[jw7-video]

407- Tefsir Ders 407 hayat veren nurun keşif notları

407- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 407

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Şuara Sûresi 176’ncı Âyet-i Kerime’den 227’nci Âyet-i Kerime’ler)

 

 

 كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ﴿١٧٦﴾

  اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿١٧٧﴾

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌ﴿١٧٨﴾

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ﴿١٧٩﴾

  وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ﴿١٨٠﴾

  اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ﴿١٨١﴾

  وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ ﴿١٨٢﴾

وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ﴿١٨٣﴾

  وَاتَّقُوا الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّل۪ينَۜ﴿١٨٤﴾

  قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۙ﴿١٨٥﴾

  وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۚ﴿١٨٦﴾

فَاَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاءِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَۜ﴿١٨٧﴾

  قَالَ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿١٨٨﴾

فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِۜ اِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ﴿١٨٩﴾

  اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿١٩٠﴾

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟﴿١٩١﴾

 

Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti.

 

Hani Şuâyb Aleyhisselâm onlara şöyle demişti; Bir sahnede işte “Eyke” sahnesidir ki bu millete de Şuayb Aleyhisselâm peygamber gönderilmişti ve şöyle demişti: “Siz Allahtan korkmaz mısınız?” Hikmetin başı Allah korkusu olduğu için bakın her peygamber Allah korkusuyla işe başladı. Allah’ı seven Allah’tan korkar azâbından azâbına çarpılmaktan korkar. Korku tektir o da Allah korkusudur, sevgi tektir Allah sevgisidir. Allah’tan korkan tüm kötülüklerden korkar. Niçin? Allah kötülük etme dediği için. Allah’ı seven bütün mahlûkata iyilik etmek ister. Niçin? Allah kötülük etme dediği için Allah’ı seven bütün mahlûkata iyilik etmek ister. Niçin? Allah sevgisi engin ve evrenseldir her tarafı kuşatır. Allah için sevgidir çünkü ve ölçüye uyar sevileceği sever sevilmeyeceği sevmez ölçüler vardır. Küfür sevilir mi? Sevilmez. Şirk sevilir mi?  Sevilmez. Zulüm, nifâk sevilir mi?  Sevilmez. Allah’ın düşmanları sevilir mi?  Sevilmez. Haramlar sevilir mi?  Sevilmez. Bunun için sevileceği bileceksin. Allah için Allah’ın sevdiklerini de seveceksin Allah için, Allah’ın yerdiklerini yereceksin yine Allah için. Ölçüye uyacaksın hevâna değil kendi gururuna kibrine nefsin arzu ve isteklerine göre değil, Allah’ın isteklerine O’nun kurallarına uyacaksın. Îmân ve İslam Müslümanlık bu.

 

Bakın Şuâyb Aleyhisselâm da kavmine: “Siz Allahtan korkmaz mısınız” dedi.

 

“Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” dedi haklı olarak.

“Gelin Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan yalnız âlemlerin Rabbidir.”

“Ölçeği tam ölçünde hak yiyenlerden olmayın.”

 

Dakika 5:05

 

Şu dünyayı sömürenlere bir bakın, terazide haksızlığı kabul etmeyen Yüce İslam ölçüde, tartıda haksızlığı kabul etmeyen adâlet isteyen Yüce İslam dünyanın sömürülmesine hiç müsaade eder mi? İşte sosyal adâlet, hukûkun üstünlüğü dünyayı sömürmeden sosyal adâleti ve hakça taksîmâtı yapabilmelidir. İslam’daki hilâfet anlayışı da budur yeryüzünün huzurudur. Yoksa ben halîfeyim demekle kimsede halîfe olamaz. Ben hükümdarım demekle de olmaz. Ya? Ben demokratım diyor, adam öteki ben sosyalistim diyor, beriki bilmem ne diyor. Yeryüzüne sosyal adâleti, kardeşliği, hukûkun üstünlüğünü, îmânı, vicdanı, merhameti, sosyal adâlet îmânsızlarla olacak bir iş değil. Bu bir îmân merhamet işidir. Delinin eline silah verip de doğru niye kullanmıyorsun demek deliliktir, sen de delisin. Delinin eline silah vereceksin, niye doğru kullanmıyorsun diyeceksin, o da deli ama sende delisin. Ehliyetli insana görevi teslim edeceksin, her görev kutsal emânettir. Merhameti olmayan insanlığa adâlet etmez. Onun başına diyelim ki onun gibi birini diktin peki kim kimi kontrol edecek? O da onun gibi, onun başına da diktin birini o da onun gibi. İşte yanılgı burada; îmânsızla îmânlıyı, merhametsizle merhametliyi, hukûku hakkı tanımayanla tanıyanı eşit kabul ederde ikisini de ehliyetli kabul edersen bu dünyanın çekçeği var demektir. Eşitlik ayrı şey hukûkun üstünlüğü ve adâlet ayrı şeydir. Dereyle tepeyi düzleyemezsin dere dere olarak kalırsa dereyi dere olarak iyi kullanırsan, tepeyi tepe olarak iyi kullanırsan orada adâlet vardır ama eşitliyeyim demeye kalkarsan dereyi tepeye çıkaramazsın, tepeyi de dereye indiremezsin yeryüzünü düzleyemezsin. Çünkü  dağlarında, tepelerinde, derelerinde, ovalarında kendine göre özelliği güzelliği var. Onun için burada sapla samanı birbirine karşılarında sayısı az görünmüyor. Niye? İpin ucu kaçırılmış. Karaya-ak diyenler, Allah ve hukûkun üstünlüğünü tanımayanlar, ilimden, bilinden gerçek nasibini almayanlar, Allah’ı dinlemeyen Allah’ını Kitâb’ını dinlemeyenlerle dinleyenler arasında elbette ki ortada yerle gök kadar bir fark var daha da fazla. Onun ölçüsünü yine Cenabı Hak bilir. Ama ebedî îmân ile küfür ebedî bağdaşmaz ebediyyû’l-ebed îmân evrenseldir hepsini idâre eder ama bağdaştığından değil, onun sosyal adâletinden dolayı. Îmân evrensel İslam’ın evrensel îmânı bütün dünyada inanç sistemlerini egemenliği altında idâre eder herkese özgürlüğünü de verir.

 

Dakika 10:00

 

Ama bunu zulüm küfür yapamamıştır, şirk yapamamıştır, başkaları yapamamıştır İslam kendi içinde bütün milletleri barındırmıştır barındırmak zorundadır. İlâhî mesaj böyle ama başkaları bunu yakın zamânâ kadar yapamadılar şimdi dahi gerçek adâleti uygulayamadılar. Hâlâ çifte standartlar hukûk kendilerine işliyor kendileri için birleşiyorlar. Dünyaya sulh, barış, adâlet gelsin diye yapılmıyor. Kendinden birisinin başına bir iş gelse kıyâmet koparıyor başkalarını kitleler hâlinde öldürüyor onların sesi çıkmıyor. Bu mu adâlet, bu mu medeniyet, bu mu çağdaşlık? Bu başka bir zulüm bir başka zulüm bu da çağdaş zulüm, çağdaşlık adına yapılan sömürüler ve zulümler.

 

Onun için işte Şuâyb Aleyhisselâm da ne dedi onlara: “Ölçeği tam ölçünde hak yiyenlerden olmayın ve doğru terazi ile tartın da hak yiyenlerden olmayın.” İslam bu. İslam kimsenin hakkını yedirmez kimsenin ama. O şimdi zâlim başkasının hakkını yiyor o zâlimin hakkını da yedirmez İslam dini. Zâlime de dur der mazlumun hakkını sende yemeyeceksin der. Zâlimin ensesinden adâletin yüce o çelik eli onun perçeminden tutar. Ve zâlimi de ne yapar? Hak yemekten kurtarır onun hakkını da korur. İslam dini herkesin hakkını korumaya geldi. Hattâ otların, çiçeklerin, böceklerin bile. Ekosistemi bozamazsın… Baban mı yaptı bu ekosistemi, kâinatı? Denizleri, ovaları, dağları baban mı yarattı senin? Havayı sen kirletmeye ne hakkın var denizleri kirletmeye ne hakkın var. Suları bozmaya, sebzeleri, meyveleri bütün nimetleri bozmaya ne hakkın var? Vatandaş et yiyor şüpheyle, süt yiyor şüpheyle, meyve sebze yiyor şüpheyle. Tavuk yumurtası köy yumurtası arıyor vatandaşı köy yumurtası aratacak hâle getirdiniz. Bunları bozmaya kimsenin hakkı yok. Bilim çok kıymetli bilimi kötüye de kullanamazsın. Adâlet olsa bunların birini yapamazsın. Yanlışa müsaade yok doğrular serbest, fayda serbest, fayda da yarışma serbest. Ama insanlığa, mahlûkata, bütün kâinata zarar veremezsin bu salâhiyet yok sende. Ha, ben zorbayım yaparım diyorsun Allah belânı verir bugün yaparsın. Bir mehil müddet vardır ipini Allah bir yere kadar uzatmıştır daha öteye kadar değil ipini çekecek. Nereye düşeceksin  parça parça nereye düşeceğini sen bilmiyorsun. Allah’ın elinden kurtulamazsın; bak şu sahnelere bak bu sahnelerde nice milletleri Allah helâk etti. Niye? Azgınlıkları, sapkınlıkları sebebiyle… Allah’ın mülkünde Allah’ı tanımıyor, O’nun kânûnlarını tanımıyor, hukûk, adâlet, barış tanımıyor,  hak hukûk tanımıyor, hukûkun üstünlüğünü tanımıyor, ilim irfân tanımıyor. Tanımazsan belânı bulursun işte buldular ve bulacaklar.

 

Dakika 15:10

 

Buna bunları haber verirken yine İslam kurtarmaya geldi. Gel, uyan, kurtul. Uyan ey insan uyan, uyan! Bu okula gel oku dersini alda uyan! İnsanlığın hayrına çalış. Kavukçular Kur’an anlatıyorlar yağcılar. Yağcılıkla, kavukçulukla gerçek anlatılmaz gerçek, gerçek olarak anlatılır.  İslam öyle bir gerçektir ki, doğrunun üstüne toz kondurmaz eğriye de yağ yakmaz adâleti uygular terbiyesini verir. Gerçekçi olalım, hakîkatçi olalım, İslam gerçeği Allah’ın gerçeğidir. Benim gerçeğim, senin gerçeğin, onun, bunun, doğunun, batının değil Allah’ın gerçeğidir. Kur’an-ı Kerim Allah’ın Kitâbı’dır şeksiz şüphesiz. İslam hak bir dindir şeksiz şüphesiz. Bütün çağları kuşatan evrensel merhamet ve rahmettir barışın tâ kendisidir. Onun için kendi tek eline alma sen Allah’a tâbî ol Allah sana tâbî olmaz sen Allah’a tâbî ol. Onun ilkelerine sen uyacaksın, sen Allah’a kulluk edeceksin çünkü kulsun. Allah sana kulluk edecek değil ‘’Hâşâ Sümme Hâşâ!’’ Bugün nefsini firavunlaştıranlar hak hukûk tanımayanlar bunlar nefsini firavunlaştırmış herkes onun nefsine tapacak kendisi nefsine kulluk ediyor çünkü.

 

Onun için ve doğru terazi ile tartın diyor Cenab-ı Hak Şuayb’ın Aleyhisselâm dili ile Kur’an mesajıyla dünyaya duyuruyor.

 

“Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”

 

“O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah’tan korkun.”

 

Onlar şöyle dediler: Kime? Şuâyb Aleyhisselâm’a: “Sen olsa, olsa iyice büyülenmiş birisin” dediler. Bakın kendi sapıklıklarını görmüyor Peygambere böyle diyorlar. Her zâlim böyledir, her kâfir böyledir, her müşrik zorba böyledir, hakîkate böyle bakar.

 

“Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.” Peygambere yalancı diyor peygamberler hiç yalan söylemezler Aleyhimüsselâm.

 

“Şâyet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver” dediler. Zâlimler belâsını çok çabuk isterler acele isterler. Ama Allah’ın kânûnları ölçü, biçimle, takdirle uygulanır. Onlara gâvurun dediği gibi Allah yapsaydı o anda helâk ederdi. Yine onlara îmân etme şansını bir zaman tanıyor mehil, müddet veriyor.

Şuâyb Aleyhisselâm: “Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir” dedi. O zâlim kavme karşı öyle dedi. “Rabbim yaptıklarınızı en iyi bilendir” dedi. Yani başımıza belâ ne zaman vereceğini bilir dedi.

 

Hülâsâ, onu yalancı saydılar da kendilerini o gölge gününün azâbı yakalayıverdi. O cidden büyük bir günün azâbı idi.

 

Dakika 20:00

 

Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları îmân etmiş değillerdir ders almazlar. Ders alsalardı helâk olmazlardı. Ve şüphesiz Rabbim işte o mutlak gâlip ve engin merhamet sahibidir. Çünkü Allah El-Aziz, Er-Rahimdir Celle Celâlühü. Burada Eyke halkından bahsediyor ki Şuâyb Aleyhisselâmın kavminin bulunduğu memleket ‘’Eyke’’ idi bunlara ‘’Eykeller’’ ‘’Leyke’’ kıraatlerine göre Leykeliler eyke yumuşak ağaç bitiren bataklık demek olup Medyen’e doğru deniz sahilinde bir yerin adıdır. Şuâyb Aleyhisselâm bunlara da gönderilmişti. Onların kavminden değildi Şuâyb Aleyhisselâm ama onlara da peygamber göndermiştir. Merkezleri olan kasabanın ismi de olabilir deniliyor. Yani ‘’Leyke’’ taş yağmuruna tutulanların merkez şehirleri imiş. Şu hâlde (أَصْحَابُ الأَيْكَةِ) Ashâb-ül Eyke (Leyke Halkı), Ashâb-ul Hicr taş yağmuruna tutulanlar demek olur. Bunların ticaretle meşgul oldukları, zâlim ve hilekâr oldukları anlaşılıyor ticareti doğru dürüst yapmalıdır. Allah bunlara yedi gün yedi gece şiddetli bir hararet musallat kılmış nefesleri tıkanmış evlerinin içlerinde sokulmuşlar duramamışlar ovaya fırlamışlar bir bulut güneşe gölge olmuş bir serinlik bir rahat duyar gibi olmuşlar. Birbirlerine seslenerek bulutun altına toplanmışlar ki, bakın o buluttan tepelerine ne yağacak. O zülle o gölgelik bakın, Allah tarafından bir ateş hâline üzerlerine inmiş artık ateş yağmaya başlamış tepelerini bulut ateş olarak kaplamış hepsini yemiş bitirivermiş hepsini yakmış. İstedikleri gibi gökten bir parça düşürülmüş demektir. Hani gökten bir parça düşür diyorlardı Şuâyb’a saldırıyorlardı ya? (Aleyhisselâm). Neticede istedikleri belâlarını buldular. Bu duruma düşenlerden eylemesin!

 

Göğsünde îmân parlayan iki cihânda mutlu olan ölümsüz hayat derslerini, nurun derslerini, hayat veren nurun derslerini iyi okuyan gerçek îmânlı gerçek mücâhid olan kullarından eylesin. Bu keşif notlarından, irşâd notlarından bütün dünyaya Allah dersini almayı da nasîb eylesin. Kur’an-ı Kerim’i doğru anlatanların hepsinin dünyaya verdiği ders budur. Kur’an-ı Kerim doğru söyler, onun için onun dersi hayat veren nurun dersleredir keşif notlarıdır. Hakkı, hakîkati keşif edersin ondan sonra başka keşiflerde bulunursun.

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

وَاِنَّهُ لَتَنْز۪يلُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ ﴿١٩٢﴾

نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ﴿١٩٣﴾

عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَۙ﴿١٩٤﴾

 

 

 

Bak Hz. Muhammedin kalbine inmiştir Kur’an-ı Kerim, Kur’an-ı Kerim’in bu dünyada ki yeri kalpler ve ruhlardır.

 

Dakika 25:00

 

Ey Müslümanlar! Kur’an-ı Kerim’i lafzıyla mânâsı ile kalbinize alın. Kur’an-ı Kerim’in yeri raflar değil, esas dünyadaki yeri kalplerdir. Çünkü Kur’an-ı Kerim doğru Hazreti Muhammed’in kalbine indirilmiştir. Gerçeği iyi anla Kur’an-ı Kerim dışta kalacak kitap değil içinde seninle beraber olacak fıtratın Kitâb’ı. Biran içinden Kur’an kaybolmasın. Allah Kitâb’ı, O’nun kelâmı ruhların, kalplerin ebedî mutluluğu gıdası ve şifası. Aklını başına al,  Kur’an-ı Kerimi iyi anla!

 

Cenabı Hak;

 

بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ ﴿١٩٥﴾

 

Kur’an-ı Kerimin lafzı, ibaresi, yüce nazmı Arap dili üzerine gelmiştir. Ama açık bir Arapça ki Arap’ın Arapçasını da geliştirmiş müstesnâ bir mevki-makam kazandırmıştır ona.

 

وَاِنَّهُ لَف۪ي زُبُرِ الْاَوَّل۪ينَ ﴿١٩٦﴾

اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ﴿١٩٧﴾

وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلٰى بَعْضِ الْاَعْجَم۪ينَۙ﴿١٩٨﴾

  فَقَرَاَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ مُؤْمِن۪ينَۜ﴿١٩٩﴾

  كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ﴿٢٠٠﴾

   لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۙ﴿٢٠١﴾

  فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ﴿٢٠٢﴾

  فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَۜ ﴿٢٠٣﴾

اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ﴿٢٠٤﴾

  اَفَرَاَيْتَ اِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِن۪ينَۙ﴿٢٠٥﴾

 ثُمَّ جَٓاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَۙ﴿٢٠٦﴾

  مَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَۜ﴿٢٠٧﴾

  وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَۗ﴿٢٠٨﴾

  ذِكْرٰىۛ وَمَا كُنَّا ظَالِم۪ينَ﴿٢٠٩﴾

  وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاط۪ينُ ﴿٢١٠﴾

وَمَا يَنبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ ﴿٢١١﴾

إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ ﴿٢١٢﴾

فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ ﴿٢١٣﴾

وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ﴿٢١٤﴾

  وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّـبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ ﴿٢١٥﴾

فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ﴿٢١٦﴾

  وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ﴿٢١٧﴾

  اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ﴿٢١٨﴾

   وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِد۪ينَ﴿٢١٩﴾

  اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ﴿٢٢٠﴾

  هَلْ اُنَبِّئُكُمْ عَلٰى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاط۪ينُۜ﴿٢٢١﴾

  تَنَزَّلُ عَلٰى كُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ﴿٢٢٢﴾

  يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَۜ﴿٢٢٣﴾

  وَالشُّعَرَٓاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُ۫نَۜ﴿٢٢٤﴾

  اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ ﴿٢٢٥﴾

وَاَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَۙ﴿٢٢٦﴾

  اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ ﴿٢٢٧﴾

 

(صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ)

 

Ve muhakkak ki bu yüce (Kur’an), yüce Kur’an âlemlerin Rabbini indirmesidir. Kur’an-ı Kerim’i Allah inzâl eyledi, Allah indirdi.

 

Rasûlüm ey Muhammed Mustafa! Onu Rûhu’l-Emin Cebrâil indirdi.

 

Dakika 30:10

 

Uyarıcılardan olasın diye senin kalbinin üzere; kalbine indirdi. Görüyor musun? (عَلٰى قَلْبِكَ) kalbinin üzerine Kur’an-ı Kerim’i indirdi diyor. Açık parlak bir Arapça lîsân ile. O şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardı. Ne diyordu önceki kitaplar? Kur’an-ı Kerim diye bir kitap gelecek dünyaya Muhammed diye bir Peygamber gelecek dünyaya diye önceki kitaplar Kur’an-ı Kerim’de Hazreti Muhammed’i haber vermişlerdi.

 

Benî İsrail bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir âyet delil değil midir? Tevrat’ta bu yazılıydı. Niye üstünü kapattılar Yahûdîler, niye? Müslüman olmasınlar diye, kendi milletlerinin önüne set çektiler.

 

Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona îmân etmezlerdi. Böylece onu günahkârların kalplerine soktuk, onun için acıktı azâbı görünceye kadar ona îmân etmezler. Çünkü günahkârlar günahı seçtiler, küfrü seçtiler onu istediler o verilide onlara da.

 

İşte bu (azâb) onlara kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir. Şimdi dünyanın en gâfil adamı îmânsızlardır başlarına Allah’tan belâ ansızın gelir. Çükü hiç inanmazlar, düşünmezler. İnanmadıkları düşünmedikleri belâ ansızın kuşatır.

 

O zaman “Bize (îmân etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?… Diyeceklerdir. Mühleti verildi sen o mühleti kötüye kullandın.

 

(Oysa dünyada iken) onlar bizim azâbımızı çarçabuk istiyorlardı. Gördün ya artık onlara senelerce zevk ettirsek, sonra kendilerine vaad edilen (azâb) gelir çatarsa, o yaşadıkları zevkin kendilerine hiç bir faydası olmayacaktır. Bununla birlikte, biz hangi memleketi helâk ettikse muhakkak onu uyarıcı bir (peygamberi) olmuştur. Yani uyardık sonra helâk ettik diyor çünkü uyanmak istemediler.

 

(Onlar) ihtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değilizdir. Cenab-ı Hak biz adâletimizi uyguladık diyor zulmetmedik onlar kendileri kendilerine zulmettiler.

 

Onu ya (Şanlı Kur’an’ı) şeytanlar indirmedi. Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri de yetmez. Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır. Çünkü vahyi Kur’an’ı işitmek istemiyorlar duymak istemiyorlar kaçıyorlar.

 

O hâlde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, yoksa azâba uğratılır anlardan olursun

 

Dakika 35:08

 

Allah’tan başka ilâh yok. Ey şuna, buna yalvaranlar, şunun bunun izini takip edenler, şunu bunu tanrılaştıranlar! Allah’ın azâbına çarpılacaksınız.

 

(Önce) en yakın kısımlarını uyar. Hazreti Muhammed’in şahsında hepimize kendimizden, aile efradından, kısım akrabalarımızdan başlayarak bu İslam Kur’an okuluna bunun derslerine dâvet etmek Kur’an ile onları uyarmak hepimizin görevidir. (وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ)

İşte akrabaların, yakınların ileri gelenlerini uyararak işe başla.

 

Ve sana uyan mü’minlere kanadını indir. Şâyet sana karşı gelirlerse de ki: “Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak uzağım.” Karşı gelenler için bu. Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan. Îmânlının sığındığı güvenliği Allah’u Teâlâ’dır.

 

O ki, (gece namazına) kalktığın zaman seni görüyor ve secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor). Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen, her şeyi gören O’dur. Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? Şeytanlar birilerinin yanına iniyor yakasını bırakmıyor. Kim bunlar? Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üzerine inerler. Günah işliyorsan şeytan yanında, iftira ediyorsan şeytan yanında daha başka bir şey arama şeytanı sen dâvet ediyorsun. Her günahkâr şeytanları davet eden insanlardır. Onlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır.

 

Şâirlere (gelince) onlara da sapıklar uyar. Hangi şair bu? Tabii ki Hak yolda ki şairler değil batılın şairleri.

 

Onların her vâdi de şaşkın, şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi? Ancak îmân edip iyi ameller işleyenler Allah’ı çok, çok ananlar, zikredenler, ibadet görevlerini yerine getirenler ve haksızlığa uğradıklarında kendilerini savunanlar müstesnâ. Haksızlık edenler hangi dönüşe hangi akıbete döndürüleceklerini yakında bileceklerdir. Her gelecek yakındır her şey takdir iledir. Aklını başına al! İrâdeni Allah’ın yolunda kullan. Şanlı Kur’an biliyorsunuz ki, şüphesiz âlemlerin Rabbinin indirmesidir aslında O’nun sözü O’nun sıfatı olup Arapça harflerle bu lafızları giydirip indiren O’dur.

 

Dakika 40:00

 

İşte o harflerin, o kelimelerin, o lafızların içine Allah kendi ilmini koydu, kendi kelâmını oraya yerleştirdi o kelimelerin içine. Rûhu’l Emin o emin ruh. Yani Yüce Allah’ın emânetini yüklenmiş olan vahyini peygamberlerine ulaştıran ruh ki, Cibrîl’i Emin Cebrâil Aleyhisselâm (عَلَى قَلْبِكَ) senin kalbinin üzerine kalbin üzerine bu Kur’an’ı o indirdi, bütün zerrelerine işletti, tamamen hafızana verdi. Ahlâkî bilgiyi ve irfânı sana meleke alışkanlık kıldı. Ey âlemlere rahmet olarak gönderilen şanlı Peygamber, ey Muhammed Mustafa diye Cenab-ı Hak Habîbine onun kalbine Kur’an’ı Kur’an-ı Kerim’i indirdiğini açıkça belirtiyor.

 

Necmeddin-i Kübra Tefsirinde der ki: Tevrât’ta Hz. Mûsâ Aleyhisselâm’a levhalar hâlinde indirilmeyip böyle kalbine indirilmiş olsaydı… Çünkü Tevrât birden geldiği için onun elini verildi. Kalbine ceste, ceste indirilmedi. Böyle kalbine indirilmiş olsaydı kızgınlık hâlinde onları elinden bırakıvermezdi ve gizli ilimleri öğrenmek için Hızır’ı aramaya gitmezdi diyor. O uyarıcılardan olasın. (مُّبِينٍ) Yani anlattığını açık ve güzel bir ifade ile anlatır bir Arapça lîsân ile. Arapça aslında her mânâyı iyi anlatabilen bir, bir olmakla beraber Kur’an-ı Kerim onun en yüksek bir şekilde süsleyip açıklık getirerek Arapça ’yı Kur’an parlatmıştır. Önceki kitaplarda da bu Kur’an’ın adı geçmiştir. Ama bugün o kitapları okuduğunu söyleyenler, o kitaplara inandığını söyleyenler, kendi kitaplarına inanmadıkları ortadadır. Niye? Kur’an-ı Kerim onların kitaplarında vardı Hz. Muhammed öz evlatlarından daha iyi tarif edilmişti ve tanıyorlardı. Niye inkâr ettiler? Şimdi onlar kendi kitaplarına inanmış mı oldular? Kendi peygamberlerine inanmış mı oldular? Hayır, kendilerini aldatıyorlar. İşte bu Kur’an’ın Allah’tan inme bir mûcize olduğuna inanmayanların vay hâline! Bizi tehdit ettiğin azâbı getir der inançsızlar başlarına belâyı çabuk isterler. Yani bunda hiçbir şeytan işi yoktur. Kur’an tam bir Allah Kitâbı’dır şeytan işi karışmasına imkân ve ihtimâl de yoktur.

 

Mele-i A’lâ: Büyük meleklerin toplandığı yer ve şeytanlar işitmekten men olunmuştur yakınlarından uyarmaya başla. Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem: “Safa tepesine” çıktı bir gün oymak, oymak bütün akrabasını çağırdı hepsi yanında toplandılar.

 

“Ben size şu dağın Arkasında düşman atlıları var desem bana inanır mısınız?” buyurdu.

 

Dakika 45:08

 

“Evet!” dediler.

 

“O hâlde ben size haberci geldim ileride şiddetli bir azâb var” buyurdu ve onlara ve gerçeği bildirdi.

 

(وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ) kanadını indir kanat indirmek merhametli, alçakgönüllü, çok şefkatli olmanın adıdır. Mü’minlerden sana tâbî olanlara ki, yok sana karşı gelirler yani tâbî olmazlarsa: “Ben sizin amellerinizden uzağım sorumluluğunu kabul etmem” de onlara.

 

Dünyaya gelinceye kadar mü’minden mü’mine atalarının sulbünden gelişini niyetlerinizi bilir her şeyinizi bilir Peygamberin yüce şahsiyetine şeytanların yaşamayacağını ifade ediliyor. Bir “Effak” çok yalancı, yalan uydurucu, iftiracı, sahtekâr esim yani günahtan korkmayan, vebal yüklenen, kötülük işleyen kimse varsa işte şeytanlar onlara inerler. Şeytan inmek için kötü nefisleri arar. Bu ise, Hazreti Muhammed’in ahlâkına tamamen zıttır ki Muhammed’e yaklaşamaz. Peygamberlere Allah’ın iyi kullarına yaklaşamaz. O şeytanların telkinlerine kulak verir dinlemek için hazırlanırlar. Kimler? İşte şeytanın adamları öyle yaparlar. Hakk’ı dinlemezler o sahtekârlar şeytanları dinlerler. Dinlemek için hazırlanırlar ve onların çoğu da yalancıdırlar, çoğunu yalan söylerler. Onlara bir kuruntu ve zan aşılarlar onlar uydurur uydurur söylerler. Sahte şairler de böyledir. Kâhin sözlerinin bazısı rast gelse bile yine çoğu yalan çıkar. Muhammed Mustafa Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem ’in davranışları ve sözleri asla böyle değil tam gerçeğin kendisidir. Hiç yalanı işitilmemiş ve görülmemiştir Muhammed ’ül Emin olarak tanınmış hiç mi hiç yanlışı görülmemiştir. Bütün özelliği doğruluktur dosdoğru bir Peygamber’dir. Kur’an-ı Kerim’in icâzı hem mânâ hem de söz yönüyle olduğundan mânâda ki Allah bilgisi ve gizli sırları şeytan ve falcılığa dayamak istedikleri gibi… Tertipteki güzelliği de şiir türünden göstermek istedikleri için, her ikisini de reddetmek üzere Cenab-ı Hak buyuruyor ki; (وَالشُّعَرَٓاءُ) şairler ise (يَتَّبِعُهُمُالْغَاوُ۫نَۜ) “Onları çapkınlar ve sapkınlar takip ederler.” Hangi şair bunlar? Sahte şairler gerçek Hakk’ı ifade eden Hakk’ın müntesibi olan şairler değil. “Görmez misin onların he vâ di de şaşkın, şaşkın dolaştıklarını?”

 

Dakika 50:10

 

(اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ) buyurulmaktadır. Şiirde esas hüküm değil, nefsin duygularını zevkini veya iğrenmesini gıcıklayacak duygulardır. Şairler eğri doğru, iyi kötü her konuya dalan her vâdi de otlar, istisnâlar hâriç. Her telden çalmak için her vâdi de sarhoş bir şekilde dolaşırlar, hem de onlar yapmayacaklar şeyleri söylerler. Sözleri işlerini tutmaz çapkınlar ve sapkınlar arkalarına düşerler. Bu şairlerde Hazreti Muhammed’e ve Peygambere tâbî olan Muhammed ümmetine benzemezler şeytânîdirler Rahmânî şairler hâriç. (اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ) “Ancak îmân edip iyi ameller işleyenler (وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً) ve Allah’ı çok ananlar şiirlerinin çoğu Allah’ı birleme O’na hamd ve şükür etme ve O’nun yüceliğini ifadeyle Allah’ı anma ve yarattığı şeylerden O’nun kudretini hatırlama ile O’na kulluk yapmayla ilgili olanlar. (وَٱنتَصَرُوا۟ مِنۢ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا۟ ۗ) ve kendilerine zulüm edildikten sonra öçlerini alanlar müstesnâ.” Bakın, iyi şairleri Cenabı Hak burada müstesnâ kıldı. Hiciv yaparlarsa kendilerine yani mü’minlere yapılan zulmün öcünü almak söylenen hicvi ret etmek için söylerler. İşte böyle mü’min iyi Allah’ı zikreden ve mü’minlere yapılan zulüm ve haksızlığın öcünü alan Hakk’ın savunucusu Abdullah Bin Revâha ve Hassan Bin Sâbit ve Kâ’b Bin Mâlik ve Kâ’b Bin Züheyr gibi Müslüman şairleri o kötü hallerden müstesnâdırlar. Bunlar sadıktırlar bunlara tâbî olanlar sapkın değildirler ki dünyada dünyanın sonuna kadar o güzelim özellikleri taşıyan şairler müstesnâdırlar. “O zulmedenler hangi dönüşe akıbete döndürüleceklerini yakında bilecekler.” (وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ ) “Hangi dönüş meydanında yuvarlanacaklar.”

 

Müslümanlara zulmeden o zâlimler bugünkü yaptıkları zulüm ile nasıl bir uçuruma yuvarlanmak da olduklarını öldüklerini zamanı anlayacaklar. İslam dininin dünyada zâlimlere karşı yapacağı hak ve adâlet inkılabının önemini hatırlatmaktadır ki geleceğe ait bu gizli haberin önemi çok açıktır. Bunun için geçmişten bunu açıklayacak bir misal gelen sûrede ki, harika mûcizeler bu harikalarla ortaya konularak gelecek müjdelenecektir.

 

 

Dakika 55:00

 

 

وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ ﴿٢٢٧﴾

 

Çükü İslam bütün âlemlerin, bütün çağların, bütün milletlerin dinidir. Barıştır, kardeşliktir, hukûkun üstünlüğü tam bir sosyal adâlettir.

 

Gerçeği Yüce İslam’ı iyi tanıyalım bu hayat veren nurun okulundan iyi okuyan keşif notlarından, irşâd notlarından iyi dersini alan kullar zümresine ilhak eylesin. Bütün dünyaya insanlara ve cinlere de nasîb eylesin ve dünyayı İslam cennet gibi bir dünya yapmak ister bunu da başarmak için Cenab-ı Hak nasîb-i müyesser eylesin.

 

Dakika 56:13

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 40 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}