[jw7-video]

511- Tefsir Ders 511 hayat veren nurun keşif notları

511- Kuran-ı Kerim Tefsir Dersi 511

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

Rabbinin nesebini anlat dediler Peygambere, Peygamberimize Yahûdîler (Ensib lena rabbeke) dediler.

 

استعيذ بالله

 

Müşrikler (Sıflenâ rabbeke mâ hüve) “Rabbinin özelliğini anlat nedir, nedendir?” dediler. Bu sûre-i celile nâzil oldu. Efendimiz öfkelenmişti, şiddetle çıkıştı, Cebrâil (AS.) geldi, teskin ederek Peygamberimiz’i (İhfaz aleyke cenâheke) “Kanatlarını üzerin de tut, sakin ol ya Muhammed dedi (A.S.V) Cebrail (AS.) böyle söyledi.” Çünkü hem Yahudilere hem müşriklere Peygamberimiz öfkelenmişti. Bu sûre gelince kolu nasıl, pazıları nasıl gibi konuşunca Efendimiz daha fazla öfkelendi. Cebrâil (AS.) yine geldi teskin etti. “Sakin ol ya Muhammed dedi!” ve Zümer Sûresi’nin 67’nci âyetini getirdi. “Onu hakkıyla takdir edemediler, yeryüzü onun avucun da gökler de sağ elin de dürülmüştür, o münezzehtir” diyen âyetler geldi. Bunu da Suyûtî nakletmektedir. Hristiyanlar da sormuşlardı Râzî bunu naklediyor; Efendimiz (A.S.V); O şeyden değil şeylerin yaratıcısıdır dedi, Peygamberimiz hiçbir şeyden değil dedi Allah her şeyi yaratandır dedi. Necranlı’lara böyle cevap verdi, onun gibisi yoktur dedi. (لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ ) dedi Peygamberimiz, Samet’tir dedi. (Ellezi yesmedu ileyhil halgü) Mahlûkatın bütün ihtiyaçların da kendine başvurduğudur, her şey O’na muhtaç ama O kimseye muhtaç değil dedi. (لَمْ يَلِدْ) Yani Meryem gibi doğurmadı, (وَلَمْ يُولَدْ) Îsâ gibi doğrulmuş değil dengi yoktur dedi, soru özel cevap genel olmaktadır, yani bütün dünyaya mesaj verilmektedir. Mekkî ve Şâmî de (لَمْ يَلِدْ)’de bir âyettir. Yani 5’tir buna göre. “Hüve” o mübteda zamir, zamir çok dikkat çekicidir. Zâtına râcidir, İbn-i Sinâ kendisini hakkıyla ancak kendisi bilir, zâtını akıllar almaz, zât mertebesin de ancak “hüve” O denir, Vâcibü’l Vücud’un zâtı ve hüviyetidir “hüve” O. Fahrettin Râzî “hüve” mukarrabinin makamıdır, tek mevcut onu görenler (Lizâtihi) varlığı vaciptir. Hak Teâlâ (Lizâtihi) mevcuttur, başkası mümkün mümkündür, o ise vacip bir varlıktır ki başkaları yok hükmün de çünkü sonradan yaratılmışlardır. Dikkat et! Vahdeti vücub diye kâinatı “Panteistler” böyle görmüş küfür ve ilhâda düşmüşlerdir.

 

Dakika 5:02

 

Yüce İslam bunu da bu Tevhîd Sûresi bu İhlâs Sûresi işte Panteistlerin vahdeti vücutçuların sapık görüşlerini de reddeder. “Hüve” o diyenler akıl gözüyle Hakk’ı görürler, akıl gözüyle Hakk’ı görürler, Fahrur Râzî bunu açıklamaktadır. Mutlak muayyene mutlak muayyene aittir Fahrettin Râzî. Hüve Esma-ül Hüsna’dan zamir sıfatla tavsif olmadığı hâlde Bakara Sûresi 163’de hüve “Rahmân-Rahîm” sıfatlarını almıştır. Hüve’nin haberi Allah ismidir, “ehâd’da” ikinci haberdir. Hüve o Allah’tır  اَحَدٌۚ ehâd’dir yani birdir, kendisi bizâtihi lizâtihi vardır, Vâcibü’l vücûd olarak vardır, bir an yokluğu düşünülemez. Müşrikler, “Rabbin altın, gümüş, zebercet yakut mudur nedir?” diye sormuşlardı. Nahl Sûresi’nin 17’nci âyet-i kerimesi ile de cevap verildi, yine İhlâs Sûresi ile cevap verildi.

 

Kadim, Allah’u Teâlâ ilktir, eşsiz yaratma hâkimiyet ve üstünlük onundur. Yine Buhârî’nin, Nesâî’nin kutsî hadiste: “Âdemoğlu beni yalanladı buna hakkı yoktur.” Bak, Cenab-ı Hak ne diyor; “Âdemoğlu beni yalanladı, buna hakkı yoktur, bana sövdü buna hakkı yoktur, aslâ beni diriltmeyecek demesi böyle yapması da beni yalanlamasıdır. Tekrar yaratmak daha kolaydır, çocuk edindi demesidir bana sövmesi.” Dikkat edin! Eğer birisi Allah’ın çocuğu var dedi ise, oğlu kızı var dedi ise Allah’a sövmesidir. “Hâşâ!” Oysa ben tekim, ben Samed’im çocuk edinmeyen doğmayan eşi dengi olmayan ben İlâh’ım diye Allah’u Teâlâ kendini yani İhlâs Sûresini böyle kendi keşfediyor. Bu sûre veciz ve mûciz ’dir, yücelik ve mükemmellik sıfatlarını açıklar. Şirkin hepsini reddeder, âyetler tevhîd ahkâm kıssalar bunların tümünü içerir. İkinci makam Ashâb-ı Yemin ’in makâmıdır, Hâlikı mahlûktan ayırmak için (هُوَ اللّٰهُ) dediler. Mahlûk ona muhtaçtır (هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ) (اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ) mahlûk O’na muhtaçtır O kemâl sıfatları zâtında toplamıştır. Üçüncüsü Ashâb-ı Şimâl ‘in makâmıdır, bunların ilâhı birden fazladır, “ehâd” bunları reddeder Ashâb-ı Şimâl’i “ehâd” reddeder. Çünkü (قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ) Allah birdir ama müşrikler Ashâb-ı Şimâl üçüncü sınıf insanlar ki bunlar cehennemi doldururlar.

 

Dakika 10:06

 

“Hüve” zamiri şan olmasıdır. Çünkü Allah birdir, iki değildir, üç değildir, eşi benzeri yoktur olmadı olmayacaktır. (هُوَ اللّٰهُ) ikisi mübtedâ ehâd haberdir, ehâd kesretten tenzihtir, o şan O’nun birliği hükmünden ibârettir yani Allah’ın yüce bir eşsiz şânı vardır o da O’nun birliği hükmünden ibârettir yani birdir, tektir benzeri olmayandır, Şûrâ Sûresi 11’inci âyette de bu gerçek bura da anlatılmaktadır. İbn-i İbnü’l Esîr Nihâye’de (Hüvel farzüllezi lem yezel vahdehü ve lem yekün meâhü âharu) “Ezel de ve la yezel de hep bir olan ve beraberin de bir başkası bulunmayan fert, tektir Yüce Allah”. (اَحَدٌۚ ) “Ehâdün hemze vav’dan bedeldir, aslı vahittir o da vahdettendir, ehâd ise hiç bir sayıyı kabul etmez. Yani hiç bir sayıyı kabul etmeyen gerçek birdir. O’nun birliği başka birlere benzemez O’ndan başkasına ehâd denmez, bunu da bu haber ile bize ileten Fahrettin Râzî, Ezherî Râgıb gibiler bu keşifte bulunmuşlardır. Bu haberi bize nakil etmişlerdir. Kendine mahsûs mahsustur ehâd ismi, vâhid ehâd ’de dâhildir, ehâd vâhid de dâhil değildir. Yani ehâd başka bir sayı kabul etmeyen öyle bir, bir ki Allah’tan başkasın da bu ehâd ismi kullanılmaz. Vâhid ismi kullanılabilir ehâd kullanılamaz çünkü ehâd Allah’a mahsustur O’nun birliğidir. Vâhid ispatta ehâd nefi de ve ispat da kullanılır. Vâhid ispatta ehâd nefi de ve ispatta kullanılır. Hâkka Sûresi 47’de “Hiç kimse engel olamazdı.” Cin Sûresi 18’de de geçti, Hanefîlerden bazıları “Ehâdiyyet” hiçbir şekil de zâtında, sıfatında ortağı yoktur. Bölünmeye ve tecezzî sayıya ihtimâli olmaz, Vahidiyet ise ikisine de ihtimâllidir onun için “Ehâdiyyet” dikkat edin Hanefîler bura da Ehâdiyeti de mükemmel anlamışlar ve mükemmel de anlatıyorlar. Mükemmel okumuşlar mükemmel okutuyorlar. Kim? Hanefî ekolünde ki büyük İslam âlimleri onun için tekrar ediyorum; Ehâdiyyet hiçbir şekil de zâtında, sıfatında ortağı yoktur, bölünmeye yani tecezzîye ve sayıya ihtimâli olmaz. Vâhidiyet ise ikisine de ihtimâllidir tecezzî yani bölünme kabul etmez Cenab-ı Hak. Ehâdiyyet O’nun tam birliğidir başka birlere hiç mi hiç benzemez.

 

Dakika 15:00

 

Kesret tecezzî kabul eder, fakat Cenabı Hak ise katiyen kesret tecezzî kabul etmez, hakîkî vâhid unsurlara, parçalara bölünmez. Konumu varsa o noktadır, algılanırsa akıl yolu ile algılanıyorsa konumu yoksa mücerret soyut bir kavramdır. Bil-ittÎsâl bitişik cisimler gibi, bil-içtima toplu hâlde ağaçlar gibi, nevî de ‘’Mümâselet’’ benzeşme, cinste ‘’Mücâsenet’’ cinsleşme, keyfiyet de müşâbehet benzeşme yüce Allah’ta mahlûkata benzeyen bu sıfatların hiçbiri yoktur. O eşi benzeri olmayan tek bir varlıktır, fert “mütevahhid” vâhid misli olmayan vâhiddir. Ra’d Sûresi’nde, Bakara Sûresi 210’da, Ra’d 28’de, Kamer 50’de; Vâhid müşterektir cinste nevî de başlangıç “vâhid isneyn” gibi bunlar mahlûkat için kullanılabilir. Allah için ehâd ’dir yani katiyyen O’nun birliği başka birlere hiç mi hiç benzemez. O öyle bir biridir ki O’nun birliği de kendine mahsustur. Vâhid kendisi ile kaimdir eşi benzeri olmayandır. Tevhîd ‘in mertebeleri, istihlak, tevhîd-i zat (Fenâ fillah), (La ma’bûde illallah) “Allah’tan başka mevcut yoktur.” (La mevcûde illallah) Tevhîd-i sıfat her kudret O’nun kudretinin şümûlündedir, her ilim O’nun ilmi kemâlinde yok olmuş, görmek her kemâl O’nun kemalinin nurundan bir “Lem’a” görmektir. Tevhîd-i Efal, varlıkta O’ndan başka etki sahibi olmadığı olmadığına İlme’l yakîn, Ayne’l yakîn veya Hakka’l yakîn olarak inanmaktır. İbn-i Sinâ; Ehâd bütün cihetlerden vâhiddir, kesret yoktur diye o da böyle keşifte bulunmuş ve doğrudur. “Ecnas” cinsler, “fusul” bölümler, duyuların ona algılamaya gücü yetmez. O münezzehtir, O Subhân’dır, O eşsiz yücedir azîz ve celildir, sıfatları kendine mahsustur. Vâhid-i Hak’tır, Bahâ-i Âzâm en büyük kıymet O’dur, mecdî gayr-i mütenâhî sonsuz şan ve şeref hep O’nundur. Sıfatlar ona râci’ dir birbirine aykırı olmadan. Tüm güzellik O’nundur O idrak olunandır, idrâk edenin de sevgisi hazzı o derece fazla olur. Âşık, mâşuk, seven, sevilen akli lezzet, mülayimi akıl yolu ile yani izhâr, sürur, üstünlük şöyle bir düşünmektir.

 

Dakika 20:03

 

Secde âyeti 7’de: “Her şeyi güzel yarattı.” Çünkü yaratan O. Yaratanın mahlûka benzeyen tarafı olur mu? Mahlûk mahlûktur yaratılmıştır yaratan ise eşi benzeri olmayan hiç yarattıklarına benzemeyendir.

 

İsrâ 110’uncu âyette: “En güzel isimler Allah’ındır.”

 

Şûrâ 11’inci âyette: (لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ ) “O’nun gibi hiçbir şey yoktur.” İsimler sözlük ve geleneksel anlamın üstün de dinin öngördüğü mânâlara bağlıdır. Ruhun lezzeti “nefs-i nâtıka” akıl bilgidir muhabbet, rızâ, gâye, sevmek, sevilmektir. En büyük lezzet rızâdır, Allah’ın rızâsını kazanmaktır. Vâhidin vücudu ehâd ‘dir. Dikkat et! Yüce Allah öyle bir vâhid ki O’nun vücudu ehâd ‘dir yani bir, bir ki başka birileri birler ortadan kaldırılmış tek birdir, hiçbir bire benzemez. Râzî izâfiye sıfatları yani sübûtî, âlim, kadir, mürit, hallak gibi selbisi de araz cevher değildir dememiz gibi. Allah ismi celili “kemâl” ve “cemâl” sıfatları içine alır. Tüm sübûtîleri ehâd de tüm selbilere delâlet eder. Muhtaç olanlar (lizâtihi) mümkündür Cenab-ı Hak ise bizâtihi (lizâtihi) vaciptir, Vâcibü’l Vücûd ’tur. Allah ismi tüm sübûtîleri ehâd de tüm selbîlere delâlet eder. Allah ismi kemâl ve cemâl sıfatları içine alır. Kemâl ve cemâl sıfatları içine alır, tüm sübûtîleri ehâd de tüm selbîlere delâlet eder. Sübûtî sıfatlar Allah isminin içinde mânâsına dâhildir, sübûtî sıfatları içine alır ehâd de tüm selbîlere delâlet eder. Muhtaç olanlar ki bunlar hep Allahın yaratıklardır Allah’tan başka her şey Allah’a muhtaçtır, bunlar (lizâtihi) mümkündür.

 

Mütehayyiz yer tutan, ehâd yer tutan değildir. Dikkat et! Cihetten münezzehtir yani içinde olmaktan bir şeyin meselâ bir şeyin içinde olmaktan münezzehtir. Çünkü kendisi yer tutan değil ezelî ebedî kuşatandır. Cihetten münezzehtir ehâd zât hakîkatin kendisidir. Ehâd zât hakîkatin kendisidir. Allah (C.C) ismi kemâl sıfatların hepsini içine alan Vâcibü’l Vücûd’ un zâtının ismidir, selbî sıfatları da içine alır. Ehâd selbi sıfattır. Eş ’arî (Lâ hüve velâ gayruh) “ne aynı ne de gayri.”

 

Dakika 25:02

 

Sıfat zât ile kaimdir, iki ayrı şey yoktur hakîkat de böyledir, ilmi ittifâk vardır, sıfatları zâtının gereğidir ve zâtı ile vaciptir. Dikkat et! Sıfatları zatının gereğidir ve zâtı ile vaciptir. Onu tanıdıkça ilgi ve ihtiyacımızı duymuş tecellilerine ipuçları bulmuş, isimlerini hükümlerini öğrenmiş oluruz. Burayı da iyice anla! Sıfatları zâtının gereğidir ve zâti ile vaciptir O’nu tanıdıkça ilgi ve ihtiyacımızı duymuş, tecellîlerine ipuçları bulmuş, isimlerini hükümlerini öğrenmiş oluruz. Kesret, O’nun yaratması ve emridir varlığının şahidi deliller ve âyetlerdir. Âfâk ’da enfüste ne varsa O’na muhtaçtırlar, yani kişinin iç âleminde ve dış âleminde kim varsa O’na muhtaçtır. Hepsi muhtaçtırlar (Heme öst) hep O’dur, matlûbu küldür, her şeyin matlûbudur, bütün âlem rububiyyet kânûnu hükmü altındadır. Kasas Sûresi 88; “Her şey helâk olur O’nun zâtı bâkî kalır.” Rahmân Sûresi 27 orada da;

 

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ ﴿٢٦﴾

وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ ﴿٢٧﴾

 

buyurulmuştur. Mü’min Sûresi 16’da: “Bugün mülk kimindir?” diye soruyor. (لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ) diye cevap veriyor.

 

Hanbelî’den İbn-i Akil ilâhlığında tekdir der, ilâhlığında Allah tektir, her şeyinde tektir. Yine onlardan Hafız Bin Recep ulûhiyetin de ve rububiyetin de birdir der. İbn-i Kayyım da ulûhiyet, rububiyyet, rahmet, mülk sıfatlarında özetlemiş ve “Fâtihâ” da bu özetlenmiştir der. Tevhîd-i zât ile uğraşanların hepsini sıfatları iptal eden “Cehmiyye” diye göstermiştir. Tevhîd-i zât ile uğraşanların hepsini sıfatları iptal eden “Cehmiyye” diye göstermiştir. Zât zâtın da tevhîd edilmedikçe sıfatta tevhîd ortak koşmaktır. Zât zâtın da tevhîd edilmedikçe sıfatta tevhîd ortak koşmaktır. Hristiyanlar baba ilâh, oğula ilâhlık cevheri vermiş, Rûhu’l Kudüs’e de bakın ilâhlık vermiş, ilâhlık cevheri vermiş, üçü bir ilâh demişler üç şahsa bölmüşler. Üç bir, bir üç demişler, sıfat iç içe girer, zât iç içe girmez. Allah zâtında birdir. Aynı sıfatta birleşen zâtların çokluğuna inanmak şirktir, bakın aynı zâtta, aynı sıfatta birleşen zâtların çokluğuna inanmak şirktir. Burayı iyi anla! İşte Hristiyanlığın yanılıp şirke saplandığı, Îsâ’nın İncîl’in yolundan saptığı noktalardan biri burasıdır.

 

Dakika 30:04

 

Aynı sıfat da birleşen zâtların çokluğuna inanmak şirktir, Îsâ bir zât, kutsal baba, oğul, “Rûhu’l Kudüs” birer zat üç zâttan bir ilâh olarak bunu gösterdikleri zaman işte bunlardan birini ilâh kabul ediyor üçü bir, biri üç kabul ediyor. “Lâ ilâhe illallah” Allah’tan başka ilâh yoktur ilâhlık O’nun zâtına mahsustur, sıfat zâta mahsustur Allah (C.C) işte o zâtta Allah’u Teâlâ’dır. (Rahmân Kudüs Sübbuh Suphan Âlim ’ül Gayb Alâ Külli Şey ’in Kadir Hallak Hâlik’u Külli şey Ahsen-ü Hâligin) gibi birçok isim ve sıfatlar yaratılmışlara verilmez. Hepsin de vâhid ve ferttir dini şer-i kavramla kullanılır. Şûrâ Sûresi 1’de de geçti bu hükme uygun mânâlar verilmelidir. En yüce kemâl O’nundur celâl ve ikrâm sıfatları O’nundur. Vücûd-u Âlâ, Kemâl-i Âlâ O’nundur. Hadis-i şerifte: “O’nun 70.000 icâbı vardır açıverse sübuhâtı veçhi yüzünün tecellîsi ve celâli ne varsa yakardı yok ederdi, Vâhid-i Kahhâr’dır tüm cemâl kemâl O’nundur. O her şeyinde birdir isim ve sıfatların da birdir tüm yaratıklar O’nun bir emri ile vardır. Bir emri ile yoktur yani yok olmasını isterse hemen yok eder. O’ndan öncesi yoktur O’ndan sonrası da yoktur.” (هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ).

 

İmâm-ı Âzâm (Rahmetullâhi Aleyh) şöyle der; “Eşi benzeri olmadığından O birdir.

 

Keşşâf ikincisi yoktur (Allah’u ehâd) Allah tektir.

 

Fahrettin Râzî; Marifetullah hazırdaki cennettir. Dikkat edin! Marifetullah hazırdaki cennettir. Eğer dünya da cenneti hemen hazır bulmak istiyorsan Allah’ı tanı diyor. Aklına arzuna uygun olana nâil olman cennettir. Aklına arzuna uygun olana nâil olman cennettir. Kabir mü’mine zindan değildir. Akıl güven ister şehvet zenginlik ister akıl yüksek himmet ister sahibi insan gibidir yani akıl yüksek himmet sahibi insan gibidir. Heva, otlakçı gibidir zengini görünce neşelenir akıl nimetin sahibini tanımak ister. İşte gerçek akıl budur. Akıl nimetin sahibini tanımak ister. Kim nimetlerin sahibi? Allah’ Teâlâ, Allah’ı tanıyan akıl akıldır yoksa öbürleri başkalarına esir olmuşlardır. Heva tanışmak ister, ikisi de sarılır.

 

Dakika 35:01

 

Akıl şükreder şehvet senden dilenirim der şüphe gelince akıl istiklâl âleminde seyahat ister hidâyet ise ancak O’ndandır doğruyu göstermek yine Allah’tandır. Dikkat et! Şüphe gelince akıl istiklâl âleminde seyahat ister, hidâyet ise ancak Allah’tandır. Eğer akıl irâde maddî manevî kuvvetlerin Allah’ı tanımak O’na inanmak için samîmî bir seyahat yolculuğunda isen Allah sana yardım eder hidâyet eder. Yoksa aklını da gücünü, kuvvetini, irâdeni ters yön de kullanmaya orada inat etmeye devam edersen perişan olursun. Hakkı söyleyen Peygamber göndermiştir bak seni uyarmak için gerçek yola seni çağırıyor Allah’u Teâlâ Peygamber ile Kitâb’ı Kur’an ile seni zahmetten kurtarmıştır. Peygamber gelmeseydi Kur’an-ı Kerim İslam gelmeseydi Allah’ı bulmakta akıllar bugün saptığı gibi daha çok sapacaklardı. Şimdi akılların irâdelerin sapmaya hiçbir hakları yoktur, çünkü hakîkat orta da. (قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ) işte demiş Allah haber vermiş. Ne diyor? Allah kendini tanıtıyor. De ki: “O Allah birdir, Allah Samed’ dir, her şey O’nundur her dileğin mercii O’dur. Maksûd-i Kül, herkesin isteği Yüce Allah’tır öyle olmalıdır. Samet maksut şanlı son başka kelime anlamları vardır. Samet, bâkî, dâim, hiçbir eksiklik kabul etmez, yemez içmez. Bakın, “Samet” Allah’ın yemeye içmeye ihtiyacı yoktur, mahlûkun sıfatı ile sıfatlanmaz. Samet dediğimiz zaman Yüce Allah’ı o ismi ile de doğru tanımaya çalışmalıyız. Âlûsî’nin beyânına göre Hasen, Katâde (lemyezel velâ yezâl lemyezel velâ yezal) fâni olmaz bâkî ve dâimdir. Maksûd ve mercii olan “Kâmil, Azîm, Halîm, Âlim, Hakîmdir. Bu keşfi yapan da Suyûtî’dir bunun haberini nakleden. Âlûsî, Ebû Hureyre’den (El-müstağni an külli ehâdin) “Herkesten müstağni” (El-muhtacu ileyhi külli ehâdin) “Herkes kendine Allah’a muhtaçtır” tüm sıfatların da, işlerin de kâmil istenen sığınılan O’dur. Saîd Bin Cübeyr, Suyûtî, Câfer-i Sâdık El-Azîz hep gâlip olan, Âlûsî Hüseyin Bin Fudayl’dan “dilediğini yapan ve hükmeden kendisinden üstünü bulunmayan” bu da Tabarî’de, Zibrikan, kamer, güzellik parlaklık Hüseyin Bin Bedir’in lakabı. Yine Mâide Sûresi 75’de: “Meryem Îsâ yemek yerlerdi” bunlar Allah’ın kulları onları Hristiyanlar ilâhlaştırdılar ve yanlışa saplandılar. Îsâ’nın İncîl’in yolundan saptılar.

 

Dakika 40:01

 

Cenab-ı Hak yemeden içmeden münezzehtir. Allah’ın yemeye içmeye ihtiyacı yoktur. (فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ) Âli İmrân Sûresi 97’de: “Allah âlemlerden müstağnidir. Her şey O’na muhtaç o kimseye muhtaç değildir, sütrenin sağında veya solunda dur onu amaç edinme. Dikkat et! Sütrenin önüne sütre dikiyorsun namaz kılarken herhangi bir sütre dikilecek bir yer de önünden geçenleri de engelleme yani sütre koy. Buhârî Müslim ve diğerlerin de bu rivâyet var. Sütrenin sağında veya solunda dur onu amaç edinme, önden gidenleri de engelleme yani sütre koy. Sütreye yakın durun ki şeytan engellemesin, namazı kesmesin bunlar sünnettir. Miktat ’tan (R.A); “Efendimizi (A.S.V) direği ağacı sağına soluna alırdı da öyle namaz kılardı.” Ebû Dâvûd, Ahmet Bin Hanbel böyle rivâyet etmişlerdir. Değnek dikey veya yatay konur veya bir hat çeker dikkati toplamaktır.

 

Ahzâb Sûresi 4’üncü âyette: “Allah hakkı söyler doğru yolu gösterir.”

Ankebut 6’ncı âyet: “Yüce Allah her şeyden müstağnidir.”

 

Hicr Sûresi 21; “Her şeyin hazinesi O’nun katındadır.”

 

Samet bütün ihtiyaçlarda hedef ve son merciidir “mesmudî ileyhtir.” Yani herkes ihtiyacı Allah’u Teâlâ’ya yöneliktir her ihtiyacı Allah giderir. Allah’ın ise kimseye ihtiyacı olmaz. İstimnayı zatı bulmadan “ğinayı” tam bulunmaz bir tek “Samet” vardır o da Yüce Allah’tır. İbnü’l Esîr Hz Ali’den (Fesamden samden hattâ yetecellâ leküm amüdül hakkı) “Size hakkın amüdü tecellî edinceye kadar” (Sam’den Samda) “kast edip gözetleyip durmak.” Muaz Bin Cemuh’un, Bedir’de Ebû Cehil’in fırsatını gözetlediği gibi İbnü’l Esîr “Samet” on sekiz mânâya geldiği Fahrettin Râzî tarafından söylenmiştir. Zuhruf Sûresi’nin 87’nci âyetinde de bu konu da bilgi verilmişti. Sâ’d Sûresi 5’inci âyette de Buhârî ve diğerleri (Es-Seyyidüllâhü) asıl “Seyyid” Allah’tır, Süheyl’i muzaf olarak isim tamlaması Allah’a “Seyyid” denmez demiştir Süheyl’i, meleklerin Seyyidi gibi. Bunların çoğundan Efendimiz (A.S.V) anlaşılır. Nur Sûresi 4’de de konu anlaşılmıştır. “Mübdi kül” her şeyin yaratıcısı Yüce Allah’tır. “Gayeyi kül” yani son amaç da yine Allah’tır, (لَمْ يَلِدْ) Allah doğurmadı kendinden ve zâtından bir parça çıkarmadı. Baba-ana olmadı.

 

Dakika 45:03

 

Mitoz-amitoz değil, eşeyli-eşeysiz yoldan üremiş doğurmuş çoğalmış değil. Bunlar fâniler içindir ilmin de bulunan mümkinattan her biri dilemesi ve yaratması ile meydana gelmiştir gelir. İbda ve icad yoğu var eder varı da yok eder dilerse.

 

Bakara 117’nci âyette: “Sadece bir şeyin olmasını dileyince (كُنْ) der oluverir. Tur Sûresi 35 de de geçtiği gibi. Nedensellik kânûnu “Sebeplilik” her hadis belli bir illete bağlıdır, öyle meydana gelir. Akıl, ilim, fen sebep araştırır. “İlleti Failiyye” yaratan doğurmaz yaratır. Hakîkî illet budur yok iken ibda ihdas eder yaratır. Müşrikler üremeden tevlitten ibâret sanmışlardır, yaratma ile doğurmayı fark edememişlerdir. Yaratılan yaratandan eser müessirden doğuyor demişlerdir. Yani yaratılan yaratandan eser müessirden doğuyor demişlerdir ki burada da tamamen sapmışlardır.

 

Sâffât Sûresi 151-152’de Cenab-ı Hak yalancılardan bahsediyor; “Allah’ı doğru tanımayanlar yalancılar ve Allah’a iftira edenlerdir.” Cin, ruh, şeytan, melek gibi gizli kuvvetler Allah’tan üremiştir doğmuştur derler, bu da tam sapıklıktır bunlar da Allah’ın kullarıdır yarattıklarıdır. Araların da mezhep vardır diyerek bunlara da takmışlardır ve tamamen sapmışlardır. Sâffât Sûresi 158’de: “Hısımlık akrabalık uydurdular.” Allah’ın hısımı-akrabası, benzeri soyu- sülalesi olmaz. Çünkü Allah yaratandır âlemlerin Rabbisidir, Peygamberlik yaratıcıyı gerçek illiyet’in (Ba’del ademi halgun) “yok iken yaratmaktır” demiştir. Peygamberlik yaratıcıyı gerçek illiyet’in yani “yok iken yaratmaktır” demiştir. Hristiyanlık baba, oğul, Rûhu’l Kudüs diye doğurmaya bağlamıştır, bakın tamamen bunda da sapmışlardır. Bakara Sûresi 116-117’de de anlatıldığı gibi. Yine Mâide Sûresi 71-72’de de bunlar izâh edildiği gibi. Hristiyanların düştüğü dalâlet… Dikkat et! Müşriklerden daha eşettir ve çok tehlikelidir. Dikkat et! Hristiyanların düştüğü delâlet müşriklerden daha şiddetli daha tehlikelidir. Müşrikler taptıkları putları Allah’a eşit saymamış yardımcılar yardımcı ilâhlar demişler Allah baş ilâh demişler doğmuşun doğurmuşun ilâh olması mümtenidir, Hristiyanlar olmayacak şeyi söylemişlerdir, Müşrikler gibi onlar da korkunç daha da tehlikeli tehlikenin içine şirkin içine yuvarlanmışlardır. Her şey Allah’la durur her şeyden Allah sezilir her şeyin Allah’ın varlığına delîl olduğu görülür.

 

Dakika 50:08

 

Zâhir ve Allah bâtındır (وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ ) “Göklerin yerin Allah nurudur nuru yaratandır.”  Fussilet Sûresi 53’de: “O her şeye şahittir.” Mâide 116’da: “İçimdekini sen bilirsin seninkini ben bilemem” diyen de Îsâ Aleyhisselam’dır Allah’a diyor. Ya Rabbi! Sen benim içimi-dışımı her şeyimi bilirsin ama ben senin iç âlemini bilemem diyor. Yani senin zâtını külliyâtını ben bilemem diyor. O’nun zâtının birliğini yüce sıfatlarla muttasıf olduğunu biliyor. Ama Allah’ın bildiğini kimse bilebilir mi? Babalığı analığı İslam reddeder. Yani (لَمْ يَلِدْ) ne yapıyor? Bunları analığı babalığı (لَمْ يَلِدْ) reddediyor, oğullu (وَلَمْ يُولَدْۙ) nefyediyor yok ediyor. Âlûsî Hıristiyanlar, babadan oğul ezeliyet de sudur ile ona eşittir demişler ki şirkin büyüğünden daha büyüğüne doğru gidiyorlar. Rûhu’l Kudüs de ikisinden sâdır olmuştur diyorlar bu da başka bir şirktir. İşte kıymetli dostlarımız Allah’ın eşi benzeri yoktur, ilâhlık bir tabiattır bu tabiat üçten her birinde de vardır her biri berâber olarak o tabiatla ittihat etmiştir üç ayrı cevherdirler, her üçü birer ilâhtır. Cevheri mevcûdi vacip, cevheri akıl ilim, cevheri irâde ki muhabbet Allah bunların bütünüdür. Düşünmenin faaliyeti babanın aklının sûreti olan oğul da meydana gelmesi irâdenin coşması, üçüncü de “İnbisak, İnbiaz, spontanite, tevessü”, genişleme yolu bunlar genişleme yoludur derler. “Faaliyet mefuliyyet” bunlara îmân vaciptir derler. “Baba-oğul, kelime, hikmet, nur, ziya, şua” derler. Bakın “baba-oğul, kelime, hikmet, nur, ziya, şua” derler. Rûhu’l Kudüs mûri kışkırtan heyecan veren yunanca ‘’heraklit heraklites’’ gibi tanımlar getirmeye çalışırlar. Kelime akıl fiili ile olur babanın lahutunu anlamasıdır. O sûret kelimedir aklın anlaşılması düşünmesidir kelime coşan Allah sevgisidir. Rûhu’l Kudüs’ten Allah sırf ruhtur mesih tam ile tam insandır. Bakın, bu izâhlar ne kadar saçma ve yanlış Hristiyanlık bakın ne kadar çelişkilerle dolu kendi içinde izâhlar yapmaktadır. Mesih Îsâ’yı yani tam ilâh kabul ediyor ve hem de tam insandır diyor insana ilâhlık veriyor. Kelime ceset kazandı bakın burada da ne kadar Yüce Allah’a iftira ediliyor, Rûhu’l Kudüs kuvveti ile Meryem’in kanından ittihat eylemiş diyorlar.

 

Dakika 55:06

 

Mesih bir gün Havârîlere ekmek yedirdi diyorlar ve şarap içirdi diyorlar. “Benim etimi yediniz, kanımı içtiniz de benimle birleştiniz ben ise baba ile birleşik durumdayım” (İlâ Âhir) ile böyle bir Îsâ hakkın da uydurma, tam şirk içinde, şirk küfür içinde, küfür bir saplantı bulunmaktadır. İşte şu an da Îsâ’nın İncîl’in yolundan sapanların durumu budur böyledir. Bu tantanaların hepsi bâtıldır. Şurada ki Hristiyanlık adına anlatılanların tümü bâtıldır. Kilise bunları sayar döker.

 

Mâide Sûresi 18’de: “Yahûd ve Nasrânî biz onun oğulları ve sevgilileriyiz. Birer beşersiniz başka değilsiniz” diye Allah cevap veriyor. Allah’ın oğlu-kızı olmaz Allah’ın kulları olur.

 

Mâide Sûresi 71-72’de: “Allah Îsâ diyenler Yüce Allah bunları açıkça bunlar kâfirdir” diyor.

 

Yine 72’nci âyetinde Mâide Sûresi: “Üçüncüsü diyenler de kâfirdir” diyor. Dikkat et! Yeryüzün de İslam’ın ortaya koyduğu işte Allah inancı doğru bir inançtır. İslam doğru bir hak dindir, Hakk’ın dinidir bunun dışındakiler sapmıştır. Peygamberlerin yolundan ilâhî kitapların yollarından saptıkları için Allah Kur’an ile doğruyu hakîkati Muhammedî şeriatla gerçeği ortaya koymuş geçmişin yanlışlarını yok etmiş, doğruları ortaya koymuş geçmişi yenilemiştir en doğru ile.

 

Kehf Sûresi 4-5’inci âyette: Korkunç şey söylüyorlar, hep yalan söylüyorlar”. Allah’ın oğlu var diyenler evlat Allah’ın evladı var diyenler korkunç şey söylüyorlar hep de yalan söylüyorlar diyor Cenab-ı Hak. Hristiyan teslisini şekil değiştirerek “Eflatun, Aristo, Revvakiyye” mezheplerini mezcederek vâhid, akıl, nefis, üç işrak ilkesi hâlinde birleştirmiş olanlar, birbirine bağımlı eşit olmayan… Bak, bak! Birbirine bağımlı eşit olmayan üç işrak ilkesi hâlinde birleştirmiş olan “İskenderiye” teslisinden yani “Eflatunculuk’tan” geldiğidir. Bu yunan felsefesidir ve Eflatunculuk’dur. Buna İskenderiye yani Eflatunculuk denmektedir ki yunan felsefesidir. Uknum ekanim kök Rumcadır, Frenkler “hipotese” derler, “hipo” kendi kendine tutunma stasis üç şahıs birbirinden sudur etmiş (Ekanim-i Selâse) 3’ü bir, her biri üç, bakın her biri üç, hem üçü bir diyor hem de her biri üç diyor. Elmalı’da bu izahı getirmiş zarfı zarf içine kor gibi haçı da tecessüsüne bir remiz sembol yapmışlardır.

 

Cenab-ı Hak Tevhîd îmânına sahip ve îmânı ebedî kâmil ve dâim kullarından eylesin. Şirkin her türlüsünden uzak eylesin.

 

Dakika 1:00:25

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Kıymetli dostlarımız,

 

Hiçbir Peygamberin inancına uymayan bâtıl inançları İhlâs-ı Şerif şanlı Kur’an                       (قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ) Sûresi bâtıl inançların hepsini reddediyor bütün peygamberlerin ve Hz. Muhammed ’in Yüce İslam ile ortaya koyduğu hak inancı Allah’ı doğru tanıma O’nun ilim ve irfânı O’nun değerlerini ortaya koymaktadır. Onun için okulun “ekanim” gibi Ekanim-i Selâse gibi inançlar Îsâ’nın yolundan sapmadır İncîl’in yolundan sapanların inancıdır. Üçü bir her biri üç kabul etmek zarfı zarf içine kor gibi haçı da tecessüsüne bir remiz sembol yapmışlardır ki bu Allah’ın şânına iftiradır. Tecellî eden âyetlerini Yüce Allah tecellî eden âyetlerini sıfatlarını düşünün, Yüce Allah’ın âyetlerini sıfatlarını düşünün, zâtını tarife kalkışmayın. O’nun zatını tarife kimsenin gücü yetmez ama O’nun âyetlerini sıfatlarını iyice anlayın. İsimlerini güzel anlayın, kulun görevi bunlardır zâtını eğer anlatmaya kalkarsanız zâtını tarife kimsenin gücü yetmez.

 

Beyhâkî Keşfül Hafâ’da (Tefekkeru fi âlâ illâhi velâ tefekkeru fi zâtihi)  “Nimetleri hakkın da düşünün zâtı hakkında değil.” Nasranîlerce Allah’a değil şeriklere inandırmaya çalışılmıştır. Ne yapmışlar Nasranîler? Allah’a değil şeriklere inandırmaya çalışılmıştır yani Hristiyanlarca delâlet ve karıştırmadır. Allah’a Îsâ’ya iftira ve yalandır. Rûhu’l Kudüs’e iftiradır ve yalandır. Baba-oğul, Rûhu’l Kudüs meselesi hattâ Meryem Annemize de iftiradır. Bu sûre Âyetel Kürsü şirk çeşitlerini kesip atmıştır. Yani İhlâs-ı Şerif, Âyetel Kürsü yeryüzünde âlemler ve ezeli ve ebedi şirki kökünden keser atar. Çünkü şirk sonradan uydurulmuş aslî olan Allah’ın birliğidir, onun kemâl sıfatlarla muttasıf, noksan sıfatlardan münezzeh olmasıdır. Ruh da Yüce Allah’ın emri ve mahlûkudur, ruh mahlûktur Allah’ın yaratmasıdır. O’nun emri Rabbâni ’sidir, varlığı kendinden ve “Lizâtihi” vacip ezelî ve kadim olan Allah’tır. Varlığı kendinden olmayan hiçbir şey Rab ilâh olmaz, bir de Allah’tan başka her şeyi yaratan Allah’tır. Ruh da mahlûktur, En’âm Sûresi 95’de de izâh edildiği gibi ölü topraktan canlıyı yaratır Yüce Allah, mahlûkun kemâli Arîzî ’dir, zâti kemâl değildir.

 

1:05:00

 

Mahlûkta kemâl olmaz kemâl varsa Arîzî ’dir. Zâti kemâl değildir Allah’u Teâlâ zâtında, sıfatlarında kemâl sahibidir. Yüce Allah’a O’na eşdeğer hiçbir denk yoktur. Çünkü Allah Vâcibü’l vücuttur. Âfâk, enfüs, ruh, cisim, madde, sûret, mekân, zaman, Kürsi, Arş, dünya, âhiret hepsi birden ona eşit denk değildir. Bütün âlemleri bu sayılanları toplasanız Allah’u Teâlâ’nın kudreti zâtı karşısında yok hükmündedir. Bunlar yokken Yüce Allah vardı hepsini O yarattı ve yöneten O’dur Hadîd Sûresi 3’üncü ve 4’üncü âyetlerde de anlatıldığı gibi. Kâf Sûresi 16’da, Mücâdele Sûresi 7’nci âyette de onlarla beraber ve Allah daha da yakın. Çünkü mahlûkatı yaratmış ve kuşatmıştır. Kudreti ile ilmi ile kuşatma altındadır her şey, Kasas Sûresi 88, Âyetel Kürsü, Tâhâ Sûresi 5 âyet 5’de “Arş’ın istivası”, Şûrâ Sûresi 11’de: “O’nun mislinin olmaması” Keşfül Hafâ’da (Kânallâhü velem yekün meâhü şeyun) “Allah vardı, onunla hiçbir şey yoktu.” (Vel âne kemâ kâne) o şimdi de öyledir. Öyle Ehâd öyle Samet’tir. Zâriyât Sûresi 49’da: “Her şeyden birer çift yarattık” diyor Cenab-ı Hak her şeyi yaratan O. Yasin Sûresi 36’da: “Çiftleri yaratmıştır”. Onu varlıklar arasına katıp hulül, izdivaçla kâinattan ibâret yapan revakiye, ittihatçılığı her şeyle ittihat ettirip aynileştiren süfli panteizm ittihatçılığı Zerdüştlerin ikilik iddiası hayır-şer ilâh anlayışları Hinduların, Yunan’ın teslis veya çok tanrılı inançları hepsi mi hepsi bâtıldır. Hafstan başka kıratlar da ‘’küfüven, küfüen’’ sonu hemze ile okunur, yani ‘’küfüven’’ hafstan başka kıraatler de ‘’küfüven’’ diye okunur, sonra hemze ile okunur. Hemze Yakup Halefi Âşir de “fa’nın” sükünü ile okunur, küf’ün hafs ise ‘’küfüven’’ diye okur anlamlar aynıdır. Ebû Ubeyde bunların anlamları eşit eşdeğer denk benzer demektir. Bu haber de Ebû Ubeyde’den gelmiştir. (Tearaza tesagata) çelişki hâlinde oldukların da ikisi de düşmüş olur. İki denk kuvvetin birbirini sıfırlamasıdır, ‘’tekafuu’’ denir, yapılan ise karşılık eşdeğer ‘’mükafeetün’’ mükâfat küfüv berâber müsâvi eşit muâdil denk eş hemta hemyar akran kafadar yar bektaş Türkçesi dadaş.

 

Dakika 1:10:02

 

Yani Yüce Allah’ta bunlar bulunmaz. (وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً اَحَدٌ) O’nun hiç benzeri olmaz dengi olmaz. “ikfa” kafiye de harfi revi, yakını bir harekeye yakını bir harfe değiştirilmesidir. Meselâ (se, sad, sin, he, hı, ha,ze, zel,ze, dal, te) gibilerin kafiye yapılması Recâizâde Ekrem ve Muallim Nâci de müdafaa edilmiştir, mahreçler yakındır. Küfüv ondan nefyedilmiştir, o karşıt yönden etki edenler eşit kuvvetler birbirini sıfırlar. Burhan-ı Temanu‘ denir buna. Enbiyâ Sûresi âyet 22’de: “Başka ilâhlar olsaydı yer gök bozguna uğrardı.” (لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا) İsrâ Sûresi 42’de: “Başka ilâhlar olsaydı Arş’ın sahibine yol bulmaya çalışırlardı”. Tam tecellîsine kendinden başkasının tahammülü olmaz. (رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ) “Rabbim görün bana bakayım sana” A’râf Sûresi 143’de (لَن تَرَانِي) “Beni göremezsin” Rabbim görün bana bakayım sana (لَن تَرَانِي) “Beni göremezsin” tecellî edince dağı yerle bir etti Mûsâ da bayıldı. Bir emir altında iki “mucibe”, üçü “salibe”, ikisi gerekçe, üçünde de ret anlamı taşıyan beş önerme, bu sûre de bu sûre-i celile de ilâhî bilgilerde İslam akaidi açıklanır. Ahâdiyet vücûd-u vacip, tam zengin mercii kül yegâne Rab mevcudâtı yok iken yaratan keremi ile varlık giysisi giydiren cemâl ve celâli ile hepsine ilâh olan O (اَحَدٌۚ) Ehâd (اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ) bakın la nefyi cinstir, “leyse’ye” müşâbih “la” ile değil ‘’Lâ ilâhe illallah” ’da’’ ki “la’dır”. Mâide 73’de “Ma” ile nefi de istiğrak için “Min” getirilmiştir. Nisâ 71’de de (innema) böyledir. Ona denk vahdette kesret de mümkün değildir. O’na denk hiç kimse olmadı olmaz. İnâyet ve karar O’nundur. Keşşaf bu sûre Kur’an-ı Kerim’e eşdeğer demiştir. Dikkat edin! Tabii ihlâs bakımından bu sûre Kur’an-ı Kerim’e eşdeğer demiştir. Kim? Keşşâf. Yükseğin yüksekliğidir yani Kur’an-ı Kerim’in yüksekliğidir ilim mâlûma tâbîdir, mâlûmu ise o ve sıfatlarıdır. Ez-Zemahşerî bunu da söyleyen. Tirmizî Keşfül Hafâ’da (قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ) bütün Kur’an-ı Kerim’i muâdil olur.

 

Dakika 1:15:03

 

(Tâdilü’l kur’ane küllehü)  bütün Kur’an’a muâdil olur. Ne engeller ne gece bir ihlâs okumadan o bütün Kur’an’a muâdil olur. Tirmizî’nin haberi. Buhârî, Müslim ve diğerleri bir kimse onu okursa şanlı Kur’an’ın üçte birine muâdil olur. Efendimiz (A.S.V) Allah (C.C) Kur’an’ı üç kısma ayırdı şanlı Kur’an’ı. Bu sûreyi bir bölümü kıldı, üç bölümden bir bölümü ki Müslim ve diğerleri rivâyet etmişlerdir bu haberi. Yine yemin ederek Kur’an-ı Kerim’in üçte birine muâdildir dedi Beyhâkî, Buhârî ve diğerleri de bu haberi rivâyet ettiler. Üç kere okuyan hepsini okumuş gibidir. Bakın bunu da Müslim rivâyet ediyor. Yorumu mânâsı itibâriyle tevhîd ilmi, şeriat ilmi, ahlâk ilmi, Kur’an-ı Kerim üç ilme râci’ dir. Birincisi tevhîd ilmi mânâsı itibâriyle yorumu mânâsı itibâriyle tevhîd ilmi, şeriat ilmi, ahlâk ilmi, Kur’an-ı Kerim üç ilme temelde râci’ dir ve bütün ilim dalları da bu üçünde mevcuttur. Gazâlî mebde meâd sırat-ı müstakîm ilmi anahtarlar demiştir. (هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ) Sırat-ı müstakîm O’na götüren yoldur. Allah’a götüren yol ki bu da İslam’ın kendisidir Muhammedî şeriattır. Allah’a mârifet Rasûlün doğruluğu… Dikkat et! Allah’a mârifet Allah’ı doğru tanımak Rasûlün doğruluğu Peygamberin şeriatına tâbî olmak, onun yolunda gitmek ahirette hesaba itikattır. Tevhîd hepsinin aslıdır, sevap bakımından her harfine verilen tafsîli sevap hatimle cümlesine verilen icmâli sevaptır. Dikkat edin! Bir tafsîli sevap bir icmâli sevaptan bahsediliyor. Buradaki sevap icmâlidir tafsîline değil, ücretten başka bir de bahşiş vardır. Bur da bir ücret bir bahşiş söz konusudur, “Şihâb’ı hafâcî mânâlarını dikkatle düşünerek tedebbür ile ve teemmül rica etmek, tefekkür ederek okuyan için sevap başkadır. Teemmül ve tedebbür tefekkürsüz okunana muadildir. Bakın teemmül ve tedebbür tefekkürsüz okunana muadildir. Süslü taşların on miskal altın levhası bin miskal altına eşdeğer olabilir. Süslü taşların on miskal altın levhası bin miskal altına eşdeğer olabilir. Âlûsî mahz-ı keremi ile sevap ihsân buyurmasına engel yoktur, hikmetinin ilâhî ilme teffiz onun ilmine ısmarlamak daha iyisini o bilir demek.

 

Dakika 1:20:04

 

İşte teffiz olunması gerekir. Keşşaf ana konu Allah’u Teâlâ’dır, O’nun ulûhiyeti kulların ubudiyeti ve aradaki ilişkidir. Özeti de muâdili demektir, Fâtihâ Ümmül Kitap’tır. Hâtime’de ihlâs ve muaevezeteyndir. Hadis-i Kutsi’de (Ehsentüs salâte beyni ve beyne abdi) “Namazı benimle kulum arasında taksim ettim” diyor Cenab-ı Hak, Müslim ve diğerlerinin rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte. Bu hadis-i kutsî. Fâtihâ’nın ilk üç âyeti sırf O’na aittir yani Yüce Allah’a aittir. 4’üncü âyetin bir ucu O’na, bir ucu kullara aittir. Ötesi üç âyette kullara aittir hepsi yeridir. İhlâs Sûresi sırf Allah’a aittir. (Kul euzulerle) de sığınmak kullara aittir. İcmâli îmân ile okuyanlar o ölçü de sevap muâdil sevap alırlar, tafsîli îmân ile okuyan mânâsını da anlayarak okuyanlar, o ölçü de muâdil sevap alırlar. En’âm Sûresi 160’ıncı âyette “on kat verilir” bu en azı, İbrâhim Sûresi 27’de “dilediğini yapar.” Mâide Sûresi birde de olduğu gibi Tirmizî, İbn-i Mâce Fâtihâ ’sız namaz olmaz (Lâ salâte illâ bi-fâtihatil kitap) Âlûsî bu sûre en eftaldir demiştir. Ahmet Bin Hanbel Efendimiz (A.S.V)  bu sûre en büyüktür demiş. Ukbe Bin Amr’den (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) “Efendimiz (A.S.V) bana Tevrât’ta İncîl’de Kur’an’da en hayırlı sûreleri üç sûreyi sana öğreteyim mi?” Evet, dedim. İhlâs Sûresi, Felâk Sûresi, Nasları okuttu. Bunları ve “Tebbet’i” bir gece bile unutma dedi. Efdâliyet nefsin intikalleri ve yüce vasıfları derinden algılayabilmesi ve kalbin ürperişlerine râci’ dir. Yani ne aldığına anladığına bağlı, Âyetel Kürsi, İhlâs ve muavezeteynlerin de yüksek vasıfları ile zikrolunur. Kul sığınır faydasını hemen görür, hem ibâdet etmiş olur. Zümer Sûresi 23’de: “Tüyleri ürperenler” işte Kur’an-ı Kerim’i anlayarak okuyup etkilenenler, tüyleri ürperenler ve titreye titreye korku kuşku için de okuyanlar, Tevhîd sırrı hâlis bir yakîn ile tâlim ve tedvin edilmiştir. Felâk Sûresi âfâkî sığınma, Nas Sûresi enfüsî sığınma, ihlâs O’nu tanımadır. Ne kadar mükemmel ki hayran olmamak mümkün değil. Kıymetli dostlarımız, işte Felâk Sûresine gelmiş bulunmaktayız. Cenab-ı Hak Rabbisini en iyi şekil de tanıyan, en iyi tanıyan ve enfüsî ve âfâkî olarak da Rabbisine sığınan, O’nun himâyesin de korunan kullarından eylesin.

 

Dakika 1:25:33

 

(Visited 438 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}