[jw7-video]

63- Amelde Fıkhı Ekber Ders 63

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 63

 Euzübillahimineşşeytânîrracîm. Bismillahirrahmanirrahim.

Çok kıymetli izleyenler, Amelde Fıkh-ı Ekber ile derslerimiz devam ederken, konumuz ‘imamlık’ meselesidir. Hanefi ekolüne göre imam olma İmamet-i Kübra ve İmamet-i Suğra’dan biraz bahsettik. Şimdi Mâlikî ekolüne göre bu konuda Mâlikîlerin de görüşlerinden keşif notları vermeye çalışacağız. Kıymetliler, Mâlikî ekolüne göre devlet başkanı yahut naibinin ele geçirilmesi menduptur, der Mâlikîler. Dâimi mescit imamı öne geçirilir. Eğer devlet başkanı yoksa caminin dâimi imamı öne geçirilir. Daha sonra da ev sahibi öne geçirilir. Kiracı imamlığa ev sahibinden daha lâyıktır. Kadın olursa imamlık edebilecek birisini kendine niyabeten öne geçirir. Mesela ev sahibi kadın; kendi imam olamayacağına göre bir başka -o işi yapabilecek- birini öne geçirir. En faziletli kişiyi imamlığa geçirmesi en iyisidir. Sonra namazın hükümlerini en iyi bilen kişi imamlığa geçirilir. Sonra sünneti en iyi bilen yahut en çok Hadis-i Şerifi ezbere bilen ve rivayet edebilen kimseler geçirilir. Sonra en iyi Kur’an-ı Kerim okuyan; yine Şanlı Kur’an’ın harflerin çıkış yerlerini en iyi bilen yerine getiren sonra en çok ibadet eden, yine İslam’a en önce girip Müslüman olan, nesebi en üstün olan -mesela Kureyş’li olan- tercih edilir. Nesebi bilinen, ahlâkı en güzel olan, elbisesi güzel olan; yine özellikle elbisenin beyaz olması tercih edilir. Zahit olan, hür olan, diğerlerine tercih edilir. Bunlar sıra ile -tercih sırasına göre- bu saydıklarımız buraya kadar böyle gelmektedir. En adil olan kişi, baba oğula, amca yerine tercih edilir. Bu sayılanlarda eşitlik olursa aralarında kurra çekilir. İçlerinden birinin imamlığına râzı olurlarsa o zaman kurra çekmeye gerek duyulmaz. Bu sıra ile imamlığın vasıflarını Mâlikî ekolüne göre sizlere keşif notları verdikten sonra Şafiî ekolüne de bir bakalım. Şafiîlerde vali tercih edilir eğer o anda orada bulunuyorsa. ‘’Bir kişi diğer kişiye kendi hâkimiyetinin söz konusu olduğu yerde imam olmasın’’.

 

Dakika 5:15

 

‘’Bir kimse ev sahibinin izni olmaksızın, (onun) evindeki oturduğu yerde oturmasın’’. Bu da Peygamberimiz’den gelen bir Hadis-i Şeriftir. Yine kıymetli âlimlerimizden birisi, bundan maksat devlet başkanıdır, demiştir. Şimdi devlet başkanı öne geçebileceği gibi başkasını da geçirebilir. Vali imamlığa daha lâyıktır, der Şafiîler. Dâimi imam, imamlığa daha lâyıktır. Dâimi imam, caminin imamıdır. İmamlık ehliyetine haiz değilse birisi, başkasını imamlığa geçirme hakkına sahiptir. Bu da ev sahibi hakkında söylenmiştir. En çok fıkıh bilgisi sahibi olan, en iyi Kur’an-ı Kerim okuyan, vera sahibi olan, önce hicret eden, İslam’a ilk önce giren, nesep bakımından üstün olan, ahlâk ve girişi en güzel olan, elbisesi en temiz olan, bedeni temiz olan, sanatı en güzel olan, sesi güzel olan, yüz bakımından güzel olan, evli olan; bunlar tercih edilir. Bunlar da tercih sırasına göre baştan sona, bunlar bu şekilde sayılmıştır. Yine, esir olur da çekişme olursa; yani şimdi şu sayılan sıfatlarda eşit olup da ortada bir çekişme olursa o zaman kurra çekilir, demiştir Şafiîler. Şimdi bir de Hanbeli mezhebine bakalım. Kur’an-ı Kerim’i en iyi okuyup, en çok fıkıh bilgisi olan kişi imam olmalıdır, der Hanbeliler. Yani bilgisi güzel olacak ve Kur’an-ı Kerim’i güzel okuyacak; bu hepsine tercih edilir, demiştir Hanbeliler. ‘’Cemaat 3 kişi olduğu zaman içlerinden biri onlara imam olsun. İmam olmaya en lâyık olanları Kur’an-ı Kerim’i en iyi okuyanlarıdır’’. Peygamberimiz’den gelen haberin biri de budur. Yine, Ebûbekir (R.A.); Peygamberimiz, Ebûbekir’i imamlığa geçirdi. Ebûbekir, Kur’an-ı Kerim’i ezbere biliyordu. Ve sahabenin en fakihi idi. Yani Kur’an-ı Kerim’in mânâ yönünü, fıkıh yönünü de Ebûbekir mükemmel biliyordu. ‘’Cemaate, Allah’ın kitabını en iyi okuyan imamlık eder’’. Peygamberimiz’den gelen bir haber de budur. Diğer mezhep âlimleri bu konuda farklı düşünmektedirler. Fıkıh bilgisi çok olan, kıraati iyi olana tercih edilir. Bugün Kur’an-ı Kerim’in en iyi okuyanları, fıkıh bilgisi en çok olanlar değildir. Bugün imamlıkta fıkıh bilgisine, kıraattan daha çok ihtiyaç bulunmaktadır.

 

Dakika 10:01

 

Hem fıkıh bilgisi hem kıraati iyi olan sonra sadece kıraati iyi olan, fakih olmasa da imamlıkta bunlar tercih edilir. Namazın hükümlerini ve namazda gerekli olan hususları bilmek şarttır. Cemaat, eğer eşit olursa bu sayılan vasıflarda; namazın hükümlerini en iyi bilen tercih edilir ,dedi Hanbeliler de. Cemaatte hem bilgili hem Kur’an-ı Kerim okuma bakımından eşit olurlarsa, yaşı büyük olan tercih edilir. ‘’Size yaşı büyük olanınız imamlık etsin’’. En şerefli olan tercih edilir. Yine Kureyş kabilesine mensup olanlar tercih edilir. İmamlar Kureyş’tendir. İlk defa hicret edenler tercih edilir. Bunlar tercih sıralarına göre böyle devam etmektedir. İslam’a önce giren tercih edilir. Hicrette eşit olurlarsa ilk Müslüman olan tercih edilir. Haramlardan en çok sakınan, şüpheli şeylerden en çok sakınan tercih edilir. ‘’Allah katında en üstün olanınız Allah’tan en çok korkanınızdır’’. İşte Hucûrat Suresi 13. ayet-i kerimede de Yüce Allah bize takvayı ve onun üstünlüğünü göstermiştir. Bunlarda eşit olursa, imam olacak kimseler, kurra çekilir. Devlet başkanı, cemaat arasında ise o tercih edilir. Devamlı namaz kıldıran imam, evin sahibi, imamlık yapabilecek durumda ise başkalarına tercih edilir. Evet, Hanbelilerin de görüşü, şöyle bakınca birbirlerine yakın, çok kıymetli keşifler ve delillerle görüşlerini ortaya koymuşlardır. Bir de imam olması mekruh olan kimselerden bahsedelim. Bilgi sahibi bir kimse fâsık ise -yani fâsıkların- imamlığı mekruhtur. Mâlikî, Şafiî ve Hanbelilere göre fâsık kişilerin imamlık etmesi mekruhtur. Hanbeliler cuma ve bayram namazlarını hariç tutmuşlardır bu hükümden. Bu konuda cuma ve bayram namazlarını hariç tutmuşlardır. Yine Hanefiler ise fâsık kişilerin kendileri gibi olanlara imamlık etmelerini caiz görmüşlerdir. Yani fâsıklar, fâsıklara imam olur, demişlerdir. ‘’Kadın, erkeğe; bedevi, muhacire; fâsık olan, mümine imamlık etmesin’’. Bakın, Peygamberimiz’den gelen bir haber bu. ‘’Ancak devlet başkanı kişiyi kılıç yahut kamçısı ile zorlarsa bu durum müstesnadır’’. Cabir Hazretleri’nden gelen bir Hadis-i Şerif’te Peygamberimiz böyle buyurmuştur: ‘’Kadın, erkeğe imamlık etmesin.

 

Dakika 15:04

 

Bedevi, muhacire imamlık etmesin’’. Yine ‘’Fâsık olan, mümine imamlık etmesin. Ancak devlet başkanı o kişiyi kılıç yahut kamçısı ile zorlarsa bu durum müstesnadır’’ buyurdular. Peygamberimiz’den gelen haberde bu. Yine, İbn-i Ömer Haccac’ın arkasında namaz kılardı. ‘’Takva sahibi yahut fâsık herkesin arkasında namaz kılın’’. Peygamberimiz böyle buyurmuştur. Şimdi, ‘’Takva sahibi yahut fâsık herkesin arkasında namaz kılın’’ buyurmuş. Şimdi her zaman takva sahibini bulamadığın zaman da -bak- fâsıkların da arkasında namaz kılmaya mecbur kalırsan, o zaman da kılarsın diyor. Bu Hadis-i Şerifi kıymetli cemaatlerden bir cemaat rivayet etmiştir ki; tabii kıymetli muhaddislerimiz yine, ‘’Peşinde namaz kılması mekruh olanlardan biri bid’at işleyen kimsedir. Bid’at işleyenlerin peşinde namaz kılmak da mekruhtur’’. Müptedi (bid’at sahibi kişi), fâsık kimse gibidir. Kâfir denmeyecek durumda ise işte bunlar fâsık kimse gibidir. Bid’at: Hz. Peygamber’den meşhur olan işlerin aksine inanmak. Bu bid’attir. Yine, Şiilerin ayakları üzerinde çıplak olarak mesih etmeleri, meshler üzerine mesh etmeyi inkâr etmeleri ve benzeri işler gibi ki; bunlar bid’attir ve Peygamberimiz’in sünnetine aykırıdır. Çünkü Peygamberimiz, çıplak ayaklara mesih yapmamıştır ve meshler üzerine mesih yapmıştır. Bu da tevatür derecesine yakın bir, Peygamberimiz’in uygulamasıdır. Bunu da inkâr etmektedir; bazı şeyleri inkâr etmeleri ve bunun gibi benzeri işler de bid’attir. Dolayısıyla bid’atcılarin peşinde namaz kılmak mekruhtur. Bid’atten dolayı kişiye kâfir denir mi, denemez; yalnız, sapık denir. Bid’atci denir. Hariciler bile, -bakın- en sapık fırkalardan biri de haricilerdir. Bunlara dahi biz kâfir demiyoruz. Ama bunlar bid’atte çok ileridirler bantçıdırlar. Bunların arkasında namaz kılmak mekruhtur. Görüşleri tehire ve şüpheye dayanmaktadır. Delili, şahitliklerinin kabul edilmesi keyfiyetidir. Bid’atçi kişi eğer dinde zarûri olan ve zarûri olarak bilinen hususlardan birini inkâr ederse, o kişi kâfirdir. Onun peşinde direkt, namaz hiç kılınmaz. Allahu Teâlâ’ya diğer cisimler gibi bir cisim demek; bunlardan biridir. Yine Ebûbekir ile arkadaşlık ettiğini inkâr etmek gibi. Hz. Muhammed’in, Ebûbekir arkadaşıdır ve bu ayet-i kerime ile sabittir.

 

Dakika 20:13

 

Bunu inkâr etse bir insan, işte burda kişi küfre gider; dinden, imândan çıkar. Bak ne diyor Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de? (Onun) Arkadaşına -Ebûbekir’e- ‘’Korkma! Allah bizlerle beraberdir’’ diyordu; ayetini inkâr etmek, burada söz konusudur. Böyle bir kimseye asla uymak sahih değildir. Böylelerinin peşinde hiç namaz kılınmaz. Yine mekruh olanlardan biri de; gözleri eğer hiç görmüyor ise bu da mekruhtur, demişler. Hanefi, Mâlikî ve Hanbelilere göre bu tenzihen mekruhtur. Yani körün peşinde namaz, tenzihen mekruhtur, demişler. Hanefiler, cemaatin en bilgilisi olma durumunu istisna etmişler. Eğer en bilgilisi, o gözleri görmeyen ise; o zaman mekruh da değildir, demiş. Kim? Hanefiler. Ve imamlığı da evlâdır da, demişlerdir. Şafiîler kör olanın imamlığını keraatsiz olarak caiz görmüşlerdir. Hatta huşu içinde olur da, demişlerdir. Âlimlere göre körün imamlığı sahihtir. İbn-i Abbas’tan gelen haberde; ‘’Kendisi kör iken imamlık ederdi’’. Bakın, yine Enes (R.A.): ‘’Hz. Peygamber (A.S.V.), İbn-i Ümmü Mektum’u kendi yerine imam olarak naspetmiş. O da kör olduğu hâlde insanlara imamlık etmiştir’’. İşte burada da eğer bir insan ehliyet taşıyorsa, imamlığa lâyık ise kör olanın imamlık yapabileceği burada, bu delile de dayanmaktadır. Sağırın imamlığı da sahihtir, dediler. Evet, kıymetliler, ‘’Hutbe Bin Mâlikî kör olduğu hâlde kendi halkına namaz kıldırdı’’ diye de rivayet bulunmaktadır. Evet, yine başka bir haberde; kendisini istemedikleri hâlde, bir cemaate imamlık eden kimse hakkında da Peygamberimiz: ‘’Üç kişi vardır ki namazları kulaklarından öteye geçmez, namazları kabul olmaz. Bunlardan biri de kendisini istemedikleri hâlde, bir cemaate imamlık eden kimsedir’’ diye de haber bulunmaktadır. Ve muhaddislerimizden gelen haberdir. Sahih kaynaklarımızda bulunmaktadır. Kıymetliler, cemaat tarafından istenmediği hâlde, imam olursa birisi; o da mekruhtur. Hanefilere göre bu tahrimen mekruhtur. Bir Hadis-i Şerif’te ‘’Kendisini istemedikleri hâlde, bir cemaate imam olup öne geçen kimsenin Allahu Teâlâ namazını kabul etmez’’ buyurmuş Peygamber Efendimiz. Yine namazı çok uzatmak da mekruhtur. İster cemaat buna râzı olsun ister olmasın Hanefilere göre kerahat tahrimidir, namaz uzatılmaz.

 

25:12

 

Şafiî ve Hanbeliler cemaatin rızâsı durumunda caiz görmüşlerdir. Sevgili Peygamberimiz’den şöyle haber vardır; o Rahmet Peygamberi şöyle buyurmuştur: ‘’Sizden birisi insanlara imam olup namaz kıldırdığı zaman hafif kıldırsın. Çünkü cemaat içinde zayıf, hasta ve yaşlı insanlar vardır. Kişi kendi başına namaz kılınca, dilediği kadar uzatsın. O zaman uzatabilir’’. Bu da bir Hadis-i Şeriftir. Bu konuyu da kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Evet, kıymetliler, imamlığı mekruh olan kimselerden biraz bahsettikten sonra bir de imamdan ayrılma konusu; Şafiîlere göre sadece abdestsizlik; başka sebeplerle imamın, namazından çıkması ile imama uyma durumu kesilir. Yani mutlaka kişi imamına uyacaktır bir zarûret ortaya çıkmadığı müddetçe. İmamından ayrılıp namazını tek başına tamamlamaya niyetlense bir kişi; bu Hanbelilere göre ki -ister bir özür sebebiyle yapmış olsun- bu katiyen cemaat olarak olsa da; sonra Şafiî ve Hanbeliler derler ki: ‘’Bir kimse iftitah tekbirini cemaat olarak alsa, sonra da imamdan ayrılıp namazını tek başına tamamlamaya niyetlense ister bir özür sebebiyle yapmış olsun ister özürsüz olarak yapmış olsun‘’ Şafiîlere göre bu namaz kerahetle caizdir. Hanbelilere göre sadece özür sebebiyle cemaatten ayrılmak caizdir. Başka türlü caiz değildir. Özürsüz olarak ayrılmak namazı bozar. O kişinin namazı yok olur. Yine Şafiîler Cuma namazını istisna etmişlerdir. Cemaatten ayrılmayı mübah kılan özürlerden bazıları; imamın namazı çok uzatması ve sünneti terk etmesi, aynı zamanda bir hastalık, malının telef olma korkusu gibi özürler sayılmıştır. Yine Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde; ‘’Muaz (R.A.) yatsı vaktinde arkadaşlarına namaz kıldırdı ve namazı çok uzattı. Bunlardan biri ayrılarak kendi başına namaz kıldı. Sonra Sevgili Peygamberimiz’e gelerek durumu anlattı. Şanlı Peygamber kızarak, Muaz’ın yaptığı işi beğenmedi. Fakat adamın yaptığı işi de reddetmedi ve namazını yeniden kılmasını ona emretmedi’’. İşte kıymetliler, Hanefiler, imama uyan kişinin son tahiyyatı okuduktan sonra imamdan önce selam vermesini kerahetle karşılaşmışlar.

 

Dakika 30:08

 

Kerahetle caiz olur, demişler. Onlara göre cemaatin, imamın namazından ayrılması caiz değildir. Yani Hanefilere göre cemaatin, imamın namazından ayrılması caiz değildir. Mâlikîlere göre ise zarûret karşısında ayrılması caizdir. Şimdi Hanefi mezhebine göre şöyle bir bakalım. İmama uyan kişilerin hâlleri hakkında. Bunlardan birisi müdrik. Namazı bütünü ile imamla birlikte kılan kimseye ‘müdrik’ denir. Lahik: İmamla birlikte namaza başlamasına rağmen bir kısmını imamla birlikte kılamayan kimseye de ‘lahik’ denir. Uyku, gaflet, zahmet gibi özürler sebebiyle lahik duruma düşüyor; bunlara lahik denilir. Kılmadığı rekâtları kaza eder. Kılamadığı rekâtları kaza eder. Kılamadığı rekâtları kaza ederken Kur’an-ı Kerim okumaz, sehiv secdesi de yapmaz. Bakın, bu lahikin durumu. Sonra imama yetişebilir ise onu ona uyar ve beraber selam verirler. Eğer imama yetişemezse sonuna kadar namazına devam eder. Lahik kimse, mesbûk duruma geçer de sonra bir daha; bir ve daha fazla rekâtı kaçırırsa geçmiş rekâtları kaza ederken kıraatte bulunması gerekir. Şimdi bunlardan biri de mesbûkdur. İmama sonradan uyan kimseye de ‘mesbûk’ denir. Kaçırdığı rekâtları yalnız başına namaz kılan kimse gibi namazını kılar. Mesbukun durumu da böyledir. Fakat lahikin durumu, biraz üzerinde iyi düşünmeyi gerektirir. Şimdi, mesbûk ile ilgili bazı hükümlere şöyle bir bakalım. İmam selam vermeden önce mesbûkun ayağa kalkması tahrimen mekruhtur. Bunlara dikkat edilmelidir. Şimdi İnşâAllah dersimiz müdrik ile devam edecektir. Kıymetli izleyenler, şimdi de Mâlikî Mezhebi’ne göre müdrik, lahik, mesbûktan bazı keşif notları verelim. Bundan önceki notlarımız Hanefilere göre idi. Müdrik: İmamla birlikte başlayıp imamla bitiren kimseye ‘müdrik’ denir. Lahik, özürler sebebiyle namazdan kaygısı olan kimsedir. Rükuyu veyahut rükûdan doğrulmaya kaçırır, bir veya iki secde kaybı olur, rekât kaybı olur; işte bunlar lahik olan kimsedir. Şimdi birinci durumda rükuyu doğrulmayı kaçırırsa -nerede yetişirse orada- ona uyar ve bu rekâtı namazdan saymaz.

 

Dakika 35:09

 

Bu bir rekâtı kaza eder. Ne zaman? İmam selam verdikten sonra; bu Mâlikîlere göredir. Rekât kaybı, birinci rekâtın dışında olur da secdede imama yetişebilecekse kaçırdığı kısmı da eda eder. Secdede, imama yetişememişse bu rekâtı kaçırmış sayılır. İmam selam verdikten sonra onu kaza eder. İkinci durumda bir veya iki secdeyi kaçırırsa kaçırdığı kısmı tamamlayıp imama iltihak eder. Secde etmek imkânı yoksa imama uyar, imam selam verdikten sonra (kişi) bir rekât daha namaz kılar. Üçüncü durumda ise bir yahut daha fazla rekât kaybı olursa rekâtları kaza eder. Şimdi, bir de mesbûk hakkında; imamla birlikte namaza başlayamayan kimsenin hükmü, imam selam verdikten sonra kaybı olan rekâtları kaza etmektir. İşte kıymetliler, kıymetli bu ekollerin dersini okumaya, okutmaya devam ediyoruz. Şimdi de Şafiî Mezhebi’ne bir bakalım. Şafiî, ‘‘Muvafık: Fatiha’nın okunuşuna yetişen kişidir’’ diyor. Muvafıkı tarif ediyor Şafiî. Mesbuk; bu da yetişemeyen kimsedir. Yani Fatiha’nın okunuşuna yetişene muvafık denirken mesbûk da yetişemeyen kimsedir. Şimdi muvafık, imama muhalefeti çok olduğu için namazı bâtıl olur. Mesela rükû, secde tesbihleri için geri kalmak gibi. Eğer özür var ise imamın arkasından devam eder. Uzunca 3 ve daha fazla rükün geri kalmamak şartıyla; bu üç rükün de her rükû ile iki secdedir. İşte kıymetli Şafiî ekolünün muvafık hakkındaki durumu böyle; ‘’Kaçırdığı kısmı mesbûk gibi telafi eder’’, buyurdular. Mesbuka gelince; özürsüz olarak fiilî 2 rüknü imamla beraber yapmaktan geri kalırsa o takdirde namazı bâtıl olur, dedi Şafiîler. İmama uyan kişi rükûsun da eğer Fatiha’yı terk ettiğini bilir yahut bunda şüphelenirse bir daha geri dönmez. İmam selam verdikten sonra bir rekât daha kılar, demiş kıymetli Şafiî ekolünün yüksek şahsiyetleri. Sevgili Peygamberimiz’den gelen bir haberde de; ‘’Cuma günü son rekâtın rükûsuna yetişen ona bir rekât daha eklesin. Kim rükûya yetişemezse öğle namazını 4 rekât olarak kılsın’’ diye haber gelmiştir. Peygamberimiz’den rivayet vardır. Bu Hadis-i Şerife garip diyenler olmuştur. Yine ‘’Lâfzında, her kim cumadan bir rekâtta yetişirse ona bir rekât daha ilave etsin.

 

Dakika 40:08

 

Eğer cemaat otururken yetişirse öğle namazını 4 rekât olarak kılsın’’ diye rivayet edilmiştir. İsnadın zayıf olduğu söylenmiştir. Yine başka bir haberde de: ‘’Yetiştiğin rekât, senin namazının ilk rekâtıdır’’ diyor Peygamberimiz’den gelen haberde. ‘’Bu kişi tekbir alır ve imam selam verince, namazının geriye kalan kısmını tamamlamaya kalkar’’. Bu da İbn-i Ömer’den gelen bir haberdir (R.A.). ‘’Namazdan yetiştiğiniz kadarını kılın, kaçırdığınızı ise tamamlayın’’. Bu da Peygamberimiz’den gelen haber. ‘’Yetiştirdiğiniz kadarını kılın, kaçırdığınızı kaza edin’’. Evet, kıymetliler, şimdi de Hanbeli ekolünden bazı keşif notları verelim. Hanbelilere göre mesbûk, Hanefi ve Mâlikîlerdeki lahiki de içine almaktadır. Bir yahut iki rükün geri kalan lahike gelince; geri kaldığı kısmı yapıp imama iltihak etmesi vacip olur, dediler. Takip eden rekâtı imamla birlikte kılmayı kaçırmaktan korkarsa o takdirde imama uymak vacip olur, dediler Hanbeliler. İmam selam verdikten sonra da o rekâtı aynen kaza etmesi vaciptir, dediler. Özür sebebiyle geri kalırsa kılamadığı rekâtı imam selam verdikten sonra aynen kaza etmesi gerekir, dediler. Özürsüz, imamdan bir rükün geride kalırsa; ‘kasten, bilerek’ yaparsa namazı bâtıl olur, dediler. İmama uymak farzını terk etmiştir, dediler. Çünkü imama uymak farzdır. ‘’Ümmetimden, hata, unutma ve tehdit altında yaptıkları işlerin günahı kaldırılmıştır’’. Sevgili Peygamberimiz’den gelen bu Hadis-i Şerif’te -bakın- ‘hata, unutma, tehdit ümmetimden kaldırılmıştır’ diyor. Yani, ‘hata, unutma ve tehdit altında yaptıkları işlerin günahı affedilmiştir’’ anlamı var. Mesbûka gelince, Hanbelilere göre Sevgili Peygamberimiz’den gelen şu habere istinaden; ‘Yetiştirdiğiniz rekâtları kılın yetişemediğinizi de kaza edin’’. Buna dayanarak görüşlerini açıklamışlardır. Teberrükün yeri namazın son kısmıdır. Yine mesbûk hakkında, yine Sevgili Peygamberimiz’den; ‘’Biz secdede iken namaza geldiğiniz zaman siz de secde edin ve bu secdeyi ‘bir şey’; yani rekât saymayın. Her kim rükûya yetişirse o rekâta yetişmiş olur’’ buyurdular. Evet, kıymetliler, bir rekâta yetişmek için o rekâtın rükûsuna, imam rükûdan kalkmadan senin yetişmiş olman gerekiyor. O zaman, o rekâta yetişmiş sayılırsın.

 

Dakika 45:03

 

Şimdi, muktedi, teşehhüdü tamamlayıp ondan sonra selam vermesi gerekir. Yine, Salli-Barik duaları, ‘Rabbena Atinâ’’; bunları bitirmeden imam selam verirse bunları terk eder ve imamla birlikte selam verir. Hanefilere göre durum böyledir. Muktedi, ilk teşehhüdü -bu muktedi, teşehhüdü- tamamlar. Sonra imamına uyar. Yine muktedi imama uyar ve tesbihleri terk eder. Mesela tesbihleri yetiştiremedin, imamına uyar, tesbihleri terk edersin. Yetiştiremediği zaman tabii. İmam fazladan bir secde yaparsa, son oturuştan sonra ayağa kalkarsa, muktedi burada imama uymaz. Uyarsa namaz fasit olur. Uyarmak için tespih getirir. Yani imam yanılınca uyarılır. ‘’Subhanallah ‘’diyerek imam uyarılır. Eğer imam 5. rekâtın secdesini yapmışsa, muktedi yalnız başına selam verir. Beşinci rekâtın secdesini yapmadan, eğer ona uyan kimse selam verirse, kıldığı farz namaz bozulur. Çünkü acele etmiştir. İmam geri dönmüştür ama o beriki imamı beklemeden selam verdiği için namazı bozulur. Yine önce selam vermesi de mekruhtur. İmamdan önce selam verirse bir cemaat, onun namazı mekruhtur. Mescitten dışarı çıkması tahrimen mekruhtur, dediler. Evet, kıymetliler, şimdi imama uymanın şerâitine şöyle bir bakalım. Bir defa imama niyet etmen gerekiyor. Bu bütün âlimlerin ittifakı ile muktedinin iftitah tekbirini alırken, imama uymaya niyet etmesi şarttır. İmama tâbi olmaya, niyet etmesi gerekmektedir. Niyeti terk ederse, namazı bâtıl olur, dediler. Eğer niyet esnasında, imamı ismen belirler de hataya düşerse, Şafiîlere göre bu kişinin namazı bâtıl olur, dediler. İmamı tayin etmek şarttır. Birden fazla kişiyi imam kabul etmek asla caiz değildir. İki imama uymaya niyet etse; bu da caiz değildir. Şafiîlere göre niyetin şartı, iftitah tekbirine yakın olmasıdır. Hanefiler, niyetin iftitah tekbirinden önce yapılmasını caiz görmüşlerdir. Hanefiler ve Hanbelilere göre en faziletlisi, niyetin iftitah tekbirine yakın olmasıdır. Mâlikîler niyetin iftitah tekbirine yakın olmasını şart koşmuşlardır. İmam olmaya niyet etmesine gelince; Hanbeliler dışındaki cumhura göre; ‘Bu müstehaptır’, dediler. Şafiî ve Mâlikîler Cuma namazı, yağmur duası, korku namazı gibi sıhhati, cemaate bağlı bu namazlarda imam olan kişinin mutlaka imamlığa niyet etmesini şart koşmuşlardır. Kim? Şafiî ve Mâlikîler.

 

Dakika 50:17

 

Hanefiler de kadınların erkeklere uymalarını istisna etmişlerdir. İmamın onlara ‘imam olmaya’ da niyet etmiş bulunması şart koşulur. Yani cemaatte kadın varsa imamın, kadınlara imam olduğuna dair niyet etmesi şarttır, Hanefilere göre. Hanbelilere göre imamlığa niyet etmek şarttır. Bakın, ister kadın olsun ister olmasın; niyet olmazsa namaz sahih olmaz, dedi Hanbeliler. Sevgili Peygamberimiz’den gelen bir haberde; İbn-i Abbas şöyle demiştir: ‘’Teyzem Meymune’nin evinde geceledim. Hazreti Peygamber (A.S.V.) gece nafilesi için kalktı. Su tulumundan abdest aldı. Sonra kalkıp namaz kıldı. Ben de onun böyle yaptığını görünce kalkıp su tulumundan abdest aldım. Sonra da sol tarafında durdum. Bunun üzerine arka taraftan elleriyle benim ellerimi tuttu ve sağ tarafa geçirdi’’. İşte kıymetliler, bu da Peygamberimiz’den; İbn-i Abbas, bu olayı böyle rivayet etmektedir. İmam ile cemaatin namazları farklı değil, aynı olması gerekmektedir. Hanefilere göre bu birlik, muktedinin, imamın namazına niyet etmesi ile gerçekleşir, dediler Hanefiler. Nafile namaz kılan kişi farz namaz kılanın arkasında cemaat olabilir Hanefilere göre. Yine abdestli kişinin, teyemmümlü kişiye; ayaklarını yıkayan kişinin, meshleri yahut yara sargısı üzerine mesih eden kişiye; ayakta olanın, oturarak rükû ve secde edene uyması sahihtir. İma ile namaz kılana uymak ise sahih değildir. Sevgili Peygamberimiz’in (A.S.V.) son namazını, cemaat ayakta olduğu hâlde oturarak kıldırdığı ile ilgili rivayete dayanmaktadır. Kıymetli muhaddislerimiz, bu hadisi rivayet etmişlerdir. Buraya kadar Hanefilerin görüşünü sizlere zikrettikten sonra bir de Mâlikîlere göre bakalım. İmamla cemaat, namazı kendisinde birleştirmeleri şarttır. Namazın vasfında eda veya kaza olma yönünden de birlik olmalıdır, dedi Mâlikîler de. Yani aynı namazı kılmalıdır, cemaat ile imam. Biri başka namazı, öbürü başka namazı değil. Hanbelilere göre de vakit ve isim yönünden farzın çeşidinde birliğin bulunması şarttır, dediler. Yine Şanlı Peygamberden (A.S.V.) şöyle haber gelmiştir; ‘’İmam kendisine uyulması için meşrû kılınmıştır. İmama aykırı davranmayın’’. İşte Peygamberimiz, imama tâbi olmanın şartını dedi; ki bu farzdır. Herkes gözünde de tutmalıdır.

 

Dakika 55:03

 

İmama uyan kimsenin imamına ters hareketlerde bulunması ise yasaklanmıştır. Cemaat, imamına ters hareketlerde bulunamaz. Oturan kimsenin, ayakta durabilen kimseye imamlık yapması ancak bazı şartlarla caiz olur, demişlerdir Hanbeliler. Mahallenin imamı ise, dediler. Yine, Sevgili Peygamberimiz, dâimi imam olduğu için bunu yapmıştı, dediler. Hastalığının kaybolacağı umulan kimse olmalıdır, dediler. Hastalığının iyileşmesi -çünkü umuluyordu-, dediler. Hanbeliler bu şartları yerine getirdi. Mahallenin imamı oturarak namaz kılarsa, arkasında bulunanlar da oturarak kılabilirler, dediler. Kim? Hanbeliler. Yine Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde; ‘’İmam, kendisine uyulması için imam kılındı. İmama aykırı davranmayın, imam oturarak kılınca sizler de hepiniz oturarak kılınız’’ diyen haber de gelmiştir Peygamberimiz’den. Yine başka bir haberde; Resûlullah (A.S.V.) Efendimiz bize evinde rahatsız iken oturarak namaz kıldırdı. Arkasındaki cemaat ise ayakta namaz kıldı. Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.) onlara ‘oturun’ diye işaret etti. Namazdan ayrılınca da şöyle buyurdu: ‘’İmam kendisine uyulması için meşrû kılındı. Rükûya gittiği zaman siz de rükûya gidiniz. Rükûdan kalkınca sizler de rükûdan kalkınız. İmam, ‘Semi allahü limen hamideh’ dediği zaman sizler de ‘Rabbena lekel hamd’ deyiniz. Oturarak namaz kılınca sizler de hepiniz oturarak namaz kılınız’’. İşte kıymetliler, bu Hadis-i Şerifin mütevatır olarak rivayet edildiği kaynaklarımız mevcuttur. Ve senetlerde sağlam olduğu muhaddislerimiz tarafından belirtilmiştir. Şafiîlere göre de şöyle bir bakalım. İmam, muktedinin namazlarının nizamının birbirine uygun olması şartı ile ittifak etmişlerdir. Eda edenin kaza kılana uyması sahih olduğu gibi; kaza kılan da eda edene uyması da sahihtir dediler, Şafiîler. Farz namaz kılan, nafile namaz kılana; nafile namaz kılanın, farz namaz kılan adama uyumaları da sahihtir. Bunun gibi öğle namazı kılan, ikindi namazı kılmakta olana; ikindi kılanın da öğle namazı kılmakta olana uyması sahihtir, dediler. Kim? Şafiîler. Yine öğle namazını kılan kimsenin, sabah ve akşam namazını kılana uyması sahihtir, dediler. Öğle namazı kılan kimsenin arkasından sabah namazını kılmak sahihtir, dediler. İşte Şafiîlerin buradaki görüşleri son derece geniş ve toleranslarla dolup taşmaktadır. Evet, kıymetliler, derslerimiz yine, imama uyma konusunda cemaatin dikkat edeceği konularla ilgili derslerimiz devam etmektedir.

 

Dakika 1:00:19

 

 

 

 

(Visited 87 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}