[jw7-video]

422- Tefsir Ders 422 hayat veren nurun keşif notları

422- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 422

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Ahzâb Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 20’nci Âyet-i Kerime’ler)

 

‘’Bismillahi Zişân azimû sultan şedidül burhan kaviyyül erkâm mâşââllahu kân Eûzubillahi min külli şeytani insün ve can’’

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve ezvâcihi sahbihî ve etbâihi ve ıtratihi ecmaîn’’

 

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللّٰهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَالْمُنَافِق۪ينَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماًۙ ﴿١﴾

 

(Sadakallahu’l Azimü’l A’lâ)

 

Çok kıymetli izleyenler, muhterem izleyenler,

 

Dersimiz ‘’Ahzâb Sûresi’’ ile devam etmektedir. Hayat veren nurun dersleri ölümsüz hayata seni hazırlayan yüce Kur’an, nurlu İslam bunun önderi Hazreti Muhammed Mustafa Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimizdir. Bize İslam rahmeti nimetiyle Kur’an-ı Kerim’in O’nun hidâyeti, O’nun kapsamındaki bütün rahmetiyle, Hazreti Muhammed’i âlemlere rahmet kılan, Yüce Allah’ın bize tecellî eden rahmetiyle İslam bize böyle tecellî ettirilmiştir ki, Allah’ın rahmetinin tecellîsidir. Gece gündüz her an bütün varlığımızla Allah’a Celle Celâlühü hamd etmeliyiz.

 

‘’Elhamdülillah bi-adedi halkıh ve mile’l mîzan ve müntehel ilm ve mebleğa’r rızâ ve zinetel arş.”

 

 

Çok kıymetli efendiler, ‘’Ahzâb Sûresi’’ de Medine’yi Münevvere döneminde Yüce Allah’tan inzâl edilen Medenî Sûrelerdendir, âyet sayısı 73’dür, sıra numarası Kur’an-ı Kerim’de 33’dür. Ahzâb “Hizb’den” gelmektedir hizb kelimesinin çoğuludur insan topluluğu demektir, Râgıb el- İsfahânî ’ye göre. İnsan grubu, gruplar tabii bu ismi almasında ki hikmetinde derslerimizin akışı içerisinde bunu göreceğiz İnşâ’Allah’u Teâlâ. (أُوْلَئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ) “Onlar şeytanın taraftarlarıdır” diyor. Demek ki hizipler, gruplar, insan toplulukları farklıdır Allah’ın huzurunda onun emrinde topluluklar olduğu gibi şeytanın taraftarları olan topluluklar, hizipler, gruplardan bulunmaktadır. Bu âyet-i kerime ‘’Mücadele Sûresi’nin 19’uncu âyet-i kerimesidir’’. Toprağı katı ve kalın olan yere dahi hizb denilir. Medine’ye kuşatmaya gelen ve “Hendek Savaşı’na” sebep olan azgın kâfirler topluluklarına isim olmuştur. Bu Ahzâb, Medine’yi kuşatmaya gelen Peygamberimizi ve İslam’ı ve Müslümanları yok etmek isteyen kâfir topluluklarına isim olmuştur Ahzâb. Hendek veya Ahzâb kazası denilmektedir bu Medine kuşatılmasına fakat düşman İslam’ın karşısında ebedî duramamıştır duramayacaktır.

 

Dakika 5:45

 

İslam haktır Allah’ın orduları karşısında durulmaz. Müslüman şehit olur, gâzî olur o bir rütbedir o bir yükseliştir bir ama îmân ve İslam Allah’ın safındaki ordular ebediyyû’l-ebed mağlup olmazlar, olmadılar, olmayacaklar. Yalnız görevini yapmayan Müslümanlar görevlerini yapmadıkları kadar suçludurlar. Görevlerini yapmadıkları için cezâlanırlar bu da ayrı değerlendirilmesi lâzımdır.

 

Nesebe, mirâsa, nikâha, boşamaya, tesettüre, terbiyeye dâir bazı çok önemli hükümler konulmuştur bu ‘’Ahzâb Sûresinde’’. Her sûrede de yüce emirler yüce hükümler konduğu bu sûrede de adı geçen önemli hükümler bulunmaktadır. Bize düşen şanlı Kur’an’ı onun hayat veren derslerini iyi keşfetmek iyi bir irşâttan geçmemiz gerekmektedir. Onun için bu hayat veren nurun derslerini kaçırmamak gerekir. Yediden yetmişine beşikten mezara kadar Kur’an-ı Kerim’in İslam’ın nurundan nurlanmalıdır. Nur İslam’ın kendisidir, Kur’an-ı Kerim’in kendisidir ve Hazreti Muhammed’in nuru ilk cevherdir. Bütün âlemler Hazreti Muhammed’in nurundan cevherinden yaratılmıştır. Nuri Muhammedî, kalem ve akıl bunlar ilk yaratıklarıdır ki bunların tamamı Muhammedî Nurdan onun cevherinden yaratılmışlardır.

 

Cenab-ı Hak;

 

استعيذ بالله

 

وَاتَّبِعْ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراًۙ ﴿٢﴾

وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً ﴿٣﴾

مَا جَعَلَ اللّٰهُ لِرَجُلٍ مِنْ قَلْبَيْنِ ف۪ي جَوْفِه۪ۚ وَمَا جَعَلَ اَزْوَاجَكُمُ الّٰٓئ۪ تُظَاهِرُونَ مِنْهُنَّ اُمَّهَاتِكُمْۚ وَمَا جَعَلَ اَدْعِيَٓاءَكُمْ اَبْنَٓاءَكُمْۜ ذٰلِكُمْ قَوْلُكُمْ بِاَفْوَاهِكُمْۜ وَاللّٰهُ يَقُولُ الْحَقَّ وَهُوَ يَهْدِي السَّب۪يلَ ﴿٤﴾

اُدْعُوهُمْ لِاٰبَٓائِهِمْ هُوَ اَقْسَطُ عِنْدَ اللّٰهِۚ فَاِنْ لَمْ تَعْلَمُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ فَاِخْوَانُكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَمَوَال۪يكُمْۜ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ ف۪يمَٓا اَخْطَأْتُمْ بِه۪ۙ وَلٰكِنْ مَا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً ﴿٥﴾

اَلنَّبِيُّ اَوْلٰى بِالْمُؤْمِن۪ينَ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَاَزْوَاجُهُٓ اُمَّهَاتُهُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ اِلَّٓا اَنْ تَفْعَلُٓوا اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِكُمْ مَعْرُوفاًۜ كَانَ ذٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُوراً ﴿٦﴾

وَاِذْ اَخَذْنَا مِنَ النَّبِيّ۪نَ م۪يثَاقَهُمْ وَمِنْكَ وَمِنْ نُوحٍ وَاِبْرٰه۪يمَ وَمُوسٰى وَع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَۖ وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ م۪يثَاقاً غَل۪يظاًۙ ﴿٧﴾

لِيَسْـَٔلَ الصَّادِق۪ينَ عَنْ صِدْقِهِمْۚ وَاَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً اَل۪يماً۟ ﴿٨﴾

 

 

(Sadakallahu’l Azimü’l A’lâ)

 

 

Dakika 10:33

 

Kıymetli dostlarımız,

 

Şimdi bu yüce âyetlerin yüce mânâsıyla nurlanmaya çalışalım. Kur’an-ı Kerim’in mânâsı kalplerin hem hayatı hem nurudur. Onun için Kur’an-ı Kerim’in lafzını da iyi okumalı mânâsını da iyi anlamalı bu şansı bu fırsatı kaçırmamalı. Çünkü Kur’an-ı Kerim Allah’ın Kitâb’ı, kelimeler cümleler Allah’ın sözleri Celle Celâlühü. Nurlanmak istiyorsan kaçırma Kur’an-ı Kerim’i, İslam’ı kaçırma! İslam’ın her emri sana nur veriyor sahte nurlardan kendini sakın, gerçek nura gel gerçek nur Kur’an-ı Kerim’i lafzıyla mânâsıyla bilmek kalplerin Kur’an hayat çeşmesinden doya, doya içmesidir. İşte hayat veren nurun derslerinde Kur’an-ı Kerim’in nazmı celili yüce mânâsı bulunmaktadır. Bunun yanında da keşif notları irşâd notlarına da değinmeye çalışıyoruz ki konu anlaşılsın açığa çıksın diye. Yüce Rabbimiz bu âyeti bakın ne diyor; Peygamber’ine en büyük mevki makamı dereceyi veren Yüce Allah: Ey Peygamber, ey şanlı Peygamber! Bakın, Peygamberini şereflendirmek için en büyük şerefi de kendisine de verdiği için ey Peygamber, diye sevgili efendimiz Hazreti Muhammed’in haysiyet ve şerefinin mevki ve makamının ne kadar yükseklerde olduğunu Yüce Allah göstermek için bütün âlemlere rahmet peygamberini böyle şereflendirerek diyor ki;

 

Ey Peygamber, Aleyhisselâtu Vesselâm! Allah’tan kork. Görüyorsunuz bu kadar mevkisi, makamı, risâleti, nübüvveti, hayrı kesir’i uçsuz bucaksız mükâfatlar verilmiş Peygambere dahi ne diyor; Allah’tan kork diyor. Onun şahsında insanlık âlemine Cenab-ı Hak ders veriyor ders işte budur. Kâfirlere ve münâfıklara itaat etme. Allah korkusunun birinci alâmeti nedir? Küfre, şirke, nifâka, kâfirlere, münâfıklara itaat etme, Allah’a itaat et. Allah sevgisinin, Allah korkusunun birinci şartı budur. Hem gâvura, küfrüne, şirkine, zulmüne itaat edeceksin, hem de Allah’tan korktuğundan bahsedeceksin, Müslüman olduğundan bahsedeceksin, Allah sevgisinden bahsedeceksin. Sen kimi kandırıyorsun? Kendini kandırıyorsun, kendini kandırma aldatma! Ha, ne yapacağız kâfire, karşı? Onların da küfürden, nifâktan, şirkten kurtulmasına çalışacağız. İslam kurtarıcı itaat etmek ayrı şey onları o ebediyyû’l-ebed cehennemden kurtarmak ayrı şey küfür, şirk, nifâkın olduğu yerde ebedî cehennem vardır.

 

Dakika 15:10

 

Muhakkak ki Allah alîmdir, hakîmdir Allah kayıtsız şartsız şüphesiz alîmdir, hakîmdir, her şeyi bilen, her şeyi hikmetle hükmeden bizzat kendisidir.

 

Rabbinden sana ne vahiy ediliyorsa onun ardınca git. İşte ey Müslüman! Burada ki emirlere dikkat et, Allah’ın vahyi ilâhîsi onun şeriatının emirlerine sıkı sıkıya bağlan vahyi ilâhî İslam’ın emirleridir, bunun diğer adı da şeriattır. Şeriat: Allah’ın bizzat kendi emirleridir Kur’an-ı Kerim’in emirlerine şeriat denir. Allah’ın kendi yoludur ve yolda yürümenin kurallarıdır.

 

Cenab-ı Hak; “Muhakkak ki Allah ne yaparsanız haberdardır.” Ey Müslüman! Rabbinden sana ne vahiy ediliyorsa onun ardınca git yanlış kişilerin ardından gitme. Kur’an-ı Kerim’in yerine başkasını koyma, bu benim üstadımdır deyip Kur’an’ın yerine onu koyma. Bu benim liderim, önderimdir diye Kur’an’ın yerine başkasını koyma, Kur’an-ı Kerim’in emrinin yerine başkalarının emirlerini de koyma. O zaman, senin Rabbim çoğalır tanrın çoğalır. Birisi beş puta taparken sen kaç puta taptığına sen dikkat et. Bunun için Allah’u Teâlâ’nın eşi benzeri olmadığı gibi emirlerinin Kitâb’ı Kur’an-ı Kerim’in de eşi benzerim yoktur. Kur’an’da ki sözler Allah’ın sözleridir. Onun için yüce Kur’an Kelâmullah yani Allah’ın kelâmı Allah’ın Kitâbı’dır.

 

Cenab-ı Hak yine buyuruyor ki: “Allah’a güven, vekil olarak Allah yeter.”

 

Şimdi sen diyelim ki, Allah’a güvenmedin ağaya, paşaya, şuna veya buna güvendin paran var, servetin var, etrafında da bayağı çevren var veya askerin var veya devletin var veyahut da ırgatların var. Peki, Allah beyninde bir mikrobu yarattı beynini yemeye başladı ne yapacaksın? Doktor olsan ne yapacaksın, paşa olsan ne yapacaksın? Şimdi Cenab-ı Hakk’ın bir defa vermek istediği belânın önüne kimse geçebilir mi? Geçemez. Ağaya güvendin çağır ağaları seni kurtarsın. Paşaları çağır kurtarsınlar. Bütün şeytanları çağır kurtarabilir mi? Hattâ bütün Peygamberleri çağır, bütün Evliyâları çağır yine kurtaramazlar. Niye? İzin Allah’ındır, Allah izin etmese müsaade etmese kimsenin bir şey yapma şansı yoktur. Hem Allah’ın ve belâ verdiği kişiye peygamber şefaat edebilir mi? Evliyâlar şefaat edebilir mi? Yapamazlar. Onun için Allah’a güven güvenilecek tek varlık Yüce Allah’tır. Sana ruhu ağalar, paşalar mı verdi? Hayır. Bu bedeni sana kim verdi? Tek bir hücreni dahi sana verebilecek bu âlem de bir kuvvet var mı?

 

Dakika 20:00

 

Bir Kudret var mı Allah’tan başka? Öyle ise, her şeyi Allah vermiş yerleri, gökleri senin için Allah donatmış sana ruh ve beden vermiş. Şöyle bir kulak cihazının üzerinde bir düşün, gözlerinin üzerine azcık düşün ruh ve beden üzerinde biyolojik yapın, anatomik yapın, ruhsal yapın üzerinde, ruhun muhteviyatının üzerinde biraz düşün. Allah’ın verdiğini kimse veremez, vermediğini kimse veremez, yine vermek istemediği zaman kimse ben vereceğim diyemez, verdiğine de kimse engel olamaz. Allah’ı tanı Kur’an-ı Kerim’le tanı, Muhammed Mustafa’yla tanı. Yani Allah’ın tanırken hak bilgilerin kaynağını da iyice bil. Yanlışın içinde doğru arama bulamazsın. Kur’an-ı Kerim’le Allah’ı tanıyacaksın, bir de kevnî âyetlerle tanıyacaksın, Allah’ın esmâsı ve evsâfıyla tanıyacaksın eserlerine bakacaksın. O’nun yüce eşsiz sanatına bakacaksın şu kâinat kimin eseri kimin sanatı? Bir baksana! Canlı cansız ne varsa kimin eseri, kimin sanatı? Bir baksana! Her canlı cansız bütün nimetlere şöyle bir baksana! Şu göklere galaksilere bir bak okyanuslara bir bak. Ruhlar âlemine bedenler âlemine şöyle bir bak bitkiler âlemine ve canlılar âlemine şöyle bir baksana! Bugün bir portakalın yapısıyla elmanın şöyle bir dokusuna baksana! Renklerine tatlarına ayrı, ayrı baksana! Aynı toprak, aynı hava, aynısı su bunlar tatlar renkler çeşit, çeşit rengârenk her nimet birbirinden farklı, her insan birbirinden farklı yaratılmış. Bunun için bu kâinata hükmeden yüce hükümdar olan Allah’a şöyle bütün varlığınla bağlan O’na güven O’nun emrine gir de mutlu ol kendine yazık etme.

 

Onun için Cenab-ı Hak diyor ki; “Allah’a güven, vekil olarak Allah yeter.” Çünkü bütün sebeplerde Allah’a bağlıdır. İnsanlar sebebe takılır kalır tedbire de takılır kalır tedbir senin görevindir sebeplerde vardır meşrudur ama bunların tümü Yüce Allah’a bağlıdır. Sebepler Allah’a bağlıdır, sebepleri yaratan da O’dur sen sadece irâdeni özgür irâdeni sana verilmiş kuvvetleri Allah için kullan yanlışa kullanma. Tedbirin senin bu doğru hareket et ve yerli yerince ihtiyatı da elden bırakma. Ama bütün bu muvaffakiyetin başarıların tümünün de Allah’a ait olduğunu unutma. Çünkü sende ne varsa Cenab-ı Hak vermiştir. Bütün nimetler,  kuvvetler Allah’ın değil mi, Allah’tan değil mi? Bunun için Yüce Rabbimizi, yüce Rabbimizin lütfuyla O’ndan isteyelim O’nu tanımaya çalışalım. Günah perdeleri gözlerden kalkmalı kalplerdeki günahın kirleri temizlenmeli.

 

Dakika 25:00

 

Haramın kirleri temizlenmeli yoksa küfrün, şirkin, nifâkın olduğu yerde o kalpler paslıdır, paslı kalpler hakikati göstermez.

 

Allah bir adam için, kendi içerisinde iki kalb yapmamıştır, yaratmamıştır. Yani herkeste bir kalp vardır. Kendilerinden zıhar yaptığınız eşlerinizi analarınız kılmamıştır. Eski bir câhiliye devrinin âdetlerindendir. Adam, annesine benzetiyor hanımını ondan sonra hanımını sende benim annem gibisin demek istiyorlardı. Cenab-ı Hak bunu böyle olmayacağını ortaya İslam bir hakîkat olduğu için hakîkati ortaya koydu ama bunu yapanı da cezâlandırdı. Evlatlıklarınızı da oğullarınız kılmamıştır. Bir insan birini evlat edinir evlat gibidir ama evlat değildir. Evlat gibidir ama evlat değildir. Çünkü senin evladın değildir senin hanımından doğmamıştır senin de sulbünden gelmemiştir. İnsanlar birbirine yardım eder,  merhamet eder her türlü ihtiyaçlarını giderir, şefkat gösterir bu gerçek evladı olmuş anlamına gelmez. Şimdi evlatlıklarınızı da oğullarınız kılmamıştır. Cenab-ı Hak bir şey neyse odur. Şimdi evlatlık olarak alıyorsun birinin çocuğunu bakıyorsun büyütüyorsun ona her türlü anne-baba görevi gibi görev yapıyorsun. Tamam, bunlar çok güzel şeyler ama o senin yine kendi öz evladın gibi değildir aynısı değildir. Öz kızın veya öz oğlun gibi değildir. Çünkü burada kurallar vardır evlat gibi onu sevmen ayrı şeydir, bir de ilâhî kurallara göre hareket ayrı şeydir. Yine nikâh düşer ona yine sana vakti saati gelince mahrem olacak durumları mahrem olur. Ve bir yabancı durumunda yine birçok hükümler icrâ edilir. Mesela nikâh düşer mi? Düşer. Artık sen kendi kafana göre ben bunu evlatlık edindim bunun artık bana nikâhı düşmez diyebilirsin? Hayır, düşer. Bunun için evlatlık konusunda da Cenab-ı Hak öyle diyor; “Evlatlıklarınızı da oğullarınız kılmamıştır, kızınız kılmamıştır.” Tamam, bakarsın sevabını alırsın mükâfatını alırsın. Ama evlatlık oğul değildir, kız değildir ona sen hayrına bakmış büyütmüş mükâfatını, sevabını almış olursun o kadar. O sizin ağzınızdaki lafınızdır. Yani bu benim oğlum, bu benim kızım evlatlıklarınıza böyle diyorsunuz diyor Cenab-ı Hak. O sizin ağzınızda ki lafınızdır gerçek ile ne alâkası var. O senin sulbünden değil, senin hanımın da doğurmadı onu ama bir Allah kulu. Tabii baktın, büyüttün sevabını alırsın o ayrı şey ama kurallara, şerî kurallara dikkat et, dereyi tepeyi düzleme. Allah ise hakkı söylüyor ve doğru yolu gösteriyor.

 

Onları (evlatlıkları) babaları adına çağırın. Meselâ sen onu birinin çocuğunu evlatlık aldın  babasını gizliyorsun gerçek babasını, gizleme diyor Cenab-ı Hak. Onun kendi babasının adı ile çağır veya anasını da bilsin.

 

Dakika 30:15

 

Hiç olmazsa bir müddet sonra bilmeli. Allah yanında o daha doğrudur. Yani her şeyin en doğrusunu yapmalıdır. Doğruları tamamen İslâmî doğrulardır, bütün doğrularım kaynağı adresi İslam’dır. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin dinde kardeşlerinizdir. Din de kardeşleriniz dikkat et! Yoksa bir anadan doğma kardeş değilsiniz evlatlık bir anadan doğma değildir. Ama dinde Müslümanların hepsi kardeştir. Bunlar îmân kardeşliğidir din kardeşliğidir. Yoksa bir anneden bir babadan doğmadıkça irsi akrabalık kardeşliği yakınlık kardeşliği gerçekleşmez. Onlar sizin için din de kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Çünkü mü’min mü’minin dostudur kesin kez îmânlılar birbirlerinin dostlarıdırlar. Bununla beraber hatâ ettikleriniz de üzerinize bir günah yoktur. Fakat kalplerinizin kastettiğin de vardır. Yani bir işi kasten bile, bile yapıyorsanız bir yanlışı işte o zaman üzerinize bir günah vardır. Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir. Yani tövbe istiğfar edin yanlışlardan vazgeçin diye Cenab-ı Hak kurtuluş kapılarını da İslam’da sonuna kadar açmıştır.

 

Peygamber Aleyhisselâtu Vesselâm mü’minlere kendi nefislerinden önce gelir. Bir Müslüman bir mü’min kadın erkek Peygamberini canından çok sevmek zorundadır. Bu âyeti kerime bunu bildiriyor. Bak, bak! Peygamber mü’minlere kendi nefislerinden önce gelir. Onun hanımları da onların anneleridirler Peygamber hanımları Ümmet-i Muhammed’in annesidir anneleridirler. Bunun için Müslümanlar bu konuları da iyi bileceklerdir. Akraba da Allah’ın Kitâb’ında birbirlerine, diğer mü’minlerden ve muhâcirlerden daha yakındırlar. Bir akrabalık yakınlığı var buda inkâr edilemez bu da bir gerçektir. Ancak dostlarınıza bir mâruf (uygun bir vasiyet) yapmanız müstesnâdır. Bu Kitap’ta yazılıdır unutma!

 

O peygamberlerden mîsaklarını (kesin sözlerini) aldığımız vakti! Hele senden, Nuh, İbrâhim, Mûsâ ve Meryemoğlu Îsâ’dan ki onlardan ağır bir mîsâk (sağlam bir söz) aldık diyor Cenab-ı Hak.

 

(Bunu Allah), sadıklara sadakatlerinden sormak için yaptı. İnkârcılar için ise acı verecek bir azâb hazırladı.

Kim? Yüce Allah hazırladı. Şimdi ey Peygamber! Geçmişte indirilen kitaplar da adı sanı bilinen şanlı Peygamber Hazreti Muhammed’i geçmiş kitapların hepsi haber verdi. Geçmiş kitaplarda Peygamber  Hz. Muhammed’in adı, sanı, şanı yazılıydı. Bugünkü dünyanın Hz. Muhammed’i inkâr etmeye kimsenin hakkı yoktur.

 

Dakika 35:22

 

İncîl’de yazılıydı, Tevrât’ta yazılıydı, bütün peygamberler Hazreti Muhammed’i haber verdiler müjdelediler. (اتَّقِ اللّهَ) Allah’tan kork başkasından değil. Kâfirlerin ve münâfıkların “Zeyd ve Zeynep” meselesi yüzünden koparacakları yaygaraları, yayacakları yalan ve düzmece o yalan haber veren o inkârcılar münâfıklar onların durumuna karşı Cenab-ı Hak ne yapıyor; Allah gerçekleri ortaya koydu. “Zeyd ve Zeynep” hakkında hükmü Allah verdi. Peygamber de o hükme uymak zorundadır herkes öyle olduğu gibi Peygamber o hükme de hem kendine o hüküm inzâl edilir hem de hükme uymak zorunda. Birinci derecede ki zâti muhterem Peygamberdir. “Zeyd ve Zeynep” hakkında hükmü Allah vermiştir. Ama kâfirler, münâfıklar Hazreti Muhammed’i suçlamaya kalkmışlardır ki bu gâvurluktur bu münâfıklıktır hem de şeddeli kâfirliktir. Peygamberler günah işleyemezler yanlış yapamazlar. Cenab-ı Hak                       (وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ) “Kâfirlere, münâfıklara itaat etme” diyor.

 

Kıymetli dostlarımız,

 

(وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ) “Kâfirlere ve münâfıklara itaat etme” diyor. (إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا) “Muhakkak ki Allah çok bilen ve hakîm her yaptığını yerli yerince yapandır.”                                  (وَاتَّبِعْ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ) “Ve Rabbinden sana ne vahiy olunursa ona tâbî ol onun ardınca git.” Muhakkak ki Allah her ne yapacaksanız haberdar bulunuyor Allah’ın haberdar olmadığı bilmediği bir şey olmaz ilmi her şeyi kuşatmıştır her şeyden haberdardır. “Kâfirlerin münâfıkların dediklerine bakma sana vahyolunana tâbî ol.” (وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ) “Allah’a tevekkül et itimat et. (وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً) vekil olarak Allah yeter.” Başkası zarar veremez başkası kimseyi koruyamaz. Koruması olanlara Azrâil Aleyhisselâm gelmiyor mu, gelmedi mi? Diyelim ki bir mareşali etrafına bütün generaller korudu korumaya kalktılar, mareşaller ölmedi mi? Generaller ölmedi mi? Devlet başkanları koruma altındaydılar Azrâil gelmedi mi bunlara? Hepsini aldı, aldı Allah’ın orduları Azrâil’in askerleri aldı, aldı götürdü. Ne ağa dedi, ne paşa dede, ne de hükümdar dedi, ne ilâhiyatçı dedi, ne şeyh dedi, ne Evliyâ dedi, ne eşkıya dedi aldı götürdü.

 

Dakika 40:00

 

 

Herkesi götürdü herkesi götürecek Allah’ın ordularının önüne geçilmez Celle Celâlühü. Allah koruduğunu korur kimi koruyacağını bilir. Bunun Allah’u Teâlâ’nın himâyesinde olmak için olacaksın iyi Müslüman olacaksın, İslam’ın emirlerine bir, bir tâbî olacaksın. Kur’an-ı Kerim’in bütün âyetlerinin hükümlerine, sünnete, icmâ-ı ümmete, kıyâs-ı fukahâya tâbî olacaksın bu gerçekleri delilleriyle iyi anlayacaksın iyi kavrayacaksın. O zaman İslam seni Allah’ın himâyesine alır zaten İslam Allah’ın himâyesidir, Allah’ın korumasıdır. İslam’ı kabul etmeyen Allah’ın himâyesini kabul etmeyendir. Allah da onlara bir zaman mehil müddet vermiş hiç olmazsa mehil müddet vermedi demesinler. Ömür vermedin bize şans vermedin demesinler diye îmânsızlara da zaman tanımış Cenab-ı Hak. Bir mühlet vermiş ölüm listesini de Azrâil Aleyhisselamın eline vermiş her gâvurun ensesinde Azrâil’in askerleri duruyor, vakti saati gelince canlarını alıp götürüyor. Çok kötü olan bir şey ki kâfir olarak ölmek îmânsız olarak ölmek ebediyyû’l-ebed hüsrândır. Ebedî ağlayacak, ebedî feryat edecek, ebedî suçunun cezâsını çekecek yüce adâlet tecellî etmiştir Allah’ın hışmına gazâbına çarpılmışlardır bütün îmânsızlar münâfık ve müşrikler. İslam ise ebedî rahmetin, servetin kendisidir, tükenmez nimetler eksilmez göz aydınlığının tümü İslamda’dır. İyi Müslüman ol Allah bir bu âlemler bir olan Allah’ın bütün peygamberlerin dini İslam’dır. İyi bire Müslüman olmak her insanım diyenin görevidir, görevini yapar yapmaz onu kendi bilir.

 

Bunun için insanoğlunda Cenab-ı Hak (مَا جَعَلَ اللّٰهُ لِرَجُلٍ مِنْ قَلْبَيْنِ) “Allah bir adam için içinde iki kalb yapmamıştır iki kalp yaratmamıştır.” Kalp ve vicdan birliği dikkat en temel bu işin kânûnudur kalp ve vicdan birliği her duygunun ve her bilginin en temel kânûnudur. Mantığın tesaduk yani uyum ve tenakus çelişki kânûnları bunun bir dalıdır. Bunun içinde mantığın tesaduk uyum kânûnlarına birde tenakus çelişki kânûnları vardır ki, bunun bir bunlar dalıdır. Esas olan nedir; Kalp ve vicdan birliğidir. İşte İslam öyle bir vicdandır ki evrensel vicdan İslam’ın vicdanıdır. Evrensel kalp İslam’ın kalbi, evrensel ruh İslam’ın ruhudur, evrensel merhamet İslam merhametidir, evrensel adâlet İslam adâletidir. Evrensel sulh ve barış İslam’ın barışıdır İslam’da ki sulh ve barış anlayışıdır. Bunun için İslam bütün âlemlerin rahmet tecellîsi olarak Yüce Allah İslam ile rahmetini tecellî ettirmiştir.

 

Dakika 45:00

 

Onun için Hazreti Muhammed’e âlemlere rahmet Peygamberi olarak Allah gönderdiğini kendisi açıkça söylüyor. Muhammed Aleyhisselâtu Vesselâm, bütün âlemlere rahmet Peygamberidir Kur’an-ı Kerim rahmet hidâyet Kitâbı’dır. Bütün rahmetin, hidâyetin, kurtuluşun ‘’Münamün-Aleyhim’’ toplumunun önderi, lideri Hazreti Muhammed’dir (A.S.V).

 

Zıhar’dan bahsediyor bu âyet-i kerimede de Cenab-ı Hak. “Kendilerinden zıhar yaptığınız eşlerinizi analarınız kılmamıştır.” Zıhar, hanımına diyor ki bir adam: “Sen bana anamın sırtı gibisin” diyor. Ve ondan sonra da artık o kadına sen bana namahrem oldun diyor mahrem oldun anam gibisin yaklaşmıyor hanımına. Cenab-ı Hak, bunlara bu sizin dediğiniz gibi değil diyor öyle şey olmaz. Yalnız öyle yaptığınız için bir cezânız da var diyor. Bunu böyle derken: “Evlatlıklarınızı da oğullarınız kılmamıştır” diyor. Yani evlatlık evlatlıktır ama oğlunuz, kızınız değildir diyor. İslam bir gerçekçi bir dindir olmayan bir şeyi olmuş olarak göstermek olmayacak şeyli de olmuş göstermek veya olacak göstermek yanlıştır. Hele Cenab-ı Hak o öyle değildir diyorsa daha da bitmiştir. Evlat edinilen çocuklara evlatlık denildiği gibi Kur’an-ı Kerim’de (اَدْعِيَٓا) evlatlık demektir. (وَمَا جَعَلَ اَدْعِيَٓاءَكُمْ اَبْنَٓاءَكُمْۜ) Cenab-ı Hak ne diyor Kur’an-ı Kerim’de (اَدْعِيَٓا) “Bunlar evlatlıktır ama oğullarınız ve kızınız değildir” diyor Cenab-ı Hak. Evlat edinilen çocuk Kur’an-ı Kerim’de (اَدْعِيَٓا) olarak geçmiştir (ذٰلِكُمْ ) o yapılan zıhar ve evlatlığa evlat diye isim verme (قَوْلُكُمْ بِاَفْوَاهِكُمْۜ ) sizin ağzınızda bir lafınızdan ibârettir gerçek değildir diyor Cenab-ı Hak. Evlatlığın boşadığı bir kadını almak haram olur mu? Olmaz. Çünkü oğlunuz değil diyor, kızınızda değil. Sizin evlatlığınız bir kadın boşamış peki, burada orta da Yüce Allah’ın bu sizin evlatlıklarınız, oğullarınız, kızlarınız değildir diyorsa, neden onun boşadığını alınmasın ki, ortada bir sebep engel yoksa niye almasın ki? Hele bir de Allah emrediyorsa alacaksın diye. Peygamberler böyledir peygamberlere Allah vahiy eder şu işi yapacaksın, yapar.

 

Cenab-ı Hak; Kendi Sulbünüzden gelmiş oğullarınızın karıları bakın, kendi Sulbünüzden gelmiş oğullarınızın karıları, tabii ki o hükmü uygulanmaz. İşte kendi evlatlarınızın öz evlatlarınızın hanımları zaten nikâhlanmaz. Siz o kendi oğullarınızın hanımları yerine evlatlıkların hanımlarını aynı yere koyamazsınız o ayrı, o ayrıdır.

 

Dakika 50:05

 

(وَحَلاَئِلُ أَبْنَائِكُمُ الَّذِينَ مِنْ أَصْلاَبِكُمْ ) “Kendi Sulbünüzden gelmiş oğullarınızın karıları hükmü uygulanmaz.” Çünkü onların nikâhları hiç kimseye kendi gelinini alamaz o yasaktır, ama evlatlıklar böyle değildir. Allah ise hakkı vakıaya uygun olanı gerçeği söyler.                                  (وَاللّٰهُ يَقُولُ الْحَقَّ)  Allah ise hakkı vakıaya uygun olanı gerçeği söylüyor ve yol gösteriyor. İslam geniş caddeler ortaya koymuştur bu geniş caddeyi daraltmaya kendi kafasına göre caddenin ortasına şerit çekmeye kimsenin hakkı yoktur. Allah’ın yolu kısıtlanamaz Allah yolu nasıl açtıysa, yasakları nasıl koyduysa, serbest olanları da nasıl serbest bıraktıysa, müdahale edemezsin bu Allah’ın ortaya koyduğu hüküm ve kurallardır, bizim görevimiz onu iyi anlamaktır mesele burada. Allah ise hakkı dâima gerçeği söylüyor. Onları öz babalarına nispet ederek çağırın evlatlıklarınızı benim oğlum diyemezsin onun babası kimse diyor onunla çağır diyor Cenab-ı Hak. Ama baba gibi ona babalık yapmak ayrı şey, gerçek babasını yok saymak ayrı şey. Gerçek annesini gerçek babasını yok sayamazsın. Ama bakımını yardımını evladın gibi bakarsın zaten dünya Müslümanları mü’minler birbirinin kardeşidir. Birbirine yardım etmek gücü nispetin de konuları zaten herkes orada görevlidir. Ama burada konuları birbirine karıştırmamakta herkesin görevidir. Allah’ı hükümlerini, kurallarını doğru anlamalıyız.  Ne diyor; (اُدْعُوهُمْ لِاٰبَٓائِهِمْ) “Onları öz babalarına nispet ederek çağırın öz babalarına nispet edin.”                   (هُوَ اَقْسَطُ عِنْدَ اللّٰهِۚ ) “Allah katında bu daha doğrudur.” Çocuklara kendi babalarını analarına unutturmaya çalışıyorlar ve kimin çocuğu olduğunu da çevreye de unutturmaya çalışıyorlar. Bunlar doğru şeyler değil. Yüce Allah bunlar kendi babalarıyla çağırın diyor. Sende baba gibi ona iyilik ediyorsun ana gibi öteki iyilik ediyor ama bunların değişik kuralları var. Bunların hiçbiri senin ne öz oğlundur ne öz kızındır. Bu konuda herkesin hakkını herkese vereceksin, kuralları karıştırmayacaksın birbirine. (فَاِنْ لَمْ تَعْلَمُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ) “Eğer onların öz babalarını bilmiyorsanız o zaman dinde kardeşleriniz (وَمَوَال۪يكُمْۜ) Ve dostlarınızdırlar bununla birlikte hatâ ettiğiniz hususlarda üzerinize bir günah yoktur.” Yani gerek bu yasaktan önce ve gerek sonra kastınız olmaksızın yanılma ve unutma ile yaptığınız yanlışlar da üzerinize bir günah yoktur.  (وَلٰكِنْ مَا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْۜ) “Fakat kalplerinizin kasten yaptığı var ya, işte günah ondadır.”

 

Dakika 55:00

 

Kasten yaptıklarınız da. ( وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً) “Ve Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir” derhâl tövbe istiğfar etmelidir.

 

İmâm-ı Şâfiî der ki Tebenninin yani oğul edinmenin hiçbir hükmü yoktur diyor. İmâm-ı Âzâm Ebû Hanîfe Hazretlerine göre: “Bir köle evlat edinilmişse bu onun âzâd olmasını gerektirir” demiştir, o olaya bu şekilde bakmıştır. Meselâ bir hizmetli bir köleyi bu ki İslam köleliği câriyeliği ortadan kaldırmaya geldi kaldırıncaya kadar da bakın bu gibi kurallar koydu. İmâm-ı Âzâm ne diyor: “Bir köle evlat edinilmişse bu onun âzâd olmasını gerektirir”. Ne demek? Hürriyetine kavuşmuştur o diyor evlatlık olur olmaz artık hürriyetine kavuşmuştur. Yine tebenni yaşı uygun olup evlat diye kabulü mümkün olan nesebi bilinmez bir kimsenin nesebini ispat eyler ki, ayrıntısı fıkıh kitaplarında daha da güzel izâh edilmiştir. “Peygamber mü’minler için canlarından ileridir.” Kim diyor bunu? Yüce Allah söylüyor. Peygamber kendisi söylemiyor. (اَلنَّبِيُّ اَوْلٰى بِالْمُؤْمِن۪ينَ مِنْ اَنْفُسِهِمْ ) “Peygamber mü’minler için Müslümanlar için canlarından ileridir.” Bütün insanlık için de böyledir de fakat bunu iyi anlayanlar îmânı olanlardır îmânsız bura da zaten inanmadığı için anlamak istemiyor gerçekleri. Peygamber canından Müslümanlara daha sevgili ve onun emri kendilerinin emrinden daha geçerli olduğunu unutma. “Tebük Gazasına” gidilmesini emrettiği zaman sevgili Peygamberimiz, bazı kimseler analarımızdan babalarımızdan izin isteyelim demişlerdi. Bu âyet bunun üzerine indi. Bakın, Peygamber ortada iken Kur’an-ı Kerim ve İslam’ın kesin hükmü ortadayken Allah’ın hükmünün önüne kimse hüküm koyamaz önüne geçemez. O zaman Cenab-ı Hak ne dedi;                                   (وَاَزْوَاجُهُٓ اُمَّهَاتُهُمْۜ) İşte âyet-i kerime geldi. Peygamber mü’minler için canlarından da ileridir ana-babadan da illeridir. Peygamber olayı bu Peygamber Allah’tan aldığını söyler. Analarınızdan babalarınızdan izin isteyelim deme şansları da yoktur Peygamber ortada iken. O sadece babalarına karşı annelerine karşı ihtiyaçlarını temin ederler. Ama hizmetlerini tabii eksiklerini temin ederler. Fakat Peygambere itaat etmek öncelikli birinci derecededir. Onun Kur’an’ın önüne başka bir şey konamaz, sünnetin önüne başka bir şey konamaz, icmâ kıyasın da önüne başka bir şey konamaz. İslam’ın bunlar aslî delilleridir. Bir de fer-i deliller vardır onlar ise maslahata faydalıyı celbe zararı defe bağlıdır. Peygamberin eşleri de onların anneleridir Ümmet-i Muhammed’in annesidir. Kim? Peygamberin hanımları.

 

Dakika 1:00:00

 

Bunu kim söylüyor? Yüce Allah söylüyor. Yani birileri söylemiyor. Hürmetinden dolayı Peygamber sevgisinden dolayı söylenmiş söz değil bunlar Allah’ın kesin hükümleri sevgiyle saygıyla beraber bunlar bir ilâhî emir. Yani hürmet ve saygı da mü’minlerin anaları mesafesindedirler. Onları nikâh etmek haramdır kendilerine hürmet etmek de farzdır.                      (وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ) rahim sahipleri ki yani akraba olanlarda (بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ) bazısı bazısına daha yakın daha önceliklidir. (ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ) Allah Kitâb’ında Allah yazısında (مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ ) mü’minlerden ve muhacirlerden daha önceliklidir bilhassa mîras konusunda yakın akraba mü’minden, muhâcir ’den önde gelir, mîras konularında ve bazı konularda. (مِنْ) Burada iptidaiye olarak akrabalar birbirlerine daha yakındır. Yine tabii ki öncelikli olarak mîras alanlar yakın akrabalardır. Hicret ve din de kardeşlik sözleşmesi ile meşrû kılınmış olan mîrasçı olma bu âyet ile nesh edilmiştir. Bu âyet gelmeden önce bir anlaşma kardeşlik sözleşmesi vardı Ensâr ile Muhâcir arasında. Bu âyetler geldikten sonra artık mîrasçı olma bu âyeti nesh edilmiş yakın akrabalar birbirine vâris olmuşlardır. Ensâr’la Muhâcir arasındaki kardeşlik sözleşmesi ve mîrasçı olma hükmü ortadan kaldırılmıştır. Mâruf’tan maksat vasiyettir ancak dostlarınıza bir mâruf yapmanız hariçtir buyruluyor. Mâruf’tan maksat vasiyettir yani akrabaya değil de dostlara yapılan vasiyettir. Çünkü yakın akraba zaten vâristir. Bundan dolayı da akrabaya değil bu vasiyet dostlara yapılan vasiyettir bu da akrabalık bağı dışında olan dostlara yapılan vasiyettir. Buraları da iyi anlamamız gerekiyor. 3/1 miktarında vasiyet mîrastan önceliklidir. Bakın, 3/1 miktarında vasiyet mîrastan önceliklidir. Nedir 3/1 burada? Ölenin bıraktığı servetin 3/1’ine vasiyet edebilir, üçten fazlasına vasiyet edemez. Geçerli olması için vârislerin kabul etmesi lâzımdır. (كَانَ ذٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُوراً ) Kitapta bunlar yazılmış bulunuyor. Fakat bütün bu hükümler ölenin edeceği vasiyetini yerine getirilmesinden veya borcunun ödenmesinden sonradır. (Mim bağdi vasiyyetin yûsibiha) Şimdi ölen kişinin öncelikle vasiyetine bakılır, birde borçlarına bakılır, ondan sonra diğerlerine bakılır. Borç ve vasiyet yerine gelmedir ve borçlardan kurtarılmalıdır. İmkân dâhilinde buna dikkat edilmelidir.

 

Dakika 1:05:05

 

Bunların şanlarına dikkat Peygamberimizin önce zikredilmesi ise tazim içindir. Yani başta sen olmak üzere şanları en büyük olan ve Ulü’l Azîm denilen bu meşhûr peygamberlerden ki hep onlardan pek sağlam bir söz aldık diyor Cenab-ı Hak. Ulü’l Azîm peygamberlerinin başında Hazreti Muhammed bulunmaktadır. Çünkü en başa Cenab-ı Hak burada da Peygamberimizi almıştır. Yine Cenab-ı Hak Allah’ın doğrulara doğrulularını sorması için ve inkârcılara da can yakıcı bir azâb hazırladı diyor. Doğrular, doğruluğunun karşılığını alırken, inkârcılar da inkârlarının karşılığında can yakıcı bir azâbı kazanıyorlar ona çarpılıyorlar yazık oluyor kendilerine yazık ediyorlar. Demek ki doğrulara soru Cenab-ı Hak hesaba çekerken kâfirlere azâb var diyor. Doğrular hesabını verecek beraat edecek. Ama kâfirlere gelince azâb var diyor kurtulma beraat etme şansı yok. Zaten amel defterinin başında da anlının ortasında da kâfir yazılıdır. Kur’an-ı Kerim’in tek bir âyetine itiraz ederse bir insan Müslüman ölmez ölemez. İnkâr îmânı yok eder. Kur’an-ı Kerim’in İslam’ın hiçbir emri inkâr edilmez seve seve kalp tasdik eder dil ikrâr eder. Seve seve de ne yapar? Farzları, vacipleri, sünnetleri, müstehapları yerine getirir seve seve. Kalbin hayat çeşmesinden yudum, yudum yudumlayarak zevk ile ibadetlerini yapar. Beş vakit namazın huzuru ilâhîde mi’râc olduğunu bilir. Allah’ın emrinde cihâd eder her hareket her söz bir kazanımdır, bir yükseliştir yeter ki Allah’ın emrinde ol. Kula kul olma yanlış yapma haram ve günahlardan uzaktan kal hele kula kulluğu bırak. Allah’u Teâlâ’nın zâtının, sıfatlarının, esmâsının yerine sakın başkasını koyma! Eş koşma, denk koşma, şirke düşme! Allah’ın âyetlerini hükümlerinin yerine başkalarının hüküm ve emirlerini onun yerine sakın koyma! Bizden duyurması yapmak yapmamak senin kendine aittir.

 

 

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ جَٓاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَاَرْسَلْنَا

عَلَيْهِمْ ر۪يحاً وَجُنُوداً لَمْ تَرَوْهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يراًۚ ﴿٩﴾

اِذْ جَٓاؤُ۫كُمْ مِنْ فَوْقِكُمْ وَمِنْ اَسْفَلَ مِنْكُمْ وَاِذْ زَاغَتِ الْاَبْصَارُ وَبَلَغَتِ الْقُلُوبُ الْحَنَاجِرَ وَتَظُنُّونَ بِاللّٰهِ الظُّنُونَا﴿١٠﴾

  هُنَالِكَ ابْتُلِيَ الْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالاً شَد۪يداً ﴿١١﴾

وَاِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ مَا وَعَدَنَا اللّٰهُ وَرَسُولُـهُٓ اِلَّا غُرُوراً ﴿١٢﴾

وَاِذْ قَالَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ يَٓا اَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُواۚ وَيَسْتَأْذِنُ فَر۪يقٌ مِنْهُمُ النَّبِيَّ يَقُولُونَ اِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍۜ اِنْ يُر۪يدُونَ اِلَّا فِرَاراً ﴿١٣﴾

وَلَوْ دُخِلَتْ عَلَيْهِمْ مِنْ اَقْطَارِهَا ثُمَّ سُئِلُوا الْفِتْنَةَ لَاٰتَوْهَا وَمَا تَلَبَّثُوا بِهَٓا اِلَّا يَس۪يراً ﴿١٤﴾

وَلَقَدْ كَانُوا عَاهَدُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ لَا يُوَلُّونَ الْاَدْبَارَۜ وَكَانَ عَهْدُ اللّٰهِ مَسْؤُ۫لاً﴿١٥﴾

  قُلْ لَنْ يَنْفَعَكُمُ الْفِرَارُ اِنْ فَرَرْتُمْ مِنَ الْمَوْتِ اَوِ الْقَتْلِ وَاِذاً لَا تُمَتَّعُونَ اِلَّا قَل۪يلاً ﴿١٦﴾

قُلْ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَعْصِمُكُمْ مِنَ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَ بِكُمْ سُٓوءاً اَوْ اَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةًۜ وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً ﴿١٧﴾

قَدْ يَعْلَمُ اللّٰهُ الْمُعَوِّق۪ينَ مِنْكُمْ وَالْقَٓائِل۪ينَ لِاِخْوَانِهِمْ هَلُمَّ اِلَيْنَاۚ وَلَا يَأْتُونَ الْبَأْسَ اِلَّا قَل۪يلاًۙ﴿١٨﴾

  اَشِحَّةً عَلَيْكُمْۚ فَاِذَا جَٓاءَ الْخَوْفُ رَاَيْتَهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ تَدُورُ اَعْيُنُهُمْ كَالَّذ۪ي يُغْشٰى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِۚ فَاِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُمْ بِاَلْسِنَةٍ حِدَادٍ اَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَاَحْبَطَ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يراً ﴿١٩﴾

يَحْسَبُونَ الْاَحْزَابَ لَمْ يَذْهَبُواۚ وَاِنْ يَأْتِ الْاَحْزَابُ يَوَدُّوا لَوْ اَنَّهُمْ بَادُونَ فِي الْاَعْرَابِ يَسْـَٔلُونَ عَنْ اَنْبَٓائِكُمْۜ وَلَوْ كَانُوا ف۪يكُمْ مَا قَاتَلُٓوا اِلَّا قَل۪يلاً۟﴿٢٠﴾

 

Dakika 1:12:45

 

Ey îmân edenler! Allah’ın Celle Celâlühü üzerinizdeki nimetini anın hatırlayın hatır da tutun unutmayın. Hani size ordular gelmişti de üzerinize bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular salıvermiştik. Allah sizin ne yaptığınızı görüyordu. Kıymetli dostlar, burada görünmeyen ordulardan bahsediyor Yüce Allah. İslam ordularının yanına bir de görünmeyen ordular geliyor yardıma düşmanın tepesine de görünmeyen ordular bindiriyor ve düşmanın hakkından geliyor.

 

O zaman onlar, hem üstünüzden gelmişlerdi, hem aşağı tarafınızdan ve o vakit gözler kaymış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı. Siz Allah’a türlü türlü zanlarda bulunuyordunuz. Düşman kalabalık gelmiş Allah’ın gizli orduları gelmiş ama bunu gerçek mü’minler biliyorlar, inanıyorlar ve güveniyorlar Allah’a. Zayıf olanlar kalbi zayıf olanlar ise hep bunun tersini savunuyorlardı.

 

İşte burada mü’minler imtihan edilmiş ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.

 

O vakit münafıklar ve kalplerinde bir hastalık bulunanlar: “Allah ve Rasûlü bize bir aldanıştan başka bir vaat yapmamış” diyorlardı. Münâfıkların ve kalbi bozukların hâli böyledir.

 

Dakika 1:15:05

 

O vakit bunlardan bir grup: “Ey Medine halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün.” diyorlardı ki, İslam ordusunu bozmak istiyorlardı. “Yine onlardan bir kısmı da Peygamberden izin istiyor, evlerimiz gerçekten (düşmana) açıktır” diyorlardı, hâlbuki açık değildi, sadece kaçmak istiyorlardı. Bunlar cepheden kaçmak isteyen savaş kaçkınlardır. Başta münâfıklar gelir.

 

Eğer onların her taraftan üzerlerine girilse de sonra fitne çıkarmaları istenilse derhal onu yapacaklardı. Ama onunla da tek az duracaklardı. Yani düşman kaçtığı yerde rahat mı bırakılacak? Hayır.

 

Hâlbuki bundan önce Allah’a ahit vermişlerdi. Arkalarını dönmeyeceklerdi. Allah’a verilen ise mesuliyetlidir, mutlaka sorulur hesabı.

 

De ki: “Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermez.” Kaçtığın yerde ölüm yok mu hadi kaçtın? “Vereceğini var saydığınız takdirde de ancak pek az faydalandırılırsınız.” Yani bir yerde yanlış bir ortamda fayda bulduğunuza inansanız bile o fayda sürekli olmaz diyor yine karşınıza gelecek gelir. En iyisi mi Allah’ın emrine bağlı kalın Peygambere itaat edin. Kurtuluş burada İslam nizamına onun emir ve kurallarına tâbî olmaktır.

 

De ki: “Eğer Allah size bir felaket diler veya bir rahmet murâd ederse, sizi Allah’tan saklamak kimin haddine?” Hem onlar kendilerine Allah’tan başka bir veli de bulamazlar, bir yardımcı da bulamazlar. Allah’ın takdirinin önüne kim geçebilir ki? Sana belâ vermeyi Yüce Allah murâd etmişse ona kimse engel olamaz. Allaha itaat et ey insanoğlu!

 

Şüphesiz Allah, içinizden o savsaklayanları ve kardeşlerine: “Bize gelin” diyenleri biliyor. Onlar harbe pek az geliyorlardı. Savaşmak istemiyorlar, İslam’ın yok olmasını istemiyorlar, dünya ya barış gelmesini istemiyorlar, adâletin tecellîsini istemiyorlar. Dünyayı putperestlik almış yürümüş insanlık sömürülüyor inim, inim inliyor. İslam dünyayı kurtarmaya barışı yerleştirmeye geldi, ilâhî adâleti hakkı hakîkati yerleştirmeye geldi.

 

Size karşı kıskançlık ediyorlardı. Derken o korku hâli gelince, gördün onları ki, ölümden baygınlık sarmış kimse gibi gözleri dönerek sana bakıyorlardı. O korku gidince, size keskin keskin diller sıyırdılar. Onlar hayra karşı kıskançlık ediyorlardı. İşte bunlar îmân etmediler de Allah amellerini boşa çıkardı. Îmânsızın amelleri boşadır. Bu Allah’a göre önemsizdir.

 

Dakika 1:20:00

 

Onlar ahzabı yani (düşman birliklerini) gitmedi sanıyorlardı. Eğer o birlikler bir daha gelecek olursa, çöl de Bedevî Araplar içinde yer alıp, sizin haberlerinizden (başınıza geleceklerden) sormayı isterler. Onlar içinizde kalacak olsalar da pek az harp ederler. Münafığın Müslümana faydası değil zararı olur. İslam âleminin içinde ki belâ münâfıklardır iç belâsıdır. Cenab-ı Hak, o zaman üzerinize ordular gelmişti düşman orduları, Medine’ye geldi Medine’nin her tarafını kuşattılar. Müslümanlar da savunmaya geçtiler hendekler kazıldı. Hicret’in beşinci yılı gelen Ahzâb orduları düşman orduları ki Arap yarımadasında ne kadar güçlü kabileler varsa birleşmiş Medine’yi kuşatmaya gelmişler. Bunlara Ahzâb orduları denmektedir. Ki, hem Peygamberimizi yok etmek, İslam’ı yok etmek, Müslümanları yok etmek istiyorlardı. Hicret’in beşinci yılı gelen Ahzâb orduları ki Kureyş ve Ehabiş ile Kinane ve Tihameden onlara uyanlar ve Neçitten Katafan ile bunlara tâbî olanlar Nadir ve Kureyza Yahûdîleri gibi Arabistan’ın önemli kabileleri toplanmış olup Buhari şerhinde nakledildiği ne göre sayıları 24 bine ulaşıyordu. O zaman ki dünyanın en güçlü ordularından biriydi. Medine’de ki Müslümanların sayısı ise çok azdı. Şöyle ki, Hayber de yerleşmiş olan Benî Nadir Yahûdîleri İslam’a karşı geniş bir suikast düzenlemeye çalışıyorlardı. Yahûdî’nin ruh dünyası böyle işte. “İstisnâlar kâideyi bozmaz.” Bunların Sellâm Bin Ebi’l Hukayk, Huyey Bin Ahtab ve Kinane Bin Rebî Bin Ebi’l Hukayk gibi ileri gelenleri Mekke’ye giderek yani put devletine şirk devletine giderek Kureyş’i Peygambere karşı savaşa dâvet etmişler kışkırtmışlar. Ve birlikte olursak Müslümanlığın kökünü kazırız demişlerdi, Yahûdîlerle putperestler böyle anlaşmışlardı. Kureyş derhâl bu teklifi kabul etti. Sonra Necitte Kaysi Gaylandan Katafana vardılar Arabistan’ın önemli kabileleri birleştiler ve birleşerek 3 kolordu oluşturmuşlardı. Yani üç tane ordu büyük ordu kurdular. Arap Yarımadası’nda ne kadar kabile varsa toplantılar. Birinci kol Katafan askerlerinden oluşmuş ve Arap başkanlarından Uyeyne Bin Hısıl’ın kumandasında idi. İkinci kol Esed oğullarından oluşmuş ve meşhûr Tüleyha-tel Esedî’nin kumandasında idi. Üçüncü kol Ebû Süfyân kumandasında Kureyş ordusuydu. Rasûl-i Ekrem Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, bunların hazırlanmakta olduklarını haber alınca Sahâbîleri ile istişâre etti Peygamberimiz bu istişâre de Selmân-ı Fârisî (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) hendek kazılmasını teklif etti Selmân-ı Fârisî.

 

Dakika 1:25:20

 

Peygamberimizde onun görüşünü uygun buldu, Hendek kazılması emredildi. Sonra Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm Hazreti Muhammed 3000 kişiyle onların karşılarına çıktı onlar 24000 kişiler ve Arap yarımadasının en güçlü ordusunu kurdular Müslümanlar ise 3000 kişiydiler. Ve Hendek kazdılar ve Medine’yi savunacaklardı o saldırı karşısında ve savundular. Sevr dağını Peygamberimiz tabii ki arkasına aldı, hendeği de düşman ile aralarına olarak konakladı ordusunu Peygamberimiz böyle düzenledi. Bir aya yakın bir zaman geçti ok ve taş atışmaktan başka savaş yapamıyorlardı mevsim kıştı bu durum sıkıntı doğurdu. Derken bir gece Allah’u Teâlâ soğuk bir sabah rüzgârı gönderdi. Bu rüzgâr onları şiddetle üşütüyor düşmanın suratına toprakları yüzlerine savuruyor ateşlerini söndürüyor çadırlarını söküyordu, hayvanlar birbirine karışmıştı. Askerlerin etrafında melekler tekbir alıyorlardı görünmeyen ordular tek bir alıyor düşman şaşırıyordu. Bunun üzerine Tüleyha-tül Esedî: “Muhammed size sihir yapmaya başladı haydi çabuk çabuk” demişti. Kureyş ile Yahudilerin arası açılmıştı artık tutunamadılar ve bozulup kaçtılar. İşte bu ilâhî nimet hatırlatılarak buyuruluyor ki: “Biz onların üzerine rüzgâr ve sizin görmediğiniz askerler gönderdik.” (فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا وَجُنُودًا لَّمْ تَرَوْهَا) buyuruyor, Şanlı Kur’an bu geçekleri ortaya koyuyordu. (وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا) “Allah yaptıklarınızı görüyordu.”

 

 

Dakika 1:28:24

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 50 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}