. Hisbe görevlisinin hüküm vermesi caiz değildir. Yine usul bakımından yargılama usulü dava ispat yolları ve nihai hüküm; sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki ‘ Şayet insanlara davada bulunuyorlar diye istedikleri verilecek olsaydı, bir takım kimseler bazılarının malları ve kanları üzerinde hak iddaa edeceklerdir. Fakat beyyine delil getirmek davacıya yemin ve inkâr edene düşer.’ Buyurdu Peygamber efendimiz. Hanefi uleması davanın kabul edilmesi için bazı şartları ortaya koydular. Akıl veya temhiz ehliyeti Hanefilerin dışındakilere göre ise buluğ şarttır! Dava yargı meclisinde olmalıdır. Hazır olmayan bir kişi aleyhine dava kabul edilmez. Hanefilere göre hükümde verilmez. Şanlı Peygamber (a.s.m) ‘ Ben onun lehine ancak işitip dinlediğime göre hüküm veririm.’ Buyuruyor. Yine Hz. Aliye şöyle demiştir, şanlı Peygamber (a.s.m) ‘ Diğerini dinlemediğin sürece dava taraflarından herhangi birisine hüküm verme!’’ Hanefilerin dışındakiler beyyineyi ortaya koyduğu takdirde hazır olmayan aleyhine hüküm vermek caizdir.’ Demişlerdir.

 

Dakika 1:45:10

 

Bilinen bir şey olması gerekir. Yine şahitlerle meçhul olan bir şey hakkında şahitlikte bulunamazlar. Hâkimin de hüküm vermesi mümkün olmaz. Bilinmeyen meçhul bir şeye hüküm verilmez! Mümkün olan bir iş olması gerekir. Meşru ve bağlayıcı bir talep olmalıdır. Sabit olma ihtimali olmalıdır. Makbul dava sıhhat şatlarını tamamıyla taşıyan davanın adıdır reddedilen yahut ta fasit ve batıl olan ise kabul şartlarından herhangi birisini taşımayan davadır. Sahif, fasit ve batıl olmak üzere sahif dava meşru bir talebi ihtiva eden davadır. Mecelle de bunu böyle kayda almıştır. Davasını tashih etmesi istenir. Batıl dava ise meşru olmayan davadır. Hisbe ve mezalim konusunda da yüce Allah’ın hakları toplum maslahatı ile alakalı huşulardır. Oruç yemek, açıktan açığa inkâr da bulunmak, Müslüman bir kadının Müslüman olmayan bir kimse ile evlenmesi gibi mahrem olan kadınları nikâh altına almak, gibi evlilik düzenini ihlal etmek. Üç bain talak tan sonra evlilik hayatı yaşamak, hiddet içerisinde bulunan kadını nikâh akdi altına almak gibi zina etmek, içki içmek bu türdendirler. Bunlar da bakıyoruz kul yani fertlerin şahsi hakları hak sahibinin iddiası olmazsa Hâkim bunlara bakmaz. Satış, icat, ortaklık vb. medeni ilişki ve tasarruflar nafaka, mehir ve sükna yani oturma gibi aile yapısıyla alakalı mali hükümler, kısas yaralamalar tazılı gerektiren suçlar kazif, hırsızlık, hirabe, yol kesicilik gibi makbul davanın hükmü evet veya hayır demesi gereklidir. Evet, kıymetli ve muhterem efendiler davanın alanı işte bu şekilde tespit edilmeye çalışılmıştır. Sevgili Peygamber (a.s.v)’ Beyyinen var mı ?’ diye sordu’ Hayır.’ Deyince o zaman Peygamberimiz ‘ Senin için onun yeminini isteme hakkı vardır.’ Buyurdular. Hakkı ispat yolları birinciye şahitlikle oluru bu! Şahitlik, Hz. Peygamber (a.s.v) ‘ Beyyine davacıya düşer! ‘Ya sen iki şahit getirirsin veya o yemin eder. Erkelerinizden de iki şahit tutun eğer iki erkek bulunmazsa o halde razı olacağını şahitlerden biri erkekle iki kadın şahit tutun!’ Bakara suresi 282. Ayet kerime.

dakika 1:50:11

 

 

‘Aranızdan adalet sahibi iki de şahit tutun! ’ Talak suresi 2. Ayeti kerime. Alışveriş yaptığınız vakitte şahit tutun! ‘ yine önce ki bakaradaki ayet. Ve şahitler davet edildikleri vakit kaçınmasınlar. Şahitliği de gizlemeyin kim şahitliği gizler ise muhakkak onun kalbi günahkârdır! ‘ Bakara 283. Ayeti kerime.’ Şahitliği Allah için dosdoğru yapın!’ Talak suresi 2. Ayeti kerime. Şehadeti tahammülün şartları Hanefi ulemasınca akil, mümeyyiz olması gerekir şahidin. Hanefi ulemasına göre. Şahidin akil yani mümeyyiz olması gerekir. Gözleri görmelidir. Hanbeliler, ağmanın şahadetini caiz kabul etmiştir. Yine bizzat kendisini görmesi şahitlik yapacak kimseye şöyle demiştir. Sevgili Peygamberimiz ‘ Eğer sen güneş gibi biliyorsan, şahitlik et! Değil ise bırak! ‘ görmekle gerçekleşebilir. Çünkü şahitlik görmeye dayalıdır. Nikâh, nesep ölüm erkeğin hanımı ile gerdeğe girmesi hâkimin velayeti hususlarında tesamu yoluyla şehadet sahihtir. Tesamun meşhur olması yaygınlık, haberlerin tevatür derecesine ulaşmasıdır. Şehadet edecek olan kimseye adaletli iki erkeğin yahut bir erkek ile bir kadının haber vermesidir. Malikilerde yirmi halde tesamu yoluyla şahitliğin caiz olacağını söylemişler. Azd edilmesi vekilin bir hâkimin yahut velinin veya vekilin azd edilmesi; Küfür, sefillik, nikâh, nesep, rıda ( Su verme) alışveriş gibi ve vasiyet bunlar arasında sayılmıştır. Şahidin kendisinde aranan şartlar akil ve buluğ ehliyeti hürriyet, Müslüman olma ehliyeti; Hanefi ulemasınca Hanbeliler yolculuk esnasında kâfirin vasiyete dâhil şahadetini kabul ederler. Şanlı kuran Maide 106. Ayeti kerimede yüce rabbimiz Allah  (c.c) ‘ Ey iman edenler yolculuk halinde iken sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman yapacağınız vasiyet vaktinde aranızda ya da içinizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun! Yahut ölüm gelip çattığında sizden olmayan diğer iki kişiyi şahit tutun! ‘ buyuruyor. Görme ehliyeti; İmam-ı Azam, İmam-ı Muhammed ve şafiler bu konuda ne dediler? ‘Gözü görmeyenin şahitliği kabul edilmez!’ Dediler. Malikiler, Hanbeliler ve Ebu Yusuf ise sesin kime ait olduğunu kesinlikle bilmesi halinde ağmanın şahadetini caiz kabul ederler. İşitmek ilim yollarından birisidir. Konuşma ehliyeti; Cumhur’a göre ‘Dilsizin şahitliği işaretli anlaşılır olsa dahi kabul edilmez!’ Malikiler ise ‘İşaretinin anlaşılması şartı ile caizdir.’ Demişlerdir. Dinsizin anlaşılabilir işareti boşama ve nikâhında konuşmasının yerini tutmaktadır. Yine adaletli olmak işte görüyorsunuz, ilim adamlarının ittifakı ile fasık olan bir kimsenin şahitliği sahih değildir. Sizden adaletli olan iki kişiyi şahit tutuyor. Yüce ALLAH şanlı kuran da Talak suresi 2. Ayeti kerimede. İtam altında olmamak itam( töhmet) akrabalık yahut (husumet) babanın oğlu lehindeki annenin çocuğu lehindeki şehadeti kabul edilmediği gibi düşmanın düşmanı aleyhindeki şehadeti de kabul edilmez. Bu âlemlere rahmet Peygamberi Hz. Muhammed buyuruyor ki ‘Hasmın ve aralarında düşmanlık bulunanların şahitleri kabul edilmez! Hain bir erkeğinde hain bir kadınında kini olan bir kimsenin de kardeşi aleyhindeki şehadeti caiz değildir.’

 

 

Dakika 1:57:08

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 94 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}